SEVİNCE, BENİMSEYİNCE…

YEMUZ Nevzat Tarakçı
22.03.2008

En değerli varlıklarımız olan sevgili çocuklarımızın, kimliği ve kültürüyle barışık yetiştirilmesi, akılcı ve tutarlı davranışın yanında, bilgi, sezgi, sevgi, gerektiren zor bir “sanat”tır.  

Toplum olarak bu sanatın neresindeyiz?

Bu kültürü samimiyetle yaşayanlar,

Değerlerini, her şeye rağmen yaşatmaya çalışanlar,

Örnek olma gayretinde olanlar,

Kültür iletişiminde nerede hata yapıyor ki gençlik, istediğimiz gibi yetişmiyor? 

Bu kültürün sevdalıları, bu akışta, hangi noktalarda aklın, bilimin çağın vizesine takılıyor? 

Davranışlar, düşünceler hangi boyutlarda şuurla desteklenmiyor?

Biz, nerede hata yapıyoruz?   

Kültür aktarımında neden istenilen seviyede değiliz?

Kültür, gelecek nesle nasıl aktarılır? 

Tarihin derinliklerinden gelen kültür değerleri, çağın kokusu, dokusu ve rengiyle buluşturulup çekici hale nasıl getirilir? 

İstemek yetiyor mu?

Usul bilmek gerekmiyor mu? 

Ne kadar zengin bir kültür mirasına sahip olduğumuzun farkında mıyız?

Farkında mıyız kültür varlıklarımızın, bize gurur verdiği kadar büyük sorumlulukları da yüklediğinin?  

Gençlere, çocuklara tarihsel mirasa nasıl sahip çıkılacağını kim, nasıl anlatacak?

Toplumun kültür bilinci nasıl geliştirilecek? 

Bu kültürün yaşayabilmesi için her şeyden önce, yeni neslin, kültürel zenginlikleri tanıması, sevmesi, benimsemesi gerekmez mi?  

Geleceğin sahibi çocuklarımıza tanıtabildik mi bunca güzel değeri?

Öğretebildik mi kültürel mirası? 

Ne zaman gençlerin ağzından daha fazla duyacağız:

“Anne babalarımızın büyük çabasıyla konuşuyoruz bu dili.”

“Kültür derneklerimiz sayesinde değerlerimizi tanıdık, sevdik, benimsedik!”

“Bu sayede kimliğimize kavuştuk!”

“Meğer ne kadar zengin kültürel değerlerimiz varmış!”

“Biz gençler, bundan böyle bu değerleri koruyacağız, kültürümüzün hakkını vereceğiz!” sözlerini. 

Kültürü kim öğretir?

Öncelikle kimin görevi kültür iletişimi?

Kültürel akışı sağlamada anne babanın rolü asla tartışılamaz! 

Anne babanın etkili olmadığı yerde, kültürel değerler çok zor aktarılır yeni nesle. 

Anne, babalar olarak kültür iletişimindeki en büyük eksikliğimiz, galiba kendimizi geliştirememek, gördüklerimizi uygulamakla yetinmektir. 

Kısacası anne, babalık mesleğinin öğrenilebilir bir meslek veya sanat olduğunu bilmemektir. 

Çoğumuz, anne babamızdan ya da bizim gibi düşünen insanların davranışlarından yola çıkarak çocuk yetiştirmeye kalkıyoruz. 

Hâlbuki çocuk yetiştirmenin de bilimsel ilkeleri ve yöntemleri vardır. 

En değerli varlıklarımız olan çocuklarımızın kimliği ve kültürüyle barışık yetiştirilmesi akılcı ve tutarlı davranışın yanında bilgi, sezgi, sevgi, gerektiren zor bir “sanat”tır.  

Bu sanatı yeterince gerçekleştirebilmek için her anne, babanın öğreneceği bir şeyler vardır.  

Unutmayalım, çocuk, yaşamında en etkili örnekleri ailesinden alır!  

Anne ve baba olarak tüm davranışlarımızla örnek olduğumuzu asla unutmayalım! 

Bu noktada, tenkit etmekten çok takdir etme konusunda cömert olalım.  

Kültürel duyarlılığa sahip, hizmete hazır, kültür sevdalıları ancak böyle yetişir! 

Yoksa biz anne babalar, kültür iletişiminde iri laflar ederek büyük konuşup, küçük şeylere takılıp kalmayı mı daha çok seviyoruz?