NARTLAR: ADİGE YİĞİTLİK DESTANI

HADEĞAL Asker  (ХЬАДЭГЪАЛ1Э Аскэр)
Çeviri: HAPİ Cevdet Yıldız

ÖNSÖZ

Ulusların, uzun geçmişlerini, yaşayış biçimlerini ve nelerle uğraştıklarını, geleneklerini,  neler düşündüklerini, olayları yorumlama tarzlarını, amaçlarını ve dünya görüşlerini sergileyen ilginç söylentileri vardır.

Bu söylentiler, yazılı birer tarihsel belge değerinde olmasalar da Karl Marks’ın dediği gibi, gerçekçi yanlar taşımaları ile ulusların geçmişlerinin aydınlatılmasında birer “ayna” görevi de görürler. Bu tür söylentilerden Adigelerde en çok bulunmakta olanlara “Nartlar” adı verilir. Nartlar, Kırgızların “Manas”, Kalmıkların “Cangar” ve Ermenilerin “David Sasun” destanları gibi dünya kültürünün zenginleşmesinde büyük bir yer tutmaktadırlar.

Nartlara ilişkin şarkı (орэд-uered) ve öyküler (хъишъэ-xhice) yeterince derlenip yayınlanabilecek olursa, yazılı bir tarih bırakmamış olan Adige halkının tarihinin aydınlanmasında büyük bir görev yerine getirilmiş olacaktır.

Adige destanının bütün tekstlerinin derlenip toplandığını, halk arasındaki varlığını, genişliğini ve zenginliğini gösterecek ve tam bir bilgi sunacak bir yayının ortaya konduğunu söyleme iddiasında değiliz. Bu nedenle uzun yıllar boyunca derlenebilmiş olan Nart şarkı ve öykülerini yedi ciltte toplanmak üzere yayınlamayı kararlaştırdık.

Ciltlerimize alınan parçalar, daha çok Adigey, Kıyıboyu Shapsughya, Kabardey-Balkarya ve Karaçay-Çerkesya bölgelerinden derlenmiştir; ayrıca dış ülkelerden (Suriye, Ürdün, Lübnan vb ) derlenenleri de bunlara kattık.

Askerbiy Şorten ve Zıramuk Kardenguç (Къэрдэнгъушl Зырамыку;Qardenğucv Zıramıku), Nart destanı parçalarının derlenip yayınlanmasında uzun yıllardan beri çaba göstermiş olan kişilerin başında gelmektedirler.

Adige Nart söylentilerini yayınlamak üzere harekete geçtiğimizde, izleyeceğimiz yol (yöntem) konusunda uzman biliminsanlarına danıştık. Eldeki parçalar SSCB (Sovyetler Birliği) Bilimler Akademisi’ne bağlı Dünya Edebiyatını Araştırma Enstitüsü’nde görüşüldü, orasının biliminsanları bize yardım ettiler ve yol gösterdiler. Ayrıca Gürcistan Bilimler Akademisi üyelerinden Prof. M. Y. Çikovani de bize büyük bir yardımda bulundu.

1946-68 yılları arasında Nartlara ilişkin Adige söylentilerini derleyip toplayan ve onları yedi cilt halinde yayına hazırlayan, giriş bölümünü, parçaların kimlerden ve nasıl derlendiğini, ozanlarımız ile söylentileri yazdıran öykücülerin kısa yaşamöykülerini kaleme alan da dilbilimleri uzmanı Asker Hadeğal’dir (Хьадэгъалlэ  Аскэр/Hadeğalve Asker).

İlk ciltte şöylesine bir sıralama izlenmiştir: “Önsöz”ün ardından geniş bir açıklama biçiminde  “Nartlar” başlıklı giriş bölümü gelmektedir. Bunu ayrı ayrı “parçalar” (tekstler) izlemektedir. Ardından notası da verilen şarkılar (oрэдышъо- ueredıcue) verilmektedir. En sonunda da “Şarkıcılarımız ve Öykücülerimiz” ile “Kaynaklar” adlı bölümler bulunmaktadır.

İkinci ciltte ise, Kabardey-Balkarya ve Karaçay-Çerkesya’da kullanılan Kabardey edebiyat dili ile yazılmış “Adige Nartları” başlıklı bir inceleme yazısı yer almıştır.

Böylece  “Nartlar” adı verilen Adige söylentileri, değişik söyleniş biçimleriyle, olduğu gibi ve her şeyiyle, yedi cilt (şimdi sekiz cilt -ç.n.) halinde,  bilimle uğraşan ve halk kültürüne ilgi duyan herkese sunulmak üzere ilk kez Adige Bilimsel Araştırma Enstitüsü tarafından yayınlanmaktadır.

Adige Bilimsel Araştırma Enstitüsü.
Maykop, 1968

NARTLAR

Nartlar üzerine Adigelerce (Çerkeslerce) üretilen şarkı (uered/орэд-chant), türkü (pşınatl/пщыналъ-byline) ve sözlü öyküler (xhice/хъишъэ-légende) Adige Yiğitlik Destanı “Nartlar”ı oluşturur.  Nartlar çok eski, yani Milat öncesi dönemlerde başlayan,  kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze gelen ve bu arada, çağlar boyunca gelişimini de sürdürmüş olan büyük bir destan-epope varlığıdır.

Biz, bu yazıda, destanın bütün sorunlarını ele almak ve onlara çözümler getirmek gibi bir amaç taşımıyoruz; biz, Adige destanının, yalnızca birkaç yönü üzerinde durmak istiyoruz. Burada, daha çok,  destanın içeriği, çıkış yeri, boyutu ve destan bölümlerinin “yaşı”  üzerine kanılarımızı sunmaya çalışacağız.

Adige destanı, Adige topluluklarının bebeklik döneminin şarkısı, tarihi, olayları kavrama ve yorumlama yeteneği, bilgeliği ve düşünce düzeyidir. Destanımız, tarihten önceki Adigelerin öyküsü, karakteri, sabretme gücü, bereket ve verimliliği, toplumsal ilişkileri, gelişmiş insanlık anlayışları,  dünya görüşü ile sanatsal düzeylerinin bir anlatımıdır.

Destanı “Adige” (Çerkes) adı altında sunmamız, yaratılmasında bütün Adige topluluklarının (лъэпкъ;tlepq)   emeğinin bulunması,  tümünün ürünü ve yararlandığı ortak bir yapıtı, Adige topluluklarının ilginç öyküsü ve tarihi olması gibi nedenlere dayanmaktadır.

“Adige (Çerkes ) toplulukları” olarak da Abzegh (Aбдзах/Abdzax), Bjedugh (Бжъэдыгъу), Besleney, Natuhay (Нэтыхъуай-Netıxhuadj), Shapsugh (Шапсыгъ), Hak’uç (Хьакlуцу;Hakvutsu), K’emguy(Кlэмгуй), Kabardey, Hatukay(Хьатикъуай/Hatiquay), Mamhıgh (Мамхыгъ) ve Yegerukayları (Еджэрыкъуай/Yedjerıquay) sayıyoruz.

“Nartlar” sınıfsız toplumun destanıdır.

Karl Marks’a göre, destan yaşamın bir ürünüdür ve yaşamı yansıtır. Adige destanını yeterince kavramak için, destanı yaratan Adigelerin özelliklerini de öğrenmek gerekir.

G. V. Novitski’ye göre, 1830’da Adigey’de (Çerkesya) 1 milyon 082 bin 200 Adige  bulunuyordu. (Bkz. gl. z. ”Kubanskie oblastnıe vedomosti”, No 38, 1884) (Aslında Adige nüfusu 2 milyon dolayında idi. bkz. Adigey, internet -ç.n.) Şimdi  savaş ve kıtlık artığı olarak 700 bin (2002’de 720 bin -ç.n.)  kadar bir Adige nüfus, Kıyıboyu Shapsughya (Хы1ушъо Шапсыгъэ;12 bin; 1924-45 yılları arasında Karadeniz kıyısında bir “Shapsugh Ulusal Rayonu” vardı ama 1945’te cezalandırılan ve  bir bölümü  yöresinden sürülen Adige-Shapsughlara, şimdiye değin gasp edilmiş olan tarihi toprakları ve özerklikleri  geri verilmedi ama Rusya Federasyonu’nda, 1999’da çıkarılan bir yasa ve ona dayanan bir hükümet kararıyla Shapsughlara “küçük bir  yerli toplumu”  statüsü verildi -ç.n.), Adigey (110 bin;1922’den beri bir özerk oblast iken, 3 Temmuz 1991’de cumhuriyet oldu -ç.n.), Çerkesya (50 bin;1922’de Karaçay-Çerkes Özerk Oblastı olarak kuruldu, 1926’da  oblastın bölünmesiyle bir ulusal okrug, 1928’de de Çerkesya Özerk Oblastı  oldu;bu yer, 1943’te sürülen ve 1957’de sürgünden geri getirilen ve halkına geri verilen  eski Karaçay  özerk oblastı toprakları ile birleştirilerek,  iki etnik adlı “Karaçay-Çerkes özerk oblastı”, 1922-1926 yılları arasında olduğu gibi yeniden oluşturuldu,  oblast, 3 Temmuz 1991’de  cumhuriyet yapıldı -ç.n.), Kabardiya (500 bin; Balkarların sürgüne gönderilmeleri ve özerkliklerine son verilmesi sonucu, 1944’ten beri tek etnik adlı bir Kabardey Cumhuriyeti iken, l957’de, 1944 öncesinde olduğu gibi, Kabardiya, sürgünden geri getirilen  ve halkına geri verilen eski Balkarya toprakları ile birleştirilerek,  iki etnik adlı Kabardey-Balkar Cumhuriyeti  yapıldı -ç.n.),  Krasnodar Kray’ın Uspensk rayonu içindeki Şhaşefıj (Шъхьащэфыжь)  köylerinde (üç köy: 1. Şhaşefıj ya da Urup; 2. Beçmızey ya da Kanoko ve 3. Kurğoko köyü -ç.n.), Kuzey Osetya-Alanya Cumhuriyeti’nin Mozdok rayonu ile Stavropol Kray’ın Kursk rayonu’nda yaşamaktadır.

Adigeler Kafkasya’da en çok Ş’açe (Шъачэ-Soçi) metropolitan alanında, Tuapse,  Maykop (Мыекъуапэ), Şıthale (Шытхьалэ/Beloreçensk), Adigekale (Adigeysk/Адыгэкъалэ), Lebap (Ust-Labinsk),  Krasnodar, Armavir (Ермэлкъалэ) (1), Çetıvın (Labinsk -ç.n.), Şerceskale (Шэрджэскъалэ/Çerkessk), Nalçik, Mozdok (2) Tırnavuz ve daha başka kentlerde oturmaktadırlar.

Değişik tarihlerdeki savaşlar nedeniyle Kafkasya’dan ayrılmış olarak Adigeler, şimdi Türkiye, Irak, Lübnan,  Arnavutluk,  Suriye, Ürdün, Mısır, Libya (ç.n.), Tunus, Cezayir,  Kıbrıs (ç.n.),  İsrail, Hint Okyanusundaki Madagaskar Adası ve daha başka ülkelerde (AB üyesi Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa, Danimarka, İsveç, Avusturya, yerleşik olarak da Bulgaristan, vb ile diğer ülkelerden İsviçre, Kosova, Norveç, ABD, Kanada, Avustralya, Sudan, Çad, vb yerlerde -ç.n.) yaşamaktadırlar. Bu değişik ülkelerde bulunan Adigeler de Nartlara ilişkin şarkı, türkü ve öyküleri bilmektedirler.

Adigeler, Kafkasya’da doğmuş ve oluşmuş olan bir halktır. Çok eski belgelerden anlaşıldığına göre, sözgelişi 2 bin 500 yıl öncesine gidildiğinde bile, Adigelerin Kafkasya’da yaşamakta olduklarını görürüz. Bunun doğru olduğunu antik çağ yazarlarından Gegataya Miletski, Gellanika Mitilenski, Skilak, Skimni,  Strabon, Ptolemey ve daha başkalarına ait yazılardan da öğreniyoruz (3).

Cenovalı Georg Interiano 1551 yılında Adigelerden söz eder; oturdukları yerleri, geleneklerini ve özelliklerini tanıtır: “İtalyan, Grek ve Latin yazılarında “Zih” (Зыхы),  Türk ve Tatar dillerinde de Çiyarkasi (Çerkes -ç.n.) denilenler, kendilerine Adige diyen insanlardır.

Yeni doğmuş bebeği, hava ne denli soğuk olursa olsun, suya götürüp yıkarlar.

Ülkelerinin çoğu yerleri bataklık olup kamış ve su otlarıyla kaplıdır. Doğru ve açık sözlü olmaya büyük bir değer verirler, at ve silah dışında her şeylerini seve seve verecek denli de eli açıktırlar.

300 ile 500 Duka değerinde altın kupaları ve gümüş kaseleri vardır, bunlarla, Tanrı aşkına, büyük bir zevkle içerler.

Zihler, kendilerini dört bir yandan kuşatmış olan Tatarlarla sürekli bir çatışma içindedirler. Ara sıra, buz tuttuğunda, Bosfor’u (4) (Kerç Boğazı -ç.n.)  geçip Khersones Tavriçeski’deki (5) (Kırım Yarımadası -ç.n.) Tatarlara saldırırlar;küçük bir Zih müfrezesi koca bir Tatar ordusunu önüne katıp kovalayabilir;böylesine yürekli, iyi silahlanmış ve çevik kişilerden oluşmaktadır bu insanlar.

Ana geçim kaynakları balıkçılıktır. Darı ve diğer tarım ürünlerini de üretirler. İçtikleri içecekleri ise,  boza ve bal suyudur. Evleri saz, kamış ve ağaçtan yapılmadır.

Zihler boş vakitlerini ok yaparak değerlendirirler.”(6)

Günümüzdeki höyüklerin (tümülüslerin; yığma mezarların; 1уашъхьэ;къэгъэсэй) öyküsünü de, biri öldüğünde ona “yığma mezar” (къэгъэсэй) yapıldığını anlatan şu yazıdan öğreniyoruz: Ağaç çatıya toprak örterek mezarın üstünü yükseltirlerdi; ölünün zenginliği, etkinliği ve taraftar çokluğu ölçüsüne göre, yığma mezar da, büyük ve yüksek yapılırdı. (7)

Aynı biçimde çocuklar atalık (p’ur;п1ур) geleneği gereğince, yetiştirilmek üzere başka ailelere verilir;orada at binmeyi, at sırtında adeta bir kuş gibi uçmayı, iyi kılıç kullanmayı,  tertipli ve düzgün yaşamayı, dayanıklı ve metin olmayı, doğruluğu, hakareti affetmemeyi,  gerektiğinde öç almayı, düzenli yaşamayı ve disiplinli olmayı öğrenirlerdi;kızlar da yün  eğirme, kumaş dokuma, biçki-dikiş, tertipli, güzel ve saygılı davranma ve ev işleri konularında eğitilirlerdi.

Kafkas halklarının eski gelenek ve göreneklerini, birbirleriyle ilişkilerini,  bozulmaksızın yüzyıllar boyunca korudukları, değişik yazarların yazılarında belirtilmektedir.

“Adigelerin yaşayış biçimi ve yaptıkları şeyler, İsa’dan bin yıl önceki ya da Strabon zamanındaki yaşayış biçimlerinin ve yaptıklarının aynısıdır, diye yazıyor Frederic Dubois. Adigeler gibi, kendi antik geleneklerini koruyabilmiş bir başka eski halk daha yoktur.” (aynı yapıt, s. 39)

Bu özellikler, Adigelere ve onların çok eski atalarına ait olan bu binlerce yıllık gelenekler, Nart Yiğitlik Destanı’nda da tüm açıklığıyla görülür. Bu çok eski Adige geleneklerinden söz edilirken, her zaman bildiğimiz ve tanıdığımız kimselermiş gibi, Nart görüntüleri karşımızda canlanır: Setenay hünerli elleriyle hızlı hızlı elbise dikiyor; Tlepş (Лъэпшъ) yeni doğmuş Savsırıko’yu suya daldırıp yıkıyor (soğutuyor); Aşemez annesinin elini sıcak yulaf çorbasına bastırıp babasının katilini söyletiyor; Nart Koles’in höyüğü karşımıza çıkıveriyor; Şebatınıko’nun da atına atlayıp Don Irmağı (Ten) boyunca ilerleyerek güneye indiğini, geçilmesi zor Kuban Irmağını (Pşıze) atının böğrüne bile değdirmeden yüzerek geçmekte olduğunu görür gibi oluyorsun.

Yani, A. M. Gorki’nin dediği gibi, folklor ile tarihin, en eski dönemlerden bu yana  birbirleriyle ilişkili olarak günümüze doğru yol almakta olduğunu görmüş gibi oluyoruz.

Destandaki anlatıya göre, Nartlar, bir yönleriyle bolluk-bereket içinde yaşıyorlar, merhametli, yardımsever ve varlıklıdırlar, soylu atlara binerler, yerler içerler ama başka bir yönleriyle de acımasızdırlar: yaşlıları öldürürler. (Bkz. Yaşlı Jemadıv’ın öldürülüşü, CircassianCanada, internet), kan gütme geleneğini de katı bir biçimde sürdürürler. Destan, yüzyılları aşıp gelmiş olması nedeniyle, farklı dönemlere özgü izler de taşımaktadır. Ancak, burada vurgulanması gereken şey, Meotların (Мыут1/Adigelerin) yaşam biçiminin, sanatsal biçimde sunulmasıyla yetinilmeyerek, insan özlemlerinin de anlatılara yansıtılmış olduğu gerçeğidir. Doğa güçleri karşısında güçsüz ve çaresiz olan eski insanların, kuraklık, su baskını ve yangın gibi afetler yüzünden korkusuz ve güven içinde bir yaşam sürdürmeleri çok zordu. Destanda, Nartların bolluk ve bereket içinde imiş gibi gösterilmeleri, onların gerçek yaşamlarını değil, düş ve özlemlerini yansıtmaktadır.

Çok eskiden ilkel toplulukların vahşi doğada göçebe toplulukları biçiminde dolaştıkları dönemlerde, Kafkasya’daki Adigeler, çağlarına göre ileri ve daha üst bir toplumsal yaşam düzeyine ulaşmışlardı ama henüz yazılı bir yaşamları oluşmamıştı. (Son dönemde, Adigey’deki höyüklerde -kurgan; qeğesey- yapılan arkeolojik kazılarda Meot-Mıvıt’ -Adige yazılı tabletleri bulunmuş, Adigelerin eski bir yazılarının olduğu  anlaşılmıştır,  bkz. Adigey-Vikipedi, Adigey Cumhuriyeti, internet; ayrıca Nart dergisi, sayı 41, Jineps gazetesi,  Ocak 2007 -ç.n.)

Adigelerin başından iyi kötü çok şey geçti, başkaları tarafından kendilerine değişik adlar takıldı, ama en kalıcı olanları kendi kendilerine verdikleri ve kendi aralarında kullandıkları adlar oldu.

Kafkasya’nın nefes kesici güzellikteki ve sağlıklı doğası, zenginliği ve diğer çekici yanları nedeniyle,  Adigelerle dostça ilişkiler kuran ya da tam tersine sık sık bir çekişme ve savaş içine giren topluluklarla da karşılaşılmıştır. Örneğin, Karadeniz yoluyla Adigey (Çerkesya)  kıyılarına ulaşan Grekler, bu kıyılarda koloniler kurdular. Sonuç olarak, Adigeler gelişmiş bir kültürü ve yazılı bir yaşamı olan uygar bir halkla ilişki kurmuş oldular.

Darius Hispas’ın hükümranlığı döneminde, M. Ö. 522’de yaşayan ünlü antik coğrafyacı Skilaks Kordiask  “Propileya” adlı yapıtında  Don Irmağından güneydeki Farz Irmağına  dek uzanan Pont (8) (Karadeniz) kıyıları dolaylarında yaşayan insan topluluklarını göstermektedir. Bu topluluklar içinde “Maet” (Meot ya da Mыут1;Mıvıt’) ve “Kerket”lerden de (Çerkeslerden) söz etmektedir (9). Yani, MÖ 6. yüzyılda, başka bir deyimle, günümüzden 2 bin 500 yıl önce, kendileri tarafından hiç kullanılmayan “Çerkes” adının başkalarınca Adigelere verilmiş olduğunu da görüyoruz.

Bütün bunlar bize, ilk önce, Adigelerin ilk çağdan bu yana Karadeniz (Хы Ш1уц1э), Kerç Boğazı  (Xı Tvuale/Хы Т1уалэ) ve Azak Denizi ( Xı Mıutve/Хы Мыут1э) kıyılarında yaşamakta olduklarını; ardından da Adigelerin, bu çok eski dönemlerde bile,  büyük bir özgün kültürlerinin bulunduğunu kanıtlıyor.

Nartların eskiden yaşamış bir Adige topluluğu olduğunu düşünenler de vardır.  Örneğin,  Suriye’den bize gönderilen bir yazıya göre, “Şam’daki Adige yaşlıları Nartların bir Adige topluluğu olduğunu düşünüyorlar. Geniş bir Nart anlatı zenginliği bulunan Suriye Adigeleri ‘Nartların’, Adigelerin en güçlü ve en kalabalık bir topluluğunun adı olduğunu sandıklarını söylüyorlar” (10).

Kökü eskilere uzanan Nart destanında bulunan şarkı, türkü ve öykülerin sunulduğu dil Adigece’dir. Yüzyıllara uzanan bir geçmişten geliyor olmasına karşın, destan; sözcük, terim ve anlatım biçimi gibi yönleriyle bozulmadan günümüze ulaşabilmiştir.

Adige destanının şarkı, türkü ve öykülerinde Tatarca, Türkçe ya da Moğolca bazı sözcüklerle karşılaşılmakta olması, destanın Adigelerce oluşturulmuş olduğu gerçeğini değiştirmez. Destanın dili Adigece’dir ve destan Adige dilinde oluşturulmuştur. Yeryüzünde Adigeler dışında, Adigece konuşan başka bir insan topluluğu daha yoktur. Yani, Adigeler dışındaki bir halkın Nartlara ilişkin Adigece şarkı ve türküler bestelemesi düşünülemez bile.

Adige dilinde başka dillerden alınmış bazı sözcüklerle karşılaşılması, Adigelerin o halklarla ilişkilerinin bulunduğunu gösterir. Dahası Adige destanına ait şarkılar ile eski tarihsel Adige kahramanlık şarkıları,  şiirsellik (poetik), kurgu sistemi ve leksik (sözcük dağarcığı) yönünden birbirinin aynısıdır.

Adige toplumsal ilişkileri de, Nart destanındaki ilişkilerle örtüşmektedir. Örneğin destandaki sembolik adlar, çok sayıda olmak üzere, şimdiki Adigeler arasında da bulunmaktadır. Bunlar arasında Nart-psıho (Нарт-псыхъо), Nathuac (Nart-quadj/Нарт-къуадж), Nartsan (Narzan),  natıf (nartıf, nartıxu, natrıf) gibi sözcükler;Nart, Nartekoh’er (Narteqoxer/Нартэкъохэр), Aşemezkoh’er (1ащэмэзкъохэр),  Setımıkoh’er ve Nesrenkoh’er gibi soy adları; Setenay, Savsırıko, Peterez, Tlepş (Лъэпшъ), Hımış (Хъымыщ), Verzemeg (Орзэмэдж/Uerzemedj), Adıyıf, Koles ve Ş’evefıj (Щъэофыжь) gibi kişi adları çoktur.

Not: Bu yazı “Jineps” gazetesinde de yayınlanmış olup yeniden güncellenmiş ve daha anlaşılır bir hale getirilmeye çalışılmıştır. 12. 07. 2008. HAPİ Cevdet Yıldız

DİPNOTLAR:
1) Armavir’de (Yermelkale) halen 100 kadar Adige Ermeni ailesi yaşıyor. Bunların anadili Adigece olup, kültür ve gelenek yönünden bunlar tamamen Adige’dirler.
2) Kuzey Osetya Alaniya’nın Mozdok (Мэздэгу) kentinde 300 hane kadar bir Hıristiyan Adige (Kabardey) nüfusu bulunuyor.
3)
Bkz. Oçerki istorii Adigei, I, Maykop, 1957, s. 13-60;İstoriya Kabardı, M. , 1957, 1 ve 2’nci bölümler.
4)
Kerç Boğazı, Adigelerin verdiği adla H’ı T’uale/Хы Т1уалэ.
5)
Kırım Yarımadasının eski adı.
6)
Memluklar ya da Mameluklar (Kölemenler)-Mısır Sultanlarının orduları içindeki seçkin birliklere verilen ad. Kölemenler en çok Kafkasya’da Karadeniz kıyısındaki tutsaklar içinden seçilirdi. 1382-1517 yılları arasında hüküm sürmüş olan “Çerkes Memlukları” , sultanları kendi aralarından seçmek suretiyle Mısır’ı yönettiler. Bu döneme “Çerkes Sultanlar” dönemi denir (Ayrıca bkz. Ulusal Ruh Bizi Birbirimize Bağlıyor, internet, ç. n. ).
7)
Tümülüs ya da höyüğün  (къэгъэсэй) yapılışı konusunda bkz. Frederic de Montperre, Puteşestvie vokrug Kavkaza, t. I, Rusçaya çeviren N. a. Dankeviç-Puşina, Suhumi, 1937, s. 14-15.
8)
Pont (Yevsinskiy)-Eski Greklerin Karadeniz’e verdikleri ad.
9)
Frederic Dubois, Puteşestvie vokrug Kavkaza, t. I, Suhumi, 1937, s. 14-15.
10)
Adil Abdulselam’ın 14 Haziran 1959 tarihli Şam’dan bize yazdığı mektup. Adige Bilimsel Araştırma Enstitüsü’nde.

II

Nart destanı ne zaman oluşmaya başlamıştır? Destan bölümlerinin yaşları aynı mıdır ya da bölümler yaşıt mıdırlar?

Bu tür sorulara bilim adamlarınca verilmiş çok sayıda değişik yanıt vardır. Bazıları “destan çok eskidir”, M.S. ilk yüzyıllarda ortaya çıkmıştır, diyor. (11) Bazıları da MÖ 7’nci yüzyılda başlayıp MS 14’üncü yüzyıla değin gelişimini sürdürmüştür, diyor. (12) Her iki görüş de sorunu bilimsel olgulara dayandırarak açıklayamıyor.

Geçmiş dönemlerde oluşmuş bir halk destanının yaşını saptamak öylesine sıradan ve kolay bir şey olmamalı. Ermeni destanı “David Sasun” üzerinde çalışan bilim adamı İ. A. Orbeli’nin deyimiyle, bir halk destanı denize dökülen ve çok sayıda kolu olan bir ırmak gibidir.  Irmağın renginden, görünüş ve tadından ilk akarsu kolunun harekete geçtiği yıl ve gün saptanabilir mi?

Kendi kişisel düşüncemize göre Nart destanını bir bütün halinde ele alıp “başlangıcı şu”,  “sonu da bu” diyemeyiz, doğru da olmaz bu. Destanda gördüğümüz olayların, olguların yaşları farklıdır. Çok eski destan anlatıları yanında, daha geç dönemlerde oluşmuş anlatılar da vardır. Bölümlerin yaşları her bir bölümdeki türkü, şarkı ve öykülerden yürünerek aydınlatılabilir. Sözgelişi ünlü Marksist Paul Lafarg’ın vurguladığı üzere, bir olay, yüzyıllar sonrasında değil,  gerçekleştiği dönemde şarkı ya da türküye konu olur (13).

Günümüzde değerli kişilerin adlarını yaşatmak için,  adlarına kitaplar yazılması, anıtlar dikilmesi ve bronzdan heykellerinin yapılması durumları gibi, çok daha önceleri de “haklının yanında uğraş veren ve yiğitçe davranışlarda bulunan kişilerin ününü yüzyıllar boyunca yaşatmak için, bu gibi kişilerin adı ve eylemleri şarkılara konu edilirdi” (14). Kağıt yıpranır, taş heykel dağılır, bronz da eriyebilir ama toplumların şarkıları ve tarihleri “içine yerleştirilen” örnek kişiler kalıcı olurlar: Setenay, Mığezeşko Verzemes, Setenayko Savsırıko, Şebatınıko, Hımış (Хъымыщ), Peterez, Aşemez, Çelehset (Чэлэхъсэт), Tlepş (Лъэпшъ), Nebgırıyeko Ş’evay (Нэбгырыекъо Шъэуай), Adıyıf, Bevık’ (Бэук1),   Setımıkoh’er (Setımıqoxer), Pak’oko Teterş’av (Пак1окъо Тэтэршъау), Yergun ve daha başkaları gibi.

Oğulların anaoğlu olarak çağrıldığı anaerkil döneme ilişkin ilk örneklere de Nart destanında rastlıyoruz.

Adige destanı “Nartlar”da adı geçen kişileri yakından tanıyıp yüklendikleri görevleri, beceri ve ustalıklarını ve onlar üzerine düzenlenmiş öyküleri incelediğimizde, her bir söylentinin doğduğu ve oluştuğu yüzyılı ya da dönemi yaklaşık olarak saptayabiliyoruz. Buna göre, Nart “yaşlıları” yanında, “genç” Nartlarımızın da bulunduğunu görüyoruz.

Sözgelişi, Adige Nart destanında geniş bir yer tutan, ilk orağı, demir maşayı,  değişik kılıçları, koca mızrakları ve okları demirden yapan ünlü demirci ustası Nart Tlepş’i ele alalım. Bu Nart ustası durmadan demiri işler ve demirden değişik ürünler üretir. Burada görülen ana özellik demirdir. Bu nedenle Nart destanında yer alan Nart Tlepş’e ait bölümün oluştuğu dönemi belirlemek için, Kafkasya’da demir çağına ne zaman geçilmiş olduğunu saptamak gerekir. Bunun için de tarihsel olgulara dayanmak zorundayız.

Arkeolog E. P. Alekseyeva’nın saptamasına göre, MÖ 8-7.  yüzyıllarda demir Kuzey Kafkasya’da kullanılmaya, demirden kılıçlar ve değişik aletler üretilmeye başlandı (15).

Kuban Irmağı kıyısında bulunan eski höyüklerde (Kelermessk, Kostromskoy) arkeologlarca yapılan çalışmalarda, demirin çok eski dönemlerden beri Kafkasya’da kullanıldığı kanıtlanmıştır (16).

Arkeolog E.  İ.  Krupnov’a göre, tarih öncesi çağlarda Kuzey Kafkasya halklarının (ya da yerli topluluklarının) bol miktarlarda olmak üzere bronzdan (tunç) yararlandıkları, yiğitliği, en onurlu bir yaşam biçimi olarak algıladıkları ve birçok değişik soyun bir arada yaşadığı bir dönemde Nart söylentilerinin temeli atılmış olmalıdır.

“Akla yatkın olan şey, diyor E. İ. Krupnov,  büyük demirci ustası Tlepş’e ilişkin öykülerin temelinin, kuşkuya yer bırakmayacak bir biçimde demir çağının başlangıcında atılmış olduğu durumudur” (17).

Arkeolog ve tarihçilerin belirlemelerinden ilerleyerek bizim de söyleyebileceğimiz şey şudur: Adige destanında yer alan Tlepş’e ilişkin bölümün başlangıcı MÖ 8-7.  yüzyıllara dayanmaktadır; buna ek olarak, Tlepş’e ilişkin söylentilerin Adige toplulukları arasında yayıldığı sıralarda İskitler (18), Sarmatlar (19) ve onların ardılı olan Alanların henüz Kuzeybatı Kafkasya’ya ayak basmamış olduklarını da belirtmemiz gerekmektedir.

Bütün bunlardan çıkan sonuç, Adige destanı “Nartlar”da bulunan Tlepş bölümüne ilişkin motiflerin Milat öncesi yüzyıllarına dayandığı gerçeğidir. Bu durum, “Nartlar”  adlı destanın hiçbir Kafkasyalı halka ait olmadığı, tam aksine İran, Alan ya da Moğol (?) kökenli topluluklar tarafından, dışarıdan, Milattan sonra 1-2. yüzyıllarda Kafkasya’ya getirilmiş olduğu biçimindeki bazı yazarlara ait görüşlerin yanlışlığını da ortaya koymaktadır.

Bu yazarların sözünü ettiği halklar, çok daha sonraları, Kafkasya’ya geldiklerinde, bu toprakların yerlisi (otoktonu) olan, etnik kimlikleri oluşmuş ve gelişmiş bir kültürleri de bulunan Adige toplulukları ile karşılaştılar. O sıralarda Adige toplulukları toprağı işliyor, demirden değişik aletler, orak, kılıç, ok ve daha başka şeyler üretiyorlardı (20).

Arkeolog E. N. Alekseyeva, Nart destanının MS 1-2.  yüzyıllarda Kuzey Kafkasya’ya Sarmat-Alanlar tarafından getirildiğini öne süren kişilerin yanıldıklarını, Ekim 1956’ da Vladikavkaz’da yapılan bir toplantıda tüm çıplaklığı ile ortaya sermiştir (21).  Arkeolog, “Milat sonrası yüzyıllarda Alan topluluklarının,  Sarmatlarınkinden ayırt edilebilecek önemli bir farklı kültürleri yoktu. Alan yapıtlarından ya da bir Alan kültüründen ancak M.S. 4’üncü yüzyıl ve sonrasında söz edebiliyoruz” (22) demektedir.

Tarihsel olgular (gerçekler) böyledir.

Nart destanının bölümleri yaşıt ve tek bir döneme ait değildir. Örneğin Nart Tlepş’e ait bölümü inceleyelim. Nart Tlepş’e ilişkin öykülerin MÖ 8-7.  yüzyıllarda başlamış olması olgusu dışında, insanın dağa zincirlenmesi konularını işleyen Nart türkülerinin (пщыналъ) ortaya çıkışı ise, çok daha eski bir döneme, karanlık ve sis içinde kaybolan bir döneme uzanıyor olmalıdır. Gürcü dilbilimcisi E. B. Virseladze, totemik mitlerin (söylencelerin), Kafkas destanıyla birlikte geliştiğini  ve Kafkas destanının en eski elementleri (öğeleri) arasında yer aldığını kabul ediyor (23).

Adigey’de (eski Çerkesya’da)  varolmuş olan anaerkil ilişkileri gösterilebilecek en eski örnek de Nart destanıdır.

Sözünü ettiğimiz bu çok eski anaerkil ilişkiler Adige Nart destanının çekirdeğini oluşturan “Nart Setenay ile Verzemeg”, “Nart Setenayko Savsırıko”, “Nart Hımış”,  “Hımış oğlu Peterez”,  “Nart Şebatınıko”,  “Nart Aşemez”, “Nart Nebgırıyeko Ş’evay”,  “Nart Adıyıf”, “Nart Yergun”, “Nart Pak’oko Teterş’av” ve daha başkalarına ait destan bölümlerinde görülebilir.

Bütün bunların kanıtladığı olgu (gerçek) aynıdır: Nart destanının çekirdeği,  oluşumunun dayanağı olan yer, eski İranlılar, Alanlar ya da günümüz Osetleri değil, Kafkasya’da Karadeniz ile Meot Denizi ( Azak Denizi) kıyılarında Milat öncelerine uzanan  çok eski dönemlerde türemiş ve henüz değişik etnik kümelere  ayrılmamış olan eski insan topluluklarıdır.

Folklor uzmanı D. G. Jantiyeva (25) ile tarihçi Dr. V. İ. Çiçerov (26) da bu kanımızı doğrular görüştedirler.

Toplumda sınıfların ortaya çıkmasından önce beliren ve epik (hamasi) anlatılar biçiminde kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze getirilen bu öyküler, “gerçek sanat yapıtlarının” ortaya çıkışı öncesi dönemine aittirler. Bu konudaki en tutarlı yanıt, Karl Marks’ın genel bir teori halinde söylediği ve eski Grek destanı üzerine öne sürdüğü görüşlerinde bulunabilir.

Karl Marks’ın görüşüne göre, sanatın değişik formlarına (biçimlerine), sözgelişi destan formlarına ilişkin olarak konuşmak gerekirse, dünya tarihinde yer almış olan epopeler (destanlar), kendi klasik formları anlamında ele alındıklarında, gerçek sanatın oluşmaya başladığı bir dönemde oluşmamışlardır (doğmamışlardır). Sanatsal gelişimin ilk evrelerinde, sadece epik (hamasi) ürünler yeni yeni boy göstermeye başlamışlardır. (27) Başka bir söylemle, bu erken dönemde destan bir sanatsal yapıt olma niteliği kazanmamıştı, o dönem insanında, o türden bir kavram ya da bilinç henüz oluşmamıştı. Bu tür yapıtların üretilmesi, çok daha başka nedenlere dayanıyordu: İnsan yaşamını sürdürmek zorundaydı,  bunun için de tutarlı örnekler ve sağlam gelenekler oluşturmak, “iyi” ile “kötüyü”, “ulaşılmak istenen” ile “istenmeyeni” ayırt etmek, kişileri eğitmek ve onları yaşama hazırlamak gibi görevlerle karşı karşıyaydı.  Bu nedenle destan, eskiden bir yasa düzenlemesi işlevini görüyor ve uyulması gereken kuralları gösteriyordu (28).

Adigelerde eskiden beri varolmuş olan özellikleri ve düşünüş biçimini, en anlaşılır bir sisteme dönüşmüş (kavuşmuş) olarak destanımızda görebiliyoruz: Söz konusu özelliklerin ilki,  korkusuzluk, yiğitlik ve canını  ortaya koymaktan kaçınmamak; ikincisi, düşmana karşı korkunç ve acımasız olmak; üçüncüsü de, ileri, gelişmiş bir merhamet, acıma duygusu, eli açıklık,  cömertlik, başkaları için bile gözünü ve canını vermekten kaçınmamak özelliğidir. Nart yiğitleri, yukarıda sayılan bu özellikleri simgeleyen tiplerin (kişiliklerin) örnekleridirler; bu yiğitler kötü olan her şeyle savaşıyorlar; dara düşene yardıma koşuyorlar; hal-hareket ve davranış biçimleri ve deyişleri de (guşıezh/гущы1эжъ) o doğrultudadır. Bu yiğitlerin omuzladıkları görev ve sorumluluklar, durmadan artıyordu. F.  Engels’in belirttiği gibi, yaşam süreci seyrinde  avcılık ve hayvancılığa tarım  eklenmiş, ardından sıra yün eğirme ve dokuma işine, demirden eşya üretmeye, seramik (çömlek) pişirmeye,  deniz ve ırmak taşımacılığına ulaşmış, bu gelişim çizgisi izlenmiştir. Bunları ticari eşya üretimi izlemiş ve onlarla birlikte; ticaret, sanat ve bilim de doğmuştur (29).

Sanatın ortaya çıkmasıyla birlikte, estetik beğeni düzeyi de yükselmeye, güzel olan şeylere duyulan ilgi artmaya ve onlara değer verilmeye başlandı. Nart türkü, şarkı ve öyküleri de birer sanatsal yapıt olarak benimsenir oldular.  

Toplum yaşamı içinde oluşan, kuşaktan kuşağa aktarılarak ve yüzyılları aşarak gelen, geçtiği dönemlerin özelliklerini ve görüntülerini de günümüze getiren “Nartlar” destanını, bizden sonraki yüzyılların insanlarına da ulaşması dileklerimizle yayına veriyoruz.

III

Adige destanı “Nartlar”, çok sayıda besteli-makamlı türkü (pşınatl/пщыналъ) ve şarkı (uered/орэд) ile değişik öykülerden (xhice/хъишъэ) oluşmuştur. Şarkı parçaları, eski formlarını (biçimlerini) en iyi korumuş olanlardır. Şarkılar oluşturuldukları dönemdeki olaylara daha bağlı kalmış ve bu şarkıları besteleyen Adige bestecilerin o dönemde kullandıkları dil özelliklerini de en sağlam bir biçimde günümüze getirmişlerdir. Şarkı-öykü karması biçimindeki anlatılarda ya da öykü formlarında ise, anlatıcıların kendi dönemlerindeki gelenek ve görüntüleri de bu anlatılara kattıkları (karıştırdıkları) görülebilmektedir.

Savsırıko, Şebatınıko, Hımışko Peterez, Aşemez, Setenay ve daha başkalarına ait çok sayıda türkü ve şarkıları inceleyen Adige tarihçi, dilci ve yazarlarının ortak görüşüne göre, Nart destanı, başlangıç döneminde çok sayıda türküden oluşma büyük bir epik (hamasi) halk yapıtı durumundaydı. Greklerin “İliada”sı, eski Rus bılinleri, Kalmukların “Cangar” ve Kırgızların “Manas”ı gibi, Nartların da bir dönemler büyük bir halk poemi (manzum destan) olduğuna kuşku yoktur “ (30) diyor Tembot K’eraş (Klэрэщэ Тембот).

Bu sözler destanın eski şarkı formları üzerine söylendiği sürece, görüş olarak doğrudur. Çünkü Nart Savsırıko, Şebatınıko, Peterez, Aşemez, Setenay ve benzeri destan kahramanlarına ilişkin türkü ve şarkılar, kurgu tekniği, dil özelliği, örnek olma ve ritmik (dizemsel) yönlerden birbirinin benzeri olup “adeta bir gövde, bir beden gibisine birbirlerine yakındırlar”.

Anlatıların şarkı-öykü karması biçimine dönüşmesi, şarkıcıların şarkı dizelerini anımsayamamaları durumunda gerçekleşmektedir. O zaman çoğu kez karşılaşıldığı gibi, dizeleri sürdürme olanağı kalmadığından, o dizeler yerine, olayın öykü biçiminde anlatımı sürdürülür, anımsandığında da şarkı dizelerine dönülürdü.

Böylece Adige Nart söylentileri, ikinci bir tip (biçim), yani şarkı-öykü karması bir anlatım biçimi edindi. Bir başka yönden olay; düz anlatım, yani öykü yoluyla daha kolay anlatılabilmektedir.

Ancak değişik dönemlerde oluşturulmuş olan çok sayıda düzyazı benzeri öykü de, bir şarkının karşılığı olmadan da destana girivermiştir. Bunların belirli bir ritmi ve şarkı kuruluşu yoktur, sıradan düzyazı tipinde parçalardır bunlar.

1956’da kışın Vladikavkaz’da konuya ilişkin yapılan bir toplantıda Adige yazarı Dmitriy Kestan, Nart destanına ilişkin olarak yaptığı konuşmasında; bugünkü Adigey (AC), Şercesya  (KÇC) ve Kabardey (KBC) yörelerinde yaşayan Adigeler arasında söylenen Nart destanının; doğuş biçimi, kurgu ve yapı yönünden aynı, ortak olduğunu ama topluluk özelliklerinden kaynaklanma bazı önemsiz yöresel farklılıklar da bulunduğunu dile getirmiştir (31).

Nart söylencelerindeki ilginç bölümler ve Nart türküleri (пщыналъ), bütün Adige toplulukları arasında birbirine yakın ve benzer biçimlerde olmak üzere bilinmektedir. Başlangıç, gelişim ve bitiş (sonuç) biçimleri aynıdır. Sözgelişi Savsırıko şarkısı Natuhay’da şöyle başlarsa:

“Sausırıqou tiqan,
Sausırıqou tinef,
Pçımevufer ziacu,
Acuer zidjenekokv,
Pızıqutırer, zipçıch…”

“Savsırıko oğulluğumuz,
Savsırıko ışığımız,
Mızrağı, kalkanı,  zırhı,
Zırhı giysisi,
Can alıcısı da, mızrağının başı olan…”

Bu düzenleniş biçimi ve ritm örneği, Shapsugh, Bjedugh, K’emguy, Kabardey, Şerces, Mozdok, Suriye, Türkiye, İsrail ve diğer yerlerdeki Adigeler arasında da aynı biçimlerde söylenir. Farklılıklar, daha çok, yazılı olmadıkları ve belli bir biçimde düzenlenip yayınlanmış olmadıkları ya da topluluk lehçelerinin özelliklerini yansıtmaları nedeniyle, fonetik (sesbilgisi) yönden, Nart adlarının söylenişinde ortaya çıkıyor: Shapsughlar “Savserıko”, “Sasıreko”, “Sevesıreko”; Bjedughlar “Savserıko”; K’emguylar “Savsırıko”; Abzeghler “Savsıreko” ya da “Savsırıko”; Besleney ve Kabardeyler de “Sosrıko”,  “Sovsırıko” diyorlar.

Bu arada aynı öykünün değişik anlatım biçimleriyle de karşılaşıldığı görülebiliyor.

Giriş bölümünün hemen ardından gelen bir Adige Nart şarkısının söyleniş biçimi her yerde aynıdır, şarkının doğru ve eksiksiz söylenebilmesi şarkıcının becerisine kalmış bir şeydir. Ancak Nart şarkı ve türküleri çok uzadığında, sözün gelişi 200-300 dizeyi aştığında,  şarkıcılar, bazı yerleri unutabiliyorlar, unutulan yerler, anlama ters düşmeyecek bir biçimde şarkıcıların kendileri tarafından doldurulabiliyordu. Bu nedenle şarkılarda farklılıklarla, dahası sonradan oluşturulmuş parçalarla da karşılaşılabilmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, şarkı ve türküler, bir ortak anlatıma uygun düşecek bir biçimde sona ermektedirler. Şarkıların içinde görülen bu farklılıklara, daha çok, değişik Adige topluluklarının şarkıcıları tarafından yazdırılan parçalarda rastlanmaktadır.

Ayrı bir durum olarak da, bütün Adige topluluklarınca bilinen ve sevilen Nart tekstleri yanında, bir topluluğun iyi bildiği ama başka bir topluluğun sadece adını duymakla yetindiği  örnekler de vardır.

Örneğin, eski Çerkesya’nın merkezinde yaşamış olan Abzeghler arasında Nart Aşemez’e ilişkin şarkı ve öyküler, adını duyma ötesinde pek bilinmezler, ama “Nart Aşemezjıye” (1ащэмэзжъые/Küçük Aşemez) gibi sevilen bir Nart; Natuhay, Shapsugh ve Bjedughlar arasında yoktur dense yeridir. Kabardey (KBC)  ve Şerces (KÇC) yörelerinde de Nart Aşemez’e ilişkin şarkılar iyi bilinir. Bu arada ilginç bir nokta: Güzel bir Nart kızı olan Laşın (Лащын), Nart kahramanlarına ilişkin söylemiş olduğu bir şarkıda, Nart Ş’evay (Шъэуай), Savsırıko ve başka kahramanların adları sıralandıkça, “Çok koştu peşimden, ama istemem!” diyor, ama sıra Aşemez’e geldiğinde, hemen ses tonu değişiyor, daha kibar ve saygılı bir tavır takınıp;

“Atı koca ak burunlu, ama alımlıdır,
Kendisiyse küçük cüsseli, ama bir yiğittir,
Yaşe oğlu Aşemez sevdiğimdir benim,
Bir atlı ile bir haber gönderseydi bile, varırdım ona!”

diyor kız. Aşemez’e karşı duyduğu saygı ve sevgi kızın bu sözlerinden belli oluyor.

Aşemez üzerine söylenen şarkıları çok seven ve söyleyen Adige toplulukları yanında, bu şarkıları söylemeyen Adige toplulukları da vardır.

Nasıl oluyor da şimdiki Adigey (AC) yöresi ile mesafe olarak oraya hayli uzakta bulunan Şerces (KÇC) ve Kabardey (KBC) yörelerindeki Adigeler, Nart Aşemez’in şarkı ve öykülerini aynı biçimlerde biliyorlar? Bu sorunun doğru yanıtını tarihçiler ile filologlar (dilbilimciler) verebilirler. Soruna diyalektik, yani yer ve zaman açısından bakmak gerekir.

Tarihin kaydettiği üzere, Natuhaylar (Netıxhuadj/Нэтыхъуадж) ile Shapsughlar (Шапсыгъ) Karadeniz kıyısında güneydeki Tuapse (Т1уапсэ) yöresinden (güneyde Karadeniz’e dökülen Şahe ya da Şex/Шэх Irmağından -ç.n.) başlayarak, kuzeybatıda Novorossiysk (Tsvemez/Ц1эмэз), Anapa ve Taman’a değin uzanan bir alanda eskiden beri oturmaktadırlar. Komşuları olan Kabardeyler de Taman Yarımadası (Тэмэнык1э), Kerç Boğazı (Хы Т1уалэ) ve Azak Denizi (Хы Мыут1э) kıyıları ile Kırım’ın bazı yerlerinde oturuyorlardı. 13-14-15. yüzyıllarda çizilmiş olan Cenova ve Venedik haritalarında Kabardeyler (Chabardi) Azak Denizinin kuzeyinde, şimdiki Taganrog yöresinde de bulunuyorlardı. Bu nedenle Kabardeylerle Shapsughlar, öteki Adige topluluklarına göre, fonetik (ses bilgisi) ve leksik (sözcük dağarcığı) yönünden birbirlerine daha yakındırlar;“Hatxım yıqo Mıhamet Ğuaz/Хьатхым икъо Мыхьамэт Гъуаз” (Hath’ı oğlu Muhammed Ğuaz) ve “Aydemırqan/Айдэмыркъан” (Aydemirkan) adlı eski Adige kahramanlık şarkıları, birbirine daha benzer bir biçimde bu topluluklar arasında halen söylenmektedir. Aynı biçimde Nart Aşemez, Savsırıko, Peterez, Ş’evay (Шъэуай), Tlepş, Şebatınıko ve başkalarının türkü ve öyküleri de birbirine daha yakın ve hepsi tarafından benimsenmiş olarak hala yaşatılmaktadır. Nart şarkıları bu biçimde söylenip dururken, Kabardeyler 14 ve 15’nci yüzyıllarda yayıldıkları o yerlerden,  Oşhamafe (Elbrus/1ошъхьэмафэ)  eteklerindeki şimdiki yörelerine doğru çekilip bu yerde toplanmışlardır.  (Tatarlar 16’ncı yüzyılın ikinci yarısında Azak Denizi kıyısındaki Adige topraklarına ve Taman Yarımadasına yerleşmişlerdir. -HCY).

Bir Adige topluluğunun iyi, diğerinin az bildiği Nart parçalarının bulunduğunu söylemiştik. Sözgelişi Nart Koles’e ayrılan bölüm K’emguy toprağında iyi bilinir. Bu bölümde adı geçen Koles, Kojevbıy (Qojeubıy/Къожэубый) ve benzeri Nartların “yığma mezarları” K’emguy toprağındadır. Bu höyükleri (sintepeleri) büyük küçük herkes gösterebilir, çektiğimiz fotoğrafları da Adige Bilimsel Araştırma Enstitüsü arşivindedir.

Nart Koles’e ilişkin anlatıları Yegerukaylar (Yegerıquay/Еджэрыкъуай) pek bilmezler ama Nart Setımıkoların (32) öykülerini severek anlatırlar, eteklerine değin götürüp “yığma mezarlarını” gösterirler.

Şerces yöresi (KÇC) Adigeleri arasında Nart Setımıko kardeşlere ilişkin anlatılar pek bilinmez ama Nart Adıyıf’ın (Adıyıh’u/Адииху) öykülerini bilmeyen de yok gibidir.

Aynı biçimde Nart Adıyıf’ın öyküleri Bjedughlar arasında yaygın halde ve yeterince bilinmez ama Nart Bevık’ (Бэукl), Nart Dzeğaşt (Zeğaşt), Nart Ş’evaç’ (Шъэуакl) ve Pak’oko (Pakoko da denir) Teterş’av’a ilişkin öyküleri severek anlatırlar.

Kabardiya’da (KBC) Nart Ş’evaç’, Pak’oko Teterş’av, Nart Bevık’’ın öyküleri yeterince bilinmeyebilir, ama Nart Nebgırıyeko Ş’evay (Nebghırıyeqo Ceuay/Нэбгырыекъо Шъэуай) ve Nart Laşın’ın Nartlara ilişkin şarkı bestelerini, “eski Nart şarkılarını” hemen her köyde söyleyecek kişiler bulabilirsin. Yani her bir ayrı yörede, spesifik (özgül) olarak kendilerinin en çok sevdikleri Nart anlatıları daha yoğun olarak bulunmaktadır.

Adige söylentilerinin derlenip yayınlanmasında büyük emeği bulunan College de Fraçaise üyesi Prof. Dr. Georges Dumézil’in yazdığına göre, Diasporadaki Adigeler de Nart söylentilerini iyi korumuş durumdadırlar.

1930-1931 yıllarında Türkiye’nin şimdiki Kocaeli ve Sakarya illeri (eski İzmit ili) Adige köylerinde “Nart destanı parçalarının bulunduğunu”, “destan parçalarının buralardaki Adigeler tarafından kendisine rahat bir biçimde anlatıldığını” gördü,  çok sayıda Abzegh ve Shapsugh tekstini yazıya geçirdi (33). Tüm bu yazdıklarımızın kanıtladığı şey, Nart türküleri, Nart şarkıları, Nart menkıbeleri (txıdezh/тхыдэжъ) ile Nart deyişlerinin (guşıezh/гущы1эжъ) Adigeler arasında yaygın bir biçimde ve bol miktarda bulunduğu, Nart şarkı ve öyküleri yönünden Adigelerin, öbür Kafkas halklarından, karşılaştırılamayacak ölçüde,  çok daha zengin oldukları gerçeğidir.

Bütün bunların ardından kanıtlanan ikinci şey ise, Nart destanını Adigelerin oluşturduğu, kendi destanları olduğu gerçeğidir: Bu kanıyı V. Miller ve
L. Lopatinski
(34) gibi akademisyenlerin de paylaştığını belirtmeliyiz.

Adige destanı “Nartlar” 26 bölümden oluşmaktadır. Bunlar:

Setenayre Uerzemedjre  (Setenay ile Verzemeg)
Setenayqo Sausırıqu (Setenay oğlu Savsırıko)
Uerzemedjqo Yerışequ (Yeşerıqu, Yerışqeu) (Verzemeg oğlu Yerışok) (Yeşeruk, Yerışkav)
Uerzemedjqo Şebatınıqu (Verzemeg oğlu Şebatınıko)
Xhımışıqo Peterez (Hımış oğlu Peterez)
Yaşemıqo Aşemez ( Yaşe oğlu Aşemez)
Nart Tlepc ( Nart Tlepş)
Nebghırıyeqo Ceuay ( Nebgırıye oğlu Ş’evay)
Azenakv ya Kur (Malıçıpxhu) (Azenak’ ya Kur) (Malıçıphu)
Nart Adıyıf
Nart Babıxhu (Nart Babuh)
Nart Dexenağo (Nart Deh’enağo)
Nart Tıricau (Tecau) ( Nart Tıriş’av) (Teş’av)
Nart Çelexhset (Nart Çelehset)
Pakvoqo Tetercau (Pak’o oğlu Teterş’av)
Nart Aledj (Nart Aleg)
Nart Thağelıdj (Nart Thağelıg)
Nart Setımıqoxer (Nart Setımıko’lar)
Nart Yergun
Nart Dzeğaşt
Deguzhıyeqo Djerım (Degudjer) (Degujıye oğlu Gerım) (Deguger)
Nart Koles
Nart Ceuakv (Nart Ş’evaç’)
Nart Beuıkv (Nart Bevıç’)
Nart Emıc (1эмышъ) (Nart Amış’ )
Şarkılar, değişik öyküler ve atasözleri (guşıezhxer).

Bağımsız bölümler arasında yer almayan, ama her biri neredeyse bir bölüm oluşturacak kadar büyük, değişik Nart öyküleri (Nart kadınlarının ürünlerini ve yaratıcı yeteneklerini yansıtan öyküler, Nart kızlarınca bestelendiği izlenimini veren şarkılar)  ile bunların dışında Nart özdeyişleri (psetlezh/псэлъэжъ) de oldukça çok sayıdadır.

Not: Sonlarına “o” ve “u” gibi sesler gelmedikçe “g”, “k” ve “k’” gibi Adigece’deki sesler sırasıyla “c” (дж), “ç” (ч) ve “ç’” (к1) olarak okunmalıdır. -HCY.
AC- Adigey Cumhuriyeti.
Kabardey (KBC)- Kabardey-Balkarya Cumhuriyeti.
Şerces (KÇC)- Karaçay-Çerkesya Cumhuriyeti. -HCY.

DİPNOTLAR:
11) X. S. Bgajba. Ob abxazkom geroiçeskom epose, “Trudı Abxazkogo instituta yazıka, literaturı i istorii im. D. İ. Gulina”, s. 238.
12) V. Abayev. İstoriçeskoe v nartskom epose, ”Nartskiy epos”, sb. statey, Dzavdjikav, 1949, s. 43.
13) P. Lafarg. Oçerki po istorii kulturı, M., 1926, s. 54.
14) K’eraşe Tembot, Adıghe ueredızhxer, Mıyequape, 1946, s. 6.
15) E. P. Alekseyeva. O çem rasskazıvayut arxeologiçeskie pamyatniki Karaçayevo-Çerkesii, Çerkessk, 1960, s. 14.
16) ”Oçerki istorii Adıgei”, Maykop, 1947, s. 14.
17) E. İ. Krupnov. Drevnaya istoriya Kabardı, Nalçik, 1952, s. 48.
18) E. İ. Krupnov. age, s. 48.
19) P. A. Ditler. Vpusknoe kurganoe pogrobenie bliz Maykopa, el yazması, ABAE (Adıge Blimsel Araştırma Enstitüsü) arşivinde, No. 2.
20) P. A. Ditler. Zıtsve qet’oğe ofcvağem xet (adı geçen çalışma içinde).
21) Nartskiy epos. Materiyalı soveşaniya, Orconikidze 1957, s. 219.
22) E. P. Alekseyeva. O predkax adıgo-çerkesskix plemen, ”Uçenıe zapiski Çerkesskogo navçno-issledovatel’skogo instituta”, tom. 2.
23) Nartskiy epos. Materyalı soveşaniya 19-20 oktyabrya 1956 g. , Orconikidze, 1957, s. 217-219.
24) Oçerki istorii Adıgei, tom I, Maykop, 1957, s. 28.
25) D. G. Jantiyeva. O geroiçeskom epose gortsev se. Kavkaza, ”Zapiski SKKG Nİİ, II, Rostov na-Donu, 1929.
26) V. İ. Çiçerov. Voprosı genezisa i razvitiya drevnix form narodnogo eposa. “Nartskiy epos”, materialı soveşaniya 19-20 oktyabrya 1956 g., Orconikidze, 1957, s. 12.
27) K. Marks. K kritike politiçeskoy ekonomi, Gospoltizdat, 1949, s. 224.
28) V. İ. Çiçerov’un bu konuda söyledikleri şöyledir:”İlk başlarda Nartlar destanı, halkın yaratıcılığını, doğayı kavrayışını ve insan ilişkilerini düzenleyen bir oluşumdu”(Nartskiy epos, 19-20 ekim tarihli konferans belgeleri, Orconikidze, 1957, s. 13).
29) Engels. Dialktika-prirodı, Gospolitzdat, 1950, s. 138.
30) Adıghe ueredızhxer, Mıyequape, 1940, s. 11.
31) Bak. D. Kestan’ın konuşması:”Nartskiy epos”, materialı soveş. 19-20 akt. 1956, g. Orconikidze, 1957, s. 215-216.
32) ”Nart Setxer” ye “Nart Sitxer” ye “Set Zeşişır” zfiorexer şıv (‘Nart Setler’ ya da “’nart Sitler’ ya da “Üç Set
34) Bak. D. G. Jantiyev’in tebliği “O geroiçeskom epose se. Kavkaza”, ”Zapiski SKKC Nİİ, t. II, Rostov na- Donu, 1929, s. 334.

IV

“Nartlar” epopesi (destanı) Adigelerin ulusal destanıdır; o, Adige halkının çok büyük, devasa bir yapıtıdır; Kafkasya’nın “dedelerinin” gelişmiş insanlığının, yaratıcı-üretici yeteneğinin, kahramanlığının, mertliğinin, zekasının olumlu ve parlak bir yansımasıdır.

Adige ulusal destanı “Nartlar”, Adige halkının bir zenginliği, tarihteki yolculuğunun bir “vakayinamesi” ve örnek kodeksidir. Destan, Adigelerin gücünü, kavrama yeteneğini, düşünce (amaç) ve özlemlerini,  karakter ve geleneklerini olduğu gibi taşıyarak günümüze getirmiştir.

Destanda yer alan bir Nart kişisi hangi irilik ya da büyüklüktedir?

Nartlar normal insan ölçülerinde kişilerdir ama güçlülük ve dayanıklılık yönünden insan ölçülerinin çok daha üstündedirler. Bu nedenle Nartların eskiden yaşamış ayrı bir insan soyu (topluluğu) olduğunu sananlar da vardır. Ancak hiçbir arkeolog bugüne değin, arada sırada karşılaşılmakta olan bir iki iri insan iskelet ve kemiği dışında, eskiden yaşmış iri ve devasa bir insan soyuna ilişkin hiçbir kanıt bulamamıştır. Günümüzde de böylesine bir iki iri insanla karşılaşılması mümkündür. Bu örnekleri kanıt diye öne sürmek doğru olmaz ama söylenebilecek şey, insanların eskiden doğayla daha iç içe yaşadıkları, daha iri kemikli ve gövdeli oldukları gerçeğidir. Yukarıda değindiğimiz gibi, destandaki Nartlar, kendilerini yücelten şarkı, türkü ve öykülere koşut olarak, alabildiğine abartılmış ve başlarından onca şey geçmiş güçlü örneklere dönüştürülmüş kişiler olabilirler. Nartları, şarkı ve öykülerinde anlatıldığı gibi, eskiden yaşamış iri bir insan soyu oldukları biçiminde düşünemeyiz, Nartlar halk fantezisinin (düş dünyasının) yarattığı iri insan örnekleridirler sadece. Yukarıda da değindiğimiz gibi, Nartlar ayrı bir insan soyu değildir, Nartlar insan beyninde yaratılmış kişilerdir; şarkı ve öyküleri de ona göre oluşturulmuştur (35).

Nartların “tanrısı” var mıydı, dinsel bilinçleri hangi düzeydeydi?

Tanrı inancı, sonradan oluşmuştur.

Sınıfsız insan toplumunun ilk döneminde henüz bir dinsel oluşum (din) yoktu, din bilinmiyordu. Bu nedenle, Nartların başlangıcı döneminde, dinsel motiflerin Nart destanında yer almadığı düşünülebilir, ama sonraları izlediği uzun tarihsel yolculuk süresince değişik dinsel görüntülerin destana yansımış olduğu söylenebilir. Ayrıca Nart metinlerini yazıya geçiren ve onlara yeni “biçimler vererek” yayınlayanların da Tanrısal görüntüleri sanatsal amaçlarla metinlere katıştırdıkları düşünülebilir.

Eski söylentilerin gelişmesinde dinin özel bir önem taşıdığını Marksist-Leninist görüş yadsımaz. Ancak, destan konusunda çalışan bir iki araştırmacı, bir mitolojik teori (kuram) olarak 19. yüzyıl Rusya’sında geçerli olan bazı görüşlerden etkilenerek, yaşamda ve doğada gerçekleşen olayların bir  “Tanrı buyruğu” sonucu oluştuğu ve başlangıcın bir tanrısal kaynağa dayandığı biçiminde görüşler de öne sürdüler. Bu tür kişilerden en tanınmış olanı 19. yüzyılda yaşamış Rus araştırmacılarından F. İ. Buslayev idi; Buslayev sanatın kökenini mitoloji ile dine dayandırıyor, “Din ana etkendir, din yaratıcılığa büyük bir güç katar” (36) diyordu. Bu yüzden Buslayev ve yandaşları, destanı yaşamın değil, Tanrı’nın bir ürünü olarak görüyor, destanın tanrısal bir kaynağa dayandığını söylüyorlardı.

Mitoloji okulu yandaşları, destanda adı geçen kahramanları (kişileri), gökyüzü, orman ve su ile ilgili değişik görevler üstlenmiş politeist (putperest) Tanrılar imişler gibi sunuyorlar, dolayısıyla destanı da tanrıların bir destanıymış gibi tanıtmak istiyorlardı. Bu burjuva mitoloji okulunun yansımaları, bazı Oset Nart söylenti varyantlarını da (değişkelerini de) anımsatıyorlar, bu burjuva edebiyat “düzenleyicileri”, Grek mitolojisinin düzenlenişi örneğinden yürüyerek, destanın tanrılara ait bir destan olduğu görüşünü savunuyorlardı. Nart destanını, Tanrıların bir destanı imiş gibi görmek, destanın kendisini, o destanı yaratmış olan insanlardan, halktan koparmak ve soyutlamak olur ki, bu da büyük bir yanılgıya yol açar.

Aynı biçimde P. Ostryakov 19. yüzyılda Kabardiya’da Nart Ş’evay’a (Шъэуай) ait söylentileri yazıya geçirdi, onlara kendi anlayışına göre “biçim verip” “Vestnik Yevropı”(37) dergisinde yayınladı. Söylentilere, izlediği mitoloji ekolüne uygun olarak, Adem ile Havva’dan başlatıp belirgin bir tanrısal önsöz (giriş)  de yazdı.

Oysa Nart söylentilerinde böylesine tanrısal konulara ve insanlar arasında bulunan gelişmiş dinsel görüntülere belirgin olarak fazla rastlanmaz. Ancak, yukarıda da değindiğimiz gibi, değişik dönemlere ait dinsel görüntüler ve izler, şarkılarda bulunmuyor da olsalar, daha sonraları, destan anlatıcılarının kendilerinden kaynaklanmış olarak, düzyazı öykülerine katılmışlardır. Bugünkü Adige şarkıcı ve destancıları ise, Nartları, kuşkusuz birer tanrı olarak görmemektedirler. Nart destanında öne çıkan mitolojik motif, birçok yerde tanrıya karşı gelme, baş kaldırma ve onunla savaş biçimindedir. Buna en iyi örnek de Nesren-jak’e’nin (Sakallı Nesren) dağa zincirlenmesi olayına ilişkin olarak anlatılan Adige söylentileridir.

V

Destana göre Nartların yaşam biçimi ve toplumsal ilişkileri nasıldır?

En eski destan biçimleri olduklarını söylediğimiz şarkı (uered/орэд/chant) ve türkü (pşınatl/пщыналъ, makamla söylenen şiir/byline) parçalarını, örneğin “Nart  Şebatınıko”yu ele alıp incelediğimizde Nartların aile (soy/л1акъо) toplulukları biçiminde değişik bölgelerde, Tyene (Тенэ/Don), Pşıze (Пщызэ/Kuban), İncıc (İndjıdj;Zelençuk), Varp (Urup), Laba ve Pşış ırmakları boylarında, Kafkas Dağlarında, Karadeniz, Kerç Boğazı (Хы Т1уалэ/Xı Tvuale) ve Azak Denizi (Хы Мыут1э/Xı Mıutve) kıyılarında yaşadıklarını görürüz. Bu yerlerin adları şarkı ve türkülerde söylenmektedir.  Örneğin, Nart Şebatınıko,  başka bir yerden Nartların yanına gelecek olduğunda:

“Tyene qıreğuaze,
Ğuaze qırıdekva,
Pşıze yiyikvığoxer,
Şıçepeps femıxhua…”

“Don Irmağı boyunu izliyor,
Bu yana (güneye) doğru ilerliyor,
Kuban Irmağının geçiş yerleri,
Atının böğrüne bile değmiyor…”

Şebatınıko Nart çobanı ile karşılaştığında, ondan “kent” ya da “köy” adı sormuyor -çünkü böylesine toplu yaşam biçimleri henüz oluşmamış olmalıydı– “Aleglerin evine giden yolu söyle” diyor ve çobandan yolu göstermesini istiyor.

Eski insan karakteri olan sertlik ve diklenmeyi Şebatınıko ile Nart çobanı arasındaki atışmada da görüyoruz. Bu da destanın çok eski çağlardan gelmekte olduğunu bize gösteren kanıtlardan biridir.

Şebatınıko örneği ve onun davranışları, çok eski bir dönemde, yani kılıcın konuştuğu, at sırtında ve kılıç belde, kötülere meydan okunarak ve yiğitlik yolunda dolaşıldığı, güçlünün sözünün geçtiği bir dönemi, yiğitlerin Base Ovası’nı bir baştan öbür başa tozuttukları bir dönemi bize göstermektedir. (Басэ губгъо/Base Gubğo/Base Ovası-Laba Irmağı ile Kuban Irmağı arasında bulunan ve güneyde Kafkas Dağlarına dayanan ova.)

Nartların atlarının bilinen özel adları vardır: Thojıy (Тхъожъый-Savsırıko’nun atı), Çemdej (Чэмдэжъ-Koles’in atı), Ş’oyehuç’e (Шъоехъукlэ-Verzemeg’in atı), vb. Nart atlarının ilginç özellikleri ve gizli yanları vardır. Sözgelişi Savsırıko’nun atı Thojıy çok akıllı,  zeki ve binicisinin danışmanıdır.

Nart destanının toponomisi, “yer bilimi”, yani yerlerin, denizlerin, ırmakların ve tepelerin adları neleri anlatmaktadır? Destanda ne gibi yer adlarıyla karşılaşmaktayız?

Adige ve Abhaz metinlerindeki biçimiyle, Setenay’ın çamaşır yıkadığı yer -Pşıze (Kuban Irmağı); Şebatınıko’nun, atının böğrüne bile su değdirmeden, yüzerek geçtiği yer- yine Pşıze;“izlediği yol” -Tyene (Don Irmağı); atlarını güçlendirme ve tedavi için suya sokmaya (хыпс хэгъахьэ/xıps xeğahe) götürdüğü yer- Varp (Urup Irmağı); Nartların kendilerinin yüzdükleri yer- Labe (Laba Irmağı); Nart Ş’eveç’ase’nin (Шъэок1асэ/Ceuekvase) kız kardeşi olan Pak’o’nun (Пак1о) salla geçtiği ırmak -Şhaguaşe (Шъхьагyащэ/Chaguaşe-Rusça: Byelaya ya da Belaya; başka bir anlatıya göre de Pşış Irmağı); Natkuaceler’in (Наткъуаджэ/Natquadje) bir bölümünün yaşadığı yer- Nat-psuh (Нат псыхъу/Nat-psıxhu;Nat Irmağı); Savsırıko’nun yınıjı (devi) içine sokup dondurduğu  ve boynunu uçurduğu  yer -H’ı Ş’uts’e (Xы Шlуцlэ/KaraDeniz); Setımıko kardeşlerin  memleketi -Tuapse (Т1уапсэ); Nartların at sürülerini yüzdürüp geçirerek getirdikleri  yer -H’ı T’uale (Хы Т1уалэ/Xı Tvuale/Kerç Boğazı); Nesren-jak’e’nin zincire vurulduğu yer- Kafkas Dağı (38). Bu yerlerin kapsadığı devasa bir alan, Nart coğrafyasını oluşturmaktadır.

Nart destanında karşılaştığımız bu yer adları Adigeler açısından yeniden incelenmesine ve “kanıtlanmasına” gerek bulunmayan Adige yerleşim yerlerinin adlarıdır; yani Adigelerin en eski zamanlardan beri üzerinde yaşadıkları yerlere kendi dillerinde verdikleri yer adlardır. Bu yerler, Moğolların, İranlıların ya da Alanların eski yerleşim yerlerinin adları değil, Adigelerin bilindik yerleşim yerlerinin adlarıdır.

Sonuç olarak Nartların toponomi ve coğrafyası, bize eski Adigey (Çerkesya) toprağının “dilini”  sunmaktadır.

“Nartlar”  destanını değişik bilimsel yönlerden ele aldığımızda, destanın bir Adige yaratısı ve Kafkasya’da oluşturulmuş olduğu gerçeği açıkça ortaya çıkmaktadır. Destanın Kafkasya ile bir ilgisinin bulunmadığını, tamamen Alan kökenli olduğunu öne sürenler, iddialarına hiçbir bilimsel kanıt gösterememektedirler. Bununla birlikte, biz yine de destanın değişik yönlerini incelemeye ve öğrenmeye devam edeceğiz.

Nartların kullandıkları ölçü birimleri nelerdir?

Nartların uzunluk -mesafe ölçü birimi “kuvoğ” (куогъу/kuuoğu),  yani bağıran birinin sesini ulaştırabildiği mesafedir;“kuuoğuiş”- üç ses mesafesi; “kuuoğuibl” -yedi ses mesafesi, yani  art arda ses aralıklarıyla dizilen yedi kişinin sesinin ulaştığı toplam mesafe; “kuuoğuibğukve yebleğığeu”- dokuz ses mesafesi kadar; zı “mafe” -bir günlük, zı “maze”- bir aylık, zı “yıtles” -bir yıllık yol deyimleri kullanılıyor ya da “азфагу зы мэфак1о илъ/azfagu zı mefakvo yıtl”- “aralarında bir günlük yol  var”, diyorlardı.

Nartların yükseklik ya da derinlik ölçüleri de şöyledir: “лъапшъэм щиз/tlapcem şiz” -topuğuna kadar; “tlekvapvem  nes”- diz boyu, dizine kadar; “nıbıdjım nes” -göbeğine,  beline kadar;“bğem nes”- göğsü boyunda; “tamem nes”-omuzuna kadar; “шъхьапэ шыгу нэс/chape şıgu nes” -tepesine, başı üstüne kadar. Bunları insan, at ya da sığır ölçülerine göre söylüyorlardı. Örneğin, Aleg’in ünlü evi:

“Uıne qyebe-nyeba,          (Kocaman-iri bir ev,
Aş yıpevutlacori                Evin sürgüsü bile
Şı bğelıbem qesa”             Bir at göğüs kafesi boyunda)

Daha başka “exhombe barmıq”- “parmak boyu” diyorlar; örneğin “exhombe barmıqım uıçvezğepşın” denildiğinde-“ seni başparmak ile işaret parmağı arasından ezip geçiririm” anlamı anlaşılmaktadır.

Genişlik (en) ölçüleri de; “zale”-parmak eni, genişliği; “tvuale”-iki parmak genişliğinde; “şale”-üç parmak eninde;“pvale” -dört parmak genişliğinde; “edeqabj”- el ayası, avuç genişliği; “bjiz” -karış, baş ve serçe parmakları arası açılmış mesafe; “eplvakvu”- kulaç, açılmış iki kol arası mesafe; “tleubequ”- adım, biçimindedir.

Ayrıca “tha” (тхьэ) dedikleri bir ölçüleri de vardır: Aleglerin evi “otuz tha uzunluğunda, boyunda” (the şekv yıkvıhağa), diyor Nart çobanı, şarkı içinde Şebatınıko’ya verdiği yanıtta. Şimdiki metrik sisteme göre söylemek gerekirse, bir “tha”, yaklaşık bir metre kadardır; Nart Aleg’in evi de destandaki anlatıya göre, 30 metre boyundaydı.

Nartların ağırlık ölçüleri de bir kişinin, bir atın ya da bir öküzün “kaldırabileceği” ya da “çekebileceği” ağırlık (yük) idi. Sözgelişi:

“Aledj yaunezhı                “Aleglerin evinde
Kvesenıbe kveta.              Çok sayıda sütun bulunur.
Kveseneui kvetıxer            Sütunların her birini
Tsuyme zerafaşa!”        Ancak sekiz öküz çekebilir!”

Nart anlatılarında atasözü (txıde) ve söylentiler biçiminde karşılaşılan sayılar da şı-üç, “mefişe zışesım uınağom şışı xhujığe” (üç gün konuk olarak kaldıktan sonra aileden biri sayıldı); blı-yedi,  “mefibl djegu facvığ” (ona yedi gün boyunca eğlenti düzenlediler); bazen “8” ya da “9” sayısı-“Псибгъу уи1эми хэсхын!/psibğu uiemi xesxın!” (dokuz canlı da olsan elimden kurtulamazsın!) ya da “yüz olmaya bir eksik” yani “99”. Bütün bunlarla, Nartlar dışındaki diğer sözlü anlatılarımızda da karşılaşılmaktadır; bütün bunlar, Adige toplumsal geleneklerimizden ve ulusal özelliklerimizden kaynaklanmış olan öğelerdendirler.

Destan parçalarını okurken, Adige tarihi bir şerit gibi gözümüzün önünden geçiyor ve uzak geçmişimiz karşımızda adeta yeniden canlanıyor.

VI

Eskiden yaşamış insanların dünya görüşleri, doğa güçlerini algılayışları, doğanın “gizlerini” yorumlayış biçimleri, özlemleri, yaşam için sürdürdükleri uğraşılar, sonunda da, tüm insanlık kültürünün geçirdiği aşamalar, Adige Nart destanındaki öykü, türkü ve şarkılarda da aynen görülmektedir. Bütün bu olumlu yönleriyle, Nart destanı, dünya kültürü içinde seçkin bir yer tutmaktadır.  

Her toplum, gelişim süreci içinde, aynı evreleri geçirerek yoluna devam etmiştir.  Bu nedenle Adige Nart destanı ile eski dünya mitolojisindeki birçok argümanlar (kanıtlar) ve özellikler birbirine benzemektedir.

Sözgelişi ateşi getiren ya da çalan kişi örneği, dünya mitolojisinde en çok bilinen örneklerdendir.

Adige Yiğitlik Destanı Nartlardaki Savsırıko’nun özellikleri ile eski Grek mitolojisindeki özellikler birbirine benzemektedir. Nart Savsırıko’nun ateşi getirişini anlatan türküyü anımsayalım ve onu Grek söylencesiyle karşılaştıralım:

(…) Nartlar seferdeyken şiddetli bir tipiye yakalanır ve zor bir duruma düşerler. Yanlarında ateş yoktur. Ancak, hiç beklemedikleri bir anda, arkalarından Savsırıko yetişir ve hemen ondan ateş isterler.

Gök kubbe adına ant içerim,
Yalanım varsa canım çıksın,
Gerçekten ateşim yok,
Yok ama bulur getiririm!

diyor Savsırıko. Atı Thojıy’e atlayıp ateş getirmek için korkunç yınıj’ın (dev) yanına gidiyor, zorlukları aşıp onu alt ediyor ve ateşi Nartlara getiriyor.

Nart atlıları için büyük bir ateş yakıyor.

Bundan daha sevindirici bir şey olamazdı o an Nartlar için!

Nart Savsırıko insanlara böylesine bir yardımda bulunuyor, onların mutluluğu için canını dişine takıp büyük bir uğraş veriyor. Bu özellikleriyle Adige Savsırıko’su ile Grek Prometheus’u birbirine benziyor.

Nart Savsırıko gibi, ateşi getiren Prometheus da insanların mutluluğu için uğraş veriyor. Grek söylencesine göre, Prometheus, Tanrılar Tanrı’sı Zeus’tan çaldığı ateşi insanlara getiriyor.

Tanrılara karşı geldiği, tanrı sözünü dinlemediği için, Prometheus, Zeus’un buyruğuyla Kafkas Dağı’nda zincire vuruluyor. Bu olayın aynısı, Adige anlatısında, Nesren-jak’e’nin de başına geliyor, onu da Kafkas Dağına zincirliyorlar:

“Eyvah, eyvah! Nart Nesren’e,
Nesren-jak’e’ye,
Ne gibi bir yanlış yaptın sen,
Tanrı buyruğunu,
Hiçe mi saydın sen,
Sen tanrının gazabına uğrayan,
Sen dağa kaldırılan,
Sen zincire vurulan!”

diyor Adige türküsü (pşınatle).

İnsanın “bebeklik”, yani bilincinin doğuşu aşamasında, henüz dünyaya doğru bir maddi bakışının bulunmadığı; insanın anlayamadığı olayları kendi öznel (kişisel) kanılarını da katarak yorumladığı ve insan ruhunun bazı maddi varlıklarda saklı olduğu, bazı özel kişilerin isteklerinin Güneş, Tanrı ve doğa tarafından yerine getirildiği ve doğa olaylarının (yağış, yıldırım, şimşek, vb’nin) birilerinin istemesi sonucu gerçekleştiği gibisine inanç örneklerini, Nesren’e ait Adige etiolojik (nedenbilim) söylencelerinde, ayrıca “Сэтэнай къэгъагъ/Setenay qeğağ” (Setenay Çiçeği) ve “Тыгъэр пчыхьэрэ къызфызэтэуцорэр/Tığer pçıhere qızfızeteutsorer” (Güneşin akşamleyin -batmadan hemen önce- duraklayıvermesi)  vb gibi öykülerde de görebiliyoruz.

Nart öykü, türkü ve şarkılarında, sözgelişi su verilerek çelikleştirilmiş insan bedeninde bazı zayıf yerlerin kalabileceği gibi eski inanç türlerine de rastlanmaktadır. Örneğin, Savsırıko’nun böylesine zayıf yerleri dizleriydi. Savsırıko bir ateş topu biçiminde doğduğunda, annesi Setenay-guaşe, bebeği Demirci Tlepş’e götürüp su vermesini (suya daldırmasını) sağlamıştı. Tlepş çocuğu maşa ile dizlerinden tutup yedi kez suya daldırmış, “çocuğun vücudu çelik gibi sertleşmişti” diyor Adige öyküsü, “Ancak demir maşa ile tutulan dizleri,  su değmediğinden yumuşak kalmıştı”. Bu nedenle ok saplanmayan ve kılıç işlemeyen Savsırıko’nun vücudunun zayıf yerleri dizleriydi. Bu özelliğiyle Savsırıko, Greklerin Akhilleus’una (Aşil) benzemektedir.

Aşil doğduğunda, annesi Fetide onu suya daldırıp vücuduna su vermiş, çelikleştirmişti. Parmakları ile tuttuğu çocuğun topukları, su değmediğinden yumuşak kalmıştı  (Aşil’in topuğu).

Adige yiğitlik destanındaki halk anlatılarının çoğu gerçekçi bir kuruluş sergilemektedir, ancak şimdi sunacağımız bazı örnekler fantastik insan beğenilerine uygun bir biçimde süslenip güzelleştirilmiş, çekici ve ilginç kılınmış ve sanatsal öğelerle bezenmişlerdir. Örneğin Hımışıko Peterez’in (Хъымыщыкъо Пэтэрэз) bebeklik dönemini bir anımsayalım:

“(…)
Çınarın serti beşik ucu,
Şimşirin serti beşik kenarı,
Ceylanın sırt derisi beşik ipi,
Kamışın gösterişlisi de beşik sopası idi,
Peterez’i,  analığı Jokoyan, bağladığında beşiğine,
Uzanıp parçalayıverdi beşiğin iki ucunu,
Gerinip kopardı beşik bağlarını,
Doğrulup  dikiliverdi oda içinde!”

Böylesine bir başka abartılı örnek de “kız peşinde koşan bir delikanlı olmayan” Verzemegıqo Şebatınıko örneğidir. Şebatınıko türküsünde sunulan görüntünün sanatsal düzenlenişinde Adige dilinin birçok çarpıcı ve güzel renklerini bir arada görebilirsiniz:

“Manda gönünden kırbacını                      “Dombay cue kvepşıri,
Sallıyor,                                                     
Qyeuterebğu,
Dolandırıyor (şaklatıyor) boynunda atının,
Şıbğem qıryefekvı,
Tozutuyor,                                                  
Qıxıryeğeutı,
Tozuttukları atının boynundan                   
 Yışı qıxiutırer
Allı-karalı yükselip                                    
 Qoçvefı-qoçvaptsveu
Bulutlara karışıyor,                                     
Uecofım xyehe,
İki burnundan                                             
Yışı pebzıdjınme
Fışkıran solukları atının                               
Pşesıyeu qarixırem
Kavuruyor otları,                                         
Uıtsıcher yelığo,
Delikanlı kavrularaktan,                              
Lvır, zyelığojıc,
Oturuyor eğerinde,                                      
Uenegum yıs,
Sol omzundan                                             
Yısemegu tame
Güneş doğarken,                                         
Tığer qışyepsı,
Sağ omzundan                                            
Yıjabğu tame
Çiy yağıyor…”                                             
Uesepsır qışyexı…”

(Verzemedjıqo Şabatınıqo pşınatlelerinden).

Nart ciltlerini okuyanlar insanlık kültürünün geçirdiği dönemleri (aşamaları) gösteren çok sayıda ilginç halk yapıtı ile karşılaşabilirler. Adige şarkı söyleme geleneğinin yararlı bir sonucu olarak, türkülerle şarkılarda, ilk (eski) biçimlerin, öykülere oranla daha iyi korunmuş olduklarını görebiliyoruz.

Nart destanı,  yaşamın ve toplumsal ilişkilerin bir moral kodeksi olarak ve örneklenilecek tipleri sunarak, çok eski dönemlerde öykü, türkü ve şarkılar biçiminde oluşturulmuştur.

Nart öyküleri içinde masal süjesi (özelliği) bulunanlar da vardır.

Adige destanı ile çok eski dönemler mitolojisi arasında bulunan benzerliklere dikkat çeken ve onları belirleyen, ayrıca Adige folklorunu derinlemesine incelemiş bulunan büyük Adige yazarı Tembot K’eraş (1902-1988), yerinde olarak, bu konuda şunları yazmıştır:

“Dünya mitolojisindeki en ünlü motiflerin birçokları Nart destanında da görülmektedir. Vücuduna silah işlemeyen Savsırıko’nun silah işleyen yerleri dizleridir. Bu durum Homeros’un eski Grek destanı “Odyssea”daki (Odise’deki) kahramanı Aşil’in topuğuna benzemektedir. “Aşil’in topuğu” deyimi bu nedenle söylenmiştir, diyor Tembot K’eraş. Adem peygamberin topraktan yaratıldığı, ayrıca insan ruhunun kılıç ya da başka bir cisimde bulunduğu biçimlerinde, birer animist (canlıcı) motif olarak dünya mitolojisinde görülen özellikler çerçevesinde, taştan doğan Nart Savsırıko motifi, ünlü dünya söylencesi  “Dağa Zincirlenen Prometheus” motifini andırmaktadır. “Ateşi Getirme” motifi de Nart Savsırıko’nun yınıjdan (dev) ateşi çalması motifine benzemektedir”. (Адыгэ орэдыжъхэр/Adıghe ueredızhxer, Mıyequape, 1946, s.12)

Bu ve benzeri özelliklerin Nart destanında da görülmesi, bilim adamı ve yazarların soruna ilişkin görüşlerini açıklamalarına neden olmuştur.

Dağa zincirlenen kişilerin, Nesren-jak’e ve Yınıj Şhabğo’nun (Yınızh Chabğo) oğlu gibi kişilerin ya da ıssız köşelerdeki inlerde ve karanlık uçurum diplerinde zincire vurulup bağlanmış kişilerin anlatıldığı Nart söylence ve öykülerinin Kafkasya kökenli olmadığını söyleyen yazarlar (L. G. Lopatinskiy gibi) vardır. Ancak bilim adamı ve yazarların çoğunluğu, bu söylencelerin (mit) Kafkasya kökenli olduğunu, bunların Greklerden alınmış şeyler olmadığını, tam tersine, sonraları Greklerin bu Kafkas öykülerini alıp onlardan kendi söylencelerini oluşturduklarını söylemekte ve bu görüşte birleşmektedir.

Abhaz dilinden söz ederken, Kafkas kökenli bir öykü olan Prometheus’a değinen akademisyen N. Y. Marr şöyle yazmıştı: “Bu öykülerden biri (…) Yunanistan’a ulaştı ve orada Prometheus efsanesine dönüştü” (39).

Ünlü Gürcü yazarı ve halk mitolojisi konularını derinlemesine incelemiş olan Akakiy Tseretelli’nin “Medeya” adlı oyununun eklerinde belirttiğine göre, Prometheus ve Yason-Medea’ya ilişkin söylenceler, “yöremizin çocuklarıdır”, onlar Kafkasya’da doğmuşlardır.

Büyük Alman düşünürü Hegel, antik yazar Herodotos’un yazılarını incelerken,  Greklerin tanrılarının çoğunu başka ülkelerden getirdiklerini belirtmektedir (40).

Bütün bunlar Nart destanının Kafkasya kökenli ve Kafkasya’da doğmuş olduğu gerçeğini kanıtlamaktadırlar.

Kafkasya’da yaşayan halklardan Osetler, diğerlerinden çok daha erken bir tarihte bir aydın zümresine kavuştular. Akademisyen Şifner Anton Antonoviç (1817-79), hukuk doktoru Pfaf Vladimir Vogdanoviç, akademisyen V. F. Miller (1848-1913), ünlü Gürcü roman yazarı, Osetçe’yi de çok iyi bilen Daniel Çonkadze (1830-60), ayrıca Oset yazarları Şanayev kardeşler olan Gatsir ve Cantemir (Djantemir), Bekmurza oğlu Aslan Murza Nart metinlerinin derlenmesi ve yayınlanmasında yoğun çalışmalarda bulundular. Sonuç olarak, Oset Nart parçaları daha erken bir tarihte yayın dünyasında yer almış oldular.

Bazı araştırmacıların Nart destanının “Alan-Oset kökenli olduğu” biçimindeki erken yargıları, bazı yabancı yazarların yanılmalarına da neden oldu. Ancak çok geçmeden bunların bazıları yanıltıldıklarını anladılar.

Örneğin, bu tek yanlı enformasyon durumunun Çek ülkesine ulaştığını,  bilim adamı ve Kafkas dilleri üzerine çalışan Vatslov Çernı’nın Nisan 1958’de Prag’dan bize yazdığı mektubundan da anlıyoruz:

“Görüşlerini açıklayan tek bir Çek araştırmacısı var, o da Nartların İran kökenli olduğu görüşüne katılıyor. Ancak bu görüş (41) bana göre, tek yanlı bir enformasyona dayanıyor” diyor Vatslov Çernı. (ANİİ fond, 1. op. 40)

Sözünü ettiğimiz Nartlara ilişkin bu tür görüşlerin tek yanlı değerlendirmelere dayandığını, bilim adamı ve yazarlarca yazılanların da daha çok Oset kaynaklı yazılar olduğunu söylemek durumundayız. Ünlü Adige yazarı Tembot K’eraş (42), yazar ve edebiyat araştırmacısı D. G. Kestan (43), şair A. O. Şogentsuk (44), A. T. Şertan (Şortan) (45) ve HaçımTevne (Tэунэ Хьачым) (46) gibi yazarların zaman zaman ya da bazı destan metinlerinin yayınlanışları sırasında söyledikleri değinmeler dışında, Adigelerin kendi çalışmalarına dayanan, Nartlara ilişkin tarihsel ve filolojik araştırmalarının halen bulunmadığını söylemek durumundayız.

Nart destanı Adigeler tarafından henüz bilimsel anlamda tanıtılmadığından, onu derinlemesine incelememiz gerekmektedir.

Adige Nartlarını, kendisini örten sisleri dağıtarak ve geçmiş yüzyılları gün ışığına çıkararak bilim dünyasının önüne koyma görevi orta yerde durmaktadır.

Bunun için, bilimsel bir tutarlılıkla, Nartlara ilişkin olarak, Adigeler arasında bulunan şarkı, türkü ve öyküleri düzenleyenleri, derleyenleri ve bunların yayınlanmasında emeği geçenleri tanıtmak, Adige destanı Nartların kimliğini herkesin anlayabileceği bir biçimde ortaya koymak gerekmektedir.


DİPNOTLAR:
34)
Bak. D. G. Jantiyev’in tebliği “O geroiçeskom epose se. Kavkaza”, ”Zapiski SKKC   Nİİ, t. II, Rostov na- Donu, 1929, s. 334.
35) Bak. A. M. Gadagatl. Geroiçeskiy epos ‘Nartı’ i ego genezis, Krasnodar, 1967, dördüncü bölüm, s. 108- 128.
36)
F. İ. Buslayev. İstoriçeskie oçerki t. I, 1861, s. 1-2.
37)
P. Ostryakov. Narodnaya literatura kabardintsev  i  yeya obraztsı, j. ” Vestnik  Yevropı” t. ıv, agust 1879, sayfalar. 697-710.
38)
Bu yerlerde Nart destanında karşılaşılan olayların çözümlenmekte olduğunu Kabardey Nartologu A. T. Şorten yazmaktadır (sb. ”Kabardino-Balkarskaya ASSR”, Nalçik, s. 528).
39)
N. Y. Marr. O yazıke  i  istorii abxazov, M. -L. 1935, s. 144-145.
40)
Bu noktayı Hegel şöyle açıklar: “Grekler tanrılarının büyük bir bölümünü başka ülkelerden ithal etmişlerdir. Herodotos bu durumu Mısır için kesin olarak söylemektedir. Dışarıdan alınan bu yabancı mitler (söylenceler) Grekler tarafından yeniden yoğurulmuş ve geliştirilmiştir. Fakat bu arada,  benimsedikleri bu yabancı teogoniler, Grekler tarafından genellikle tanrıları yerici öykülere dönüştürülmüşlerdir” (Hegel. Soç. t.  VIII, M. -L. 1935, 238-239).
41)
Sözünü ettiğimiz d-r İrji (A. Hadeğal).  
42)
T. K’eraş. Nartme yatxıdezhxer, ”Adıghe ueredızhxer”, Mıyequape, 1946, 12-14.
43)
D. Kestan. Nartme yaepos, ”Adıghe literature uçebnik”, Mıyequape, 1958, s. 42-50.
44)
A. O. Şogentsuk. Nart Sosrıko yıxhıbarxer, Qeberteye  Nİİ’m yı “Uçene zapiskexer”, t. IV, Nalşık,  1948,  s. 137-156.
45)
A. T. Şortanov. İskusstvo  i  folklor, ”Kabardinoğ-Balkarskaya ASSR”, Nalçik, 1957, s. 525-543.
46)
Xaçim Tevnov. Ustnoe tvorçetvo kabardinskogo naroda, ”Literatura  i  pisateli Kabardı”, M. 1958, s. 17-18.

 

VII

Adige destanı “Nartlar”da anaerkil ve ataerkil aile görüntülerine de rastlanır. Kadının sözünün önde ve egemen olduğu, kadının kendi başına karar aldığı, serbest hareket ettiği, bilinen tek bir eşinin (kocasının) olmadığı ve büyük bir saygı gördüğü anaerkil aile dönemine ait motifler, Adige Nart destanında çok belirgin bir biçimde görülebilmektedir.

Tembot K’eraş
, Nart türkülerini (пщыналъ) incelerken, Setenay’a ilişkin tekstleri ele alıp bu tekstlerin anaerkil yönlerini göstermektedir:

“Şabatınıko’nun (Pşı-Batinoko) geldiğini gören Setenay-guaşe şöyle der:

“Yey, ar Şebatnıqua,                “Hey, o Şabatınıko’dur,
Lvıxhu kopq xetxınba!”              Ondan bir erkek kalça kemiği kapalım”

Burada “Erkek kalça kemiği” (Lvıxhu kopq/Л1ыхъу копкъ)  sözleriyle söylenmek istenen şey, güçlü bir erkek çocuk edinme isteğidir. Bunu da Setenay guaşenin Şabatınıko’yu karşılayış biçimi gibi, güzel Akuanda’yı (Акуандэ-дахэ) öne sürüp onu elde etmeye çalışmasından, Setenay guaşenin kendisinin de “beyaz kolları, diri göğüsleri ve kar beyazı bacaklarıyla” onu etkilemeye kalkışmasından anlıyoruz:

“Üzüm suyu fıçımız,
Doldu taşıyor,
Gelin odamız
Çoktandır boş,
Bak, güzel Akuanda’ya,
Okşattıralım başını sana”
(47).

Dahası Setenay-guaşe, Savsırıko’yu bilinen bir erkekten (kocadan) doğurmuş olmadığından ötürü utanmıyor. Bunu da at ahırına gittiğinde, oğlunun atı Thojıy’ı çekiştirirken söylediği şu sözlerinden anlayabiliyoruz:

“Thojıy, seni gidi koca köpek dişli seni, vo-voreda
Hiçbir atın kendisine yetişemediği, vo-voreda
Sanki yedi oğlum varmış da taşıyormuşsun, vo-voreda
Sanki kocam varmış da taşıyormuşsun, vo-voreda
Bahtsız doğan bir tanemin
(48), vo-voreda
Ne diye lafını ettirirsin?”

Sonraları Setenay-guaşenin bilinen bir kocası olduğunu ve onun Nart Meclisi “H’ase”ye (Xase/Хасэ) katıldığını da görebiliyoruz. Ancak Setenay’ın kocası Jemadıvıj (başka anlatılarda Verzemeg) üzerinde güçlü bir otoritesinin bulunduğunu da anlıyoruz (Bkz. Yaşlı Jemadıv’ın öldürülüşü, internet).

Nart Jemadıvıj (Jemadıuızh/Жэмадыужъ) öyküsünden anladığımız kadarıyla, Nart topluluğu içinde en yerinde karar verebilen kişi Setenay guaşedir. Anlatıya göre Setenay, “kocamış yaşlıların öldürüldüğü Aleg’in büyük evine, öldürülmesi için kocası Jemadıvıj’ın gitmesini sağlar”, ama ardından evinin bodrum katında (чlыунэ) büyüttüğü oğlu Savsırıko’yu,  ne yapması gerektiğini söyleyerek Aleglerin evinde yapılacak Ölüm Kurultayı’na (Жъыук1 Xaсэ) gönderir. Gelenek gereği, toplantıda öldürülecekler arasında Setenay’ın kocası Verzemeg (Jemadıvıj) de vardır.

Savsırıko ölüm kurultayına gidip Verzemeg’i kurtarır.

Döndüklerinde Setenay, Verzemeg’e şöyle sorar:

“ Karşındaki bu delikanlıyı
Oğlun olarak mı
Yoksa kardeşin olarak mı görmek istersin?”

“Oğlum olarak görmek isterim” der Verzemeg de.

“Kardeşim olarak görmek isterim deseydin, seni ona öldürtüp, onu da erkeğim yapardım. Yendin beni ihtiyar delikanlım”, diyerek sözlerine son verir Setenay guaşe.

Eskiden Nart ailesinde egemenliğin kadına ait olduğunu bu karşılıklı konuşmadan da anlayabiliyoruz.

“Oçerki istorii Adıgei” (Adigey Tarihi Üzerine Bir İnceleme) adlı yapıtın yazarları, Adige destanı Nartlarda, eskiden Adigeler arasında bulunan anaerkil ilişkilerin sergilendiğini yazmaktadırlar.

“Adige Nart (Yiğitlik) destanında kadının yeri önemlidir, büyük bir saygı gören ve halk destanının “anamız” diye andığı Setenay örneği, anaerkil ilişkilerin varlığını açıkça göstermektedir. Bu kanıyı Nart destanındaki daha başka kadınlar da (Adıyıf, vb) desteklemektedir. Işık saçan Adıyıf, kendisinden saçılan ışığı ile,  seferden ganimetlerle dönen Nartların yolunu aydınlatıyordu” (49).

Ancak anaerkil görüntüler yanında, ataerkil görüntülerin de giderek çoğaldığı, sonunda Nart şarkı ve türkülerinde anaerkil ve ataerkil görüntülerin karma bir biçim aldığı görülmektedir.

Sözgelişi Setenay-guaşe, genç oğlu Savsırıko’yu  ilk  kez Nart  Meclisi “H’ase”ye (Xase) götürdüğünde: “Analara saygımız sonsuz, ama kadınlar istiyor diye her yeni yetme Nartı, H’ase’ye kabul etme gibi bir geleneğimiz yoktur” sözleriyle karşılanıyor.

Hemen ardından bir başka örnek de verebiliriz. Savsırıko, Nart Meclisi’nden dönüşünde kendisini karşılayan Setenay’ın:

“Oğlum, Meclis’te neler görüşüldü bugün” biçimindeki sorusuna,

“Nart erkeklerinin işi, kadınları ilgilendirmez” yanıtını aldı.

Böylece, giderek ataerkil özellikler destanda ağırlık kazanmaya başladı. Bununla birlikte kadına saygı ve değer verilmiyor da değildi. Nartlar kadına karşı kaba davranışlardan kaçınıyorlardı. Eski geleneklere ilişkin anlatı ve sözcükler yanında, günümüz insanlarının söylentilerinde de kadına verilen değeri gösteren yeterince kanıt vardır. Sözgelişi şöyle deniyordu:

“Kadın bulunan yerde
Kılıç çekilmez”
(Atasözü).

İki kişi boğuşurken, araya bir kadın girip saçlarını çözdüğünde, boğuşanlardan biri:

“Sen olmasaydın,
Ben ona ne yapacağımı bilirdim!”
der ve dururdu.

Bu gösterdiğimiz anaerkil ve ataerkil özellikler, eskiden Adigeler arasında bulunan ilişkilerin tarihsel bir temele dayandığını kanıtlamaktadır. Bu bakımdan destanın Adige tarihi açısından da büyük bir önem taşıdığını anlıyoruz.

Bir Adige destan-epopesi olan Nartların kapsadığı her şey, -insanların çetin doğa koşulları ve düşmanlarla mücadele ederek yaşamlarını sürdürmeleri, sürekli adalet peşinde koşmaları, merhametli olmaları, yiğitliği, yürekliliği, canını esirgememeyi, düşman karşısında acımasız olmayı, iyilik yapmayı, alçak gönüllü, akıllı ve zeki olmayı, kardeşliğe önem vermeyi, bu özelliklerle koşut olarak Prometheus ve Tantalos gibi, yeryüzü mitolojisindeki motifleri de içermeleri- bütün bunlar,  bu çalışma içerisinde,  genişliğince ve yeterince ortaya konuluyor değildir. Ancak bir çalışma, bir etüt boyutu çerçevesinde bunlardan da kısaca söz edilecektir.

VIII

Adige Nart destanı motifleri üzerine Tembot K’eraş, Dmitriy Kestan, Askerbi Şorten ve Haçım Tevne’nin yukarıda değindiğimiz çalışmalarını ve söylediklerini dikkate alarak ama üzerlerinde fazlaca da durmayarak,  Rus, Oset ve diğer ülkelerden Nartologların 19’uncu yüzyıldan bu yana söylediklerini göz önünde tutarak, “Nart” teriminin ve Nart adlarının etimolojisini kısaca ele alabiliriz.

Nart terimi ile Nart erkek adlarının anlamlarını açıklamak için birkaç sorunu çözmek gerekiyor, bunu da birkaç bilimsel teorik sorunu çözümlemeden yerine getiremeyiz.

Sözcüklerin ve terimlerin  “dilinin”  en çok yansıttığı şeylerin ilki – o sözcüğün hangi halka ait olduğu, o terimi ve adı verenin kendisi; ikincisi- bu sözcükleri kullanan halkın, bu sözcüğün sahibi olan halkla bir kültürel ilişkisi bulunduğu ve bunlara dayalı sorunların hepsini ele alma gereğidir. Sözcüklerin etimolojik analizi, eski milliyetçi ya da ona yakın eğilimdeki çok eski dönemlerden gelme tarihsel açıklamaların yanlışlığını ve bunların nerelerden kaynaklandığını yeterince açığa çıkarmaktır.

Çok eski zamanlardan beri Kafkasya’da yaşayan, orada türeyen, dil ve gelenekleri yerli yerine oturmuş, kahramanlığıyla ünlenmiş olan (50) Adigelerin elbette komşuları olmuştur. Sözgelişi Abhazlar Adigelerin, her zaman için komşuları olmuşlardır. Abhazlarla Adigelerin ortak bir dil ve soy kökeni vardır (51).  Adigeler Karaçay, Balkar, Oset, Çeçen ve daha başka halklarla da komşuydular ve aralarında dostluk ilişkileri bulunuyordu.

Adigelerde bulunan şarkı, türkü ve öykü gibi Nart söylentilerinin süjeleri çok eski dönemlerden başlayarak komşu halklara da geçmiştir. Bu halklar, bu süjeleri kendi algılayış (duyuş) biçimlerine ve kendi dil özelliklerine uydurarak benimsediler, Nart erkek ve kadın adlarını da kendi söyleyiş biçimlerine dönüştürerek kullandılar. Bu komşular Adige Nart şarkılarını çoğu kez açıklama gereği duyuyorlardı. Kendileri farkında olmasalar da Kafkasya’da yaşayan çok sayıda halk topluluğunun, aynı görüş, aynı gelenek ve karakterleri benimsemesinde ve yakınlaşmasında, Nart destanının büyük bir rolü olmuştur.

Sonuç olarak,  Nart destanının yayılma alanı genişlemiş oldu. Şimdi bilim adamları,  çok eski dönemlerden günümüze erişmiş bulunan Nart destanının ilk sahibinin ve asıl yaratıcısının hangi Kafkas halkı olduğunu araştırmaktadırlar? Sorulan başlıca soru da budur.  Önde gelen Nart kahramanlarına ad veren halk nasıl bir halktır?

Bilim adamları bu konularda hayli çalıştılar ve görüşlerini de açıkladılar.

Akademisyen Vsevold Miller “Oset Etütleri” adı altında 1881-1887’de Moskova’da yayınladığı kitapların önsözünde, Oset öykülerinin çoğunun Adigeler (Kabardeyler) ve Çeçenler arasında da bilindiğini, birkaçı dışında, Oset Nart adlarının Adigece  (Kabardeyce) olduğunu ya da yabancı özellikler taşıdıklarını belirtmektedir (s. 3-4).

Oset bilim adamı Prof. V. İ.  Abayev’in  “Problemı Nartskogo Eposa”  (Nart Destanının Sorunları) adlı çalışmasında ve “Nartskiy epos” (Nart Destanı) adıyla 1957’de Vladikavkaz’da yayınladığı yapıtta Nart adlarına ilişkin olarak şunlar söylenmektedir: “Satana, Setenay, Sataney” adlarının anlamını (ne içerdiğini) Osetçe olarak ya da bir Kafkas diliyle açıklayamıyoruz (s. 35). Savsırıko’dan (Sosrıko) söz ederek,  “Sosr” sözcüğünün içerdiği anlamı açıklayabilseydik, Nart araştırmacıları çok sevinmiş olurlardı. Osetçe söylenişiyle Sozrıko sözcüğü kuşkuya yer bırakmayacak bir biçimde Adigece’den gelmektedir (s. 36).

Oset yazarı D. G. Jantiyev’in “O geroiçeskom epose gortsev Severnogo Kavkaza” (Kuzey Kafkasya Dağlılarının Kahramanlık Destanı Üzerine) adlı yazısında, “Nart” sözcüğünün ne anlama hiçbir Kuzey Kafkas dilinde açıklanamamaktadır (52), biçiminde kendi görüşlerini belirtmektedir.

Prof. L. P. Semenov “Nartskie Pamyatniki v Folklore İnguşey i Osetii” başlığıyla 1930’da Vladikavkaz’da yayınlanan kitabında:“Günümüzde  “Nart” sözcüğü ile Nart destanının doğduğu, kaynaklandığı yer henüz yeterince aydınlatılamamıştır” demektedir (s. 4).

Nart adlarının anlamları açıklanamayınca, bilim adamlarından biri Moğol ya da Alanca (V. İ. Abayev), ikincisi bir İran dili (M. V. Rklitskiy), üçüncüsü de Pers, Ermeni ya da Svanca (L. Lopatinskiy) kökenli olmalıdır, dediler ve konuyu değişik yönlere çektiler. Ancak ne yaptılarsa da, kökü çok eskilere uzanan bu adları kilitleyen “kilidi” açmayı başaramadılar. Kilitli kalan bu adların anlamlarını günümüze değin açıklayamadılar.

Adige destanı “Nartlar”daki kişi adlarını, yani Setenay, Savsırıko (Sosrıko), Şebatınıko (Badınoko), Nesren, Hımış, Bışe K’eç’, Peterez (Beterez), Kanc (Къандж), Nebgırıye (Nerıbgey), Ş’evay, Adıyıf, Akuand, Nart Set (Setımıko), Nart Bevık’, Nart Ğojak, Dzeğaşt, Yerışeko, Arıkş’av, Temenş’av, Tlegutsu-jak’ (Tlegutsu-jakv), Temenşu, T’et’raş (Tvetvraş) (Totreş), Bedah’ (Bedax), Çelehset, Koles, Ş’evak’ (Cevakv-Шъэуакl), Tlepş, Debeç ve daha başkalarının, bu arada “Nart” teriminin anlamlarını Adige dili geleneklerine (kurallarına) dayanarak gösterebiliriz. Yani Adigece anahtarı ile bu sözcüklerin “kilidini” açabiliyor, bunların esrarını (gizemini) çözebiliyoruz.

Etimolojisini inceleyeceğimiz bir adlar kümesini ele alalım. Kafkasyalı bir insan topluluğu olan Adigelerin komşularının bu adları hangi biçimlerde kullandıklarını öncelikle bir görelim.

Sunduğumuz Nart adlarına ilişkin bölümler “Nartlar” destanının özünü oluşturur.

Bu adların etimolojik analizini yapmak için, ilkin, Adige dili içinde, Adige toplulukları arasında bulunan dil (lehçe) özelliklerini bilmek; ardından, çok heceli (bitişken; zexetl/зэхэлъ) sözcükleri ve eski dönemlerde Adigelerin bu adları nasıl verdiklerini kavramak gerek. Ardından, son olarak bu adları açıklamak için eski dönemlerde, diyalektik olarak, bu adların verildiği dönemlerde varolan düşünce esaslarına dayanarak ve Adigelerin geleneklerine değinerek, konuya tarihsel bir yaklaşımda bulunmak gerekmektedir.

“Toponomi ve omnastiğin (özel kişi ve yer adları biliminin) gösterdiğine göre, ayrıca  Grekçe, Latince, Gürcüce ve Rusça etnik adların kanıtladığına göre günümüzde olduğu gibi çok eski dönemlerde, karanlık bir geçmişte de bitişken sözcükler, Adigece’de yer almış olan bir özellikti” diyor Prof. G. V. Rogava (54). Buna ek olarak akademisyen İ. A. Cavahişvili Karadeniz kıyılarında rastlanan epigrafik yazıtlarda (mezar yazılarında) çok heceli (bitişken) Adigece adların saptandığını (55) G. V. Rogava’dan alıntılayarak göstermektedir. Ayrıca S. N. Canaşiya da, Milat öncesinde Adigece’den Gürcü-Svan diline geçen sözcüklerin çok sözcüklü (bitişken) olduğunun aydınlatıldığını belirtmektedir (56).

Marksizm’in bilimsel temelini kuran düşünürlerin görüşlerini dikkate aldığımızda, yukarıda değindiğimiz eski insanların düşünce düzeyleri (biçimleri), amaçları ve kendi dönemlere ilişkin yaşam anlayışları şöyle belirlenebilir:

I. Bolluk-bereket;
II. Yiğitlik;
III. Korku salmak (korkutmak).

Eski dönemler insanı,  çocuğu doğduğunda, şimdilerde de yapıldığı gibi, kendi döneminin anlayışına uygun olarak, çocuğunun bahtı açık, uzun ömürlü, “bolluk-bereket içinde”, düşmana “korku salan”,  çok güçlü ve “yiğit biri” olmasını isterdi. İşte destanımız, eski insanlara özgü olan bu özellikler üzerine kurulmuştur. Bunun en inandırıcı kanıtları da Nartların adlarının kendileridir.

I. Bolluk-Bereket görüşü ( idesi ) üzerine, “ten” ya da “tın” (vermek) elementlerini içeren Nart adları:Setenay, Şebatınıko (Badınıko), Çelehsten, Set (Setımıko) ve başkaları.

II. Üstün Kahramanlık (Yiğitlik) ve Korku Salma  üzerine Nart  adları: Nebgırıye,  Ş’evay, Bevık’, Dzeğaşt, Yaşe, Aşemez ve başkaları.

III. Destanda yüz-burun ya da el-ayak özelliklerine (görüntülerine) göre verilmiş olan adlara da rastlanmaktadır:Ğojak, Bışe-k’eç’(Быщэ – кlэкl ), Peterez, vb.

  1. Doğuş biçimine ya da taşıdığı özelliğe ve karaktere uygun adlar arasında “Savsırıko”, “Ş’evefıj”, “Nesren”, “Adıyıf” vb sayılabilir.

    “Nart” terimi ve önde gelen Nart adları, oluşumları bakımından iki kümeye ayrılır:

    1) Eski insanın silah ve kuşamından (sem, şem, aşem) kaynaklananlar ki,  “Setenay”, “Savsırıko” ve “Aşemez” gibi;
    2) Kişinin yüz-göz-burun hatlarını yansıtanlar:“Peterez”, “Nart” gibi.

    Adige Nart adları, anlaşılabilecek ve belli bir sisteme (geleneğe) uygun olacak biçimde konulmuştur.

    Nart adları ne gibi anlamlar içermektedirler? Bu adlar hangi ulusun (halk topluluğunun) diliyle verilmiştir?

    TOPLULUKLARA GÖRE BAZI NART ADLARI (*)

    1) Setenay guaş (Adigey, Shapsughya), Seteney guaşe (Kabardey), Setenay, Setenay guaşa, Seteney (Wubıh), Sataney, Sataney guaşa (Abazin), Sataney, Seteni guaşa, Seteney guaşa (Abhaz), Ş’etena (Шъэтэна) (Oset), Satanay (Balkar), Setenay biyçe (Karaçay), Setiy Han (Сэтий-Хъан), Sata (Çeçen), Siela-Sata, Seli Sata (İnguş).

2) Setenayko Savsırıko, Sevesırıko, Саосырырыкъу, Savserıko, Sausırıqu, Sovsırıko, Sosırıko,  Sasrıko, К1оц1рых (Adigey, Shapsughya, KBC, KÇC), Sosırıkua (Wubıh), Savsırıkua (Abazin), Sasrıkua (Sasrıkva, Abhaz), Шъожъырыкъо (Ş’oj’ırıko;Oset-İron), Sozrıko (Oset-Digor), Sosrıko (53) (Oset), Sosruk, Sosrıko (Balkar), Sasrıko, Sosruko, Sosurkua, Sosurka (Karaçay), Сьéска-Солса, Соьска (Çeçen), Seska-Solsı, Сьексы Солсы (İnguş).

3) Nart (Adige), Nat, Nate (Shapsughya), Nart (Wubıh, Abazin, Abhaz, Oset, Balkar, Karaçay, Dağıstan), Ньарт (Çeçen),  Нярт (İnguş).

4) Hımışıko Peterez, Peterez (Adige), Beterez, Betraz,  (Kabardey), П1этэрэз (P’eterez; Besleneyce), Bataraz (Abazin), Patraz, Patara (Abhaz), Батражъ, Batıraz, Batıradz (Oset), Batraz (Balkar), Batraz (Karaçay), Petrez, Pataraz (Çeçen), Petrez, Хъымчи, Pataraz, Patıraz, Patrij (İnguş), Patrij, Хамчи (Dağıstan).

5) Aşemıko Aşemez (1ащэмыкъо 1ащэмэз), Yaşemıko Aşmez (Adige, Kabardey), Aşmez (1ащмэз;  Shapsughya), Кятэуэн (Kyateven; Shapsugh, özel ad), Aşmez (1ащмэз; Wubıh, Abazin), Кятауан (Kyatavan), Кетуан (Ketvan;Abhaz), Ацэмэжъ (Oset-İron), Ацэмэз (Oset-Digor), Açemez (Balkar), Açey, Açemez (Karaçay), Açımız, Açamaz (Çeçen), Açamza, Açmaz (İnguş).

6) Verzemegıko Şebatınıko (Орзмэджыкъо Щэбатыныкъо), Щэбатын (Shapsugh), Nart Şebatınıqu, Nart Şebatınıko (Adigey), Bedınoko (Kabardey-Besleney), Badinoko (Kabardey), Бэрдэнэкъуа (Berdenekua; Wubıh), Badanıkua (Abazin), На-Шбатаква (Na-Şbatakva;Abhaz), Beden, Bedeneg (Oset), Bödene (Balkar), Bödene, Badinoko (Karaçay), Batkiy, Şirtka, Batkiyiy, Batoko-Şertuka (Çeçen), Batoko-Şertuko, Batoko-Şirtta (İnguş).

7) Kancımıko Ş’evey (Къанджымыкъо Шъ эуей), Nebgırıyeko Ş’evay, Sacemıko Ş’evay (Саджэмыкъо Шъэуай), Ş’evey (Adigey, Kabardiya), Шъэуай (К1андза /Ç’andza oğlu; Oset), Karaşavay, Şavay (Balkar), Şavay (Karaçay).

DİPNOTLAR
47)
K’eraş Tembot. Adıghe ueredızhxer, Mıyequape, s. 11-12.
48)
İlginç şey. Setenay guaşenin yüz oğlu bulunduğunu, babasının Xnıc (Хнышъ;Khnış’) olduğunu Abhazlar söylüyorlar: “Nartların annesi Setenay guaşe erkeklerden daha ünlü biriydi. Nartlar dahil herkes ona danışıyordu. Bu nedenle de Nart anası Setenay guaşeyi altın değerindeki güzel-kraliçemiz diye çağırıyorlardı. (Abx. Nİİ arşivi, Abhaz Nartları, III tekst, ”Seteni-guaca”, s. 8)
49)
Oçerki istorii Adıgei, t. I, Maykop, 1957, s. 28.
50)
Massudi 943’te Adigelere ilişkin olarak şunları yazmıştır: ”Birlikte hareket edebilseler, Alanlar içlerinde olmak üzere, hiçbir saldırgan komşuları, onları rahatsız edemez ve onlar üzerinde asla bir baskı kurmayı bile göze alamaz. Onlar hem kalabalık ve hem de savaşçıdırlar; onlarla baş etmek, sıradan halklara göre çok daha zordur” (Rukovodstvo  k  poznaniyu Kavkaza, 1850, s. 37).
51)
Yevg. Kovalevski’nin yazdığına göre, akademisyen Güldeşted Adigelerle Abhazların dil, tip ve gelenek bakımından benzer olduklarını belirtmektedir:”Her iki halkın Adigelerle Abhazların aynı köke dayanan dilleri vardır, fakat bu dilleri o denli lehçelere bölünmüştür ki, belli bir ilişkileri olmadığı sürece birbirlerini anlayamazlar (Oçerki istorii etnografii Kavkaza, j. ”Vestnik Yevropı”, t. III, otd. I, s. 94-95).
52)
”Zapiski” SKKGNİİ, t. II, Rostov  na-Donu, 1929, s. 333.
53)
Bu ad Osetlerdeki söyleniş biçimine göre 19. yüzyılda şöyle yazılmıştı: “Sosrıko”, “Sosırıko”. Bak. Sb. Svedeniy o Kavkazskix Gortsax, Tiflis, 1871, vıp. V;aynı “Sbornik” (Dergi), vıp. VII.

(*) Bu tablo Asker Hadeğal’ın “Лъэпкъым иш1эжь, адыгэ нарт эпосым лъапсэу и1эр”/Ulusun Hafızası, Adige Nart Destanının Kökeni” adıyla 2002 yılında Maykop’ta yayınlanan kitabının eki olarak verilen ve 100 adı içeren tablodan alınmıştır. -HCY

 

I. SETENAY

Bu kadın adı,  Adige kadın adları olan “Goşhuray”,  “Vınay”, köy adları olan “Hatiquay”, “Neşükuay” (Necuıquay/Нэшхукъуай) ve “Cambeçıy” (Djambeçıy/Джамбэчый) gibi, süjenin (o şeyin) kime ait olduğunu gösteren “-ay” ve  “-ıy” gibi bir sonek almıştır. Bu Nart kadın adını parçalarına ayırarak  inceleyelim:

Se-ten-ay

Se” (kılıç) ya da “seşh’o” (seşxo/сэшхо)-kılıç ya da “sejıy”(sezhıy/сэжъый)- bıçak, satır anlamlarını verir, bir başka anlamda  -“aşe/ащэ” (silah) anlamı içerir.

“Ten” (vermek), “yettın” – veririz gibi bir anlam içerir.

Ay”,  aidiyet belirten ve belirli bir adın sonuna eklenen bir sonektir.

Böylece “Setenay” adı “Se zıtıre/Сэ зытырэ” (kılıç sunan, kılıç veren) ya da “Setı/Сэты” (kılıç veren) anlamı içerir. Başka bir anlatımla “eşetı/1эщэты”, “aşetı/ащэты” (silah veren) anlamındadır ve özellikle savaşçı  biri için aranır bir eş adıdır.

Adigeler bu kadın adını daha çok saygı ifade eden “guaşe/гуащэ” (hanımefendi) sözcüğünü ekleyerek kullanırlar. Buradaki “guaşe” sözcüğü “pşı”nın (beyin) eşi anlamı taşımaz, toplumsal bir statü (ünvan) değildir.

“Setenay” adının Adigece olması, çok eski dönem insanları arasında “se/сэ” ya da “seşh’o/сэшхо”nun (kılıç) egemenliği temsil ettiğini, yani “kılıç dönemini” (sem yıtlexhan/сэм илъэхъан) yansıtmaktadır. Dolayısıyla “silah sahibinin daha güçlü olması” ve silah sahibinin üstünlük sağlaması çok normaldir. Bu nedenle:“Tınır-tını, au ser tınıme yatınızh!/Тыныр-тны, ау сэр тынымэ ятыныжъ!”(Hediye-hediyedir, ama kılıç hediyelerin en eskisidir!) deyimi eski bir Adige Nart vecizesi olmuştur. Kılıç vermek,  insan katında büyük bir değer taşıyordu.

Düşünce-ide yönünden “Setenay” sözcüğü, destanın içinde farklı bir anlam da içeriyordu: Setenay, düşünce (mecaz) anlamında,  savaşçılara karşılık ve silah veren biri olduğu gibi, Nart kahramanlarına yol gösteren, akıl veren ve çözümler getiren biriydi ayrıca.

Böylesine bir uyum ve birliktelik, Setenay sözcüğünün içerdiği anlam ile Setenay’ın  kendi statüsü arasında da görülmektedir.

Setenay, ayrıca bir güzellik simgesidir de. Adigeler bir güzel kız gördüklerinde:“Onu Nartların Setenay-guaşe’si yerine koysan olur!” derlerdi. Bu nedenle, Setenay sözcüğü, Adige Nart destanında simgesel (mecazi) anlamda, sık sık  “güzel kız” karşılığı olarak da kullanılmaktadır. Bunu destekleyen bir deyiş de vardır:Setenay’ın Nart destanında bulunuş biçiminde olduğu gibi, Çerkes adının Kafkasya’daki halkların dillerinde, yani her birinin dilinde “çerkeşenka-simbol krasotı” (57) (Çerkes güzellik simgesi) biçiminde yer almış olmasıdır.

Adigelerin bu adı daha sonraları güzel bir kır çiçeğinin adı olarak da kullandıklarını  görürüz. Bu çiçek, hala günümüz yaşlıları tarafından bilinmektedir.

“Setenay” adlı çalı cinsinden bir ağaççık (гъуй-ğuy) vardır, diyor ünlü Bjeduğ öykü anlatıcısı Ahmed Lıbzıv (Lvıbzıu/Л1ыбзыу Ахьмэд). Ona  “hırko dikeni” de (хъыркъо пан-xhırqo pan) diyorlar. Çayırlık alanlarda öbekler halinde bulunur ve her biri çok sayıda çiçek açar (58).

Tanınmış öykü anlatcısı  İsmail K’uay (Klyaй Иcмахьил;Kvuay İsmahil), Adigelerin “Setenay” adını verdikleri çiçeği (къэгъагъ;qeğağ) iyi bilmektedir:“Haç görünümlü küçük bir çalıdır, dibinde çok sayıda sürgün bulunur, çiçekleri savrulmuş görünümlüdür, yani açılmış süpürge otuna benzer; “Setenay”, bu çalının ve çiçeğinin adıdır (59).

Adige köylüleri “Setenay” adlı çiçeği tanır, onu çift sürme mevsiminde bir takvim yerine de kullanırlardı. Örneğin bu ad Adige deyişlerine şöyle girmişti:

“Setenayer chetlağeu
Zhuoğe ğunem yımıxıj”.

Ya da Kabardeyce olarak:

“Seteneyır chetlaue
Wağe ğunem yomıxıj!”

Bu sözlerin anlamı “Setenay” başak bağladıktan sonra, artık geç kaldın, ilkbahar çift işlerinde fırsatı kaçırdın, demektir.

Adige arı yetiştiricilerinin eski bir deyişleri de vardır: “Setenayer chatleme, bjem tyetlhe femıcvıj”, yani “Setenay başak bağladıktan sonra, kovana üstlük koyma”, yani arı artık bal yapmaz, demek isterlerdi.

“Setenay” adının içerdiği anlam Adigelerce iyi bilinmekte ve ona ilişkin öyküler de bulunmaktadır.

Kültürel ilişkilerin bir gereği olarak, Adige destanının şarkı ve öykülerinin süjeleri (kişileri), Adigelere komşu olan halklar arasında da giderek yayılıyordu. Buna bağlı olarak Adige  söylentilerindeki kişilerin adları da yayılıyor ve benimseniyordu. Böylesine öyküleri benimseyen bir halkın söylentileri gibi, o öykülerdeki Adigece adlar da “benimseniyor” ve sanki  girdiği yerin  öz malına dönüşmüş gibi oluyordu. Ancak, böylesine söylentilerin çıkış yeri ve izlediği yol, süjelerinin (kişilerinin) özelliklerinden ayrıştırılarak,  bu öykülerdeki adlardan izlenme yolu başlatıldığında, bilimsel yoldan bütün bu adların (süjelerin)  kökenine inilebilmekte ve asıl köken (kaynak/ad) belirlenebilmektedir.

İncelemeye aldığımız Nart adlarının bulunduğu küçük tablo, “Setenay” guaşenin izlediği yolu belirlememizi sağlamaktadır (Bkz. Topluluklara göre Nart adları bölümü).

Örneğin, Kabardeylere komşu olan Osetler, Setenay adını “Ş’etana” (шъэтана) biçiminde söylüyorlar. Osetçede keskin “S”-“C” sesi yoktur, sözcükteki “S” sesini Osetler “Ş’”-“шъ” biçiminde söylüyorlar. Bu kural gereğince,  Adigecedeki “Setenay” (Cэтэнай) adı, Osetçede “шъэтана” (Ş’etana) oluyor. Bu arada şöyle bir soru da sorulabilir: “Adigelerce kullanılan Setenay adı, Osetlerden Adigelere geçmiş olamaz mı?” Bu soruya “Hayır, olamaz” karşılığını verebiliriz. Çünkü Adigecede “Ş’”-“шъ” sesi vardır. Sonuç olarak, “Ş’etana” sözcüğü Osetçeden gelme bir sözcük olsaydı, Adigeceye de “Ş’etana” biçiminde geçerdi, ama değil. Bu konuda belirlediğimiz şey de şudur:Adige Nart kadını “Setenay”ın koordinatları, bu sözcüğün Adigelerden çıkıp Osetlere doğru gittiği  biçimindedir.

II.  “ŞEBATINIKO” (BADINOKO)

Şebatınıko adı değişik Adige topluluklarınca farklı biçimlerde söylenir. Shapsughca “Şşebatınıko/Щэбатыныкъо”, Bjeduğ-K’emguy lehçelerinde “Şebatınıko/Шэбатыныкъо”, Kabardey-Besleney lehçelerinde “Pşı-Badınoko/Пщы-Бадынокъо” ve “Badınoko/Бадынокъо” biçimlerinde söylenir.

Akademisyen İ. A. Cavahişvili’nin belirlemesine göre, “Pşı-Badınoko” adı Karadeniz’in kuzey doğusunda bulunan epigrafik anıtlarda  (mezar yazıtlarında) yazılıdır (İ. A. Cavahişvili. Problemı istorii Gruzii, Kavkaza i Blıjnego vostoka, “Vestnik drevey istorii”, No. 4, 1939, s. 34). Prof. G. V. Rogava’nın görüşüne göre, bu çok heceli  Adigece sözcük, yani “Pşı-Badınoko” adı, kuşkuya yer bırakmayacak bir biçimde “Milat öncesi bir dönemde yazılmıştır”. (G. V. Rogava. K voprosu o strukture immenix osnov i kategoriyax grammatiçeskix klassov v adıgeskix (çerkesskix) yazıkax, Tbilisi, 1956, s. 128)

Şebatınıko adı bolluk-bereket içeren bitişken (zexetl; çok parçalı)  adlardan olup Shapsughca söylenişi esasına dayanmaktadır.

İlk olarak, bir Nart erkek adı olarak “Şebatınıko”, “şe beu zıtırer/щэ бэу зытырэр” (çok ok veren kişi) anlamını vermektedir. Dolayısıyla bu ad, silah olarak ok ve yay kullanan bir kahraman için ideal bir addır.

“Ko” (qo/къо),  “yıko” (yıqo/икъо) takıları, burada çok sayıda ok verenin oğlu anlamında değil, Adigece dil kuralına göre, sadece bir sonektir. Bu biçim bir kuruluşu bulunan Adige adı Adigecede çoktur:“K’ışoko” (Kvışoqo/К1ыщокъуэ), “Alegıko” (Aledjıqo/Алэджыкъо),  “Vıtsujıko” (Уцужьыкъо),   “Ğubcıko” (Гъубджыкъо) gibi.

Şebatınıko’daki Shapsughca “Şş” (щ), günümüz Adige yazı dilinde “Ş”(ш) biçimine dönüşmektedir:щы-шы (şı-‘at’);aщэ-aшэ (aşe-‘silah’) gibi.

Şebatınıko (Şebatın) sözcüğünün etimolojisini incelerken karşılaştığımız ilginç şey, eski Adigecede bulunan “be/бэ” (çok) elementinin, artık Kabardiya’daki Adigeler arasında pek kullanılmamasına karşın (‘be’ yerine ‘kod/код’ kullanılıyor-ç. n. ), Kabardeycedeki söyleniş biçiminde halen yaşıyor olmasıdır. Bu durum, uzak bir geçmişte Karadeniz, Kerç Boğazı (Xı Tvuale/Хы Т1уалэ), Kuban (Pşıze/Пщызэ) ve Don (Tyen/Тен) boylarında bir arada yaşamış olan o zamanki Adigelerin “be/бэ” (çok) sözcüğünü hep birlikte kullandıkları bir dönemde, “Şebatınıko” adı da doğmuş olmalıdır.

Yukarıda sunduğumuz küçük tabloya baktığımızda, “Şebatınıko” adının Hak’uç’ların (Hakvutsu/Хьак1уцу) komşusu olan Abhazlar arasında fazla bir değişikliğe uğramadığını görürüz:Hak’uç’- “Nat Şebatıneko”, Abhaz- “Na Şbatakva”.

Bu Adige sözcüğünün elementlerinin Na-ş-ba-ta-kva biçiminde, Abhazca’da da aynen korunmuş olduğunu görürüz. Adige söylenişine uygun bir biçimde Abhazlar da bu adı kullanmayı sürdürüyorlar.

Bugünkü Adigey (AC) ve Kıyıboyu Shapsughya (Karadeniz kıyısı) yörelerinde “Şebatın”-“Şebatınıko” denirken, Şerces (KÇC) ve Kabardey (KBC) yörelerinde “Şebadıneko”-“Badınoko” denmektedir. Sözcükte bulunan “t” ünsüzü, Adigece (Kabardeyce) ses değişim kuralına göre, Kabardeyce’de “d”  oluyor. Bu düzenleniş kuralını daha iyi anlatmak için birkaç örnek gösterelim: tiğuse-diğuse (yanımızdaki, arkadaşımız);uıbıt-uıbıd-убыд (tut); thamate-thamade (yaşlı, başkan). Bu kuruluş ve düzenlenişe, bu analojiye (benzeşmeye) uygun olarak, bu adların ve terimlerin anlamı düşünülmeden,  bu sözcükler kullanılmaya başlandığında, bu sözcüklerde bulunan bazı seslerde değişiklikler gerçekleşebilmektedir. Böylece Kabardeyce söylenişiyle “Badınoko”, onların komşusu Osetlere Kabardeyce söylenişiyle geçiyor:Kabardey- “Badınoko”;Oset-“Badan”-“Badan”(-ag).

Yazıya geçirilmediği, kulaktan duyma, bellekte “taşıma” ve birbirine anlatılma gibi nedenlerle, bu adların büyük değişiklikler geçirmiş olmaları, fazlaca yadırganması gereken bir şey değildir. Durum buysa da, belli olan şey, bu Nart yiğidinin adı Adigey ve Kıyıboyu Shapsughya (Ş’açe/Soçi ve Tuapse) yöreleri ile Abhazya’daki söyleniş (telaffuz) biçiminden farklı olarak, Adige-Kabardeylerin söyleyişi biçiminde, Kabardeylerin komşuları olan Osetler tarafından da söylendiği, Osetçe soneki ile sözcüğün “Badanag”-“Badzanag” şeklini aldığıdır. Böylece sözcüğün Adigece’den Osetçe’ye doğru izlediği yol  ortaya çıkmaktadır: Adigece -“Şebatınıko”-“Pşı Badınoko”; Osetçe’de -“Badan (ag)”, “Badzanag” olmaktadır.

Sonuç olarak “Şebat”-“Şebatınıko”-“Badınoko” sözcüğünün anlamı Adige dili yoluyla kolayca anlaşılmaktadır. Milat öncesine ait eski Grek yazılarında bu Adige adına rastlanmaktadır. Bu arada Adigece’nin sözünü ettiğimiz değişik linguistik karakteristik özellikleri de bu yazılarda görülmektedir. Bu nedenle bu Nart adı, kuşkuya yer bırakmayacak bir biçimde, sıradan bir eski Adige adıdır.

DİPNOTLAR:
54)
G. V. Rogava.  “K voprosu  o  strukture imennıx osnov  i  kategoriyax grammatiçeskix klassov  v  adıgeyskix (çerkesskix) yazıkax”, İzd. AN Gruzin SSR, Tbilisi, 1956, s. 127.
55) İ. A. Cavaxişvili. Problemı istorii Gruzii, Kavkaza  i  blijnego Vostoka, Vestnik istorii, 1939, No. 4, s. 34.
56) S. N. Canaşiya. Svansko-adıgeyskie (çerkesskie) vstreçi. Gruzino-adıgeyskie parallelı. İzvestiya İnsti- tuta yazıka, istorii  i  mat. kulturı, XII, s. 256.
57) Prof. K. A. Sixarulidze. Gruzinı  o  çerksax, ANİİ fondu, No. 1, ed. xr. 51
58) ANİİ fondunda, NO. 1, T. 51.
59) anii, No. 1, ed. xr. 51, ”Setenay” adlısı.

 

III. “NART” TERİMİ

Nart adları olan “Setenay” ve “Şebatınıko”nun Adigece anlamlarını açıkladıktan sonra, “Nart” teriminin etimolojisini de çözümlemek kolaylaşıyor.

Nart terimine ilişkin olarak bilim adamlarınca öne sürülmüş çok sayıda değişik görüş ve tez vardır. Bunların hepsinden söz edecek değiliz ama 19’ncu yüzyılda yaşamış Adige tarihçisi ve filologu Şor Negume’den söz edeceğiz. Şor Negume, “Nart” teriminin etimolojisi, yani sözcüğün kökenini ortaya çıkarma yönünde ilk adımı attı. Ancak konuya doğru bir bilimsel bakış açısı olmadığından, Nart sözcüğünün oluştuğu çağın koşullarını da kavrayamadığından, ayrıca Nart adlarını genel kurallara uygun bir biçimde kavrayamadığından, bu adların özelliklerini ve yapılarını anlayamadığından, “Nart” teriminin tam (eksiksiz) bir etimolojisini verememiştir.

“Adıghe narodım yıtxıd/Адыгэ народым итхыдэ”
(Adige Halkının Tarihi) adlı yapıtında, “Nart” sözcüğünün “Narant” sözünden geldiğini öne sürmüştür. Buna göre:“nar”-ne (göz), “ant”-bir halk adı, ikisi birlikte söylendiğinde; “Antxem an”/“Aнтхэм ан” / “Antların Gözü” (60) anlamını çıkarmıştır.

“Nart” terimini, etimolojik yönden, Şor Negume gibi, M. Turganov, L. Lopatinskiy, M. V.  Rklitskiy, V. Pfaf, V. Abayev ve diğer bilim adamları da çözemediler.

“Nart” terimi, Adige destanına konu olan “soyun” (лIакъо) adını ifade etmektedir, simgesel bir addır; anlamı yönünden de bolluk-bereket içeren öbektendir. Açıkladığımız adlarla (“Setenay”, “Şebatınıko”) aynı yapıya ve özelliklere sahiptir. Adige adları “Bot” (бэу тэрэр-“çok veren”), “Beretar” (bere terer-“çok veren kişi”) ve  “Bat” (beme yaterer-“çok veren”,  “çok çocuklu olan”) gibi adlarla anlam benzerliği vardır.

Shapsughlar “Nart” karşılığı olarak  “Nat” ya da “Nate” derler. Shapsughca Adige dilinin en eski biçimi olmalıdır. Adigece sözcükler, Shapsughca’da kısaltılmaksızın, en geniş biçimiyle söylenir. Sözcüğün anlamını bulmak için, onu Shapsugh söylenişine uygun biçimde ele almak gerekir.

“Nat”-“Nart” terimini parçalarına ayıralım ve bunlardan çıkacak anlamlara bakalım. Sözcük iki bölümden oluşmuştur: “na (r)” + “tı”.

İlki- “ne” (göz) anlamındadır.
İkincisi- “te/” (vermek) anlamındadır.

Sözcük, bütün halinde “ner zıtırer” (gözünü veren, gözünü budaktan esirgemeyen) anlamlarını vermektedir.

Natıkuac (Нaтыкъуадж ) ve Shapsughlar Nart terimini, tanımlama harfi “-r” eki almaksızın da söylüyorlar: “Nat”, “Nate” biçiminde.

Bir Adige topluluğu olan Natıkuacların (Nat köylüleri) simgesel kök adı da “Nat” ya da “Nart”dır. Kafkasya’da Natıkuaylardan arta kalmış olan son bir küçük köy (Hatramtuk-Хьатрамтыку köyü), Karadeniz kıyısındaki  (Anapa yakınındaki- ç. n.) yerinden alınıp Adigey’in şimdiki Tahtamukay rayonuna yerleştirildi. Bu köye ilişkin Kırımız Jane’nin bir yazısı 23 Mart 1955 günlü “Sotsialistiçeske Adıgey/Социалистическэ Адыгей” gazetesinde yayınlandı. Yazının başlığı “Netıxhuayeme yaguqau/Нэтыхъуаемэ ягукъау” (Natuhayların Üzüntüsü) olup burada “Netı” sözcüğü açıkça görülmektedir. “Nat”, “Nart” teriminin çıkış yeri de, kanımıza göre bu yerdir. Bu ad, bir simgesel ad olarak Natıkuac (Natuhay) adını taşıyan bu Adige topluluğuna verilmiş bir ad olup günümüze değin varlığını sürdürmeyi başarmıştır.

Bu terimde görülen elementlerden değinmediğimiz bir nokta da “e” (э)’nin “a” biçimine dönüşebildiği noktasıdır. Bu durum Adigece’de bir dil içi kural olarak gerçekleşmektedir. Bunu herkesin anlayabileceği bir biçimde göstermek için, “nart”ın benzeri bir sözcüğü ele alıp, birlikte gözden geçirelim. Bir erkek adı olan “Bat” adını ele alalım.

Bat, sözcük olarak be – te (çok veren) oluyor; ad biçiminde söylemek gerektiğinde de “Bat”  (çok veren) oluyor.

Şimdi de “Nart” sözcüğünü ele alalım:

Nat, ne-te (gözünü veren) oluyor; ad biçiminde kısaltılarak söylendiğinde de “Nat” (gözünü veren, gözünü esirgemeyen) oluyor.

Belirlediğimiz gibi iki elementten oluşan Nart terimi, adın ucu koptuğunda, vurgu gücü bir öndekine geçiyor, buna bağlı olarak, yarım “A” (yani “Э”), dilcilerin belirttiği gibi, tam “A” haline geliyor: “be – tı” (бэ –ты ) sözcüğü “Bat” (Бат); “ne – tı” ( нэ – ты ) sözcüğü de “Nat” (Нат) ya da “Nart” ( Нарт) oluyor.

Sonuç olarak “Nart” terimindeki bölümleri yeniden ele aldığımızda şunu görürüz:

“ne”:göz.
“ r”: tanımlama harfi.
“te”- ten: vermek, hediye etmek.

Böylece bir destan topluluğu olan “Nart” adının Adige dilindeki anlamı, sözcüğün kendisinin de açıkça gösterdiği gibi “Netı” (gözünü veren, gözünü esirgemeyen, yani kahraman) demektir.

Terim, gözünü budaktan esirgemeyen eski Adige kahramanlarının dünya anlayışını ve psikolojisini yansıtmaktadır. Terim, “sınem uıfed, sıpsem uıfed/сынэм уфэд, сыпсэм уфэд” (gözüm gibisin, canım gibisin), “ner tıri, naper şefi/нэр тыри, напэр щэфы” (gözünü yitir, ama onurunu yitirme) anlamındaki eski Adige vecizeleri ile daha da bir anlam kazanmaktadır. Bir Adige insanının başka birini gözüne benzetmesi, “sınem uıfed/сынэм уфэд” (gözüm gibisin), “sıpsem yıpeğuah/сыпсэм ипэгъуахь” (canım kurban), “sıne zıfestın!/сынэ зыфэстын!” (gözümü kendisine feda edeceğim kişi!) demesinden daha onur verici, daha güven verici bir söz düşünülemezdi. Böylesine eski özelliklere sahip korkusuz destan kahramanlarına Adigeler “Nate” ya da “Nart” adını vermiş oldular. Daha sonra Nart adı Kafkasya’da simgesel bir ada dönüştü: “Ar, nart ş’ave fed!”/Ар, нарт шъао фэд! (O, bir nart delikanlısı gibidir!) denilmeye başlandı. Bu ad, Adige (Çerkes) adı karşılığı olarak da kullanılan ve kahramanlığı simgeleyen bir addır. Bugün bile Kafkasya’da “Xrabr kak çerkes” (Çerkes gibi korkusuz, Çerkes gibi kahraman) deyimi yaygın bir haldedir. Yani, “Adige” (Çerkes) ve “Nart” terimleri birbirine çok yakın anlamlar içermektedirler.

“Nat” ya da “Nart” adı, bir Adige adı, bir simgesel ad olarak, Adige ulusal destanında  yer almıştır.

IV.  “SAVSIRIKO” (САУСЫРЫКЪО)

Ateşi çalıp getiren Nart Savsırıko, Nart destanında geniş bir yer tutar. Adigeler Savsırıko’ya ilişkin çok sayıda türkü (pşınatl/пщыналъ) ve şarkı (uered/орэд) söyler, çok sayıda da öykü (xhice/“хъишъэ”) anlatırlar. Bu kahramanı Kafkasya’daki halkların tümü aynı ortak adla, “Savsırıko” ya da “Sosrıko” adıyla tanır.

Bilim adamları 19’ncu ve 20’nci yüzyıllarda “Savsırıko”nun etimolojisine ilişkin çok sayıda değişik görüş öne sürdüler ama inandırıcı olamadılar.

Bu kahramanın adı, Adige geleneğinde de görüldüğü gibi, annesinin istemesi üzerine demirci ustası Nart Tlepş (Нарт Лъэпшъ) tarafından verilmiştir. Bu ad, Adigece “kılıçla vuran” (“save”, “cao”) ve “kıvılcımlar saçan ateşten oğlan” (“save-sır-yı-ko” ya da “шъао-стыр-ы-къо”) anlamlarını içermektedir. (Bkz. Asker Hadeğale, “Adıge epos pamyat natsii”, Maykop, 2002, s. 306-310. Ayrıca Asker Hadeğale’nin bize yazdığı 25 mayıs 2006 tarihli mektubu)

Savsırıko’nun doğuş biçimini anlatan yirmiyi aşkın öykü metni vardır. Bunlardan birine göre, Setenay-guaşe Kuban Irmağı (Pşıze: Psıj) kıyısında L’ıpsemıko Zert’ıj (Лlыпцlэмыкъо зэртlыжъ) ile karşılaşır ve ondan Savsırıko’yu edinir. Çocuk henüz doğmadan, annesi, çocuğun doğuş biçimi üzerine bir öykü hazırlar: Irmak kıyısında çamaşır yıkarken, karşı kıyıdaki Nart çobanı L’ıpsemıko Zert’ıj kendisini görür ve aşk okunu Setenay’a doğru fırlatır. Ok, Setenay-guaşe’nin yanındaki bir taşın üzerine düşer. Setenay da taşı alıp evine götürür. Dokuz ay sonra, taşın içinden sesler gelmeye başlar. Taşı götürüp Nartların demircisi Tlepş’e yardırır. Taş yarılınca içinden kıvılcımlar saçan ateşten bir oğlan çocuğu çıkar. Setenay bebeği entarisinin eteği ile tutmak ister ama bebek annesinin eteğini yakıp yere düşer.

Bilim adamları arasında “Savsırıko” etimolojisini aydınlatmaya en yaklaşmış ve bize göre en az bir elementini bulup açıklamış olan kişi Abhaz biliminsanı A. K.  Haşba’dır (A. K. Xaшба). Haşba’nın “Akademik N. Y. Marr o yazıke i istorii abxazov” adıyla 1936’da Suhum’da yayınladığı bilimsel çalışmasında “Savsırıko”nun etimolojisini inceleyen bir bölüm vardır. Yazar, akademisyen N. Y. Marr’ın “Kavkazovedenie i abxazskiy yazık” adlı çalışmasına değinerek, Abhaz mit (söylence) kahramanı Abırskil (Güneşin Oğlu) örneğinden, yıldız ve güneş kültlerinden söz ederek, şöyle yazmaktadır: “(…) gökten ateşi çalmaya ilişkin söylenti dışında,  Abhaz mitolojisindeki süjeler (kişi adları) arasında, Adige topluluklarından alınma olanlarına da rastlıyoruz. Örneğin, Kafkasya’nın her yerinde bilinen Nart destanındaki Savsırıko bunlardan biridir. Bir terim olarak sa-sır-kua sözcüğü Adigece olarak “güneşin oğlu” gibisine bir anlam içermektedir. Adigece bir sözcük olarak sır ya da stır (“kızgın”, “ateş-ışık”,  “güneş”) ya da sov-zır-eş (61) terimi de Adigece’nin Shapsugh lehçesinde “tha” (tanrı) ve “peygamber” gibi anlamlar vermektedir. Bu biçimiyle sasır, mov-zer, birçok öyküsü bulunan kahramanın övgü sözleri içeren asıl adıdır, sonek olan -kua , Adigece’de yıko/икъо (oğlu) demektir. Bütün olarak terimin içerdiği anlam ise “Tığem yıko” (Güneşin Oğlu) olup, Abhazca’daki A-bır-skil’in ta kendisidir (62).

Abhaz yazarı Haşba’nın üzerinde durduğumuz sözcüğe ilişkin olarak söyledikleri içinde tek tutarlı olan şey, bize göre, “Savsırıko” terimi içindeki elementlerden –sır- kısmını, bu Adigece addan doğru olarak saptamış olmasıdır. “Savsırıko”nun “Güneşin Oğlu” olarak sunulması durumu ise, kuşkusuz bir yanılgıdır.

Bizim açımızdan doğru olanı ise, Savsırıko’nun doğuşu üzerine sunulan öyküde kendiliğinden ortaya çıkan analiz ve çözümlemedir. (63)

Birçok bölümden oluşan Savsırıko sözcüğünü parçalarına ayırıp her bir parçasının anlamını bulmaya çalışalım. “Savsırıko” sözcüğü, eski biçimi ile “Ş’avş’ırıko” (Шъаушъырыкъо)  da olabilmektedir. (Adı geçen mektup)

Sözcüğü parçalarına ayırdığımızda şunları elde ederiz:

Seve-sıre-ı-ko; Sa-ve-sır-ı-ko.

Parçaların anlamları da şöyledir: Se (kılıç)-seşh’o (сэшхо) (kılıç).

Ve- ven (vurmak).

Sıre-stıre (Natukuay, Hak’uç, Shapsugh, Abadzeh, Kabardey ve diğerleri: Sıre) (Kızgın-çok sıcak, ateş gibi sıcak).

-ı (ek).
-ko (къо)(Oğlu) – Adige kişi ad ve soyadları son eki; bazen birinin oğlu olduğunu gösterir (Huşteko – Хъущтэкъо,  Hajüneko – Хьажъунэкъо, Nemıt’eko/Нэмыт1экъо gibi); bazen de adı taşıyanın bir erkek kişi olduğunu belirtmek için erkek adları sonuna eklenir (Ğubcıko/Гъубджыкъо, Antsoko/Анцокъо, Behuko/Бэхъукъо gibi).

Böylece, “Savsırıko” adının Adigece’deki anlamının Seve-sır//Ş’evestır (шъэостыр) (Kızgın oğlan, ateş saçan oğlan); seve-sıre-yıko// ş’evestıre-yıko (yanan-ateşten-oğlan) olduğu görülmektedir. Söyleniş biçimleri de: “Sevesırıko (Сэосырыкъо), “Saveserıko” ya da “Savsırıko”dur. Sonraki iki ünlüden “E” (Э) ve “I”(Ы) art arda geldiğinde, iki ünlüden biri düşer, biri kalır ya da ikisi birden düşerse, iki ünsüz (sessiz) harf art arda gelebilir. Bu durum Adigece’de karşılaşılan bir kuraldır.

Burada yeniden belirtmemiz gereken bazı şeyler de vardır: “Savsırıko” adında bulunan “Sav”ın,  “Ş’av” (Шъау) olması da Adigece’de bir dil içi kuralıdır.

Adigece’de “S” ünsüzünün  “Ş’”(шъ) biçiminde söylendiği sözcükler -cisim, ad ya da sıradan sözcükler- vardır. Örneğin:

Sejıy-ş’ejıy (Сэжъый-шъэжъый) (çakı, bıçak)
Sıd- ş’ıd (Сыд-шъыд) (ne, nedir)
Selih-Ş’elih (Сэлихь-шъэлихь) (Salih)
Thak’ume tlaps-thak’ume tlapş’ (тхьакlумэ лъапс-тхьaкlумэ лъапшъ) (Kulak dibi, kulak memesi).

Bu arda Hak’uçların Thağeps (Tхьэгъэпс) dediklerine, Bjedugh ve K’emguyların Thağepş’ (Тхьэгъэпшъ ) dediklerini de anımsatalım.

Bunun gibi Adigece içindeki dil özelliklerine uygun olarak, günümüzdeki “ş’av” (шъау) (oğlan) sözcüğünün, eskiden “sav” (oğlan) olduğunu ve “sav” sözcüğünün “dilin içinde donup”, değişmeden günümüze değin geldiğini görüyoruz. Bu görüşümüzü destekleyen en önemli olgu da, “sav”- “save” (сау= сао) sözcüğünün açık ve anlaşılır bir etimolojisinin hazırda olmasıdır: “Sek’e verer”, “save” (“сэкlэ орэр”, “сао”) (kılıçla vuran) anlamını içermesidir. Bu, aynı zamanda kılıcın egemen olduğu dönemde, kılıcı kullananın, yani “save”nin (kılıçla vuranın), savaşçının (зэолl), o zamanlardaki delikanlının  (шъао)  görünümünü de yansıtmaktadır (65).

“Savsırıko” sözcüğündeki “SS”lerden ikinci “S”nin ses tonu (gücü), kendinden önceki “S”ye erişerek vurgu yapıyor, değişmemeyi ve aynen kalmayı sağlayabiliyor.

Belirlediğimiz gibi, “se”- “sav” sözcüklerinden türeyen, o söylediğimiz kurala uygun olarak Adige adındaki “S”ler birbirini çağrıştırıyor ve değişime uğramıyor, ancak sözcükte ikinci “S” sesi bulunmadığında, ilk “S” sessiz harfi “Ş’ ” (шъ) olmaktadır:

Save- Ş’ave (Сао= Шъао) (Oğlan).
Sevefıj- Ş’evefıj (Сэофыжь =Шъэофыжь), (Nart Ceuefıj Epcabğu/Нарт Шъэофыжь 1эпшъабгъу).
Sevay- Ş’evay (Сэуай= Шъэуай) (Nart Nebgırıyeko Ş’evay).

Sonuç olarak ortaya çıkan gerçek, “Savsırıko” sözcüğünün bir Adige adı olduğu, anlamının Adigece olarak verilebildiği gerçeğidir. “Savsırıko” sözcüğünün çok eskilerden beri Adigelerce kullanıldığı, bunun yüzyıllarca türküler (pşınatl/пщыналъ) sayesinde korunduğu ve ilk biçiminin günümüze taşındığı anlaşılmaktadır.

Bol miktarda olan ve nakaratlar eşliğinde Adigelerce söylenen Nart Savsırıko’nun türkü ve şarkılarının süjeleri (kişileri) ve bu şarkılara ilişkin ana anlatılar, fazla bir değişikliğe uğramamış öyküler biçiminde Kafkasya halkları arasında günümüzde de söylenmektedir.

Yüzyılları aşmış olmasına ve değişik halklar arasında yayılmış bulunmasına karşın, “Savsırıko” sözcüğü pek bir değişmedi ve Adigece özgün yapısını sağlam bir biçimde korudu.

Belirtilmesi gereken şey de şudur: Adige-Kabardeylere komşu olan ya da onlarla birlikte yaşayan halklar arasında Savsırıko sözcüğünün, Kabardey söylenişine uygun olarak Sosrıko- Sozrıko- Sosruko biçimlerinde yayıldığıdır. Karadeniz kıyısında yaşayan Adige-Shapsughların söyleyişine uygun olarak da komşu ve akraba Abhazlar “Sasrıkua”, Rusça yazılışı ile “Sasrıkva”; Abhazlar ile Hak’uçlar arasında yaşamış olan Wubıhlar ise (Убых) “Savsırıkua” (Саусырыкъуа) demektedirler (66).  

DİPNOTLAR:
60)
Negume Ş. B.  Adıghe narodım yı txıde, Nalşık, 1958. Bu deyim üzerine söylenenler için bakınız. A. M. Gadagtl. Geroiçeskiy epos “Nartı”  i ego genezis, Krasnodar, 1967, s. 206-207.
61)
Etimolojisine göre, “ceuezyeş” (шъэозeщ)’in, “ceuezyekvome yazyeşakvu” (шъэозекlомэ  язэщакlу), yani akıncıların şefi anlamını içermesi gerekir. A. H.
62)
A. K. Xaşba. Akademik N. Y. Marr o yazıke i istorii abxazov, Suxumi, 1936, s. 27.
63)
Taş anlamındaki “sos”a “ko” (qo) ekleniyor ve böylece “Sosırıko”-“Taşoğlan” (Taşın Oğlu) anlamlarının elde edildiğini öne süren yazarlar da yanılıyorlar. ”Sos”, Adigece’de taş demek değildir.
64)
Adige adlarına ekli “-ko” (qo) eki gibi, Rusça’da –ov, -ev, -in, -ın (İvanov); Gürcüce’de -dze (İvanidze); Abhazca’da -ba (Bğajuba, Lakoba, Evanba) vardır.
65)
Akademisyen Arn. Çikobova’nın “Drevneyşaya struktura imennix osnov v kartvel’skix yazıkax” adıyla 1942’de yayınladığı yapıtta eski Gürcüce’deki “S” sesinin bugünkü Gürcüce’de “Ş”ye dönüşmesi durumunu şöyle sunmaktadır: ”Saşa”- “Şaşa” (s. 170). Bu da “S”nin “Ş”ye dönüşebildiğini göstermektedir.
66)
Bak. G. Dumézil. Uıbıx raskazxer, Parij, 1931, s. 169-170.
“Savsırıko” adının Osetlerden Adıgelere geçmiş olmadığını Dr. Muhadin Komah’o (Къомахуэ Мухьадин)  de göstermiştir. (Bak. M. A. Kumaxov. O sootnoşenii Sosırıko  i  Solsan, UZ ANİİ, V. Maykop, 1966, s. 61-65.)

V. PETEREZ

Adige Nart destanındaki (epope) en yiğit kişidir Nart Peterez. Peterez’in doğuşunu ve yaşamını anlatan şarkılardan birinde söylendiğine göre, Peterez ana karnındayken, babası öldürülmüştü. Bunun üzerine yaşlı Nartlar Peterez için şu şarkıyı bestelediler:

“Kız çocuğu olarak doğarsa bu bebek
Dikiş sepetini hazırlar, ona göre yetiştiririz.
Güçlü ve yürekli bir erkek bebek olarak doğacak olursa eğer,
Adım atılmaz (geçilmez) gür bir kamışlığa bırakır,
Azgın bir göle, denize atarız, dediler.
Peterez’i erkek yarattı Tanrı
Gür, geçilmez bir kamışlığa
Azgın bataklık bir göle attılar Peterez’i.
“Bu göl beşiğim benim” diyordu Peterez.
“Göl köpükleri de gömleğim, yorganımdır benim” diyordu Peterez.  

(Bitlevsten L’ıpıy’dan – Билъэустэн лlыпый – 15. 06. 1934’te yazan Asker Yevtıh’-Еутых  Акэр, ”Hımışeko Peterez” türküsünden) (67).

Böylece Peterez’in kundağı, “kamışla kaplı bataklıkta” (къамыланэу шъхаьмыгъазэ) sallanıp dururken, şiddetli bir fırtına, bir“poyraz esti”  (хыжьы -yашъо) ve sürüklendi, sonunda da koyun çobanları tarafından bulundu ve kendisine “Peterez” (Düzgün burunlu) adı verildi.

Adigelerde el-ayak ve yüz-burun biçimine göre verilmiş ad sayısı çoktur. Örneğin “pak” (kısa ve kalkık burunlu), “nak” (kısık bakışlı), “uş”(çarpık; şaşı) gibi. Böylesine bir anlayışla çobanlar da çocuğa “Peterez” adını koymuş olmalılar.

Sözcüğü parçalarına ayırıp anlamını çıkarmaya çalışalım. Sözcük iki parçaya ayrılmaktadır:

Pe – Burun.
Terez – Düzgün, doğru.

Böylece “Peterez”in karşılığı olarak, Adigece “Düzgün burunlu” – “Doğru burunlu”, mecazi olarak da “adil” kişi, “doğru yolu gösteren, öncü kişi, lider” gibi anlamlar elde edilmektedir.

Adige dil içi kuralına göre, Adige toplulukları (lehçeleri) arasında, sözcüklerde “P”nin “B”ye dönüştüğü durumlara çok rastlanır. Örneğin, K’ah’e (Кlахэ/Kvaxe; Adigece’nin batı kolu lehçelerini konuşan Adigelere ve bu lehçeleri kapsayan dile eskiden verilen ad -ç. n.) Adigelerinin “P” sesini,  Adigece’nin doğu kolunu konuşan Kabardeyler “B” olarak söyleyebiliyorlar:

a) pyeğembar – byeğembar (peygamber).
b) pıyı – biy (düşman).
c) Peterburg – Bıtırbıf (St. Petersburg).

Bundan başka Prof. G. V. Rogava’nın saptamasına göre, yarım dudaksı ünsüzler olan “P” ve “T” ünsüzleri, Kabardeyce’de sert dudaksı ünsüzler olan “B” ve “D”ye dönüşmektedir (pıte – bıde) (katı, sert). “Böylece Adigece pıte, Kabardey lehçesinde bıde biçimine dönüşüyor” (68), diye yazıyor, Adigece üzerinde yıllardan beri çalışan bu bilim adamı.

Ortaya çıkan gerçek, “P”nin “B”ye dönüşmesi kuralına uygun olarak, K’ah’e Adigelerinin söylediği “Peterez”in Kabardeyce’de “Beterez”e dönüştüğüdür. Daha başka bir anlatımla -bunun gibi, “analoji kaynaklı (yani buna benzeyen) değişiklikler olabilmektedir” (V. Pizani. Etimologiya,  Moskva, 1956, s. 88).

Böylece Peterez adının çok eskilerde Adigeler tarafından konulduğunu ve içerdiği anlamı da öğrenmiş oluyoruz.

“Peterez”in katettiği yolu ve koordinatlarını incelediğimizde, “Peterez” adının,  K’ah’e Adigelerinden çıkıp Karadeniz kıyısında komşumuz olan Abhazlara geçtiğini (yayıldığını), Abhazların da K’ah’eler gibi “Peterez” adını kullandıklarını görüyoruz (Ancak T ile R’yi bir araya getirerek- “Patraz” demektedirler);öte yandan doğudaki Adige-Kabardeylere komşu olan ya da onlarla bir arada yaşayan halk toplulukları, bu arada Osetler de, Kabardey söyleyişine (telaffuzuna) uygun olarak “Batraz” (-dz) diyorlar.

VI. AŞEMEZ

Aşemez,  babasının katili Tleguts-jak’e’yi (Лъэгуц – жакlэ) öldüren kokusuz bir yiğit biçiminde Nart destanında yer alır. Nart Aşemez’e ilişkin anlatılar en çok Shapsugh ve Kabardeyler arasında bulunur.

Bu Nart adı yukarıda gösterdiğimiz Setenay, Savsırıko ve Şebatınıko’nun bulunduğu grupta yer alır, özellikle se (kılıç), şe (ok) ve aşe (silah) yansıtanlardandır.  Sözcüğü bölümlerine ayırarak inceleyelim:A – şe – mez.

a ( Iэ ) (el, ülke).
şe – şebzaş (ok).
mez –mezı (orman; mecazi: vahşi, sert).

Nart yiğidinin adı “Aşemez”,  Adigece olarak, “ağır silahlı”, “korkusuz silahlı” ve “yaman savaşçı” gibi anlamları yansıtmaktadır.

Bu ad üzerine daha geniş bilgi “Adıgskiy epos ‘Nartı’  i ego genezis” (Adige Destanı Nartlar ve Kökeni) adlı kitabımızda bulunmaktadır (Bak. s. 203-20)

“NESREN”

Tabloda adı sunulan Nartlara Nesren-jak’e’yi de eklemek gerekir. Nesren, insanlara iyilik yapan, bu yüzden dağa zincirlenen, olup biteni gören,  yaşlı ve ileri görüşlü bir Nart önderidir.

Bu Nart adının etimolojisi son derece ilginçtir. Eski tarihsel olaylar; Greklerin kültürel yönden Adigelerle ilişki kurmuş olmaları, bunların iz ve görüntüleri,  Nesren’e ait anlatılara da yansımıştır.

Dağa zincirlenen Nesren, Adige destanındaki biçimiyle, Grek mitolojisindeki Kafkas Dağına zincirlenen Prometheus’un bir benzeri ve adeta “o aileden biri” görünümündedir.

Kötülük yapan kişilerin eski Adigeler tarafından zincire vurulmakta olduğuna ilişkin anlatılar,  masallarımızda da çoktur. Sözgelişi, “Yesemıko Yeshot” (Есэмыкъо Есхъот) adlı Adige masalına göre, yaşlı bir adamın kızlarını kaçıran Alreğu-Alğogej (Alreğu-Alğodjezh/Алрэгъу-Алгъоджэжъ), işlediği suçlara karşılık, “yedi uzun ağaç kazıkla (hakurejıblk’e- хьaкъурэжъиблкlэ) yere zincirleniyor” (69). Aynı biçimde, Yınıj Şhabğo’nun (Иныжъ шъхьабгъо) oğlu, Peterez’in annesi Yısp-guaşeye yaptığı kötülük nedeniyle “yüz suç/günah” (psek’odiş’e-псэкlодишъэ) işlemiş sayılarak, Nartlar tarafından bir dağ yamacına zincirleniyor; Grek mitolojisinde tanrıların Tartar’a (Cehennem) attıkları, boynuna değin su içinde bulunmasına karşın bir damlacık olsun su içemeyen Tantalos (70) gibi, Nesren de suyu görüyor, ama erişemiyor ve içemiyor.

Adigelerin Samğur (Самгъур) adını verdikleri büyük bir kartala ilişkin  anlatıları da vardır. “Jivopisnaya Rossiya” adıyla 1901’de yayınlanan bir dergide (s. 77-80), yazar V. İ. Koçetov’un Samğur’a, yani iri kartala ilişkin Adige öyküsü ile kartalın resmi de sunulmaktadır: “Binlerce yıldan beri canlı, yaşıyor, diye yazıyor  yazar, kocaman, büyük bir yeşil kuştur Samğur. Bir gözüyle bütün bir geçmişi, diğer gözüyle de bütün bir geleceği görüyor”.

Kötülük yapanları, suç işleyenleri zincire vurma motifini işleyen Adige anlatıları arasında “Akbeç’in Masalı” da (Aqbeçı yıtxıd/Акъбэчы итхыд) vardır. Masala göre, Akbeç, “bir yolculuğu sırasında, ıssız bir yerde büyük bir beyaz taş evle karşılaşır. “Evde oturan biri var mı acaba,  bir baksam” diyerek evin bahçesine girer, atını bahçedeki büyük bir elma ağacına bağlar ve içeri girer. . . Evin içinde kocaman bir devin dikenli bir zincire vurulduğunu ve zincirin demir çengellerle tavana askılandığını görür. Devin önünde yarım somun ekmek (71) vardır, ekmekten yediği kadarı вф kendiliğinden yerine gelmektedir” (72).

Yaşlı Nesren’e (Nesren-Jak’e) de,  bu çok eski geleneğe göre davranıldığı, Nesren’e ilişkin Adige türkü ve öykülerindeki anlatılardan anlaşılmaktadır. Nesren-jak’e üzerine bestelenmiş türküleri, en özgün biçimiyle derlemeyi Kabardey Bilimsel Araştırma Enstitüsü başarmıştır.  Buradaki Adige türküsünde söylendiğine göre:

Başkanı var Nartların – Nesren-jak’e,
Vo – re – da,
Ufak-tefek biridir, ama yamandır Nesren-jak’e,
Vo – re –da.

Nartlar gönenç içinde (huzurlu) bir toplumsal düzen sürdürürlerken, tanrılık iddiasındaki Pak’o (Пак1о/öncü, önde giden), bu yaşam biçimine kızıyor, Nartlara saldırmaya ve “üstlerine dağları devirmeye” başlıyor, sonunda da “Nartların ocağındaki ateşi alıp gidiyor”. Nartlar ateşsiz ve umarsız bir duruma düşüyorlar.  Böylesine durumlarda sorunlara çözüm bulan, aracı olan kişi de Nesren idi. Nesren, Pak’o’nun yanına gidiyor ve onu görüyor. Pak’o bu acımasız davranışlarının nedenlerini bir bir Nesren-jak’e’ye sayıyor:

“Dön diyorum sana, dön, dinden saptınız siz insancıklar,
Vo – re – da,
İnançsız tutumlarınızla, kuşku uyandırıyorsunuz,  tanrınız olan benim üzerinde,
Vo – re – da,
Sofralar kurduğunuzda, ayırmıyorsunuz payımı benim,
Vo – re da,
Her yıl dönümünde çağırmıyorsunuz tanrımız diyerek ağırlamaya beni,
Vo – re – da!. .
 (73).

Ardından Pak’o, insanlar için ateşi geri getirmeye giden Nesren-jak’eyi yakalayıp Oşhamafe (Elbrus) doruğunda zincire vuruyor, başına da bekçi olarak koca kartalını dikiyor.  Birçok yolu deniyor Nartlar, ama Pak’o ile başa çıkamıyorlar. Bu umarsızlık içinde,  Hımışıko  Peterez (Хъымыщыкъо Пэтэрэз), Nartlar için yola koyulur,  önce Pak’o’nun kartalını, ardından celladını (pseh’eh’ – псэхэх) ve en sonunda da ejderhasının (blağo) öldürür, atı Karakopts’e’nin (Kъэрэкъуапцlэ;Qerequaptsve) sırtında, Nesren-jak’e de yanında ve elinde ateş (meşale) Nartların yanına döner.

Adigelerin bu türküyü söylediği dönem, milattan çok öncesine, ateşi bulmanın ve onu canlı tutmanın insanlar katında çok önemli olduğu, “Ateşin sönmesin!” (Mef’ehu apşı! – “Mэфlэхъу апщы !”) deyiminin selam yerine kullanıldığı, gelin getirdiklerinde “Ocağın hep tütsün ve mutluluk içinde yaşa!” (Uimecvuache mızhexıjveu, uıtxhejveu uepseu !) , “gelin odasına” da, “mecvuapve” (мэшlуапlэ) (ocak, ateş yanan yer) dendiği bir dönem olmalıdır. Başka bir biçimde söylemek gerekirse, Grek görüntülerinin henüz Kafkasya’ya ulaşmadığı bir dönemde ateşi getirme (çalma) ve insanları zincire vurma ya da dağa çıkarıp bağlama motiflerini yansıtan türkü ve öykülerin Adigelerce oluşturulup söylenmiş olması gerekmektedir. Adigeler,  çok daha sonraları, MÖ 5-4. yüzyıllarda yazısı bulunan Greklerle tanıştılar. Grekler de Adige türkü ve öykülerinin süjelerini (kişilerini, kahramanlarını) yazıya geçirip onlara yeni sanatsal biçimler kazandırmış olmalıdırlar.

İnsanların dağa zincirlenmesi olaylarını anlatan Kafkas söylencelerinin Kafkas Dağlarının öz yaratısı olduğunu, bunların Greklerden alınma olmadığını söyleyen çok sayıda bilim adamı ve değişik yazar (V. F. Miller, A. T. Şorten, vb) vardır; Akakiy Tseretelli çok eski söylenceler olan Prometheus ve Yason-Medea’ya ilişkin olarak, “Onlar yöremizin çocuklarıdır, Kafkasya’da doğdular” demektedir. Adige Nart destanındaki “Nesren”in etimolojisi de bu görüşü doğrular niteliktedir.

Nesren gibi, Grek mitolojisindeki Pometheus da (74) insanların iyiliği için uğraş veren ve bu yüzden dağa zincirlenen büyük bir insandır. Karl Marks, düşünce tarihinde,  en çok çile ve ıstırap çeken kişinin Prometheus olduğunu söylemektedir (75) .

Nart Savsırıko’nun yınıj’dan (dev) ateşi çalması gibi, Prometheus da tanrılardan ateşi çalıp insanlara getirir. Anlatıya göre, bu yüzden Tanrılar Tanrısı Zeus tarafından (tıpkı Nesren’e yapıldığı gibi) dağa zincirlendi ve başına da ciğerini gagalayan bir kartal dikildi. Hımışıko Peterez’in Nesren’i özgürlüğüne kavuşturması gibi, Herakles de Prometheus’u özgürlüğüne kavuşturur .

Bütün bunlardan ayrı olarak, Aisklylos’un (Eşil) “Zincire Vurulmuş Prometheus” adlı oyununda, Prometheus’un zincire vurulduğu yer de belirtilmektedir:

“Meot suyu başında (76),  
Yüksek kalede, Kafkasya’nın kapılarında,  

Yaşayan Sarmat halkı, Arey’in sevgilisi,
O korkunç ordu sever, sivri mızraklarını
Gürültülü şakırdatmayı
(77).

Kolayca anlaşılabileceği gibi, Prometheus’un zincire vurulduğu yer, Adige H’ı Mıvt’e (Хы Мыут1э;Meot Denizi, yani “Azak Denizi”) yakınındaki Kafkasya’dır.

Yani, sözünü ettiğimiz eski Adige türkü ve öykülerinin motifleri ile Grek mitolojisindeki Prometheus’a ilişkin öyküdeki motifler benzeşmekte ve örtüşmektedir; olayların geçtiği yer, her ikisinde de -yani, Nesren ve Prometheus’un zincire vuruldukları yer- Kafkas Dağlarıdır.

Grek adı “Prometheus” ya da “Prometey” sözcüklerinin Grekçe anlamı da “ilk gören”,  “ilk bilen”, “ilkin yüreğiyle erişen”, ”uzağı gören”,  “geleceği gören” demektir (78).

Direkt söylemek gerekirse, Adige “Nesren”i ile Grek “Prometheus”u, anlam yönünden birbirine uzak değildir.

Bütün bu olguların, akla uygun olacak biçimde kanıtladığı şey, en eski dönemlerden beri Adigelerin Nart destanında ve diğer değişik Adige öykülerinde tanrıya karşı gelme, tanrıyı dinlememe, tanrıyla mücadele etme, insanı yere ya da dağa zincirleme motifleri varken, Gürcülerin Amiran ve Abhazların Abrskil’i ünlüyken, yani Milattan önceki yüzyıllarda,  Grekler Adige, Gürcü ve Abhazlarla ilişkiler kurdular ve birbirlerinin ülkelerine gidip gelmeye başladılar. Sözünü ettiğimiz bu eski motifleri ve onlarla birlikte Greklerin,  Mıvt’e (Meot) -Adige özelliklerini Kafkasya’dan taşıdıkları ve onları kendi yazdıkları ürünlere kattıkları anlaşılmaktadır. Bu düzlemde “Nesren”- “Prometheus” örneğinin Kafkasya’dan alındığını kabul etmemiz ve Adige Nesren’inin  Grek Prometheus’undan daha yaşlı olduğunu  söylememiz yerinde olacaktır.

Nart destanının Kafkasya kökenli olmadığını ve hiçbir Kafkasyalı topluluğa ait bulunmadığını, bu destanın eski dönemlerde Kafkasya’ya dışarıdan getirilmiş olduğunu öne süren görüşlerin gerçeği yansıtmadığı düşüncesindeyiz. En başta, “Nartlar” destanının gövdesini oluşturan bölümlerde karşılaşılan kişilerin adları Adigece’dir. Bu adları içeren çok sayıdaki şarkı ve türküyü Adigelerin oluşturduğu, kuşkuya yer bırakmayacak denli doğrudur. Çünkü Kafkasya dışında, dünyada, Adigelerin kendileri dışında, Adigece konuşan, Adigece şarkı, türkü, öykü ve vecizeleri söyleyecek bir başka halk daha yoktur. Yani, Nartlara ilişkin Adige şarkıları, öyküleri ve özlü sözleri (guşıej şerıveh’er) – bütün bunlardan oluşan Nart yiğitlik destanı – ve bütün bunların hepsi Adigelerin yarattığı büyük bir sözlü anıt durumundadır. Destan, önceleri, yani ilk oluşumu döneminde, belki birkaç şarkıdan oluşuyordu, ama bu şarkılar üreyerek yeni öbekler oluşturdular ve çoğaldılar, sonunda da, giderek, büyük bir topluluklar birliği düzeyine ulaştılar.

Bu duruma ve daha yukarılarda değindiğimiz sorunlara dayalı olarak, şunu söyleyebiliriz: Çok sayıda Kafkas halkı tarafından anlatılan (söylenen) yiğitlik destanı “Nartlar”ın çekirdeği (özü) Adige çıkışlı ve Kafkasya kökenlidir.

Sonuç olarak, “Nartlar” adını taşıyan bu giriş bölümünde, Nart söylencelerine ilişkin birkaç sorunu belirlemiş ve açıklamış bulunuyoruz.

Birincisi. Adige Yiğitlik Destanı “Nartlar” çok eski yüzyıllardan bu yana Adige ulusunun (лъэпкъ) varolan yaşam biçimini, toplumsal ilişkilerini, algılama yeteneğini,  özlem, düşünce ve kaygılarını yansıtmaktadır.

İkincisi. Anlamlarını açıkladığımız birkaç Nart adı ile “Nart” deyiminin kendisi de Adigelerce verilmiş adlardır, bu kişi adları arasında geleneksel bir kurala dayalı sıkı bir iç bağ vardır. Nartlara ilişkin şarkılar (uered), türküler (pşınatl) ve öyküler (xhice) – tüm Adige topluluklarınca yaratılmış ve yaşatılmış olan – bu Nart kahramanlık destanını oluşturmaktadır.

Üçüncüsü. Tarihsel, arkeolojik, toponomik ve dilbilimsel olguların kanıtladığına göre, Nart destanının özü (çekirdeği) Adigelerden çıkıp ötekilere doğru yayılmıştır ya da başka bir anlatımla, bugünkü ünlü Kafkas Nart destanı sağlam bir Adige kuruluşunu yansıtmaktadır.

Dördüncüsü. Nart söylentileri (lорlуатэ) bütün Kafkas halklarında bulunmaktadır. Bu nedenle Nart yiğitlik destanına “Kafkas Destanı” da denilmeye başlanmıştır.

Nartlara ilişkin metinler üzerinde çalışırken, buralarda gördüğümüz ve saptadığımız şeyleri “Yiğitlik Destanı ‘Nartlar’ ve Kökeni” (79)  adıyla bir kitap halinde Rusça bir monografi biçiminde yayınladık.

Söz konusu Nart adlarına ve Adige destanının tümüne ilişkin öne sürdüğümüz bu görüşlere katılmayanlar da çıkabilir. Ancak hiçbir görüşün yadsıyamayacağı bir gerçek de vardır, o da, Adigelerin kendi dillerinde söyledikleri büyük bir yiğitlik destanlarının bulunduğu gerçeğidir. Üzerinde durulması, öğrenilmesi ve öğretilmesi gereken asıl şey de,  budur.

Daha eski dönemlerde yazıya geçirilemeyen ve Adige halkına ait olan bu destan, yüzyılları aşarak ve kuşaktan kuşağa aktarılarak, sözlü anlatım içiminde günümüze erişmeyi başardı.  20’nci yüzyıla ulaşabilen eldeki Nart destanı parçalarına, bizim 1946-1968 yılları boyunca derlediklerimizi de katarak, yedi cilt (şimdi sekiz cilt-ç. n. ) oluşturduk ve bunları ilk kez yayınlıyoruz (80).

Adige Yiğitlik Destanı “Nartlar”, Kafkasya’nın çok eski dedelerinin yüzyıllar boyunca yaratmış olduğu büyük bir ortak kültürel zenginlik kaynağıdır. Bu nedenle yayınladığımız bu destan parçalarının zevkle okunacağını umuyoruz.

DİPNOTLAR:
67)
ANİİ yıarxiw, f-1, Nartxer, t. I.
68) G. V. Rogava.  K voprosu  o  strukture imennix osnov  i  kategoriyax grammatiçeskix klassov adıgskix (çerkesskix) yazıkax, Tbilisi, 1956, s. 24-25.
69) Bak. ”Adıgeyskie skazki”, Maykop, 1952, s. 147.
70) Bak. Muki tanatala, ”Krılatie slova”, ”GİXL”, M. , 1955, s. 342.
71) Mı txıdevuatem  “halığu” yeo, nahıbeme qızeraorer “pvaste”  ye  “pveste bzığ”. Aş fedeu yışxırer qızexexhojveu Yınızh Chabğom yıpache yıtlır “pveste bzığ” (Bu öykü anlatıcısı “ekmek”  diyor, ama çoğun- lukla “mamırsa, kaçamak” ya da “mamırsa dilimi”  deniyor. Yınıj Şhabğo’nun önünde bulunansa “mamırsa  dilimi”dir.
72) Adıghe txıdezhxemre pşısexemre, Mıyquape, 1940, s. 133-134.
73) ANİİ yifond, No. 1, ”Narxer”, tom. IV, Peterez yitsikl.
74) Tiere yıpeke ya VI lvecveğum grek dramaturg-tragikeu Esxil “Prometey prikovanniy” yıou trilogiye tsverıo yıtxığ (M. Ö.  6. yüzyılda yaşayan ünlü Grek dram-trajedi yazarı Aisklylos (Eşil) “Zincire Vurulmuş Prometheus” adlı  oyununu (triloji) yazmıştır).
75) K. Marks, F. Engels. Soç. t. I, s. 26.
76) ”Meotskie vodı “ ye  “more – Xı Mıutver, Azowıxır. Aş yınepqxem akvetlırısxeu, adıgheme yapesere pseupveştığeme aşış. Mı xım kvetlırıs  adıghe tlepqızhme “mıutvexer “ araoştığe, adre – xım (ade şıe xım –  Xı Cvuıtsvem kvetlırısxeme ) “dexxer” araoştığen faye,  – mış  “adexi”, ”adıghi”  tıravukvıjvığeşt (“Meot suyu”  ya  da “denizi”  – H’ı Mıvt’e, yani Azak Denizidir. Bu denizin kıyıları eski Adıgelerin yerleşim yerlerinden idi.  Bu deniz kıyısında yaşayan Adıgelere “Mıvt’eler” (Meotlar) deniyordu, öte yandaki deniz (yani Karadeniz) kıyısındakilere de   “Deh’ler” denilmesi gerekir,  – bu deyimden “Adeh’” ve  “ Adıgh” (Adıge) adları türemiş olmalıdır.
77) Tsit. zeretcv. :Vs. Miller. ”Kavkazskie predaniya  o  velikanax, prikovannıx  k  goram, j. Ministerstva narodnogo prosveşeniya, M. , 1883, No. 225.
78) Bak. Xrestomatiya po antiçnoy literature, M. , 1947, s. 610. Burada şöyle yazılıdır: “Prometey” – po  gre- çeksi oboznaçaet  “providets”, ”prozorlivets”.
79) A. M. Gadagatl.  Geroiçeskiy epos “Nartı”  i  ego genezis, Krasnodar, 1967, s. 424.
Eleştiriler: 1) D. G. Kestan. Nartlara ilişkin kitap. ”Sotsialistiçeske  Adıgey”, Maykop, 23. 06. 1967;2)Prof. İ.  V. Megrelidze. Tsennıy vklad  v  nartovedenie, ”Adıgeyskaya Pravda” gazetesi, Maykop, 03. 09. 1967;3) A. M.  Hanfen. Gurur duyulacak önemli bir çalışma.  “Lenin nur” gazetesi, Çerkessk, 11. 11. 1967, UZ  ANİİ, tomVII,  Maykop, 1968, s. 139-149;4)Ceğupe Cambolet. Değerli büyük bir çalışma. ”Sotsialistiçeske Adıgey” gazetesi,  Maykop, 14. 11. 1967;5)APN  ( Agentsvo Peçati Novosti). Monografiya ob epose “Nartı” , ”çernomorskaya zdravnitsa”, Soçi, 17. 01. 1968;6) Vladimir Vladimirtsev. Monografiya ob  epose  “Nartı”, al’m. ”Kuban”, 8, Kras- nodar, 1968, s. 109-110;7)Prof. F. Begiaşvili. Nartxer, jurn. ”Vuachemaxue”, 4, Nalşık, 1968, s. 59-61.
80) Adıge destanını ele alan çalışmalar:1)K’ereşe Tembot. Nartme yatxıdezhxer, ” Adıghe ueredızhxer”,  Mıyequape, 1940, s. 12-14;2)K’ışoko Alim (Кlыщокъуэ  Алим). ”Nart  xhıbarxer”, Nalşık, 1945, s. 3-7; 3)Kestan D. G.  Nartme yaepos, ”Adıghe literature uçebnik”, Mıyequape, 1958, s. 42-60;4)Tevnov Haçim. Literatura  i  pisateli Kabardı, Nalçik, 1965, s. 2-40;5)Şorten Askerbiy. Nart Vuerıvuatexer, ”Qeberdey literature”, xrestomatie, Nalşık, 1960, s. 3-16;6)Bekizova L. .  A.  Çerkesskaya sovetskaya literatura, Çerkessk,  1964;Dumézil Georgiy. Nartxem yahılveğe xhicexer, Parij, 1930 ( Fransızca).