KUTSAL KİTAPLARDAKİ BAZI SÖZCÜKLER

Ali Çurey
09 .02.2009

Yıllar önce bir kültür derneğimiz konferans için beni davet etmişti. Konu. Hatti-Hitit dilleri ile Çerkes ( Abhaz-Adige) dilleri arasındaki benzerlik veya aynilik idi. Kararlaştırılan tarih ve günde derneğe gittim. Kendimce çok iyi hazırlanmıştım. Fırsat bu fırsattı “Hatti-Hititlerin” Çerkesliklerini hemşehrilerime anlatacak ve onlardan büyük alkış ve taktir alacaktım. Bende zafer kazanmış komutan havalarında eve dönecektim. Hani ya birazda yengenize böbürlenecektim. Bak hanım ben öyle sıradan bir koca değilim kıymetimi bil falan gibi. “Adamın korkağı kavgada taşın büyüğüne sarılırmış” misali elimin altında ne kadar belge varsa alayını bavula doldurup o gün derneğe götürmüştüm. Ne olur ne olmaz birileri çıkarda ‘’ bunun belgesi nerede’’ diye sorarsa halim nice olurdu? Aha da belgeleri, diyecektim. Derneğin konferans salonu tıklım tıklımdı. İçin için seviniyordum. İlginin bu denli yoğun olması gururlandırmıştı beni. Konuşma kürsüde güzeldi. Bavulumda kürsünün hemen yanında duruyordu. Göz ucu ile de bavulumu kontrol ediyordum. Dernek başkanı beni tanıtan bir konuşma yaptıktan sonra sözü bana bırakıp gitti şimdi top bendeydi.

‘’Çok değerli büyüklerim, arkadaş ve kardeşlerim hoş geldiniz. Beni dinleme zahmetiniz için şimdiden teşekkür ederim ve hepinizi yürekten selamlıyorum.

Konumuz Hatti-Hitit dilleri ile Çerkes dilleri arasındaki benzerlik veya ayniliktir. Bu konuda yararlandığım belge ve bilgiler şunlardır. Dinsel kaynaklar, mitolojik veriler, etimolojik, antropolojik, arkeolojik, düşünsel kaynaklar’’ diye sıraladıktan sonra, ‘’şimdi sırası ile dinsel kaynaklardan yararlandığım kitaplar ise şunlardır. Tevrat, Zebur, İncil ve Kuran.’’ Daha Kuran’ın “an” sesi ağzımda iken ön sıralarda oturan bir hemşehrim “Hocam hocam lütfen bize yürürlükten kalkmış ve battal olmuş kitaplardan söz etmeyin” diye sert bir uyarı aldım.

Gerçekten şaşırmıştım. İçimden “Allah Allah” çektikten sonra derin bir nefes aldım ve “O” hemşehrime doğru bakarak “A güzel hemşehrim, ben dil bilimsel çalışma yapıyorum. Onun için aklıma gelip de kullanmayacağım belge yoktur” dedim. Olsun hocam yine de siz bu kitaplardan bahsetmeyin, yanıtı geldi. Nuh diyor peygamber demiyordu hemşehrim. Salondakilerden o ana kadar çıt çıkmayınca yapılacak tek iş güncel deyimle “One Minute -Van minüt-” deyip gerekeni yapmaktı.

Değerli hemşehrilerim lütfen beni bağışlayın, devam edemeyeceğim, dedikten sonra evrakları toparlamaya başlamıştım. Tam bu esnada salonda bir uğultu başladı. Bana müdahale eden hemşehrimizi bir kaç genç salondan dışarıya aldılar. Başta dernek başkanı olmak üzere o arkadaşın adına özür dileyip konferansa devam etmemi istediler. Bende konuyu baştan alarak konferansı bitirmiştim.

Sevgili dostlarım neden bu olayı anlatma ihtiyacı duydum. Onu kısaca arz etmek istiyorum.

Halk adına bir şeyler yapmak için yola çıkarsanız bazı “şeyleri” peşinen kabul edeceksiniz. Çünkü buna talip olan biziz. Böyleleri de var. Daha güzelleri de. Rahmetli general İsmail Berkuk’un bir cümlesini buraya almak istiyorum: “Çerkeslik, nezaketle faziletin tevzi edildiği bir hazinedir.” Sakın bu özdeyişe dudak bükmeyin. Sabır, metanet, hoşgörü, alçakgönüllülük gibi üstün değerlerin egemen olduğu bir halka mensubiyet şanstır. İşte bu özelliklerinizden dolayı talip olduğunuz hizmet yolculuğundan yakınmayacaksınız. Birbirinize tahammül edeceksiniz. Buna ”ama”, ”ancak”, ”velakin” ile başlayan mazeretler üretmeyeceksin. Çünkü sen kendini görevli tayin ettin. Hem birlik olamıyoruz, diye dert yanacaksın ve hem de hoşuna gitmeyen şeyler olunca zıvanadan çıkacaksın. Var mı öyle yan çizmek?

Şimdi Tevrat’ta geçen bazı Çerkesce sözcükleri veriyorum.

Hanok: Kaybolan peygamber.
Şekel: Tartı aleti (birim, değer).
Şabat: Cumartesi (Şşebet).
mitspa: Yasak yer (oturulamaz yer).
Yegar: Şahudata (okuyan, çağıran, bilen şahidimdir).
Goşen: Paylaşım, dağıtım (şehir adı).
Şave-Şawe: Gölge (jawe). Bir vadinin ismi.

Tevrat’ta geçen Çerkesce anlam taşıyan 32 sözcük tespit ettim. Ne ilgisi var, demeden önce araştırın. Ben bir ip ucu vereyim. Hz. İbrahim, Hatti-Hititlerin zamanında yaşadı. Yani aynı çağda, İbranilerle iç içe yaşadılar. Günümüzde Çerkesler Türkiye’de, bazı Arap ülkelerinde ve İsrail’de yaşamaktadırlar bu durum adı geçen halklarla kan bağımızın olduğu anlamına gelmez yok (yakınlık meselesi) ise daha ziyade kültürel etkileşim çerçevesinde değerlendirilebilir se bunun aksi bizim taraf olmaya iter. Oysa uluslar arası kaypak zeminde gelişen ilişkiler katı bir taraflılığın doğru olmayacağını tarih bize hatırlatılıyor. Hatıralarımızı olabildiğince taze tutmakta yarar vardır, diye düşünüyorum.

NOT: İçinde yaşadığımız, emek ve ter akıttığımız ülkemizin sayın yöneticileri ve kanaat önderleri; lütfen bizi ve kardeşimiz Abhazya ile Osetya’yı unutmayınız. Onlar tıpkı Kuzey Kıbrıs, Kerkük, Gazze ve dahi diğer ezilmiş haklardan daha az insan değildirler…