SERVET AVCILIĞINA VAR MISINIZ?

Semra Ademey Gürel
27.05.2006

“Ne güzel bir şeylerin yaşıyor olduğunu bilmek. Burada yaşayan Çerkeslerin (Kafkas kökenlilerin) hala bu ruhu taşıyor olmaları, asimile olsa da bazı şeylerin önceden varolduklarını bilmek, belki de hiç göremeyeceğimiz topraklarımızı böyle şeylerle hissetmek, o ruhu taşımak, birlik olmak ve her şeyde ben de varım diyebilmek sonuna kadar. Saygılar.”

Gencecik yüreğinden, kaleminden dökülen bu sözler ile İrem beni öylesine etkiledi ki, duygularımı nasıl anlatacağımı bilemiyorum. Defalarca teşekkür etsem, bana az gelir. Bu cümlelerden ben o kadar çok anlamlar çıkardım ki, adeta mutluluktan sarhoş oldum. İşte uyanış, ilkbahar bu olsa gerek dedim.

Sitemize yeni üye olmuş genç bir kardeşimizin gördükleri, hissettikleri gelecek için bizlere umuttan çok daha fazlasını veriyor.  

Ne güzel bir şeylerin yaşanıyor olduğunu bilmek; evet ne güzel ne mutlu. Demek ki bizler burada site emekçileri,  yazan, okuyan, çizen herkes bir şeyleri yaşatabiliyoruz. Burada bir hayat olduğunu hissettiriyoruz. Demek ki bir şeylere can veriyoruz. Sadece bir ekran olmanın çok ötesinde, imkansız olanı, duyguyu veriyoruz. 

Burada yaşayan Çerkeslerin (Kafkas kökenlilerin) hala bu ruhu taşıyor olmaları; Çerkeslik yok mu oluyor diye içimize düşen korkulardan bizi sıyıran, yüreğimize su serpen bir cümle. Demek ki burada kendi kimliğimizi yaşayarak, geleceğimize umut, ışık oluyoruz.

Asimile olsa da bazı şeylerin önceden var olduklarını bilmek; İşte en can alıcı noktalardan birisi. Burada yazı yazan, geleceğe umut veren, her zaman bizim en değerli varlıklarımız olan büyüklerimizin, thamadelerimizin varlığının etkisidir işte bu kelimeleri söyleten. Demek ki thamadelerimiz, büyüklerimiz bizlere tahminimizden çok daha fazlasını veriyor. Geçmişimiz ile geleceğimiz arasında ki hassas çizgiyi oldukça güzel çiziyor.

Belki de hiç göremeyeceğimiz topraklarımızı böyle şeylerle hissetmek; anavatana duyulan özlemler, duyulan sevgiler demek sayfalarda yerini en güzel şekilde almış ki, toprakları hissedebiliyorsun. Eklenen her fotoğraf, yazılan her yazı bu içtenliği, bu sıcaklığı verebilmiş, hissettirmiş.

O ruhu taşımak, birlik olmak ve her şeyde ben de varım diyebilmek sonuna kadar; son cümle ve bana hayat veren cümle. Ortak bir ruhu yaşamak, yaşatmak, birbirini belki de hiç görmemiş insanların ortak amaçlar için tek yürek olması, bende bu kültürün parçasıyım ve yaşatmak istiyorum demesi bu güzel cümle ile yerini öyle güzel bulmuş ki.

Bir çoğumuz sürekli takip ettiğimiz için belki de bunların farkında bile değiliz. Ben şahsen değildim. Bu güzel yazı ile birlikte ister istemez  ilk günlerden bu günlere bir yolculuk yaptım.

Sanal dedik ama sanal olmadığımızı gördüm. Şahsen bu sayfalarda kullandığım her cümleye, her kişiye önem veriyorum. Sanırım farkında olmadan daha bir olgunlaşıp, daha çok ufkumu açıyorum. Gözlüklerimin camını her geçen gün birbirinden güzel umut veren düşünceler ile siliyorum. Artık buğulu camlar ile etrafıma bakmıyorum.

Yine eskiden kendi kültürümü gerçekten hak ettiği kadar sevmediğimi anladım. O zamanlar seviyorum ya yeterdi.  Sadece sayfalara yazılar yazıp bizde şöyle, bizde böyle diyebilmem yeterliydi. Ama öyle olmadığını anladım. Şimdi o kadar çok seviyorum ki artık yapılabilecekler için uğraşmak, emek vermek istiyorum. En çok “ne , nasıl” sorularını soruyorum. Her geçen gün “o ruhu taşıyor isek” birlik, beraberlik içinde emek vermemiz gerektiğini daha iyi anlıyorum.

Ben bir hiçim, bu gün varım yarın yokum. Yaşadığım süre içerisinde bütün dünya serveti de benim olsa bir tırnak ucu kadar dahi bir şey alıp götüremeyeceğim. Bu dünya kimseye kalmadı bana da kalmayacak. Her şeyimi bırakacağım. Malım, mülküm miras diye pay edilecek. Dünya malı benim olsa da  tek tek pay edilecek yani tüketilecek. Fakat bu dünyaya geleceğimi bırakabilirim. Milletimin kimliğini, dilini, kültürünü bırakabilirim. İşte asıl miras bu. Bu servet kimseye özel pay edilemeyecek. İsteyen istediği kadar kısıtlama, kavga, nizah olmadan payına düşeni belki fazlasını da alacak. Kimse kimseye sen daha az, sen daha çok aldın diye kin duymayacak. Böyle bir servet kazanılmaya ve miras edilmeye değmez mi?

Saatler öyle çabuk akıp gidiyor ki, ben ise halen asıl bırakmam gereken serveti yakalayamadım. Bazen içim sızlıyor, canım sıkılıyor, her tarafımı telaş sarıyor. Dilimizi yaygınlaştırmak, gençliğimize ekonomik, siyasi, kültürel sağlıklı günler bırakabilmek için vaktin nasılda bizi zorladığını görüyor sıkıntıdan deli oluyorum.

Yok, yok… çok yoksullaşmışız. Bırakmayı düşündüğümüz servetimizi bizden önceki miras yediler iyi yemişler. Bizi hiç düşünmeden. İçlerinde çok azı düşünmüş ama onların çoğu da anlaşılamamış.  Bizim şimdi o serveti geri toparlayıp geleceğimize bırakmamız lazım. Acilen…  İşte bunun içinde BİRLİK VE BERBERLİK şart. Başka türlü bu servete ulaşmak zor.

Nice paralı zenginler geldi geçti. Hangisinin maddi serveti şimdi yerli yerinde? Adlarını kim bilir kim duyar?  Ama parası olmadan servet bırakan, cemiyetlerde, derneklerde, dergilerde, resimlerde, yazdıkları kitaplarda vs yer alan bir çok kişinin de bıraktığı servetler halen isteyenin istediği kadar alacağı şekli ile ortada. Adlarını o servete sahip olmak isteyen herkes duyar da, anar da…

Hep beraber, “geleceğimize bırakmak için” servet avcılığına çıkmaya ne dersiniz?