NEREDE KÜLTÜRÜMÜZ HANİ DÜĞÜNLERİMİZ

YEMUZ Nevzat Tarakçı

Güzel bir yaz akşamı.
Görkemli bir düğün salonunda düğündeyim.
Salon, tıklım tıklım.
Kız tarafı da oğlan tarafı da Çerkes.
Davetlilerin tamamına yakını da…
Yer yer masalarda Çerkesçe…
O halde zarif danslara, güzel şarkılara hazır olmalıyız.
Bakarsın nostaljik sahneler bile yaşanabilir.

Masamız gayet güzel, dostlar, eski dostlar bir aradayız.
Neşemiz yerinde, yüzler gülüyor, muhabbet koyu.
Biz, çoktan hazırız muhteşem bir Adige düğününü…

Nihayet düğün başladı.
Orkestra sahnede.
Bazı Adige düğünleri de ne yazık ki orkestrayla başlıyor artık.
Telaşa gerek yok, olabilir!
Göreceksiniz devamı güzel olacak!

Bekliyoruz “kafe”yi, güzel dansları…
Sırada davul zurna, halay…
Yer yerinden oynuyor.
Biz de izliyoruz,, biraz buruk da olsa alkışlıyoruz.
“Kafe”yi sabırla bekliyoruz!
Bakıyorum, sahnenin bir kenarında boynu bükük “mızıka”m, hemen yanında “garmon”um, “doli”m, “akordeon”um..

Merakımız artarken sabrımız da taşıyor.
Ne olacak bu işin sonu?
Hani beklediğimiz düğün?

Bu koca salondaki herkes çerkes!
Nasıl davula, zurnaya, orkestraya teslim olur herkes!

Hani nerede mızıka, hani nerede kafe?
Nerede zarif figürlerle güzel Setenay?
Hani hareketli danslarıyla yakışıklı Nart?

Şu orkestrayla dans edenler mi?
Şu davul zurnayla oynayanlar mı?
Yoksa şu uzaklardan mahzun ve perişan seyredenler mi?
Şurada; orkestranın bitmesi, mızıkanın başlanası için ümitsizce bekleşenler mi?

Çerkes düğünü değil mi bu?
Yoksa, yoksa bundan sonraki düğün mü bizimkisi?

Kim dertli değil ki salon düğünlerimizden?
Kadınlar mı, gençler mi, yoksa yaşlılar mı?

Ne kadar acı değil mi?
Kaybetmek kültürel duyarlılığı, kimliği, benliği…
Yaşamak biraz daha başkaları gibi…
Sonra da yok olup gitmek!

Rahatlar mıyız acaba top yekün yok olunca “xabze”miz, düğünlerimiz!
Bakarsın, tozlu raflardaki kamera görüntüleri olur tesellimiz.
Anlatır kaybettiklerimizi “Bir varmış bir yokmuş…” diyerek neslimiz.

Günümüzde bu toplum ve bu kültür için yapılabilecek en hayırlı çalışmalardan biri, çağa uygun mekanlarda, günün şartlarına uyarlanmış düğün modelleri icra etmek olmalı.

Yaşama şansına sahip, kimsenin yadırgamadığı, mızıkamın boynunu bükmediği, “thamade” lerin utanmadığı, gururla o güzel konuşmalarını yaptığı, herkesin huzurla ayrıldığı, davetlilerin ”Böyle olur Çerkes düğünü!” dediği, Nart kokan, Setenay kokan Elbruz kokan…düğünler.

Her yörenin, yöresel dokusunu ve kokusunu da koruyarak modernize ettiği, her karesinde ata dede izleri olan buram buram xabze kokan, ışıl ışıl parlayan düğünlere ne kadar muhtacız!

Hiçbir Çerkes; xabzesiz, dilsiz, düğünsüz, oyunsuz, kafesiz, cenazesiz… Çerkes olarak yaşayabilirim, demesin!
Bunlardır bizim hayat damarlarımız.
Bunu kabullensek mi artık!

Ne yazık ki sinsice geliyor yok oluş, tükeniş!
Biz bu denli umursamaz bu kadar vurdumduymazken, üç maymunları oynarken!

Kimin yüreğini sızlatmıyor düğün salonlarımız?
Gençlerimizin hali, büyüklerimizin duyarsızlığı, ümitsizliği!
Ya davul zurna!
Ya orkestra!
Nerde, kim gördü boynu bükük mızıkayı, akordeonu?
Nerde mahcup bayanlar, hediyesini bırakıp kaçan yetişkinler?
Yapmayın Allah aşkına, biz böyle miydik!
Biz düğünlerimizde tek yürek olup doyasıya eğlenmez miydik?

Kız Çerkes,  oğlan Çerkes, davetliler Çerkes.
Ya düğün?
Söyler misiniz nasıl ayakta kalacağız, nasıl yaşayacağız?
Nasıl direneceğiz yok oluşa?

Oysa kültürel değerlerimiz salon ve sahnede hayat bulmalıydı.
Düğünlerimiz, gençlerin eğitim alanı olmalıydı.
Göstermeliydi asaletini, zarafetini gençlerimiz.
Çalmalıydı mızıkamız, titremeliydi yüreğimiz.
Ne yazık ki ölüm döşeğinde can çekişiyor düğünlerimiz.

Ne dersiniz, bu duyarlılık (!) ve bu çaba (!) düğünlerimizi yaşatmaya yeter mi dersiniz?