KÖKLERİ VATANDAN SÖKÜLENLER

TEVU Zamire
AC Onursal Gazetecisi
Adige  Mak Gazetesi, Nisan 2013
Çeviri: AÇUMIJ Hilmi

‘Ev yapmayın’

Adigey’in güzel ulusundan türemiş olanların çoğunun vatandan kopuşunun yaklaşık yüzellinci yılı oluyor. Diaspora olanlarının yaşamları, nasipleri, düşünlerini bu değiştirdi. Almanya Hannover’de yaşayan TAMZEKO Wumar’ın dedesi Yakup 110 yaşına kadar yaşadı. Akıllı, dengeli birisiydi. Ailesinin zorla vatanından ayrılmak zorunda kaldığında gittikleri yer Suriye’ydi.Yakup kardeşlerin en ufağıydı. O yaşadığı müddetçe ailesinden hiç kimseye ev inşaa ettirmedi. ‘Ev inşaa ettiğinde kök salmış olursun, kök saldığında ise ayaklanıp vatanımıza gidemeyiz…’ diyordu. Yakup bu dünyadan ayrıldığında, o yıl içerisinde Wumar’ın babasıda amcalarıda yaban ellerde evler inşaa ettiler… ‘Adige Evsahibi’ TAMZEKO Wumar Avrupa Adigeleri Xesaşhası’nın thamadesi.

2011 yılında Almanya’ya gittiğimizde iki gün onun evinde misafir olduk. Büyük oğlu Netan sempatik-anlayışlı ve atılgan birisi. Babasına gelen konuklara ilgi duydu, ufak çocukların vazifesi olan oyunla da iştigal ederken Xabze’yi de bildiği için bize saygıdanda kusur etmedi. Wumare’nin eşi Oksana Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nden Volcırlerin kızı, konuksever bir evsahibi. Evlerinin evimiz olduğu  iki gün boyunca tüm söyledikleri ilgimizi çekerek yanında oturduk. Adigey devlet radyo televizyon kurumunun sitesine girip son haberleri nasıl izleyebileceğini gösterdik. Diaspora Adigelerine yönelik yurtdışına çıkmış olan gazetecilerimizin yazdığı ‘Уадыгэу дунаем укъытехъуагъэмэ – Adige Olarak Dünyaya Gelmişsen’ isimli kitabı DERBE Timur Wumar’e hediye etti. Wumar kitabın adını okudu, entresan geldiğini belli ederek hoşuna gittiğini de hissettirerek, ilave etti; ‘memnuniyetle okuyacağım’. Evsahibi sofrayı hazırlayana kadar kitaba göz attı, sayfaları derin düşüncelerle çevirmeye başladı. Eğilip masada bulunan piposunu aldı, yaktı. Sanki yüreğini ferahlatmak istercesine dumanı içine çekti, saldı. Gördüklerimizden duygulandığımız için bizde bir şey söylemiyorduk. Wumar’ın okuduklarını nasıl değerlendireceğini ona neler hatırlatacağını ve bize aktaracaklarını bekliyorduk.  Bir müddet sonra piposunu burakarak anlatmaya başladı.

Wumar’ın anıları…

‘Biz, yurtdışında yaşayanların taundan ölenlerin, bir kaç defa göç edenlerin büyük sıkıntıyı üstlendiklerini düşünüyorduk fakat vatanda kalan o bir avuç insan vatanımızı da kökümüzü de kaybetmediklerini bunları (diasporada yaşayanlar) anlayarak ‘bizlere ne vazife düşüyor’ diyorlar. Bırsır’ın yazdığı ‘чылэ орэдхэр – Köy Şarkıları’ isimli kitabı okuduğumda bunu anladım. Vallahi o vatanda kalanlar rahat bir döşeğe düşüp yaşamış değiller. ‘Onlara ne yapabiliriz’ diyerek düşünüyoruz. Her ikti taraf olarak birbirimizi desteklemeliyiz.

Bu ülkeye geldiğimde çok gençtim, sadece 23 yaşındaydım. Geldiğimin üzerinden henüz üç ay geçmişken şimdi de yayınlanmakta olan Bremen gazetesinden gelip ‘İnşaatçılarımız arasında bir Adige delikanlısı var’ diye dilimizi, geleneklerimizi muhafaza edişimiz üzerine haber yapmışlardı.

Babanın sancısı…

Wumar Suriye’de Golan tepelerinde bulunan Anzivan köyünde doğdu. Annesi babası onunla birlikte, kız ve erkek kardeşlerden oluşan on çocuğu yetiştirdiler. ‘Annem Resmiye ekmek pişiriyordu, saka sopası ile su getirerek ailenin hizmetini görüyordu. Babam Fevzi ise kırda çalışıyordu. Adigeliğini de müslümanlığını da titiz bir şekilde yerine getiriyordu. Kazandığının onda birini dul kadınlara paylaştırıyordu.’ diyerek, eski zamanlardaki Adige ailesinin yaşamını gözlerimizin önüne dikti.

Wumarı babası Şam’da bulunan yatılı din okuluna verdiğinde sadece 12 yaşındaydı. 18 yaşındayken Şam’da yaşayan bir vunekoşu yardımcı olup ufak bir köyde öğretmenlik işi ayarladı. Çocukların okuyacakları okul olmadığı için caminin yanında okul olmak üzere bir bina yapılmasına vesile oldu. Altı ay kadar öğretmenlik yaptıktan sonra askere gitti. Günümüzde Suriye’de en çok çatışmanın olduğu yerlerden birisi olan Humus kentinde askerlik yaptı. İki yıl kadar askerlik yaptı. Askerliğin ardından geri döndüğünde Kuneytra’da çalışmaya başladı. Wumar’ın o dönemki en büyük arzusu Avrupa’da ileri bir ülkeye gidip yaşamını iyiliştirmek üzere iş bulmaktı. Bunun üzerine atılgan Adige delikanlısı Almanya’ya gider. Babası ona karşı durmaz, fakat yaşadığı yerleri terk etmek zorunda kalan insanların çektiği azap ve sıkıntının bilincindedir. Wumar’ın evden ayrılacağı zaman babası ot biçmeye gitti. Başka bir ülkeye gidecek olan oğlunu uğurlamak ona ağır geliyordu. Wumar’ın annesi buna razı gelmeyip oğlunu babasının arkasından gönderdi. Arkası eve dönük ot biçen baba, oğlunun geldiğini hissetmişti. ‘Babam beni kendisine yaklaştırmadı, beni uğurlamadan köyden ayrıldım’ şeklinde insanın yüreğini kaldıran havadisi Wumar anlatıp bitirdi. Bu 1963 yılında olmuştu.

Gençlik dönemi sırları…

Diasporadaki soydaşlarımız pek çok zorluğu aştılar. Aralarında bir kaç defa göç edenleri birkaç ülke değiştirenleri çıktı, ailelerinin huzur bulacağı, rahat edecekleri yeri bulan kadar koca dünyaya dağıldılar.  Böyle olmasına rağmen kaybolmadılar, ait oldukları ulusu unutmadılar. Eğitim sahibi oldular, yerleştikleri ülkelere uyum sağladılar, iyi bir yaşam edinmeyi becerebildiler.

Wumar Almanya’ya geldiğinde farklı pek çok işte çalışmasına rağmen üniversiteye girip yüksek ekonomi tahsili de yaptı. Gençliğinin en güzel günleri Hannover’de geçti. Bu kenti gezdirmek üzere oraya bizi götürdüğünde kent merkezindeki opera tiyatrosunun bulunduğu meydana götürdü.

Wumar Opera Tiyatrosu’nun bulunduğu binayı işaret ederek ‘gençliğimde ekmek kazanmak için burada çalıştım, bekçilik yapıyordum. Herkes binayı boşalttığında artist kesiliyor sahneye çıkıp Adige dansları yapıyordum. Burada bale gösterileri sahneleniyor. Üç erkek arkadaş oluyorduk, üç bayan baleci  ile tanışıp onlara Adige danslarını öğrettik. Ardından Hannover ve başka kentlerde yarışmalara katıldık’ dedi. Anılarının verdiği sevincin içerisindeyken anlattıkları çok ilgimi çekmiş bir şekilde ‘Adige giysilerini nereden temin ediyordunuz’ diye sordum. ‘Kazak giysileri vardı, onları almıştık’ dedi. Bende onlar kazak giysisi değil Adige kıyafetlerini alıp giyiyorlar diye sözüne ilave ettim. Ardından bu üç erkek arkadaşın kimler olduğunu sordum. Memnuniyetle yanıtladı ‘ Bir tanesi TIRKU Mahmut, Frankfurt’ta yaşıyor, onunla tanışmış olmalısınız (Vumar’ın yanına gitmeden önce Frankfurt’taydık- T.Z.), diğeri Şık sülalesinden bir çocuk, mühendislik okuyordu, üçüncüsü ise bendim.

Wumar o dönemlerde ilk eşi ile tanıştı. Alman olmasına rağmen Almanya’da yaşayan Adigeler biraraya geldiklerinde soydaşımız bayanlara ‘çocuklarınıza anadili öğretecek olanlar sizlersiniz dikkatli olun’ diyordu. Ulusumuzla alakalı kaygılarımızı gayet iyi anlıyor olmasından dolayı Wumar ondan çok razıydı. Onunla birlikte yetiştirdikleri üç evladından büyük olanı, Yinal samimi bir şekilde Adige Xase çalışmalarına katılıyor.

Milletin temeli kadınlar

Wumar’ın evine ulaşana kadar, O, bize yakın bir insan oldu. Yaşamı, milletin başına gelenlerle farklı ülkelerin tarihleri arasında geçti. İyi bir anlatıcı olmasının yanısıra pek çok şeyide hatırlıyor. Anıları sanki dün olmuşcasına derinler. Aklına gelenler ışığında bir, çok mutlu oluyor, bir, gözyaşları dökülecek hale geliyordu. Evine ilk defa gitmiş olmamıza, bizi yeni tanımış olmasına rağmen yüreğini bize açıp hiç durmadan onu dinletiyordu. Anılarına değer verdik, düşünceleri bize ilginç geldi. Konuşma şekli ve ifadeleri ile onu Amerika’da yaşayan ÇETAVO Ahmet’e benzettim. Onun başına gelenleri Wumar’a anlattım. ‘Ahmet gençken Amerika’da yayılmaya başlayan demokrat gruplardan birisine katılmıştı. Bazı çatışmalara iştirak edince yakalandı hapse atıldı. Devlete karşı durduğu için idam cezasına çarptırılır. Son isteğin nedir diye sorduklarında ‘Beni annemle buluşturun’ der. Annesinin yanına gittiklerinde, oğlumun son gününde karşısına çıkıp yüreğini yumuşatmam diyerek hapishaneye gitmeyi kabul etmez. Bunun üzerine Ahmet’in son arzusunu gerçekleştirmek için bir müddet daha idam cezasını gerçekleştiremezler.  O zamana kadar da Ahmet’in desteklediği gruplar yönetimi ele geçirdikleri için Ahmet serbest bırakılır. Anlaşıldığına göre annenin dirayetli olması oğlunun yaşamını kurtarmıştır. ‘Anlattığım havadisin iyi bir sonu olmasından Wumar memnun oldu. Daha sonra Wumar’a şöyle sordum; ‘Adige erkeğimi, yoksa bayanımı ulusu var kılacak olan?’. Wumar’ın verdiği açık-net cevabın üzerime düşen vazifeleri arttırdığını düşünüyorum ‘Zaman gürül gürl akmıyor ama damla damla geçiyor. Bu damlaları toplayan Adige Xasesi. Milletin kökü kadınlar. Yaşamın ilerlemesini sağlayan düşünceleri aktaran onlar. Bizim erkeklerimiz huysuz değiller mi! Bir Adige bayanı baş örtüsünü çıkartıp onların arasına attığında  düşman olanlar birbirlerinden ayrılıyorlardı. Eğer kadınlar iyi yetiştirilirse millete de sahip oluyorsun.’

Son sözler

TAMZEKO Wumar,  vatanı çok ziyaret edenlerden. Böyle bir geldiğinde Sırıfıbgı şelalelerinde sülaleler adına dikilmiş ağaçlardan oluşturulan koruya birlikte gitmiştik. Farklı sülalerin kendi adlarına diktikleri meşe fidanları arasında Wumar bir müddet durdu. Fidanların gövdelerine iliştirilmiş sülale armalarına baktı, yeni sürgünlerine el sürerek derin derin nefes aldı. Ufak oğlunu getirip buraya bir fidanda kendisinin dikmek istediğini söyledi. Köklerin başladığı topraklara yaklaşık yüzelli yıl sonrada gelinse, geri dönüldüğünde yeniden kökler tutarlar.