KIBRIS’IN ‘KADERİ’

Ali İhsan Aksamaz 

Hulki Cevizoğlu, Halk TV’deki programlarında da her hafta ilginç bir konuyu farklı yönleriyle bizlerle buluşturuyor. ‘Ceviz Kabuğu’nun bu haftaki konusu ‘Kıbrıs Barış Harekâtı’ydı. Hulki Cevizoğlu’nun konukları asker kökenliydi.

Ali İhsan AKSAMAZ
facebook.com/ali.aksamaz/
aksamaz@gmail.com

Farklı sınıflardan asker kökenli konuklar, kendilerine ‘harekât’ ile ilgili sorulan soruları cevapladılar. Bilmediklerimizi öğrendik, bilip de pek ayrıntılarından haberdar olmadığımız konularda da bilgimizi arttırdık. Asker konukların verdikleri bilgiler daha ziyade ‘harekât’ın sevk ve idaresine ilişkindi. Her bir asker kökenli konuğun verdiği bilgiler birbirini tamamladı.

Hulki Cevizoğlu, zaman zaman geçmişte yaşananlar siyasî olay ve olgularla ilgili sorular da yöneltti. Ancak konuklar ya konuyu geçiştirdiler ya da konunun kıyısından köşesinden dolanmayı tercih ettiler.

Sorulardan bir tanesi  ‘6-7 Eylül Pogromu’na ilişkindi. Bu soru cevapsız kaldı. Hulki Cevizoğlu’nun, zamanında ‘ulusal’ diye bilinen ancak bugün ‘ulusallığından’  kuşku duyulabilen kimi güçlere değinmesi dikkat çekiciydi. Bu güçlerin kimi operasyonlarının da bilinenin dışında ‘başka bir amaçla’ gerçekleştirilmiş olabileceğine de dikkat çekti. ‘Bir el’in Türkler ile Rumların sürekli olarak birbirleriyle düşman olmaları ve çatışmaları için bulunmaları için özel bir çaba içinde olabileceği imasında bulunması da dikkat çeken bir diğer noktaydı. Bu söyledikleri, bana ‘Kanlı Noeli’ ve anneleriyle birlikte katledilen üç çocuğu hatırlattı. O fotoğrafı hatırladım. Tabi bir de Sabri Yirmibeşoğlu’nu yıllar önce basına söylediklerini hatırladım.

Bir komşumuz vardı. 1930’lu yıllarda Kıbrıs’tan muhacir gelip Mersin’e yerleşmiş büyükleri. Onun büyüklerinden duydukları vardı. Öğrencilik yıllarımda Kıbrıs’tan arkadaşlarım vardı. Onlardan duyduklarım var.  Muharip Gaziler Derneği’nde bir yıl kadar ders verdim. Kıbrıs Gazileri’nin anlattıkları var. Onlardan duyduklarım var. Rum komşularımız vardı. O zaman Rum’un ne olduğunu bilmiyordum. Çalıştığım yerde Rumlar vardı. Onların anlattıklarını da dinledim. Stefanos Yerasimos’u tanıdım. Onun anlattıkları vardı.  Kıbrıs, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk konusu ilgimi çektiği için Hulki Cevizoğlu’nun bu programını daha bir can kulağıyla dinledim.

Kıbrıs, Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum konularını ne hamaset ve klişe lâflarla ne de ‘Halkların Kardeşliği’ güzellemeleriyle anlamak ve anlamlandırmak mümkün.

Hulki Cevizoğlu, ne kadar hamaset ve klişe lâflardan kaçındıysa da, kimi asker kökenli konukları, yetişmeleri ve yaşları gereği olsa gerek, hamaset ve klişe lâflardan kendilerini pek kurtaramadılar. Yer yer tekrarlara da düştüler. Ancak ‘Ceviz Kabuğu’nun ‘Kıbrıs’ konulu bu programı kendi bütünlüğü içinde oldukça faydalı oldu.

Kıbrıs’ın hangi şartlar altında Osmanlı Türkiyesi tarafından Büyük Britanya’ya ‘kiralandığını’ ve Büyük Britanya’nın neden Kıbrıs’ı ilhak ettiğini iyi bilmek gerekiyor.

93 Harbi’nde Kafkasya ve Balkan Cepheleri

1877- 1878 Osmanlı Türkiyesi- Çarlık Rusyası Savaşı (yani 93 Harbi), biri Balkan diğeri Kafkas Cephesi olmak üzere iki cephede birden yürütüldü. Savaş sonucunda Osmanlı Türkiyesi, büyük insan ve toprak kayıplarına uğradı. Her iki bölgede de demografik yapı, Osmanlı Türkiyesi aleyhine çok kısa sürede değişti. Çok farklı etnik kökenlerden Müslümanlar, Balkanlar ve Kafkaslardan Anadolu’ya ‘göç etmek’ zorunda kaldı.

93 Harbi sonrasında Çarlık Rusyası yalnızca ‘Kafkasya Cephesi’nde Osmanlı Türkiyesi’nden toprak elde etmekle kalmadı, aynı zamanda da Balkanlar’da siyasî etkisini de arttırdı. İki ülke arasında imzalanan 3 Mart 1878- Ayastefanos/ Yeşilköy Ateşkes ve Barış Antlaşması’yla, Çarlık Rusyası’nın Balkanlar’daki siyasî etkisini arttırması, ‘Batılı Büyük Devletleri’, özellikle de Büyük Britanya’yı oldukça rahatsız etti.

‘Batılı Büyük Devletler’, Çarlık Rusyası’nın, ‘Balkanlar’da’ etkili olmasını önlemek istiyordu. Çarlık Rusyası’nı yeni bir antlaşmaya ‘ikna ettiler’.

13 Temmuz 1878- Berlin Antlaşması’yla,  ‘Batılı Büyük Devletler’, Çarlık Rusyası’nın Balkanlar’daki siyasî etkisi kırmakla kalmadı, ‘Balkanlar’ın Osmanlı Türkiyesi sınırları içinde 35 yıl kadar daha kalmasını sağlamış oldu.

Büyük Britanya, 13 Temmuz1878 – Berlin Antlaşması’nda Osmanlı Türkiyesi’nin ‘Balkanlar’daki ‘toprak bütünlüğü’nü tanıyacak ve destekleyecekti. Yine Büyük Britanya,  Osmanlı Türkiyesi’nin Doğu Anadolu’daki mevcut ‘toprak bütünlüğü’nü Çarlık Rusyası’na karşı da koruyacaktı. Ancak gözü Osmanlı Türkiyesi’nin toprağı olan Kıbrıs’taydı.

4 Haziran 1878’de imzalanan antlaşmayla, Osmanlı Türkiyesi Kıbrıs’ı Büyük Britanya’ya 92. 799 Sterlin karşılığında kiralamayı kabul etti. 12 Temmuz 1878’de Büyük Britanya askeri Kıbrıs’a çıkar ve yönetimi devralır. Çarlık Rusyası’nın ‘Kafkasya Cephesi’nde elde ettiği topraklardan çıkması durumunda, Büyük Britanya da Kıbrıs’tan hemen çıkacak ve yönetimi Osmanlı Türkiyesi’ne devredecekti.

 

Askerî açıdan Kıbrıs’ın konumu önemliydi

Büyük Britanya’nın, Akdeniz- Süveyş- Kızıldeniz hattındaki ‘ulusal menfaatleri’nin korunması açısından Kıbrıs’ın konumu büyük öneme sahipti. Aslında Büyük Britanya, Kıbrıs’a asker çıkarmakla bu menfaatlerini güvence altına almış oluyordu.

Osmanlı Türkiyesi’nin, Birinci Dünya Savaşı’na ‘Almanya’nın müttefiki olarak girmesi sebebiyle, Büyük Britanya, Kıbrıs’ı 2 Kasım 1914’te resmen ilhak etti.

Birinci Dünya Savaşı’nın başında Büyük Britanya, Bulgaristan ile savaşması şartıyla,  Kıbrıs’ı  Yunanistan’a vermeyi teklif eder. Ancak Zaimis Hükümeti, bu teklifi kabul etmez. Ne var ki Büyük Britanya’nın bu teklifi, Kıbrıs’ın Britanya’dan bağımsızlığını ve/ya Yunanistan’a bağlanmasını isteyen ‘Rum Kanaat Önderleri’ne cesaret verir. ‘Rum Kanaat Önderleri’, ‘örgütlenme faaliyetleri’ne hız verirler.

‘Rum Kanaat Önderleri’, Büyük Britanya’nın Kıbrıs’ı gerçekten de ‘kendilerine’ vereceğine inanırlar. Hatta sonraki dönemde Kıbrıslı Rum gençler arasından Yunan Ordusu’na gönüllü yazılanlar da olur. Bu gönüllüler daha sonraki yıllarda Anadolu’nun işgaline de katılacaktı. Yorgo Grivas, bu Rum gençlerden biriydi.

 

24 Temmuz 1923- Lozan Barış Antlaşması’yla Kıbrıs, Büyük Britanya toprağı olarak tescil edilir. Bu antlaşmayla, Kıbrıs’taki Türkler’e kendi geleceklerini bireysel olarak tayin etme hakkı tanındı. Türkler ya Türkiye’ye geleceklerdi ya da Kıbrıs’ta kalıp Türkiye Vatandaşlığı’ndan çıkmış ve Büyük Britanya Vatandaşlığı’na geçmiş sayılacaklardı. Buna göre, 1924- 1927 yılları arasında 5000 kadar Kıbrıslı Türk’ün Türkiye’ye göç ettiği biliniyor. 1925’te de Türkiye Cumhuriyeti, Büyük Britanya toprağı Kıbrıs’ta konsolosluk açtı.

1960’da Kıbrıs’ın etnik yapısı

O dönemde Kıbrıslı Türkler’in, yaşadıkları köyler ve bu köylerin Kıbrıs’taki dağılımının önemli olduğuna dikkat çekmeliyim. Kıbrıslı Türkler’in o dönemdeki ‘kültürel hakları’ neydi? Bu konuya da kafa yormak gerekiyor. Kıbrıslı Türkler’in o dönemde birçok konuda örgütsüz ve ondan da önemlisi sahipsiz olduklarını belirtmeliyim. Ancak okuduğum kaynaklardan gördüğüm kadarıyla Kıbrıs’ta görev yapan Türkiye Cumhuriyeti diplomatları, Kıbrıslı Türkler’in durumlarını sürekli olarak Başkent Ankara’ya rapor etmişler.

‘Kıbrıs Hükümeti’, yıllık bütçe açığını kapatmak için ek gümrük vergisini arttırmak ister.  Gümrük vergisini arttırma yönündeki yasa tasarısı 28 Nisan 1931’de ‘Meclis’te oylamaya sunulur. Oylamada tasarı bir oy farkla reddedilir. Bu oy,  Lefkoşa- Girne kazaları Türk milletvekili Mısırlızade Necati Özkan’a aittir. Mısırlızade Necati Özkan, Rum üyelerle beraber hareket eder.  Mısırlızade Necati Özkan’nin, oyunu Mustafa Kemal Paşa’nın talimatı doğrultusunda kullandığı bilinmektedir. Mısırlızade Necati Özkan, ‘Köy Yöneticileri Yasası’nın reddedilmesi yönünde de oy kullanır. Büyük Britanya Yönetimi, bu yasa ile köylerde kendi adamlarını muhtar seçtirmenin yolunu açmak istiyordu.

Mısırlızade Necati Özkan, oyunu Mustafa Kemal Paşa’nın talimatı doğrultusunda kullanır

Gümrük vergisini arttırmaya yönelik yasa tasarısı ‘Meclis’te reddedilince, Vali Ronald Storrs’un teklifiyle Büyük Britanya ‘Kraliyet Konseyi’, 11 Ağustos 1931’de bir kararname yayınlar ve kendisini ek vergi toplamakla yetkilendirir. Vali Ronald Storrs, bu kararnameyi Kıbrıs’ta açıklayınca Kıbrıs Halkı, kendi ‘Meclis’lerinden geçmeyen bu ek vergiye haklı olarak karşı çıkar.

Halkın ek vergiye tepkisinin oluşturduğu iklimde Büyük Britanya Yönetimi’ne karşı Kıbrıs’ta bir ‘isyan’ başlar. Vali Ronald Storrs’un verdiği bilgilere göre o yıllarda Kıbrıs’taki köy sayısı 670’dir. Bu köylerden 72’sinde tamamen Türkler yaşamaktadır. Tamamen Rum ve Türk ve Rumlar’ın beraber olarak yaşadıkları köy sayısı ise 598’dir.  Olaylar sırasında Büyük Britanya güvenlik güçlerinin ateşiyle ‘isyancılardan’ altı kişi ölmüş ve otuz kişi de yaralanmış.

‘1931 İsyanı’ sırasında bazı Rumlar ellerinde Türk bayraklarıyla dolaşarak “Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri de bizimle beraber” demelerine rağmen, Kıbrıslı Türkler bu isyana katılmamış. Bilgiler bu yönde.

Kıbrıs’taki Büyük Britanya Yönetimi’ne karşı 1931’deki bu isyandan sonra Türkler ve Rumlar baskı altına alınır. Rumlar, Kilise sayesinde örgütlüdür. Ancak Türkler, merkezî dinî bir kuruma sahip olmadıkları için örgütsüzdür. Rumların okulları ve Yunanistan’dan gelen ders kitapları vardı. Türklerin yeterli sayıda okulları bile yoktu. Olan okullarda okuyacakları ders kitapları bile yoktu.

‘1931 İsyan’ından sonra Büyük Britanya Yönetimi, Kıbrıs’ta yaklaşık 10 yıl sıkıyönetim uygular. Siyasî faaliyetler de yasaklanır. Ancak 2. Dünya Savaşı yıllarındaki gelişmeler sebebiyle Büyük Britanya Yönetimi, Kıbrıs’taki bu sıkıyönetimi hafifletmek zorunda kalır; 1941’de yerel yönetim seçimlerinin yapılmasını kararlaştırır. Bu sebeple de siyasî partilerin kurulmasına izin verilir. Türkler ve Rumlar, siyasî partiler kurarlar.

Kıbrıs’ın, Yunanistan tarafından ilhakına karşı Büyük Britanya Yönetimi’ni tercih eden Türkler, ‘1931 İsyanı’ndaki tarafsızlıkları sebebiyle ödüllendirileceklerini düşünüyordular.  Gel Gör ki, anti- emperyalist Kemalist Milliyetçiliğin Kıbrıslı Türkler arasında yaygınlık kazanmaya başlamasından tedirgin olan Kıbrıs’taki Büyük Britanya Yönetimi,  ‘1931 İsyanı’nı fırsat bilerek Türkleri de baskı altına aldı. Çünkü Türkleri Kıbrıs’ta Rumlara karşı bir ‘denge unsuru’ olarak kullanmak istiyordu.

‘Rum Kanaat Önderleri’, 1950’li yıllarda Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı için diplomatik girişimlerde bulundular. Rum Ortodoks Kilisesi, Kıbrıs’ın Yunanistan tarafından ilhakı için 15 Ocak 1950’de bir plebisit düzenledi. Rumlar’ın yüzde 90’ı Kıbrıs’ın Yunanistan’a katılmasını destekledi. Bütün bu girişimler sonuçsuz kalınca, ‘Rum Kanaat Önderleri’, 1955’de Yunanistan’ın da desteğiyle EOKA adlı yeraltı örgütünü kurdular. EOKA, yalnızca Kıbrıs’taki Britanya Yönetimi’ne karşı değil, Türklere karşı da silâhlı eylemlere girişir. Türklerin can ve mal güvenliği de tehlikeye girer. Türkiye’nin desteğiyle Kıbrıslı Türkler arasında savunma amaçlı TMT kurulur. Kıbrıslı Türkler güvenlik kaygıları ve ekonomik zorluklar içinde yaşarlar.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşu

16 Ağustos 1960’da, Türkiye Cumhuriyeti, Yunanistan Krallığı ve Büyük Britanya’nın garantörlüğünde Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıslı Türkler ve Rumlar tarafından kurulur. Kıbrıslı Türkler, kısıtlı da olsa belirli siyasî haklara sahip olur. Ancak güvenlik, ekonomi ve siyaset alanındaki sorunları devam eder. 15 Temmuz 1974’de Nikos Sampson, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin meşru Hükümetine karşı askerî bir darbe yapar ve yönetimi ele geçirir. Darbeciler, yalnızca meşru Hükümet taraftarlarına değil, Türklere de yönelik kanlı eylemlere girişirler. Kıbrıslı Türkler, katliamlara uğrar.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, garantör devletlerden biri olarak Kıbrıs’a askerî bir harekât düzenlemeye karar verir. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, harekâta ilişkin düşünce ve plânlarını 16 Temmuz’da Büyük Britanya ve ABD’nin Ankara’daki büyükelçiliklerine bildirir. Harekât 20 Temmuz’da gerçekleştirilir. Bunun üzerine Nikos Sampson, Kıbrıs’ı terk eder.

Kıbrıslı Türkler, Türkiye Cumhuriyeti’nin garantörlüyle 13 Şubat 1975’te ‘Kıbrıs Türk Federe Cumhuriyeti’ni kurarlar. Bu siyasî yapı, Kıbrıs’ın kuzeyinde 15 Kasım 1983’e kadar yaşar. Bu tarihten sonra aynı coğrafyada Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulur.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilânı

Özetle söylemek gerekirse, Nikos Sampson, Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak amacıyla 15 Temmuz 1974’de Kıbrıs Cumhuriyeti’nin meşru Hükümeti’ni askerî bir darbeyle devirip iktidara el koymasaydı, Türkiye Cumhuriyeti, Kıbrıs’a askerî bir harekât düzenlemek için meşru bir zemin bulamayacak ve dolayısıyla da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de kurulamayacaktı.

(Önerilen Okumalar: Ahmet Gazioğlu, “İngiliz Yönetiminde Kıbrıs- II (1878-1952)/ Enosis Çemberinde Türkler, İstanbul, 1996; “Kıbrıs’ın Sosyal, Ekonomik ve Siyasi Tarihi”, KKTC Enformasyon Dairesi, pio.mfa.gov.ct.tr; Şükrü S. Gürel, “Kıbrıs Tarihi/ 1878-1960”, Kaynak Yayınları,  Ankara, 1984; Taçgey Debeş, “Kıbrıs Valisi Sir Ronald Storrs’un Kıbrıs Anıları (1926- 1932)”, Mez-koop Bankası Kültür Yayınları, Lefkoşa, 1993)

(Fotoğraflar: tr.wikipedia.org; yeniduzen.com; soyledik.com; dikgazete.com; tarihbilimleri. com)