KIRIM’DA VE KAFKASYA’DA DİASPORİK KÜRDİSTAN FAALİYETLERİ

TürkSolu.Org

Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra, soğuk savaşın galibi Batı tarafından “Yeni Dünya Düzeni” diye tek kutuplu bir dünya yaratıldı. Batı, tarihin sonu ifadesiyle Ulus-Devletlerin devrinin bittiğini ilan etti. Gün geçtikçe demokrasi kimliğine bürünmüş “vahşi kapitalizm” dişini gösterdi. AB’nin de desteğiyle ABD tek kutuplu dünyanın “efendiliği” yolunda emperyalist bir vizyonla hızla ilerledi.

Son yıllarda Avrasya adı verilen ve özellikle Türk halklarının ve doğal Türk nüfusunun yaşadığı bölgede ABD’nin kendi emperyalist politikalarına hizmet için ürettiği sloganlarla “kadife devrimler” olarak adlandırılan gelişmeler yaşandı. Bu gelişmeler özellikle Soros’un desteklediği sivil inisiyatifler marifetiyle gerçekleştirilen yönetim değişiklikleri; terörle mücadele adına yürütülen askeri ve siyasi operasyonlar; IMF, DB ve DTÖ gibi kuruluşlar üzerinden elde edilen mevziler vb. uygulamalar şeklinde görünüyordu.

Diğer taraftan Rusya, Sovyetler Birliği parçalandıktan sonra eski SSCB coğrafyasını kendi “arka bahçesi” olarak görmeye devam etti. Bağımsızlığını kazanan ülkelerdeki Rusya’nın tarihin derinliklerinden gelen köklü ilişkileri, Rusya’yı bölgede etkin kılıyordu. Rusya bu gücünü yakın zamana kadar etkin ve verimli olarak kullanmaya devam etti.
Almanya ve ABD’nin Avrasya’da nüfus politikası

Almanya ve ABD, uzun yıllardır Avrasya adı verilen coğrafik bölgede bazen birlikte ve bazen de ayrı ayrı olarak bir nüfus politikası uygulamaktadırlar. Bu politikalar açık olarak “etnik parselasyon” amacını gütmektedir. Bu siyasi uygulamalar sıcak savaş şeklinde Yugoslavya’yı parçalamıştır. Hırvatistan ve Slovenya tam kontrol altına alınmıştır. Polonya, Macaristan ve Ukrayna; Almanya-ABD eksenine girmiştir.

Almanya ve ABD Avrasya adı verilen coğrafik alanı kendi menfaatlerine göre yeniden şekillendirirken kendi gizli servislerinin yanında; Demokrasi Vakfı-ABD (NED), Azınlık Sorunları İçin Avrupa Merkezi (EZM), Avrupa Halk Grupları Federatif Birliği-İtalya (FUEV), Tehdit Altındaki Halklar Cemiyeti-Almanya (GfbV) gibi sözde sivil yarı resmi kuruluşları kullanmaktadır. Bu kuruluşlar tarafından, Avrasya’da dini açıdan Protestan-Katolik kökene ve etnik olarak Arian temeline dayandırılan fikirlerle asimilasyon ve nüfus politikaları güdülmektedir. Son yıllarda bu politikaları güden kuruluşların ağına bölgedeki Ermeni, Kürt, Süryani, Çerkes (Adige, Abaza ve Kabardey), Karaçay, Nogay Tatar ve Kırım Tatar halkları da girmiştir.

Almanya ve ABD’nin Halk Grupları ideolojisi modern anlamdaki milli devletleri ve toplulukları yerle bir etmeyi hedeflemektedir. Almanya’nın Halk Grupları kavramından; Almanya ve Avusturya’daki merkezi Almanların dışında Danimarka, Belçika, Fransa, İtalya, Hırvatistan, Slovenya, Makedonya, Polonya, Slovakya ve Çek Cumhuriyeti’nde yaşayan yaklaşık 10 milyon insanın “kan bağı” ile Alman sayılması anlaşılmaktadır.

Almanya ve ABD destekli misyonerlik faaliyetleri soğuk savaş sonrası orta ve doğu Avrasya bölgesinde de giderek tırmanmaktadır. Son 200 yıldır Almanya özellikle Kırım, Kafkasya, Ural, Hazar ve Aral bölgelerini içine alan topraklarda etnik “Got”çuluk politikası uygulamaktadır. Got’çu siyaseti iddia edenlere göre, örneğin 19. yüzyılda Kırım’da yaşayan insanların önemli bir kısmı Alman’dır. Bunlar Tatarlar tarafından asimile edilmişlerdir. Bu Alman menşeli grup kendini “Tat” adı altında muhafaza etmeye çalışmaktadır. Görüldüğü gibi Almanya böylesine saçma sapan iddialarla oluşturduğu fikirlerle bölgede nüfuz sahası kurmaya çalışmaktadır. Almanya’nın bu fikrini destekler yönde ABD’nin Ukrayna’daki büyükelçiliği, görüntülü bir CD yaptırarak hem Kırım’da ve hem de diasporadaki Kırım Tatar Türklerine dağıtmıştır.

İtalya’da yaşayan etnik Almanların başkanlığında kurulan Avrupa Halk Grupları Federatif Birliği maalesef Kırım’da Mustafa Cemiloğlu başkanlığındaki Kırım Tatar Milli Meclisi; Azerbaycan’da İsa Kamber başkanlığındaki Milli Musavat Partisi; Ermenistan, Adige, Karaçay-Çerkessk, Dağıstan, Kuzey Osetya, Güney Osetya vb. bölgelerde ise farklı kuruluşlar vasıtası bölgede Arian dayanışması şeklinde “Got”çuluk siyasetini başarı ile sürdürmektedir. Ne acıdır ki, bu komik ve asılsız fikirlere kananlar çıkabilmektedir. Bu topraklarda yaşayan insanlar geçmişte olduğu gibi bugünde Almanya’nın dayattığı bu fikirlere yabancı değildir. Geçmişte Polonya üzerinden kandırılarak işbirliği şeklinde dayatılan “Promete” birliği nasıl başarılı olamamışsa, bugünde İtalya ve Almanya üzerinden Tehdit Altındaki Halklar Cemiyeti, Berlin Hür Üniversitesi ve Avrupa Halklar Grubu Federatif Birliği destekli yeni “Arian” birliği başarılı olamayacaktır.
Küresel Devrimler ve Rusya

Avrasya coğrafyasında Gürcistan, Ukrayna, Kırgızistan ve Özbekistan’da yaşanan darbeler ve küresel seçimler tüm dünyanın dikkatini bu topraklara çekti. Bölgede uzun yıllardır sömürgeci ve işgalci bir güç olarak varlığını sürdüren Rusya, iddia ettiği arka bahçesini koruyamıyordu. Küresel bir güç olarak AB destekli ABD, tüm gövdesiyle bu coğrafyaya hakim olma yönünde büyük mesafe katediyordu.

Bugün dünya kamuoyu Özbekistan’dan sonra ABD’nin yol haritasında hangi ülkenin olduğunu merak ediyor. ABD ise uzun yıllardır altyapısını hazırladığı planı bir-bir uyguluyor. Diğer taraftan Rusya ise bölgedeki “fay hatları” ile oynayarak ABD’nin işini kolaylaştırıyor.

Hatırlanılacağı üzerine Gürcistan’da yaşanan Edward Şvardnadze’ye karşı darbe ve ardından yapılan seçimlerde Rusya, ABD’ye karşı etkin olamamıştı. Gürcistan’ı oluşturan alt otonom cumhuriyetlerden Abhazya ve Güney Osetya’da Rusya’nın izlediği siyaset kendi etkinliği açısından da tam bir rezaletti.

Diğer taraftan Ukrayna’da yapılan üç turlu seçimlerde Rusya’nın ilkel ve kaba siyaseti herkesin dikkatini çekti. Rusya kendi desteklediği aday olan Viktor Yanukoviç’i seçim sürecinde alenen sattı ve Ukrayna’yı bölünme noktasına getirdi. Ukrayna’daki ayrılıkçı ve özerklik yanlısı politikalar halen güncelliğini koruyor.

Şimdi ise ABD’nin Avrasya’daki yol haritasında Kafkasya yer alıyor. ABD’nin planları çerçevesinde Batılı sivil inisiyatifler Kafkasya’daki ve bölgenin diasporadaki uzantıları kanalıyla bölgeyi sıcak gelişmelere hazırlıyorlar. Kafkasya çevresinde yer alan irili ufaklı bölge halklarının ve devletlerinin farklı arayışları Batı ülkelerinin planlarına yağ sürüyor.

Rusya ise son birkaç yıldır kendisine bağlı Krasnodar Kray Bölge Valisi Aleksandr Tkaçev kanalıyla bölgeyi ateşliyor. Vali Tkaçev Türkiye ve Türk düşmanı tavırları ile uzun zamandır dikkati çeken bir kişi olarak biliniyor. Vali Tkaçev son üç yıldır Adigey Otonom Cumhuriyeti’nin Krasnodar Kray Valiliğine bağlanması için faaliyet gösteriyor. Bu ayrı iki toprak parçasının birleşmesine önceleri karşı çıkan Adigey Otonom Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hazret Şovmen, Moskova’nın baskı ve destekleri ile son günlerde birleşme yönünde olumlu düşünmeye başladı. Bu konu ile ilgili önümüzdeki günlerde Adigey’de referandum yapılması yönünde, Asker Shalaho’nu başkanı olduğu Adige Xase adlı bir sivil toplum kuruluşu faaliyet yürütmekte. Adige Xase adlı dernek önceden bu birleşmeye karşı duran bir kuruluş olarak tanınıyordu.

Bu birleşme gerçekleşirse içinde Rus ve Rus Kazak nüfusunun yoğun olarak yaşadığı 5 milyonluk Krasnodar Kray Valiliği, 500 bin nüfuslu ve Adigelerin azınlıkta olduğu Adigey Otonom Cumhuriyeti’ni yutacak. Böylelikle Rusya geçmişte bölgede tecrübe sahibi olduğu bazı uygulamaları yeniden gündeme getirme imkanının yolunu açacak. Adigey Cumhuriyeti’nden sonra Rusya, Karaçay ve Çerkes Cumhuriyeti başta olmak üzere diğer bölgelere yönelerek Kafkasya’daki barut fıçısını ateşleyecek.

Görüldüğü gibi Vlademir Putin liderliğindeki Rusya, AB destekli ABD’nin ekmeğine yağ sürecek kararları alarak bölgenin haritası ile oynuyor. Günümüzde elbette ki, Rusya’nın soğuk savaş yıllarındaki formundan çok uzak; küresel gelişmelere müdahale etme ve yönlendirme, belli anlayış doğrultusunda ülkeleri dizayn etme gücünden ve desteğinden yoksun olduğu biliniyor. Fakat Rusya’nın Batı’ya karşı Çin, Hindistan, İran ve Orta Asya Türk Cumhuriyetlerini, hatta Türkiye’yi kapsayan ittifak arayışları yaptığı bir dönemde, kendi içinde böylesine yanlış kararlar alması büyük bir tezat oluşturuyor. Rusya’nın kendi birliği açısından, bugün kendine ait olan topraklar içindeki halkların barış ve denge içinde yaşamasına destek olması gerekirken bu uygulamaları yapması kime hizmet ettiği yönünde hafızaları zorluyor.

Rusya Federasyonu 1993 Anayasası’na göre federatif cumhuriyetler, otonom cumhuriyetler ve bölge valiliklerinden oluşmuştur. Rusya bu topraklara Çarlık rejiminden bugüne kadar hakim olma tecrübesine sahiptir. Gerek Çar, gerek Sovyet ve gerekse günümüzde farklı dönemlerde Rusya, birbirine benzer uygulamalarla bölgeye hakim olmaya çalışmaktadır. Son dönemde Vlademir Putin, önce Tataristan Cumhuriyeti’nde şimdi ise Kafkasya’da Çerkes kökenli başta Adige olmak üzere diğer Otonom Cumhuriyetlerde “Tatar” ve “Çerkes” adını yok etme çalışmaları yapmaktadır. Rusya’nın benzer çalışmaları tarih boyunca vardır. Kırım’ın binlerce yıllık adını Tavrida adı ile değiştirme fikri halen Rusya’nın hafızasından silinmemiştir. İsim değiştirme, yutma ve yok etme siyaseti her dönem Rusya’da görülmektedir. Maalesef Rusya kendi siyasetini uygulamada her zaman yerli bazı işbirlikçileri bulabilmektedir. Bugün Rusya’ya entegre olma fikrini savunan; Tataristan’da Mintemir Şeymiyev ve Adige’de Hazret Şovmen bunlardan sayılabilir.
Kırım’da ve Kafkasya’da Diasporik Kürdistan ve Ermenistan faaliyetleri

Almanya, ABD ve İsrail tarafından planlanan ve desteklenen; Rusya tarafından yol verilen, hatta lojistik destek sağlanan Kırım’da ve Kafkasya’da Kürt ve Ermeni Diasporası oluşturma programı önceleri gizli, şimdi ise süratli bir şekilde uygulanmaktadır. Kırım’ın Canköy bölgesi, Adigey’in Maykop çevresi bu program için uygulayıcılar tarafından pilot bölge seçilmiştir. Kırım-Canköy’de ve Adige-Maykop’ta Kürtler için anadilde eğitim yapan “milli mektep”ler açılmıştır.

Eski Sovyet coğrafyasında dağınık olarak yaşayan, SSCB’nin dağılmasından sonra göç arayışları içerisinde olan diasporik Ahıskalılar, Ermeniler ve Kürtlerin varlığı bilinmektedir. Emperyalist güçler maalesef bu toplulukları kendi amaçları için Kırım ve Kafkasya’da kullanmaktadırlar. Rusya ve Ukrayna bu toplulukların diasporik uzantılarını; Almanya, ABD ve İsrail’in desteğiyle Kırım’da, Kırım dışı güney Ukrayna topraklarında, Adigey’de, Krasnodar Kray’da iskan etme siyasetini bugüne kadar başarılı bir şekilde sürdürdüler.

Emperyalist ve işbirlikçi güçlerin bu iskan siyasetini uygulamadaki amaçları belliydi. İskan edilen bölgede sosyal, politik, etnik ve ekonomik bir takım gerginlikler ve krizler beklenmektedir. Bölgede kendi menfaatleri için işbirliği yapabilecek topluluklara ihtiyaç vardır. İleride bölgeye müdahale edebilmede bu topluluklar potansiyel olarak rol alabilirler.

1989’dan beri bölgeye sessiz sedasız yerleşen diasporik Kürtlerin, 1996 yılından beri Kırım’da, Adigey’de ve Krasnodar Kray’da sivil inisiyatif organizasyonları bulunmaktadır. Ukrayna ve Rusya bölgedeki Tatar ve Çerkeslerin milli mekteplerini kapatma çalışmaları yaparken Kürt milli mekteplerini teşvik ettiği bilinmektedir. Bugün Kırım’da 7 bin, Adige’de 15 bin ve Krasnodar Kray’da daha fazla yeni yerleşme diasporik Kürtlerin yaşadığı bilinmektedir.

Gerek Kırım’da ve gerekse Kafkasya’da Kürtlerin yerleşmesine Kırım Tatarları ve Adigeler önceleri Müslüman kimliğinden dolayı ses çıkarmamıştır. Hatta misafirperver davranmışlardır. Kürtler yerleşmeye başladıkları yıllarda iş hayatında ve devlet dairesinde çalışmaya istekli olmamışlar; geçimlerini tarım ve hayvancılıktan sağlamayı düşünmüşlerdir. Bugün ise ticari hayatta söz sahibi olma yönünde çalışmaları vardır.

Kırım’a ve Kafkasya’ya son yıllarda Türkiye vatandaşı ve PKK yandaşı Kürtler de ilgi göstermektedir. Bulgaristan ve Romanya’nın AB yolunda siyasi tercih kullanmasından sonra burada barınamayan PKK yandaşı Kürtlerin bir kısmı, işadamı statüsü ile Kırım ve Kafkasya’ya gelmiştir. Bunların bölgeye yerleşmeye çalışan diasporik Kürtlerle teması sonucu PKK, bölgede büyük bir güç haline gelmektedir.

Kürtler gibi bölgeye yerleşmeye çalışan Ermeniler, Kürtlere göre daha avantajlıdırlar. Bölgeye yakın bağımsız bir devlet olan Ermenistan, bu diasporik Ermenileri korumakta hatta yardım etmektedir. Ayrıca bölgede Sovyet döneminden veya daha öncesinden yaşaya gelen Ermenilerin varlığı da, bu diasporik Ermenilerin lehinedir. Ermeniler Kürtlere nazaran ticari ve idari hayatın içine de girmişlerdir.

Ukrayna’da ve Rusya’da Tehdit Altındaki Halklar Cemiyeti’nin yan kuruluş olarak İtalya üzerinden organize ettiği “Memorial” isimli bir “İnsan Hakları Örgütü” bulunmaktadır. Bu örgüt Kürtlerin ve Ermenilerin Kırım’a ve Kafkasya’ya yerleşmesine destek olmaktadır. Maalesef bu örgüt geçmişte ve günümüzde Kırım Tatarı, Adige ve Ahıska Türkleri gibi gruplarla da ilişki içindedir.
Türk nüfus sahası

Özet olarak söylersek tarihin derinliklerinden gelen Türklerin yaşadığı ve nüfuz ettiği Avrasya coğrafyası tehdit altındadır. Soğuk savaş yıllarında Türkiye’nin ve Komünist blokta yaşayan Türklerin işbirliği yaptığı batılı devletler ve güçler, bugün Rusya’nın yol ve destek vermesiyle bu coğrafyadaki Türk etnik ve nüfus varlığını yok etmeye çalışmaktadır.

Yukarıda ifade etmeye çalıştığım ve bugüne kadar gizlenen gelişmelere karşı halkımız duyarlı olmalıdır. Emperyalist güçler her türlü yolu kendilerine mubah görmektedir. Bölgedeki bütün ülkelerin kayıtsız teslim alınması için, eskiden olduğu gibi işbirlikçi siyaset yine gündemdedir. Bu sıkıştırılmış siyaseti kırmak muhakkak ki bizim kendi elimizde olacaktır. Emperyal güçlere karşı güçlü bir karşı duruşu simgeleyen teşkilatlanmaya ihtiyacımız vardır.

Bölgemizde Türk nüfus sahasının birlikte hareket etmesi, doğal olarak barışında garantisidir. Türk nüfus sahası acilen bir ortak hareket düzeni içerisine girmelidir. Yaşanılan otorite boşluğu büyük bir zafiyete sebep olmaktadır.

“Nerede birlik, orada dirlik.”