KUZEY KAFKASYA

Aydın Osman Erkan

Fessenden’in araştırması ve sonuç olarak iddiası kendine göre kanıtları olan bir nazariyedir. Müspet bilimle kesinlikle kanıtlanması belki bazılarınca olanaksız görülebilir.

Fakat H. Schiiemann askeri müteahhit iken Truva’yı keşfetmişti. F. Grotefend ise Gottingen Akademisinin kendisini on altı yıl sonra doğrulamasından önce, Kuniform yazıtlarının doğru çevrilişlerini keşfetmişti.

Bir pamuk imalatçısı olan P. Dobson,  profesyonel biliminsanlarından on yedi yıl önce, 1825’de buzulların hareketi teorisini ortaya atmıştı.

Prof. Fessenden de profesyonel bir arkeolog değildi, fakat teorisi Sir Flinders Petrie, Prof. A. T. Clay, Kafkasolog W. E. Allen ve Prof. Meşaninov gibi birçok ciddi biliminsanı tarafından kabul edilmiştir.
Ayrıca Çerkes araştırmacı ve yazar Mehmed Ali Pçıhaluk’un 1920 ve 1922’de yazdığı “Tarihçilere Uyan” adlı eseri, Abhaz araştırmacı ve yazar BEYGUA Ömer Büyüka’nın “Abhaz Mitolojisi Anaç mı?” (İst. 1971) ile “Kafkas Kaynaklarına Göre İlk Yaradılışlar – İlk İnsanlık – Kafkas
Gerçekleri” (İst.
1985) adlı eserlerindeki iddialar ile Prof. Pessenden’in teorisi büyük benzerlikler göstermektedir. Bu yazarlar Fessenden’i tanımamış ve yazdıklarım okumamışlardır, tersi durumda kitaplarında buna değinirlerdi. Prof. Fessenden’in kitabının ikinci kısmı, ilgilenen biliminsanlarına takdim edilmek üzere sadece yüz adet basılmıştır. Bu kitabın uzunca bir özetini sizlere aktarıyorum:

Kafkasya ve Kafkasya berzahı diye adlandırdığımız bölge, eski Babil ve Mısır uygarlıklarından önce oluşan çok büyük bir uygarlığın beşiğidir. Bu uygarlık konu edilen uygarlıklardan binlerce yıl önce oluşmuştu ki, kalıntılarına Terek ve Sunja ırmakları ile yukarı Alizon vadisinde rastlanabilir. Bu konuda arkeolojik araştırmalar yapılmaktadır.

Mısır hiyerogliflerinde, eski Mısırlı rahip Manetho’nun, Fenikeli tarihçi Sanchuniathon’un kayıtlarında, Ammianus Marcellinus ve Musevi tarihçi Josephus’un yazılarında tufandan önceki insanların bir tufanla yok olacakları kehanetini bildiklerini, geride iz ve kayıt bırakmak için biri tuğladan diğeri taştan iki sütun inşa ettiklerini bunların üzerine o güne kadar olan insanlığın tarihini ve buluşlarını kaydettiklerinden bahsedilir. Bu sütunlara Herakles Kolonları adı verilir.

Atlantis efsanesinde adı geçen kolonlar da bunlardır. (Antiquities kitabı l.bölüm 2.) O zamanlar Ballık Denizi, Orta Asya’da bulunan ve ”Asya Akdenizi” diye anılan bir denizle birleşmiş olup, kutup okyanusunun bir parçası idi. Şimdi bunlardan geriye kalan su parçaları Hazar Denizi, Aral
ve Balkaş gölleridir.

Tufandan sonra o zamanki insanlık için ortada kalan yer, en yüksek kara Seriadik ülkesi olarak anılır. Bu ise güneş ülkesi Seirios da olabilir ki, gerçekte burası Kuzey Kafkasya berzahıdır, yani Sarmatya. Strabon’a göre orası Seres veya Serketes ülkesidir. Onların krallığı Hypanis (Kuban) ırmağının ağzından başlardı, (Müller’in Ptolemy’si sayfa 905). Yine Strabon’a göre Babil’e kervan yolları ilk olarak buradan açılmıştır.

“Çok ilginçtir ki, eski Mısırlıların “Ölüler Kitabı”nın 147 ve 149. bölümleri incelendiğinde, çok detaylı olarak Kafkasya bölgesinin bir rehberi olduğunu görüyoruz. Kabilelerin, bölgelerin adları aynen verilmektedir. Örneğin halk olarak Kimmerler, Seresler; yer olarak Tiber ve Keft gibi. Eski coğrafyacılar Herakles sütunlarının Cebelitarık’ta olduğu şeklinde yanlış bir kanıya kapılmışlardır. Aslında Herakles, Karadeniz’in kuzeyinde, kuzey kıyılarında bulunmuş ve kolonlar buraya dikilmiştir (Bkz. Megasthenes, Strabon ve Herodotus) Fenikeliler ise yanlış olarak boşuna kolonları Cebelitarık’ta aramış ve bulamamışlardır. Herakles Kolonlan’nın gerçek yeri Kuzey Kafkasya’dır.

“Ünlü Yunanlı coğrafya alimi Ptolemy bu bölgede “İskender’in Kolonlarından bahseder, fakat İskender bu kadar uzağa gitmemiştir. Taman yarımadasının asıl adı Ta Manu’dur ve “Tanrının Ülkesi” anlamına gelir. Eski Yunanca’da bu Temenos’dur.  

Eski Yunan efsanelerine göre Uranüs doğuda, Kronus batıda ve Zeus da Amaithea’nın yanındadır. İskitler, diğer hakim ırklar ve maden işleyenler, Taauti adlı bir tanrıya taparlardı.

Dağlıların ise Theoi adlı tanrısı vardı. Anapa yarımadası büyücü Circe’nin yuvasıdır. O bölgede Circetaeler yaşar, onlar Taman’in ünlü okçularıdır.

Kabardi’nin anlamı başın sol tarafında bulunan bir bağdan gelir. Soylular saçlarını bununla bağlarlar. Bu aynı zamanda Sind balkının tanrısının simgesidir. Gerçek Altın Post’un ülkesi aslında güneyde değil, Taman yarımadasındadır. Kafkasya’nın antik ve tufan öncesi uygarlığının kalıntıları bugün tamamen yeraltındadır.

Bunların bulunup keşfedilmesi de ilgili arkeologlara düşmektedir.

“İnsanlığın yaradılışından beri anlatılagelen efsaneleri, yani mitoloji, eski kelimeler yoluyla araştırarak bulgulara ulaşmaya “mitarkeoloji” denmektedir. Bu yöntem, fosilleşmiş töreler ve adlar sayesinde yeni bilimsel bulgulara ulaşmaktadır.

İnsanlık ilk olarak Kafkasya berzahında oluşmuştur. Berzahın güney kısmında esmer ve zenci ırklar meydana gelmiş, Kuzey Kafkasya’da ise büyük beyaz ırk oluşmuştur. Gerçekte Kafkasyalı olan eski Mısır Tanrısı Osiris’de güneyden gelen bir tanrıdır ve mavi bir maske takar.

Eski Mısır uygarlığının Kafkasya’dan geldiğini anlamak için Mısır’ın Ölüler Kitabı’nı incelemek yeter. Onlar için anavatan Kafkasya’dır ve Kafkas sıradağlarının güneyine düşen Siris vadisinden gelmişlerdir.

Ölüler Kitabı‘nda güneş bir denizin üzerinden, Bakhu’ya doğar (Baku) ve Ta Manu’da (Taman) bir diğer denizin üzerinde batar. Fakat Mısır coğrafyasında böyle doğulu batılı denizler yoktur. Kitapta bahsedilen yer besbelli Kafkasya’dır. “Eski Mısırlı din adamları kutsal bilgileri herkese vermediler, sadece seçkin bir grup bunlara vakıftı. “Ölüler Kitabenin 17, 18, 64, 125, 149 ve 150. bölümlerinde bu bilgiler elinde anahtarı olana sunulur ve sadece bu seçkin grup esas anlamı öğrenebilir.

Antik coğrafya bilginleri Mısırlılarla Güney Kafkasya vadileri balkının aynı ırktan geldiklerini bilmekteydiler. MÖ 450’de Herodot şöyle yazar: (2, 104) “Hiç şüphe yoktur ki, Kolhis halkı ile eski Mısırlılar aynı ırktandırlar.” Mısır’ın eski adı Aetia idi. Kafkasya’da aynı adı taşıyan bir bölge bulunurdu. Sirisk ise Nil nehrinin eski adıdır. Kafkasya’daki nehrin adı ise Cyrus’tur (Kur).

“Ölüler Kitabı”nda “ufuk” kelimesiyle yine Kafkasya kastedilmektedir. Güneşin doğduğu Bakü’den, güneşin battığı Taman arasında ülke dünyanın ufkudur. Buranın batı kısmında ise, yani Kuban’da ve Taman’da Kimmerler veya Khemuri halkı yaşardı (Strabon 11; 11; 5. ).

Bu bölgede sis bazen öyle yoğun olurdu ki, adına “Kimmerlenn Karanlık Ülkesi” adı verilmişti. Azak denizinin eski adı olan Maeitis’in anlamı ise “Karanlıklar Ülkesi Tanrısızda. Bu ülkede sonradan yaşayan, Kimmer ahfadı olan halk kendilerinin Aed veya Aeti, Haeti ırkından geldiklerini söylerler ve Thaem tanrısına taparlardı.

“Eski Fenikeliler de bu ırktan gelirler. Asıl vatanları Terek ve Sunja arasında, Kuzey Kafkasya’daydı. Sonradan güney ülkelerine inmişlerdir ama Kuban’ın en eski yerlilerinin Kimmerler olduğu kesindir; onlara kutsal ateşin insanları da denirdi, bazıları da Gimri diye anarlar. “İsa’dan 11 bin yıl önce Azak denizinden gemiyle Aral gölüne ve Faizabad’a kadar gidilebilirdi. Bu deniz kuruduktan sonra buradan doğuya kervan ve ticaret ulaşımını ilk yapan halk Seresler veya Circetaeler idi.

“Arkeolojik araştırma ve kazılar tamamen yapılmadan, ”Asya Akdenizi” adım taşıyan ve Balkaş gölünden Çalantaş denizine kadar uzanan büyük denizin varlığım tam olarak kanıtlayamayız. Fakat büyük Rus biliminsanı Prof. Rostovsev, eski Çalantaş denizinin kuzeybatısına düşen Altay bölgesinde, Kuban’dakilere çok benzeyen mezarlar bulunduğunu belirtir. Yine Baykal gölünün güneyine düşen Tarım bölgesinde, Avrupalılarca yapıldığı sanılan kalıntıları keşfeden Sir Aurel Stein’ın bulguları ilginçtir. Bir deniz ve hatta okyanus büyüklüğünde bir deniz kuruduğunda, onun eski kıyı yerleşim alanlarından başlayarak araştırmalar yapılabilir. Örneğin bugünkü Atlas Okyanusu kurursa, Amerika’nın doğu kıyılarındaki kentler tetkik edilir ve buraya insanların bir zamanlar İngiltere’den deniz yoluyla geldiği belirlenebilir, işte Orta Asya’da da Kafkasya berzahından geldiği sanılan birçok emareler bulunur. MÖ 6000 yılına kadar geri giden, sonra MÖ 2500 ve hatta 1000 yılına kadar gelen bazı yer adları bu kanıyı güçlendirmektedir. Selentuş Okyanusu adı verilen bu Orta Asya denizi zamanla kurumuştur, ilk olarak bunun sonucu Balkaş gölünün Kafkasya ile olan bağlantısının kopmasıdır. Strabon’a göre MÖ 250 yılında Aral ile Hazar Denizi arasındaki su bağlamışı artık kurumuştu. O dönemde Kuzey Kafkasya’da yaşayan Sirici adlı bir kavim Hindistan ve Babil’e kervan yollarım oluşturmuşlardır (Strabon,  11).

“Aslen Kafkas kökenli olan Zelençuk, Olançuk, Alontas, Aslantis adlarına Orta Asya ve hatta Çin’de bile rastlanmaktadır, ipeği Çin’de ilk üreten Çin imparatoriçesinin adı Se-lint-çi’dir. Selentuş Okyanusu batıdan Kafkasya berzahına dayanıyordu.

“Amerikan Bilim Geliştirme Demeği’ne 1899 yılında verilen bir raporda, Eski Yunanlıların ve Samilerin mitolojik ülkeler hakkındaki efsanelerine konu olan bölgenin Kafkasya berzahı olduğu iddia edilmiştir. Araştırmalar sonucu bu rapor sonradan genişletilerek 1922 yılında son şeklini almıştır.

Kafkasya’nın kuzey ve güneyinde yapılacak kapsamlı arkeolojik kazıların kanıtlar oluşturacağı da belirtilmişti. Ben bunu 1923 yılında yazdığım kitapta belirttim. Eusebius, Berossus ve Josephus gibi eski biliminsanlarının tufandan öncesini anlatan kayıtları ve Ölüler Kitabı’nın gizli anlamının anahtarım belirten bir yazı 1 Mart 1924 ve 26 Temmuz 1924 tarihli Nature dergisinde yayınlanmıştı. Yine bu konuda çok ilginç bir yazı “Christian Selence Monitör” dergisinin 24 Şubat 1924 tarihli sayısında çıkmıştır.

Tevrat Törelerinin Aslı” adlı kitabın yazarı ve Babil ile Sami Filolojisi Profesörü Arkeolog Dr. Albert T. Cley, gerek eserinde ve gerekse benimle olan yazışmalarında bu teorilerin çok mümkün olduğunu ve kendisinin de inandığım belirtmiştir. Mısır bilimleri uzmanı (egyptolog) Sir Flinders Petrie de aynı fikirdedir.

“Eski bilginlerin yazdıklarına göre dünyada ipek ilk defa Dağıstan’daki Gadira yöresinde üretilmiş ve oradan Selentuş Okyanusu yoluyla Çin’e götürülmüştür. Çin’de imparatoriçe Se Lint Çi tarafından geliştirilmiştir. Argonotların Altın Postu’da bir tür sarı ipek üretimidir.

Büyük İskender ölümünden önce Hazar Denizi’nde bir donanma kurar ve askerlerine bu denizin Hindistan’ın doğuşu ile irtibatlı olduğunu anlatır.

“Binlerce yıldan beri Kafkasya’nın iç bölgelerine girmek olanaksızdı. İstilacılar kıyılardan ve ovadan girdiler, fakat çetin bir direnişle karşılaştılar. Gerektiğinde yerliler dağlara çekildi ve tehlike geçince tekrar aşağıya indiler, İskender kısa bir süre Hirkaniya’yı işgal etti. Türkler ise Derbent ve çevresini bir süre ellerinde tuttular. 1829 yılında Osmanlı İmparatorluğu Kafkasya’nın batı kıyılarındaki bir iki üssünden ötürü buraları Rusya’ya terk etti.

Fakat tamamen bağımsız olan yerli Çerkes halkı Ruslara karşı koydu ve uzun yıllar bu savaşlar devam etti. Rusya bütün gücüyle bu bölgeyi istilaya çalıştı ve yöreye askeri casuslar gönderdi. 1848 yılında Kafkasya berzahının ilk Rus askeri haritası yapıldı. Bu harita çok ilginç ve önemlidir. Rus işgalinden önceki yerleri, yerleşimleri ve coğrafi isimleri gösterir, yani orijinal Kafkas yerli adlarıyla kaydedilmiştir.