NECDET HATAM’A YANIT ÜZERİNDEN

Yusuf K. Taymaz

Ne sayın Necdet Hatam, ne de Dönüş Hareketi; bugüne kadar, “şeytan”ını gizleme gereğini hiç duymamıştı. Aksine bu hareket kendi içindeki şeytanı keşfettikçe ifade etti, açıkladı. Dönüş Hareketi’ni dönüş hareketi yapan şey de bu tespit edilen, açıklanan ve terk edilen şeytanlar, yani yanlışlardı.

Dönüş hareketi anti-komünizme rağmen; anavatanla ilişki kurmayı, emperyalizmin bizi parçaladığını, sürgünü, sürgünde Çarlık Rusya’sının yanı sıra Osmanlı’nın ve egemen sınıfların etkisini, Osmanlı’nın iskan politikasını, İttihat ve Terakkiyi, Turancı hareketleri, 1918’lerde Kafkasya’daki mücadeleleri, Misak-ı Milli’yi, Erzurum-Sivas Kongreleri’ni, Çerkes Ethem’i, İzmir Kongresi’ni, Marşan Paşa’yı, Meclis-i Ali’yi oluşturan zevat-ı, Fetgerey Şovenu ve TBMM’ne sunuyu, 1922’den sonraki asimilasyon politikalarını, ”Vatandaş Türkçe Konuş” dönemlerini, Resmi İdeoloji’yi, Anti-Sosyalist Kafkas Türklerini, Türkçü Hareketlerle İttifakları, Gamalı Haç ile Kızıl Yıldız arasında kalanları, Beyaz Ordu’nun subaylarını, anavatan ve muhacerette ki işbirlikçileri, Rus, İngiliz, Osmanlı, Alman, Japon istihbaratı ile birlikte çalışanları, kaderlerini tayin hakkını, dönüş hakkını, örgütlenme hakkını, insan haklarını vb. tespit ettikçe, yazdıkça siyasi hareket oldu. Halkı için umut oldu.

Bu süreç; işbirlikçileri, -Yamçı’nın kavramlarıyla “haramzade asalakları”- rahatsız etti. İlk defa muhacerette de bir halkın yaşadığı söylenir oldu; muhaceret şiirleri yazıldı. İlk defa halkın sorunları ele alınır oldu; “Neler ettiler benim halkıma Uzunyayla”lar, “Sn. Marşan’a yanıtlar” yazıldı.

Ulusal-demokratik talepler dile getirilebilir, Çerkes halkından söz edilebilir oldu. Anavatana gidilebilir, anavatan yazılır, anlatılır oldu. Soy adlarımıza, isimlerimize, dilimize, kültürümüze, tarihimize sahip çıkılır oldu. Alfabeler basılır, teksir edilip çoğaltılır, köylere dağıtılır oldu. Anadilde şarkılar söylenir, korolar kurulur oldu. Anadilde yazılan kitaplar Türkçe ye çevrilir, Türkiye’de basılır oldu.

Çerkes halkının aydınları kendi sorunlarını tartışır oldu. Kendi kavramlarımızı geliştirmeye başlar olduk.

Derneklerimiz folklor çalışmalarının yanı sıra ulusal-demokratik sorunların ele alındığı demokratik kitle örgütlerine dönüştü. Demokratik kitle örgütlerimiz birleşme kararı aldılar. Düzce de, Kayseri’de, Mersin’de, Reyhanlı’da, Samsun’da, Antalya’da, İzmir’de toplumu ilgilendiren her konuda bir araya gelindi. Federasyonun kurulmasına karar verildi. Saldırılara birlikte karşı kondu.

İşte Ferhat bey, “Şeytan” bu süreçte tespit edildi, teşhir edildi ve mahkum edildi. Bu sürecin hiçbir yerinde, köstek olmak dışında, Sultanahmet’ciler yoktu.

12 Eylül, Türkiye’de demokrasiye verdiği zarar kadar halkımıza zarar verdi. Darbe sırasında yapılan baskılar yeterli olmadı, ardından çıkan 12 Eylül Anayasa ve yasaları ile dilimiz dahil, her türlü varlık biçimimiz yasaklandı.

Ferhat Bey, 12 Eylül’e kadar “Birleşik Kafkasyacılar” toplumumuza zarar vermekten başka bir şey yapmadı. Bu döneme kadar “Birleşik Kafkasya” söylemi, Türkiye’deki Çerkes halkını sorunlarından uzaklaştıran bir söylemdi. Kısaca faşist hareketlerin, Türkçü-Turancı hareketlerin yedeğine takılmış bir hareketti. Bu hareket toplumu sorunlarından ve nedenlerinden uzak tutmaya çalışan, Türkiye’de anti-demokratik uygulamaları örten bir söylemdi. Bu hareket Çerkes halkını ülkenin demokrasi mücadelesine karşı örgütleyen gerici hareketlerin ittifakıydı.

İşte bu sürecin tamamında “Birleşik Kafkasyacılar”; “Rusları ezeli ve ebedi düşman bilen, zorla çıkarıldıkları ülkelerine Kafkasya’ya zorla geri döneceklerini Rusya’dan bağımsızlıklarını kazanacaklarını Birleşik Kuzey Kafkasya’yı kuracaklarını söyleyenler”di.

Yeni BKD’leri de ayrıca değerlendirmek gerekiyor. Eğer tarihi “milli” düşmanlıklardan kurtulduysanız, “hele hele düşmanlığın halklar arasında” olmayacağına ulaştıysanız ne mutlu. Bu kabulle yola çıkınca ulaşacağınız sonuçların ne kadar sağlıklı olacağını hep birlikte göreceğiz.

Bundan sonraki konular ise Dönüş Hareketi’nin 1980’den sonra geliştirdiği görüşlerdir. Onları da, örneğin Adige ve Abhazların, yani Batı Kafkasya’nın sorunlarının ayrı ele alınmasının nedenleri, DÇB’ye, Kafkasya ile muhaceret ilişkilerine yaklaşımımız, Komiteler, Abhazya’ya, Çeçenistan’a, Osetya’ya yeni yaklaşımlarımız, Kafkasya’nın birliğinden ne anladığımız, 21 Mayıs Anmaları, Türkiye’de demokrasi mücadelesi, birlik süreçleri, Kaf-Kur, Kaf-Der, Kaf-Fed süreçleri, Avrupa Birliği süreci, İnsan Hakları çalışmalarına katılım, tüm bunlar ayrı bir yazının konusu olsun.