MİSAFİR

Lakrba

NOT 1: Yazar 1901 yılında Sohum’un Merhavul köyünde doğmuştur. İlk, orta ve lise öğrenimini Sohum’da yaptıktan sonra Moskova Devlet Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi’ni bitirmiştir. Dilinin duruluğu ile tanınan Lakrba, bir süre de isim babası olduğu Apsin’nin (ilk Abhaz gazetesin)  yazı işleri müdürlüğünü de yapmıştır.

KANLI SALAMAN, SALAMAN’ın ADAMLARI, DUL KADIN KIZI, KOÇ’un OĞLU, SALI BEY ve ETİR adlı hikaye kitapları yanında, bilimsel bir araştırma ürünü; BAŞLANGIÇTAN BU GÜNE KADAR ABHAZ TİYATRO TARİHİ- HALK TÜRKÜLERİNİN TARİHİ adlı eserler sayılabilir.

Bu öyküyü yayınlamamız için gönderen sayın Kopsirgen Orhan‘a teşekkür ederiz.  (CC)

NOT 2: Hititlerin Urartu (İÖ. 840-590) ülkesinde, Türkiye-Elazığ-Harput ve kuzeyi yörelerine “Ashuwa:Işuva” dediklerini bilgilerinize sunmak isterim.
Bkz: http://www.jstor.org/pss/3642931 Bu noktada, Kafkas Dünyası 1860’lardan daha gerilere de bakmalıdır diye düşünüyorum.
Baki selam ve saygılar.
Bekir Ali DEMİREL

İhtiyar Çıgu Hasan, avludaki ağacın gölgesinde, biricik oğlu Temur için, inek derisinden ayakkabı dikiyordu. Bir ara köpek havlamasına başını kaldırdığında bir delikanlının çiti atladığını, avluya girmekte olduğunu gördü. Kalktı misafirini karşıladı.
– Hoş geldin oğlum evime buyur.
Misafir tedirgin:
– Hoş bulduk… Öldürülmek üzere aranıyorum. Ne olur sakla beni!
– Gel, bu tarafa gel. Çabucak getirip duvara dayadığı, merdiveni göstererek devam etti. Yukarı çık oğlum, tavana. Oradaki didilmiş yünde saklanırsın. Korkma gelenleri ben görürüm.

Misafir tavana çıktıktan sonra Hasan, merdiveni aldı ve evin arkasındaki dikenliğe sakladı. Sonra da sağa sola bakındı. Kimseyi göremeyince misafirinin yanına döndü.
– Kimsin oğlum? Öldürülmek üzere arandığını söyledin ama kimseler yok görünürde. Korkma… Anlat bakalım ne oldu ?
– Atımı koşturuyor eğleniyordum. Kamçıyla atıma vurdu. Bu da bana vurması demekti.
– Dilini biraz farklı buluyorum oğlum. Ashuwa mısın (*)
– Evet.
– Bilirim, atınıza birinin vurması siz Ashuwalarca büyük bir hakarettir. Öldürdüğün kim?
– Kim olduğunu da bilmiyorum.İlk kez görmüştüm zaten. Köyünüze de ilk gelişim. Altsgu’nun düğünü için gelmiştim. Agr Altsgu’nun düğünü…

Bu sırada köpek yine havlamaya başlayınca  “Geldiler herhalde” diyen Hasan etrafa bakınmaya gittiğinde, köpeğin havladığı yönde, tepede, kalabalık bir grubun eve doğru yaklaşmakta olduğunu gördü. Az sonra öne geçip kapıyı açan bir kaç gencin arkasından, bütün kalabalık avluya girdi. Taşıdıkları sedyede yamçı örtülü biri vardı. Sedyeyi sessizce gölgelik bir yere bıraktılar. Hasan henüz; “Kim bu? Ne oldu”
diye sormadan hem komşusu hem de iyi dostu Baz Habib yanına yaklaştı ve;
– Metin ol dostum. Hayatta olmayan şey yoktur, der. Biricik oğlunu Temur’u öldürdüler bu gün. Hasan, dizlerinin bağının çözüldüğü
hissetti ve olduğu yere çöktü.

Baz son derece üzgün devam eder,
– Eh ne yaparsın “Oğlu öleni oğluna ağlatma” derler. Bu gün senin başına gelen geçen yıl da benim başıma gelmişti. Bu şekilde Baz’ın teselliye çalıştığı Hasan hiç bir şey duymuyor, kulakları da uğulduyordu. Bir an ağlamaklı oldu ve kendini kaybetti. Kendine gelir gelmez de ” Kim yedi? Kim öldürdü oğlumu?” diye sordu.

Bir delikanlı:
– Ashuwa’nın biriyle at oynatırken münakaşaya tutuşunca Ashuwa tabancasını çekip vurmuş. Eceli ondanmış ne yapabilirdik ki?
– Nereli nereden geliyor o Ashuwa? Bileniniz var mı?
– Kimse bilmiyor dedi başka biri.
– Bugün gelmiştir belki ama kazadan sonra kendini tanıtmadı kimseye.

Hasan kuşkulu:
– Neden münakaşa etmişler peki ?
– Kozba Diye’nin dediğine göre, Ashuwa atına Temur’un kamçıyla vurmasını büyük bir hakaret saymış ve…
– Anladım, hepsini anladım, dedi Hasan sessizce…

Ölü sedirde üç gün üç gece bekletildi. Komşular durmadan ağlaştı.Hasan ise, kimseye görünmeksizin misafirine, yiyecek
içecek çıkarıyordu. Dördüncü gün ölü gömüldükten sonra köylü dağıldı. Fakat avluda toplanan Temur’un arkadaşları Ashuwa’yı aramak, bulmak öldürmek arzusundaydılar.
– Ashuwa’nın mutlaka ölmesi gerekiyor.Yakında bir yerdedir.Ormana saklanmıştır belki. Yolları tutmalı.
– Her yerde arıyoruz henüz elimize geçmedi.
– Buluruz nereye gidebilir ki..
– Sen onu kaybettin ama biz arkadaşları, oğlunun borcunu ödemeliyiz. Ben Temur’un öcü alınmadan rahat edemem. Bu gece sabaha kadar köprüyü gözetleyeceğim. Ya sen Sakir?
– Benim şu Sogum’um evinin önündeki harabeye pek güvenim yok, oraya bakacağım.

Böylece delikanlılar anlaşıp dağıldığında yalnız kalan Hasan, misafirine
azık hazırladı ve merdiveni getirip seslendi.
– İn artık oğlum, yalnızım, kimse yok.
– Bunu da al, yolda yersin, diyerek azığı yanına gelen misafire verdi. Sonra tepeye tırmanan gençleri göstererek devam etti.
– Öldürdüğün gencin arkadaşlarının dediklerini duymuşundur. Sen bu yoldan ayrılmadan git. Kimseye görünmeden ana yola çıkmanı sağlar, sonra da sağ salim yoluna devam edersin. Haydi yolun açık olsun. Misafir eğildi ve saygıyla Hasan’ı selamladı ve tek kelime söylemeksizin, karanlıkta tarif edilen yola koyuldu.

AŞUVA=(Ashuwa): Aslen Abhazyalı ve Abhaz olup M.S. 1400 yıllarından itibaren Doğu Kafkasya’ya göç eden (Bu günkü Karaçay Çerkessk Cumhuriyeti’nde yaşayan) Abhazlar.