KAFKAS KRİZİ

OdaTv

Tüm dünyanın gözü, Kafkaslarda süren krizin nasıl sonuçlanacağına çevrilmiş durumda.

Odatv.com olarak Kafkaslardaki son durumla ilgili, Rusya’yı en iyi bilen isme Prof. Dr. Yalçın Küçük’e ulaştık. Yalçın Küçük, Rusya’nın izlediği stratejiyi, Türkiye’nin izlediği politikayı ve Kafkaslarda neler olabileceğini Odatv.com’a değerlendirdi.

İşte Prof. Dr. Yalçın Küçük’ten Kafkaslara farklı bir bakış açısı…

“Biliyorsunuz ben Türkiye’de ilk Sovyetolog kabul ediliyorum, Sovyet uzmanı. Türkiye’de kendisinin ana dili veya akrabalarının dili Rusça olmayıp da Rusça öğrendim. Sonra Birmingham Üniversitesi’nde Russian and East European Studies’de iki yıl çalıştım. Onun ötesinde de hakkımda verilen Selimiye Askeri Mahkemesi’nde verilen bir kararda da sekiz yıla mahkum etmişlerdi. Sovyetolog olduğum için bana ceza verdiler başka gerekçelerle beraber.

Şimdi bütün bu açıklamalardan sonra Sovyetler Birliği yıkıldığı zaman, bütün dünyada, özellikle Amerikan uzmanları, ki onlara da Sovyetolog deniyor, ekonomisi, teknolojisi çöktü dediler. Ben buna karşı çıktım. Hayır, ekonomisinde de, teknolojisinde de sorun vardı ama Lenin’in söylediği gibi hem kapital açısından, hem de teknolojik açıdan yetişmişlerdi. Ama ideolojik nedenlerden çöktü. Ne demek bu? Sovyet eliti artık sosyalizme inanmıyordu. Nitekim ben bunu aforizmalarda, çöküşünden çok önce aforizma haline de getirmişim kitaplarımı da. Zaman içerisinde benim görüşüme yaklaştı dünya, bugün de onu gösteriyor. Çok güçlü bir ekonomi. Büyük zenginler çıktı. Sovyet insanının yarattığı büyük işletmeleri, bir takım insanlar elde ettiler. Dünyanın en büyük zenginleri, dokuz tane zengini, tesadüfen de hepsi Yahudi. Chelsea’yi alıyor, öbür tarafı alıyor, şunu yapıyor, bunu yapıyor. Bunun için de büyük bir altyapıya, ekonomik yapıya el koydular. Buna birazcık da petrol fiyatlarının yükselmesi de yardım etti. Dolayısıyla ekonomik açıdan çok güçlü, dünyanın her tarafıyla ticaret yapan, Türkiye’ye senede iki buçuk milyon turist gönderen, Akdeniz otellerini kapatan, otellerinden çıkmayan, bir büyük ekonomi oldu. Putin yıkılmanın, Sovyet sisteminin yıkılmasının, verdiği dağınıklığı da düzeltti.

Bugün kendisine güvenen, geniş imkanları olan, Türkiye’de büyük ticari ilişkiler içinde olan, söz uygunsa, petrol, gaz, özellikle gaz için, ve dış ticaret açısından, turist açısından, Türkiye’nin dayanmış olduğu, bağımlı olduğu bir büyük ekonomik güç oldu. Birinci nokta budur. Meseleye böyle bakmak lazım. Bu son gelişmeleri de, öyle dar anlamda değil, artık bölgede iddia sahibi, ve Amerika’yı sınırlamak isteyen, bir dev devlet olarak düşünmek lazım. Bunu demediler. Biz güçlüyüz. Hatta şunu açıkça söyleyebiliriz, acaba bu Osetya ve Abhazya kıyısında bir Sovyet mantığıyla mı, psikozuyla mı hareket edecek, yoksa Rusya gibi mi hareket edecek. İkisi arasında şu fark vardır: Sovyetler girer çıkarlar, dış politikada çok iddialı değiller. Birçok yerde bunu yaptılar. Bunları biliyoruz. Rusya böyle miydi, Rus dış politikası yayılmacılığı daha güçlüdür. Şu andaki işaretlerde de Moskova, Sovyetlerden daha çok Rusya ekspansiyon genişlemesinin özelliklerini gösteriyor. Birinci olarak söyleyeceğimiz nokta bu. Buradan Türkiye’ye geldiğimizde, bu ortaya çıkan krizde ve burada Türkiye’deki başbakanlıktaki zatın davranışlarına baktığımız zaman şunu çok açık olarak görüyoruz ki Türkiye aşiret devleti bile değil. Böyle bir devlet olmaz. Bir insan, kime danışıyorsun? Hangi teknisyenlerle, uzmanlarla, müsteşarlarla, genel müdürlerle buluşup, aniden Moskova’ya gidiyorsun? Bu utanılacak, bir devlet olarak, kişi olarak söylemiyorum, bir devlette görülmeyen bir durumdur. Birinci nokta bu. Tabii bunun bazen, mediko-politik, tıp siyasetini ilgilendiren bir tarafı var. O da şu: Tayyip bey başbakanlıktaki zat, şunu söyledi, ben telefon için aramadım, arayacağım, dedi. Ondan sonra aniden uçağa bindi ve Moskova’ya gitti.

Bütün bunlara baktığımızda, herhalde Moskova’ya telefon etmek için gittiğini düşünmemiz lazım. Bu çok ağır, çok ağırdı. Bir şey olmadan Moskova’ya giden tek insan adı Tayyip Erdoğan’dır. Diğerleri iş görüştüler. Artık bu arada da söyleyeyim, Rusya basını bizi desteklediler. Birinci nokta budur. Burada Türkiye basınının bu işe bakışından da utanç duymak lazım. Tayyip Erdoğan’ın Moskova’ya gidişinde ne yaptığını, ne konuştuğunu, ne yaptığı üzerinde hiç durulmadı, durulan sarayda yemek yediler. E nerede yemek yiyeceklerdi? Hamburgerci de mi yemek yiyeceklerdi? McDonalds’da mı yemek yiyeceklerdi? Bu aşağılık kompleksi, bu ikiyüzlülük, bu AKP meddahlığı, inanılır gibi değil. O kadar inanılır gibi değil ki, bir de böyle laflar ettiler, ne lafları, başka hiçbir devlet adamına uygulanmıyor. Ve öylesine yalancı bir medya var ki, ondan birkaç gün sonra, Alman Şansölyesi hanımefendi Merkel gittiğinde, adlarını vermekten utandığım Türkiye’nin büyük gazeteleri, Merkel ile Putin’in nerede konuştuğunun haberini veremediler. Utandılar. Rusya Federasyonu Devlet Başkanı, Merkel ile Soçi’de, Karadeniz’de deniz kenarında görüştüler. Bir iki televizyonu cesaret edip imajlarını, resimlerini de verdi. Utanç verici.

Mediko-politik, şimdi, o kadar ki utanıyor bu medya, Putin’le başbakanlıktaki zattın konuşmasında tutanaklara göre Putin Erdoğan’a ‘Sizi gördüğüme çok sevindim’, tırnak içinde, demiş. Erdoğan da ‘Burada olmaktan çok mutluyum, sizi sık sık televizyonda görüyoruz’ demiş. Bu sağlıklı bir konuşma olamaz. Dünyanın hiçbir yerinde başbakanlıktan gelen bir zat, öbür tarafın başbakanlığına sizi televizyonlarda görüyoruz demez. Bunu söylüyor. Bilmesi lazım ısrarla çünkü Almanya’ya gittiğinde de Merkel’e, ‘Hadi seninle Almanya’ya gidelim’ demişti. Almanya’da olduğunu bilmiyor. Putin ile görüştüğünü bilmeyen bir insan, aynı şekilde bundan önceki Genelkurmay Başkanı’na da ‘Hocam, gel seni otomobile bindireyim.’, demişti. Bu inanılır gibi değil. Yine başka bir tutanağa göre, Rusya’nın ajanslarının verdiği tutanağa göre, orada da çok garip soru soruyor. Aynı, saat ayarı için Moskova’ya geldiğini vurguladı, ne demek onu da anlamıyoruz.

Tırnak içinde, Putin en son konuşmasından sonra, Rusya tarafını, basına verdiği bilgide her zaman, saat ayarı için oraya gitmiş. Bunlar artık hem mediko-politik, hem de çok üzücü durumdur. Atlıyor uçağına, oraya gidiyor. İpin ucunu biraz daha bırakacak olursak bunlar ne diyordu? Gitmeden önce, Kafkas tahtı için gitti oraya, Moskova’da görüş değiştirdi. Kafkas platformu dedi. Kafkasya platformu dedi. Rusya, kendi basınında, Türkiye bizi destekliyor yayını yaptı. Çok küçük ve bu işi de, Kafkasya, platform-platform, üstüne çıkarsınız denize atlarsınız, üstüne çıkar inşaat yaparsınız, öyle bir şey değil. Bunu kimse yapamamıştır. Bu Sovyetler Birliği kurulduğundan beri, Sovyetler Birliği’nin Kafkasya’ya yönelmesinden önce oraları Sovyetler Birliği’ne katmasından önce de bir Ermenistan Devleti, bir Gürcistan, bir bağımsız Azerbaycan Devleti vardı. O zaman da dahi hiç kimse Kafkasları bir araya getirememiştir. Böyle bir devlet olmaz. Hiç kimse, bu ülkesini seven hiç kimse, siyaset bilgisi bu kadar zayıf, sağlığı bu kadar elverişsiz, Rusya Başbakanı’na gidip, ‘Sizi televizyonlarda çok görüyoruz.’ diyen bir insan, ondan sonra saat ayarına giden insan, ve ne yapacaklarını bilmediği, biz Rusya’daki ve Azerbaycan’daki basına baktığımızda, Azerbaycan’da, Azerbaycan ciddiye almadı. Kimse ciddiye almadı. Almaz bunları. Siz kimsiniz? Sizin Ermenistan ile bir sorununuz var. Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan’ı yüz yıldır kimse yan yana getirememiş. Nasıl getirirsiniz? O anda söyledi, gitti ‘pat’ dedi oraya gitti, Türkiye’yi komik bir duruma düşürdü.

Ancak karşılığında da ne oldu? Gayet açık: Örneğin Ruslar, büyük bir devlettir, çok sarayları var, fakat saraylarını otel yapmazlar, saraylarından birine aldılar ve Putin’in Erdoğan’a çok ağır konuştuğunu tahmin edebiliriz. Benim bütün kitaplarımda var. Erdoğan ağır konuşmalar karşısında, bu konuşmaları çok dikkate alan bir insandır. Nereden dikkate aldığını çıkartıyoruz? Gürcistan’a çıkan yardım gemilerine izin vermedi. Yani oradaki öyle şeyler değil. Bırak, bırak, bırak bunları! Putin, biraz platform geliriz konuşuruz. Bunları kimse ciddiye almadı. Türkiye’deki AKP’nin şakşakçısı, isim vermiyorum, dış politika yazarları dahi, ciddiye almadı. Bir ülke kendisini bu kadar az ciddiye aldırır mı? Bir ülkenin basını bu kadar ülke çıkarlarından uzak olur mu? Hangi kimseler söyleyecek? Niye bu memleketle alay ettiriyorsunuz? Ne demek Kafkas tahtı? Hangi gücünüz var? Neyle yapacaksınız? Nitekim, oraya gitti. Ayrıca da, niye gidiyorsun oraya? Amerika’nın isteğiyle Türkiye’nin Gürcistan’daki askerleri eğittiğini, onlara silah sattığını, bilmiyor mu? Putin size bunun masada, yemeğin ötesinde, hadi saatini ayarla, televizyonda beni seyir et. Ancak siz bunu yapıyorsunuz, bunu yaparsanız… Şimdi geçelim, önemli noktaları budur ve Türkiye’nin değil, herhangi bir devletin, herhangi bir devletin dış politikası açısından skandaldır. Meseleye baktığımız zaman, ortaya çıkarttığımız, gördüğümüz, Amerika Gürcistan’a yerleşmek istiyor. Amerika Afganistan’a yerleşti. Amerika kalabilirse Irak’a yerleşmek istiyor. O zaman Türkiye, hiç bir önemi kalmayan bir ülke durumuna geliyor. Türkiye’de Amerika’nın bu politikasında, bunlara uyuyor. Uyuyor! Yani bütün bu oyunun içinde. Türkiye’yi petrol hatlarıyla, pipe-line-lar ile İsrail’e bağlanan, aşağı yukarı Türkiye’nin Doğu’sunu İsrail ile ekonomik olarak, halatlarla bağlar gibi bağlayan bir politikada, Gürcistan politikasında, oraya yerleşmesinde Türkiye Amerika’nın yanındadır. Ama bi gitti, şu anda Putin’in ağır sözleri etkisini gösterdiği için de buradan vazgeçmiş görünüyor. Yani ne demek vazgeçmiş oluyor? İşte açıklamaları da görüyorsunuz.

Net olarak Türkiye, Montrö sözleşmesini zorlayarak, Amerikan gemilerinin Gürcistan’a gitmesine izin vermemiştir. Amerikan çevreleri bunu ikinci tezkere şeklinde yorumlamak istiyor. Üçüncü, dördüncü Soğuk Savaş başladı mı? Soğuk Savaş ideolojik bir savaştı, onun için henüz erken ama bütün bunları, Rusya’nın büyük emperyal diplomasisini de hatırlayarak, iç Asya’ya, Kafkasya bölgesine, Amerika’nın yerleşmesine karşı çıkmıştır. Güçlüdür, Sovyetlerin son zamanlarından daha güçlüdür. Bu şekildeyken, oraya girecektir ve Türkiye artık dış politikası açısından son derece zor bir duruma girmiştir. Rusya bunda ısrar ederse, ısrar edecek demiyorum, eğer bu yolda ısrar ederse, Türkiye’nin dış politikası bir daha sallanacaktır. Çünkü bu zayıf ekonomiyi Rusya’nın dış ticaretinden ve Rusya’nın gönderdiği turistten mahrum edemez. Rusya’nın gönderdiği gazdan, gazsız hareket edemez.

Dolayısıyla yeni bir Soğuk Savaş başlıyor mu, başlamıyor mu bilemiyoruz ama temkinli olarak şunu söyleyebiliriz, artık 1991’den sonra tek kutuplu dünya yoktur. Bu dünya çok kutuplu olmaya doğru gidiyordur. Bunun işaretleri var, böyle olacak mı olmayacak mı, bunu zaman içinde göreceğiz.”