ГЪЭЩIЭГЪУЭН!

Ali Çurey
15.05.2017

Sevgili Dostlarım,

Efendi değiştirmek insanı özgür kılmaz. Ancak insan için, yine kendi cinsinden, insanın, insana hazırladığı tuzağı, bir başka sözcükle ifade bulan “bukağı (*) kırmaktır” özgürlük. Çerkesce dört sözcük; “лъахъэ”, “дэмэкъуэ”, “апщэхъу” ve “лъэпщэхъу”.

Can Dostlarım, hepimiz duyarız ve hatta “cins at, cins kedi, cins köpek ve hatta cins inek” dahası “aşılı” ve “aşısız” meyve sözlerini. Nedir bunların insan yaşamında anlamı? “Allah Allah, at attır, kedi kedidir. Ne farkeder?” demiyoruz, diyemiyoruz. Neden?

Hiç duydunuz mu, cins kediler veya cins atlar, cins olmayanları, kendilerine hizmet için kullandıklarını. Ama biz insanlar, hayvanları bile cins olanlar, cins olmayanlar diye sınıflamışız. Ne için?

Sevgili dostlarım, burada Türkçe’sini tam olarak çeviremediğim Çerkesce bir tamlamayı sunmak istiyorum. “цIыхур, цIыху зыщIыр и цIыхуыгъэращ, цIыхуыгъэ зыхэлъыр, Адыгагъэращ“

Ağaçlar ve tüm bitkilerde canlıdırlar. Doğarlar, büyürler ve ölürler. Hayvanlar alemi de. Ve de insanlar da. Bunda tartışılacak veya anlaşılmayan ne vardır? Hiç! Her varlık kendi doğasında görevini yapıyor. Ağaçlar da çoğalıyorlar, hayvanlar da. “Yani evleniyorlar!” İnsan da aynı. Peki insanı diğer varlıklardan ayıran özellik nedir? Yanıt; akıl, dil ve utanma duygusu. (Ahlaki değerler) Bitkiler ve hayvanlar alemi şifreli. Nasıl şifrelenmişlerse öyle yaşıyorlar. Bu şifrelere insanın müdahalesi var mıdır? Elbette. Ağaçlar aşılanıyor. Aşılı erik, aşılı gül, aşılı elma vs. Hayvanlar alemine müdahale var mı? Elbette.       Genetik kodları değiştiriliyor. Kısaca, Ademoğlunun müdahale etmediği konu yok. Ancak, doğa yasalarına sadece sınırlı oranda müdahale edebiliyor. Şimdi, insana yani Ademoğluna yani kendimize birkaç sorum var.

1) Hiç müdahale edemediğimiz bitki ve hayvan türü var mıdır? Varsa hangileridir?
2) İnsanın, insana müdahalesinin sınırları ne kadar? Tavanı ve tabanı nedir?

Peki hangi hayvanlar eşleştirilemez. Örneğin, bir serçe, güvercinle. Bir güvercin, karga ile. Bir leylek, devekuşu ile. Bir kartal bir akbaba ile. Bir kirpi, kaplumbağa ile eşleştirilebilir mi? Ve devam edersek, hangi hayvanlar ne derece eğitilebilirler. Örnek, kedi bir sirkte gösteriye hazırlanabilir mi? Veya bir domuz? Ve hangi hayvanlar, insanlarca istenilen düzeyde eğitilebiliyorlar, eğitilemiyorlarsa neden?

Sevgili dostlarım, şimdi gelelim ana meseleye. Şu anda dünyada mevcut insan grupları içinde; rengi, ırkı, dini ve dilini ayırt etmeksizin, hangi bölge ve hangi iklim kuşağındaki insan türü bir başka insan türü tarafından eğitilmektedir? Ve istenilen düzeyde eğitilebilmekte midir? Eğitilemiyorsa neden?

Sevgili dostlarım, aklıma kötü şeyler geliyor. Ne gibi, derseniz. Bilimsel bir yanıt veremeyeceğim ama Avrupalı “coğrafi olarak değil” akıl ve dil olarak, yani insan olarak, neden benden daha akıllı ve neden benden daha uygar? Günümüz İslam coğrafyasına bakıyorum. Bir de onun dışında kalan dünyaya. Göz, sadece bakmak için değildir. Görmek içindir. Görmekte yetmez, kıyaslayan, nedenini ve niçinini ayırt edebilmektir. Bu anlamda beş duyu organımında bana gösterdiği bir gerçek var (bana göre).       Evet, bazı kişi ve toplumlar ne yaparsanız yapınız eğitilemiyor. Herhalde bu da bir doğa yasası. Belki evrenin sonsuzluğundaki bilinmezler gibi bununda nedenini henüz bilemiyoruz. Ancak “eğitilemez” olduğunu mevcut dünya manzaralarından okuyoruz. Bu sonuca, her birimiz kendimizce haklı gerekçeler getirebiliriz. Fakat görünen manzarayı değiştirmez.

Sevgili dostlarım, kendisini, giyim, kuşam, koşum ve söylemleriyle “Gerçek Müslüman” olarak görüntülenen pek çok insanın ağzından küfür, sözlerinde hakaret, işlerinde adaletsizlik hakim. Bu kişilerin “İslam’ı” temsil etmediğini söyleyerek kurtulamayız. Zira, bir kimse takkesi, cübbesi, şalvarı, sakalı ve söylemleriyle zaten kimliğini ortaya koyuyor. Şimdi ben sokakta böylesi birini gördüğümde “demek ki bu İslam’ı tam yaşayan biridir” diyorum. Çünkü kendisini öyle tanımlıyor. Ama gör ki, hangi İslam!

Bırakınız dini inancını, sıradan bir insanın asla söyleyemeyeceği sözleri ve bir insanın asla yapamayacağı işleri gayet rahat söylüyor ve yapıyor. (Burada onun yaptıklarını söylemeye terbiyem, kimliğim müsaade etmez.) Ama sadece bir sözcüğü arz etmek istiyorum. “Zürriyetsiz” ve       ”zürriyetsizler”, yani çocuğu olmayan veya olmayanlar. Bunu da bu ülkeyi temsil etmiş bazı insanlarımız için kullanıyor. “Utanmayı” unutan ve ondan yoksun. Bu sözün sahibi veya sahipleri inanmış göründüğü Tanrı’nın katında ne anlama geldiğini düşünmeden sarf eden, suretten insan görünümünde bulunan bu varlık için hangi dinde ve hangi toplumda olduğu zerre önemli değildir. Ama onlarla birlikte bu güzel ülkede yaşıyor olmaktan dolayı iliklerime kadar utanıyorum.

Sevgili dostlarım, ben ne ilahiyatçıyım ne de bilim adamıyım. Tıp doktoru ve sosyolog hiç değilim. Sadece sıradan bir işkolu emekçisiyim. Ama, insan aklına ve insan diline sahip olmaya çalışıyorum. Çünkü insanım. “Aidiyet kimliğim, her türlü siyasi ve inanç mülahazasının üstündedir”. Şimdi, bu söz konusu ve kendisini en büyük Müslüman gören Adem ve Havva oğluna veya oğul ve ya kızlarına Kuran-ı Kerim’den Türkçe bir meal sunuyorum.

Kevser Suresi, 3 ayetten ibaret.
(Kuran-ı Kerim Türkçe Meali. İhsan Atasoy. Sebat dağıtım. 2008. Nisan. İstanbul. Çatalçeşme Sokak. Defnehan No 27/14 Cağaloğlu –İstanbul.)

Ayet 1:       Şüphesiz ki biz sana Kevseri verdik.
Ayet 2: Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.
Ayet 3:       Asıl nesli kesik olan, sana düşmanlık edenin ta kendisidir.

Sevgili dostlarım, Hz. Muhammed’e devrin müşrikleri de “nesli kesik” demişlerdi. Hazreti İsa’ya daha kötüleri söylendi. Demek ki, çağımızda da Müslüman görünümlü müşrikler mevcut. Allah ıslah etsin.

NOTLAR:

(*) Bukağı: Kaçmasını önlemek için hayvanın ayağına geçirilen demir köstek.

Not 1) Kendisi gibi düşünmeyeni ve kendisi gibi inanmayanı yok edilmesi gereken düşman sayan ve inanılmaz bir kin ve intikam duygusu içinde “onların malları ve karıları bize helaldir” diyebilen kişiler mevcut. Tanrı’m, bunlar nerede eğitildi?

Not 2) Bir ülkede ve o ülke yurttaşlarının tümünün aynı ırktan ve aynı inançtan olması, varlığın doğasına ters. Esas olanı, birlikte var olabilmek ve birlikte insani değerlerle uygar dünyanın bir parçası olabilmektir. İşte Ulu Önder Atatürk’ün ve bu devleti ve bu ülkeyi birlikte bize armağan ve emanet eden insanların ırkı ve inancı budur.

Not 3) Müslüman olduğu için Arap, Hristiyan olduğu için İngiliz, Budist olduğu için Hintli ve ateist olduğu için falanca kişi aidiyetini inkar mı ediyor? Şu anda yeryüzünde yaşayan bütün halklar, inançları ne olursa olsun aidiyetleriyle övünerek yaşıyorlar. Bende şahsen aidiyetimle övünüyor ve onu tarihsel geçmişini araştırıyorum. Herkes gibi. Haddimi de biliyorum. Bilgi eksikliğimi de.

Not 4) Ülkemizde yatırım yapmaya gelen bir Çinli, bir Hintli, bir Japon ve bir Avrupalı veya Rusya Federasyonu yurttaşı ile en dindar, en Müslüman ve en ümmetçi, ilgili bakanımız; “yok, bunlar Müslüman değildir” anlayışı içinde olabilir mi? Çünkü dünya çok küçüldü. Teknoloji tüm insanlığı birbirine muhtaç hale getirdi. Bundan kaçış yok. İnsan aklı ve insan dili taşıyan her ülke bu gerçeği anlamış olmalıdır.

Not 5) Yeryüzündeki tüm insanların dilini (yaradılış tezine göre) şayet Allah yarattı ise, neden tamamen ırkı ve dili ayrı olan bir Müslüman veya Müslümanlar, bir Arap kabile dili olan Arapça’yı öğrenmeye mecbur kılınsın. Kendi dinini, kendi dilinde öğrense daha gerçekçi olmaz mı!