JABAĞI’NIN KEMİKLERİNİ SIZLATMAYIN!

YEMUZ Nevzat Tarakçı
13.10.2014

Yıllar önce ılık bir sonbahar akşamı.

Değerli bir meslektaşım telaşlı bir şekilde yanıma yaklaşarak:

“Sana bir şey soracağım, ne olur alınma ve beni yanlış anlama!” dedi.

 

Neymiş bu kadar önemli soru, merak ettim, dinliyorum, dedim.

 

“Bilirsin, yıllardır dostuz seninle, seni ne çok sevdiğimi de bilirsin. Bu yüzden olsa gerek Çerkesleri de çok severim.”

 

Eeee ne varmış bunda, ben de seni çok severim!

 

“Dur canım, dinle. Şeyy… Yakında derneğinizin seçimi mi varmış?”

 

Evet, doğrudur, iki hafta sonra.

 

“Siz, dernek başkanlığı düşünüyor musunuz?”

 

Hayırdır, nerden çıktı bu dernek ve seçim işi, seninle hiç konuşmazdık bu konuları.

 

“Lütfen cevap verin, dernek başkanlığı düşünceniz var mı sizin?”

 

Sevgili dostum, ben, bu ilde dernek yönetiminde en uzun süre görev almış birkaç kişiden biriyim.

 

Ben görevimi yaptım, nöbetini savdım. Gençler yetişiyor, yetişti, bundan sonra görev onların…

 

“Siz, dernek başkanlığına adaymışsınız hem de güçlü bir kadroyla.”

 

Dostum, inan söylediklerinizden hiçbir şey anlamadım, lafı nereye getireceksin çok merak ediyorum.

 

“O halde anlatayım, dinle: Dün öğretmen evi salonunda bir arkadaşı bekliyordum. Gazetelere göz atarak vakit doldururken bir ara, etrafta fısıltılar arasında adınız geçti. “

 

Çaktırmadan etrafa baktığımda her haliyle Çerkes olduğu belli olan kır saçlı üç yaşlı adam ateşli bir şekilde dernek mevzusunu konuşuyordu. Ana tema sizdiniz. Belli etmeden dakikalarca dinledim.“

 

“Sohbet ateşlenerek devam etti. Sizin için söylenmedik laf kalmadı. Meğer siz ne kötü, ne fena ne korkunç bir insanmışsınız!”

 

“Duyduklarım karşısında adeta çılgına döndüm. Burada, pervasızca yerin dibine batırılan kişi benim otuz yıllık dostumdu. Avazımın çıktığı kadar ‘Yalancılar, iftiracılar!’ diye bağırmak istedim.

 

“Zor tuttum kendimi, Çerkes büyükleri böyle dedikodu yapar mı, böyle iftira atar mı? Yaşınıza, başınıza yakışmıyor bu hal, siz nasıl Çerkes’siniz? diye haykırasım geldi!”

 

“Söyle hocam, söyle Allah aşkına bunlar kim, bu hâl neyin nesi?”

 

Donup kalmıştım, yutkundum, bir daha, bir daha yutkundum…

Kelimeler tükenmişti… Ne diyebilirdim ki?

 

Utandım, kızardım, yerin dibine girdim. Toparlanmaya çalışarak:

 

Olur mu canım öyle şey, bunda bir yanlışlık var! Bizim büyüklerimiz bu tarz dedikodu yapmaz, mutlaka yanlış anlaşılmıştır. Hem biz bir aileyiz, bizde sorunlar yerinde, yani dernekte istişareyle, yüz yüze konuşarak halledilir. Bizde bu tür çirkin dedikodular olmaz!

 

“Peki, kim bunlar, bu kadar seviyesiz ve ağır eleştiriyi pervasızca uluorta meydanda nasıl yapar? Senden ne istiyor bunlar? Biz bir aileyiz diyorsun, aile böyle mi olur Allah aşkına!”

 

“Bu yaşa gelmiş insanlar böyle çirkin dedikodu yapar mı? Hani istişare, hani dayanışma, hani ortak akıl? Yoksa bunlar toplumunuzun mafyası mı, akıl babası mı?”

 

“Hem anlamadım ki sizin dernek yönetiminiz üç kişi tarafından öğretmenevi lobisinde mi kuruluyor. Sizde yönetim, seçimle değil de atamayla mı oluşuyor?

 

“Derneğin problemlerini buraya taşımanın, burada tartışmanın, sorunları burada ifşa etmenin nasıl bir mantığı olabilir, kim bunlar, bunlar ne yapmaya çalışıyor, yazık, çok yazık!”

 

“İnan bu üç yaşlı Çerkes, benim Çerkeslerle ilgili bütün hayallerimi yıktı, keşke bu günü yaşamamış olsaydım, keşke gitmeseydim öğretmenevine!”

Tek kelime edemedim, hiçbir şey söyleyemedim.

Dilim varmadı, vicdanım almadı.

Yutkundum, sustum.

İçimden, en derin içimden, “Onlar toplumumuzun akıl babaları, kimse ses çıkartamaz onlara!” diyemedim.

Sustum, yutkundum.

 

Ey bilge insan Jabağı, biliyorum, “thamde” maskesiyle “Xabze” adına bu yapılanlar kemikleriniz sızlatıyor.

Biliyorum, bu benlik ve haset eksenli uğraşlar, pak ruhunuzu rencide ediyor.

Ama ne yapalım, oluyor işte böylesi de.

Her şeye rağmen ümitliyiz. Birileri toplumu ayrıştırırken, bölüp parçalarken, o birileri herkesi kör, âlemi sersem sanırken, diğer birileri, sabır ve hoşgörüyle, samimiyet ve gayretle toplum hizmetinde koşmaya devam edecek.

Umuyoruz ki bundan sonra, toplumun uyum ve birlikteliğine kasteden, benlik ve haset duygularıyla toplumu hançerleyen talihsizlere fırsat verilmeyecek!

Umuyoruz ki duyarlı thamadeler bu olumsuzluklar karşısındaki dik duruşlarını sürdürecek!

Gençler, dernek yönetimlerinde görev ve sorumluluk alma konusunda daha duyarlı daha istekli olacak.

Büyükler, gençlere daha çok güvenecek.

Bu sayede “bze” ve “xabze” daha etkili çalışacak, birikmiş dağ gibi sosyal ve kültürel problemler çözüme ulaşacak.

Ey büyük insan Jabağı, muazzez ruhun şad olsun.

Her şeye rağmen ümitler yeşerdi, yeşeriyor.

Sen rahat uyu!