KÖK VE GÖVDE

Nola Zaur
Çeviri: BABUG Ergün Yıldız
Nalçik 1991

Ağaç bir kök ve gövdeden oluşur bildiğiniz gibi. Bence en güzel kıyaslama aracı, en güzel benzetme ölçütüdür ağaç.

Kökler görünmezler ama, toprak altında gövdenin gereksinmelerini karşılar. Görünen, salına salına güneşe yükselen dalları ve yaprakları besler sessizce.

Kök ne denli güçlü ise gövde o denli güzel ve alımlıdır. Kök ne denli sağlam ise meyvaları o denli sağlıklı ve tatlı ve lezzetlidir.

Kültür dediğimiz şeyi işte böylesi bir ağaca benzetiyorum ben. Tarih o ağacın kökü, yaşadığımız gün ise gövdesi ve yaprakları, meyvaları gibi.
Kökü olamayanın gövdesi de olmuyor. Bu doğa için geçerli olduğu kadar insan toplulukları, halklar için de geçerli bir kuraldır. Kök ve gövde arasındaki bağ kesildiğinde gövde kısa bir süre içerisinde kuruyup gider. Oysa kök üzerinde yeniden filizlenen dallardan yepyeni bir ağaç ortaya çıkartır.

Sen, ben bu gün ne yapıyorsak, yarınlarımızı üzerinde kuracağımız tarih için bir temel, bir kök oluşturacaktır. Kimbilir kökleri nart destanlarından beslenmeseydi bir Şogentsuk Ali karşımıza nasıl bir şair olarak çıkacaktı.

Tarihi küçümseme kardeşim ona sırtını dönme. Yarın ne yöne döneceğini bilmez bir durumda yolunu şaşırıverirsin.

Tarihini unutma kardeşim, onu yok sayma. Tersi davranış yarınların oyuncağı olmak, geleceğini yok etmektir. Tarihine dayandığın, ondan dersler çıkarttığın sürece yarınlara doğru yol alabilirsin. Bu günümüzü güzelleştiren yarınımızı oluşturacak olan dünden bize kalanlardır.

Ağacın yaprağı hiç bir zaman köke dönüşmüyor ama tarih için bu daha farklı bir gelişme gösteriyor. Bu gün yaşadıklarımız bu günü güzelleştirdiği gibi yavaş yavaş yarınımızı da oluşturuyor. Yavaş yavaş tarihe, yavaş yavaş kök’e dönüşüyor. Adıge halkbiliminin büyük ismi Agnokue Laşe öleli 70 yıl oluyor ancak hala bu gün yaşıyormuş gibi yapıtları ile aramızda olmasına, hala şarkıları söylenmesine karşın diğer yandan yavaş yavaş tarih oluyor köke dönüşüyor.

Bilmiyorum Kuşokue Alim onun yapıtlarını bilir miydi? Ama şundan eminim ki o olmasa idi Kuşokue’nin gelişiminde bir şeyler eksik olurdu. Tarzında mutlaka bir başkalık bir farklılık olurdu. O da bir yana hiç kimseye benzememeğe, hiç kimseden etkilenmemeğe çalışan bu konuda çok titiz davranan Beştokue Hebas onlardan hiç etkilenmemiş olabilir mi, bu olası mı? Ne dersiniz?

Ben şuna inanırım. Bu günü güzelleştiren şey dünden aldığı tattır. Aslında bu gün ,dündür. yalnız dünden kalana yapılan eklemeler ve yeni rötuşlar ya da dünden kalan malzemenin yeniden şekillendirlmiş biçimidir bu gün.

Eğer bir insan ressam doğmamışsa onu hiç kimse, hiç bir güç ressam yapamaz. Ancak eğer onun yaratılışında sanatın mayası var ise işte o zaman ortaya koyduğu yapıtların kaynağı mutlak biçimde içerisinde yetiştiği toplum ve kucağında serpilip geliştiği kültür ve çevredir.
Örneğin Şogentsuk Aliy, Sosyalist Devrim’in yetiştirdiği ve Ekim’in açtığı gözleri ile dünyaya bakan, yaşamı yorumlayan bir şairdi. Ancak devrimin keskin üslubu ile harmanlanmış içiçe geçmiş şekilde, sanatında kendisini yetiştiren halkın, kültürünün ve geleneklerinin ağır bastığını onun üslubuna asıl şeklini verdiğini görürsünüz. Bu örnek doğal olarak diğer bir çok sanatçılarımız, edebiyatçılarımız için de geçerlidir.
Geçmişi, dünü ve bugünü yarından ayıramazsınız. Birini diğerinden bağımsız ele alamazsınız böyle yaptığınızda yarınlarınızın çok daha güçsüz, verimsiz ve sağlıksız olacağı tartışma götürmez bir gerçektir. Tarihin hangi döneminde olursa olsun bu yolu seçenler bundan çok büyük zararlar görmüşler, yaptıkları hata er ya da geç kendilerine dönmüş ve bir şamar gibi suratlarında patlamıştır.

“Bu günün gemisinden Puşkin ve Tolstoy gibilerini atmak gerekir” diyen bir kısım proleter kültür savunucularını hatırlıyorsunuz değil mi ? ” Ölen babamızı her ne kadar sevmiyorsak da, onun çürümeğe yüz tutan cesedini daha ne kadar sırtımızda sürükleyip taşıyacağız diye düşünmemizi sağlaması iyi oldu” diyen sürrealist ressam Salvador Dali’yi hatırlıyorsunuz değil mi?

Bu gün de aynı bu mantıkla düşünenler var doğal olarak. Baksan’dan yetişmiş yazarların bütün kitaplarını toplayıp saklayan bir yaşlı adamcağız vardı. Kitaplarını sağlığında çok iyi koruyan bu adam çocuklarına da bu kitapları çok iyi korumalarını vasiyet etmişti. Ölümü üzerine, hiç olmazsa birer kopyasını alalım, birer fotografını çekelim diyerek çocuklarının yanına gittik. Adamın kızı karşımıza geçti ve hiç göz kırpmadan, hiç sıkılmadan “babamızdan geriye kalanları az bir para karşılığı bir Çeçen’e sattım” diyerek yanıtladı bizi. Bu olay Baksan’da oldu.

Bir başka zaman bir köyde ağaç işlemeciliği ve oymacılığı üzerine çok güzel şeyler yapan bir adamın olduğunu, ancak bu adamın yakın zamanlarda öldüğünü duyunca yine çocuklarına gittik. “Babanızdan kalan şeyleri bize gösterir misiniz?” dediğimizde “biz yeni eve taşınırken gereksiz kalabalık ettiği için onların hepsini yaktık” yanıtını aldık. “Böyle bir şeyi nasıl yaparsınız? Onlar el işçiliği, hiç bir şey olmasa babanızdan bir anı onlar?” diyerek biraz diklenince kadın “şimdi her şey fabrikasyon el işçiliği de neymiş gidin istediğiniz her şey pazarda var” diyerek bizimle alay etmişti.

Sorarım size dün yazılanı bu gün satarsanız, dün yaratılanı bugün yakarsanız, dün söyleneni bu gün unutursanız, dün yaşayanı bu gün hiç yaşamamış sayarsanız sizden sonrakilere ne bırakacaksınız? Altın mı, paramı? İnsanı insan yapan bu ikisi değildir. Bizi biz yapan, kültür, tarih, sanat dediğimiz şeylerdir, bilgidir kitaptır.

Bizler sanatı, tarihi, kültürü düşünmeye anlama başladığımız dönemlerde Paşe Beçmırze’den geriye uzandığımızda Neğume Şora’nın dışında başkaca kimsenin olduğunu bilmezdik. Bize okutulan seçme bir kaç destan dışında. Bizden daha eskilere uzandığınızda, bu işlerle ilgilenenlere, araştıranlara sorduğunuzda Paşe Beçmırze’nin de Neğume Şora’nın da adının anılması yasak dönemlere dek uzanıyorlar. Biz o zamanlar bilmediğimiz için kendimizi çok zayıf ve yetersiz görürdük. Gücüne güvenemediğin zaman büyük düşünemiyorsun ve büyüyemiyorsun da. Rus edebiyatı ve edebiyatçıları bizim edebiyatımıza da yeni bir soluk kattılar dünya edebiyatına dönük bir pencere açtılar bu gün Kuşokue’nin şiiri Puşkin’den etkilenmiştir. Bir ucu gider oraya dayanır. Bu onu küçültmez aksine yeni bir soluk yeni bir bakış açısı katar yalnız.

Örneğin Aytmatov’da aynı şekilde değerlendirilebilir. Anck onun Aytmatov olabilmesi için temelde içerisinden geldiği halkına ve kültürüne dayanması gerekirdi. Nitekim öyle de olmuştur. Emin olun Puşkini yükselten yücelten Rus edebiyatı ve kültürü kadar bir temele sahip olsa idi Ağnokue’de bu gün aynı şekilde dünya çapında bir isimdi.

Halkımızın gelişmesine paralel olarak sanatımız da edebiyatımız da bilgimiz de gelişiyor. Bu gün dönüp edebiyat tarihimize baktığımızda Neğume Şora’nın Beçmırze’nin de gerilerinde Sıjaje Kılışıkue, Mıjey Said, Agnokue Laşe, Abaze Kambot, Mesey Yusuf, Taukue Lhepşıkue, Kazanıko Jabağı, bir zaman reddedilen isimlere dönersek Baksan gurubu: Tsağue Nuri, Dım Adem, Kup İsmeyl, Fenziy Mejid, Kılışbiy İsmail, Şerelokue Nautok, sosyalist kültürün yetiştirdikleri: Kaşej Talib, Tambiy Pague, Kudaş Vladimir, Kıaşe Adelceriy, Hatokşokue Gazi, Bırsey Umar, İnat Krımgeriy, Adilgeriy, Hangeriy, Kuedzokue Lokman, Şerdan Batırbeç, Siihu Sefarbiy, Kaz Geriy, gibi daha bir çok isim.;

Şimdi şöyle bir bakınca hem insanın kendine güveni artıyor hem de bilgisi. Dolayısıyla kökü daha derinlerde hissettiği zaman gövde de ayrı bir güç ve güven ayrı bir güzellik kazanıyor. Şüphe yok ki kültürümüzü ve tarihimizi yeniden canlandırmak konusunda oldukça yol aldık ancak hala önümüzde katedeceğimiz çok uzun bir yol var. Bu güne gelmiş biz hala Kılışbiy İsmail ile Kup İsmeyl’in bıraktığı bilgileri açıp halkımızın önüne seremedik. Bu güne gelmiş biz hala Meretıkue Nuh, Meker Umar, Hetıane Ahmet’ten geriye kalan yapıtları açıp değerlendirmiş değiliz. Bu günümüze yarınımıza uyabilecek ne var ise yeniden canlandırmak ve yaşama geçirmek gerek Bu güne uymayacak şeyleri de okumak, bilmek zorundayız. Bilgiden zarar gelmez, bilmemek hataya götürür.

Geleceğimizi tarihimiz üzerine kuracaksak o tarihi mümkün olduğunca iyi şekilde okumamız anlamamız gerekmektedir. Dedelerimiz birisini aşağılamak, küçük göstermek istediklerinde geçmişini, atasını bilmeyen anlamında “Kızıhekıar zımı’ej” derlerdi. Geçmişini bilmeyen nesillerdir geleceğin köleleri. Sana tarihini kötülediklerinde bu sözümü anımsa kardeşim. Tarihi boş ver dedikleri zaman şu sözü anımsat onlara: “İnsan olmak için insanlığın tüm bilgileri ile donanmış olmak gerekir”

Bir elma ağacından alıp başka bir yere diktiğimiz dal, kökü ne ise o olacaktır. Ancak o yeni dalın vereceği elma kuşkusuz bulunduğu topraktan, beslendiği sudan ve havadan da bir şeyler alacaktır. Hiç bir zaman kökünden aldığı özelliğin tamamen dışında bir şey olamaz.