KALEM -20 (Тхыпкъэ)

Ali Çurey
05.03.2018

Sevgili dostlarım, yine haddimi aşarak, -belki de- bazılarınızın bam teline dokunacağım. Onun için yine söz bende!

Amacım, haç-hilal çatışması ve hatta, damga geleneğinin kökenine kendimce bir soru işareti getirmektir. Günümüzde, ” haç” tabir ettiğimiz “”artı işareti ideogramı (*) veya damgasının anlamını kime sorsak, alacağımız yanıt peşinen bellidir: Hristiyanlık!

Peki bunun karşıtı nedir, diye sorarsanız alacağımız yanıt; “hilal” olur! Yani, yarım ay! (C)

Çoğu okumuş, yazmış insanımız da aşağı-yukarı aynı fikirdedir. Bu kanaat toplum katlarında öylesine kökleşmiştir ki; yıkılması, değiştirilmesi asla mümkün değildir. Dahası matematik işlemlerinde toplama işareti olarak kullandığımız “+” artı işaretini unutup, duvarda çakılı, boyunlarda asılı “” işareti gördüğünde, hemen hüküm veririz. ”Burası veya bu adam Hristiyan!”, deriz. Bazıları da “Gavur” der.

”Tek Tanrı”ya inanan insan, yani semaistlerin ”ritüel” çekişmeleri ve tapınma yerleriyle ilgili yarışları enteresandır. Kiminki daha “gösterişli” ve tapınmaya daha uygun?

Tek Tanrı’ya, inanıyorlar, peygamberi var. Tüm Tanrısal buyrukları hemen hemen aynı! Eeee, çatışma neden?

İşte mesele burada! Nedir, derseniz. Benim acizane kanaatim şudur: Gücü ele geçirmek! Yani “ben hakimim!” duygusunu tam ve eksiksiz kabul ettirmek! Demek ki, insanın “var” oluş esprisinde bu “Genetik Kod’’ egemen. O halde; inanç, ırk, yurtseverlik ve hatta her tür kültürel yaratılar, bu amacın birer aracıdırlar!

Sadede gelelim. Yani, haçhilal ve damga simgelerinin kökenine:

Sevgili dostlarım, başlangıç tarihi bilinmeyen veya somut olarak belgelenemeyen herhangi bir bilinmez için başvurduğumuz kaynak, maalesef “inanç” kavram sözcüğü ile tanımlanan muhayyel belgelerdir. Bu anlamda bendeniz de aynı yolu ve yöntemi kullanacağım.

Hani tüm göksel inançlı kitaplarda geçen ortak bir olay vardır. Adları farklı zikredilse de tema aynıdır. Yani iki kardeşin kavgası ve sonunda ağabeyin kardeşini katletmesi sunumu. Daha sonra üçüncü erkek kardeşin sahneye çıkışı. Şimdi, bu üç kardeşin yaşam hikayesini, yaşadıkları bölge ve yerlerin günümüze ulaşabilen adlarını hatırlayalım. Geçen yazılarımda belirtmiştim: Aden, Kain, Habil, Şit. Fırat ve Dicle.

Sevgili dostlarım, Habil’i öldüren Kain belli ki katil. Hem de kardeş katili! Üçüncü ve en küçük kardeş ise Şit ise temiz. Şimdi bir an bu olayı günümüzde olmuş gibi düşünün. Hangisinden yana olursunuz? Her halde kafadan bir arızanız yoksa Şit’ten yana olursunuz. Peki “Şit” adı o günden bu güne ulaştığına göre, insan merak etmez mi ölü veya yaşayan hangi dille bağlantısı var? Buyrun bir soru! Ya Kain için ne dersiniz?

Şimdi dilbilimsel komplomu arz ediyorum! Şit (Шыт – Щыт), ”ayakta duran” demektir. İdeogramı ise “” kolları yana açık, bu artı işaretidir. Aynı zamanda ”ТI – Ты – Dı – ды” baba anlamındadır. Yani, Baba çekirdektir! Üreyen, üreten, kollayan ve koruyandır (elbette ki başlangıçta). Varoluş simgesi, ideogramı ve damgası bu nedenlerle kolları yana açık “” işaretidir.

Sevgili dostlarım, kardeş katili Kain’in ideogramı veya damgası nedir? Zannımca, uğrunda katil olduğu ürünün yetiştiği yerdir. O da “Bereketli Hilal Toprakları” yani Mezopotamya! Yani ”Мазэ – Ныкъуапэ – Дамэ”dır.

Bu espri içinde, katil Kain’in çocukları ile Şit’in çocukları -yani kardeş çocukları- tarihi hesaplaşma içindeler. Haç-hilal simgeleri zaman içinde kutsallaştırılarak, iki semai inancın ideogramı haline geldi. Bildiğimiz damgalar ise, çatışan bu iki ideogramın çeşitlemesidir. Paylaşma, üretme, mülkiyet, haberleşme ve hatta üstünlük içeren birer ideograma dönüştü. Egonun kıskacında gelişerek, üstünlük ve ayrıcalıklı kişi ve toplumu ifade eder hale geldi.

Kısaca “insan” denilen ve maalesef akıl taşıyan bu varlık her şeyi kendi merkezli kılıp, değer ölçülerini de kendisi koymuştur.

Sevgili dostlarım; lütfen, eliniz değer ve zamanınız el verirse Kutsal Kitapları kendi ana dilinizde okuyun. Birilerinin anlatımı ve tanıtımına göre hüküm vermeyin. Her bireyin doğruları kendine göredir. Buna sen de kendi doğrularınla katıl. İşte o zaman gerçek doğruların bileşkesi ortaya çıkar. Bin dört yüz elli (1450) yıl önceki bir Arap kabile dilini bugünkü Arapların bile anlaması zor.

Tanrı “var” ettiği her canlının dilinden anlar. Bu anlamda hiçbir grubun dili diğer farklı dillerden daha üstün ve daha kutsal değildir. Dil, kullanan insan toplumlarının kendi aralarındaki sesli iletişim vasıtasıdır. Ve ait olduğu toplumun tarihsel ve sosyal geçmişinin gizemli dünyasını içinde saklar. Onun için dil; tarihtir ve yazıdır.

(*) İdeogram: Yazıda kelimenin harfleri gösterilmeden doğrudan doğruya fikri ifade eden işaret, anlamı belirten işarete ait.

NOTLAR:
1)
Askerlikte, sivil insanların hiç dikkat etmediği ve bilemediği çok güzel ve anlamlı bazı kurallar vardır. Bunlardan bir tanesi şudur: Bölükte, firarlar ve hoş olmayan olaylar normalin üstünde meydana geliyorsa “O bölükte bunları tetikleyen veya besleyen bazı olumsuzluklar vardır” kanaati gelişir. Tabur veya daha üst komutanlık bu duruma el koyar. Ve gerçekten teşhis genellikle doğru çıkar, elbette gereken yapılır.
2) Şimdi bu küçük ve basit gibi görünen olayı memleketin tümüne teşmil edersek; her gün görsel ve yazılı basından öğrendiğimiz kadın cinayetleri, çocuk gelinler, küçük erkek ve kızlara yapılan tecavüzlerin, ”bir nedeni olmalıdır” hükmünü getirmez mi? Bunlar öylesine sıradan, olaylar olarak görülemez. Faalleri, zamanlaması, yansıyış ve yansıtılan yer, kişi ve kurumlara çok ama çok dikkat! Bunları bir yurttaş olarak yazıyorum. Manzara hoş değil!
3) Anlamadığınız “dilin” buyruklarını yerine getirmek için, birilerini taklit etmekten öte ne yapabilirsiniz? Bunun adı da “taklitçilik” olur. Tanrı isteseydi, tüm insanlığın dilini “bir” kılardı! O halde, Tanrı armağanı dilini kullanmak, hem Tanrı’ya ibadettir ve hem de buyruklarının doğru olarak icra edilmesi için gerekliliktir.
4) Eliniz değerse, zamanınız elverirse ve ihtiyaç duyuyorsanız, Kuzey Suriye’nin tarihi önemi hakkında Hitit Devletleri İçin Kuzey Suriye’nin Önemi, Prof. Dr. Füruzan Kınal, (Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları XVII. Dizi – Sa. 4’” , Atatürk Konferansları       IV, 1970, 2. Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi- Ankara – 1991.)”, “ Hitit Devletleri İçin Kuzey Suriye’nin Önemi, Prof. Dr. Füruzan Kınal” eserini okumanızı haddim olmadan öneriyorum.
5) Çerkes insanı olarak nasıl kalınır? Türkçe’de güzel bir deyim vardır; “Gül dalında güzeldir” diye. Dünyanın, neresinde yaşıyor olursak olalım, anavatan Kafkasya ile irtibatımız kopmadığı takdirde, dalınızda tomurcuklanırsınız. Yahudiler, neredeyse üç bin yıl sonra kendi topraklarında tomurcuklandılar.