İSVİÇRE’DE; DEVLETÇİLİK, FEDERASYON, HALKOYU, RESMİ DİL, ANADİL İLİŞKİLERİ

Cemal Şener

Anadil, resmi dil,özelleştirme tartışmalarının yine güncelleştiği ülkemizde, dikkatler doğal olarak bu işin başarı ile gerçekleştiği ülkelere yönelecektir.

İsviçre örneği bunlardan birisidir. İsviçre hem demokrasinin hem de kapitalizmin başarı ile uygulandığı ve örnek gösterildiği bir devlettir.

O halde İsviçre’yi bu açıdan tanımanın yararı olacaktır.

Yaklaşık 10 yıl önce İsviçre’de mesleğim gereği bulunmuştum. Bu açıdan bir hayli de bilgilenme ve gözlem imkanı buldum. Bunları bu yazı okurları ile paylaşmak istiyorum.

İsviçre’de yönetim biçiminde eyaletler sistemi var. ABD’de ve bazı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi. Her eyalette çoğunluk olan parti o eyaleti yönetiyor. Eyaletlerin kuruluşu 1294lere dayanıyor. Yani; yaklaşık 700 yıllık bir tarihi var bu yönetim biçiminin. Eyaletler yada federasyonlar, federal hükümeti oluşturuyorlar. Her eyalet aldığı oy oranına göre federal hükümette temsil ediliyor.

İsviçre’de 26 eyalet var. Eyalet sisteminin uzun tarihi bir geçmişi var. Federalleşme 1848 de kurumsallaşmış bir sistem. İlk eyalet; 1290 lı tarihlere uzanıyor. Son eyalet; Jura 1979 yılında kurulmuş. 26 kantonu ya da eyaleti olan İsviçre’nin yüzölçümü ise; 41.293 km2. Yani bizim Konya kadar bir yüzölçüme sahip.

İSVİÇRE’DE DEVLETÇİLİK EGEMEN

İsviçre’de adeta her eyalet kendi içinde bağımsız bir ülke gibi yönetiliyor. Politik oluşumlar, eğitim, kiliseler kantonlara bağlı.

Mülkiyet ve özel sektör- kamu sektörü dağılımına bakıldığında; binaların, işyerlerinin mülkiyetinde devletin ağırlığı söz konusu. Yani konutların mülkiyetinde belediyeler ağırlıkta bulunuyor. Konutları kendilerine ait olanlarda var. Ama özel sektör ağırlıklı değil. Eğitime bakıldığında; mesleki eğitim dışında eğitimde kamu sektörü ağırlıkta bulunuyor. Yani eğitim kurumlarında da devletçilik egemen bulunuyor.

İsviçre’de özel televizyon kanalı yok. Evet yanlış okumadınız. Kapitalist sistemin baş tacı ettiği İsviçre’de özel televizyon yok. İsviçre’de özel televizyon kanalları ya federal yönetimlere ait veya merkezi devletin kendisine ait bulunuyor.

Türkiye’de veya Türkiye gibi ülkelerde ekonomik ve sosyal kriz yaşandığında banka mevduatlarının alel, acele adres değiştirip adres gösterilen İsviçre’de özel TV ve özel eğitim kurumu yok. Ev ve işyerlerinin mülkiyeti ise çoğunlukla devlete aittir. Türkiye’de devletçiliğe karşı olup, özelleştirmeyi savunanlar paracıklarını İsviçre Devlet bankalarına gönül rahatlığı ile emanet ediyorlar.

İsviçre tek etnik ve dinsel guruptan oluşmuş bir toplumsal yapıya sahip değil. İsviçre’de nüfusun; % 65 i Almanca konuşuyor. % 18 i Fransızca, % 10 u İtalyanca konuşuyor. %2 si Romanşça ve % 6 sı ise diğerleri. İsviçre’de 6 milyon nüfus yaşıyor. Bunun 1 milyon civarındaki kısmı yabancılardan oluşuyor.

ZORUNLU DİN VERGİSİ YOKTUR

İsviçre’de dinsel dağılım ise şöyle; nüfusun % 44.3 ü Hıristiyan Protestan, % 47.6 sı Roman Katolik, % 0.3 ü Hıristiyan Katolik, % 0.3 ü Musevi, % 7 sini ise diğerleri oluşturuyor.

Devlet vatandaştan din vergisini gönüllülük esasına göre alıyor. İsteyen inandığı kiliseye aylık gelirinin % 10 unu geçmemek koşulu ile dini hizmetlerin yürütülmesine yardımcı olmak için gönüllü olarak vergi veriyor. Dileyen ise bu vergiyi vermiyor. Bu konuda hiçbir zorlama yok.

Kiliseler bizden farklı olarak laik sisteme dayalı kaliteli eğitimin yapıldığı ve velilerin çocuklarını vermek için yarıştığı okullar açıyor. Kiliseler ayrıca; papaz, rahip, rahibe yetiştiren okullar ve lisan (dil) okulları da açıyor. Kiliseler öğrencilere danışmanlık hizmeti veriyor. Kiliseler; ülkelerindeki göçmenlere; azınlık dinlere maddi ve manevi yardım veriyorlar. Siyasi ya da başka nedenlerle ülkelerdeki mültecilere yardım ediyorlar iş ve meslek öğretiyorlar. Dayanışma gösteriyorlar.

KANUN YAPMADA BELİRLEYİCİ OLAN HALKTIR

İsviçre’de yasalar; “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”ne uygun olarak hazırlanıyor. Kantonlarda, Federal hükümet gibi çıkardığı kanunlarda bu ölçüyü kıstas olarak alıyor. Düşünce ve inanç özgürlüğü var. Bu insan olmanın, vatandaş olmanın olmazsa olmaz hakkı kabul ediliyor. Serbest dolaşım var. Bu konuda en küçük kısıtlama yok.

İsviçre’de parlamentodan çıkan her kanunun halkoyuna sunulmak zorunluluğu vardır. Parlamentodan çıkan kanun referandum ile onanırsa kanunlaşır. Onanmazsa kanunlaşmaz. Red olunur. Yani tayin edici olan halktır.

Aynı şekilde eyaletlerde, her çıkan kanunu halkoyuna sunmak zorundadır. Parlamentodan çıkan, referandumda kabul edilen bir kanun ayrıca eyaletlerde de halkoyuna sunulur. Parlamentodan geçen, referandum ile onanan bir kanun herhangi bir eyalette halkoyunda onanmazsa o kanun o eyalette geçerli olmaz. O eyalet halkı onu reddetmiş olur. Halkoyu, halkın tercihi belirleyicidir. Tüm bu sürece rağmen herhangi bir yasayı değiştirmek için halktan toplanan 100 bin imza yeterlidir. Bu sayıda imza oluşunca o yasa tekrar mecliste yeniden onanır. Mecliste yeniden geçen kanun halkoyu ile de yeterli çoğunluğu sağlarsa o kanun yeni halini almış olur.

Her eyalette, o eyaletin kanunları geçerlidir. Her eyaletin parlamentosunun eyalette uygulanacak kanunları aynı yöntem ile yapma yetkisi vardır. Eyalet içinde uygulanacak kanunları aynı yöntem ile eyalet parlamentosu yapabilir.

Kanun yapmada; Federal hükümet; PTT,DDY, trafik, avlanma, orman, balıkçılık, çevre, gümrük, milli savunma, eyaletlerin toprak hakları, baraj, çiftçilik, iktisat, ticaret, sosyal sigorta konularında yetkilidir. Bu tür konularda yapılmış ve yapılacak kanunlar merkezi yapının kontrolü altındadır.

İsviçre’de en çok konuşulan dil, Almanca olduğu halde oran olarak % 65 civarındadır. Ama İsviçre’de adeta resmi dil; İngilizce’dir. Kamu kesiminde, resmi dairelerde İngilizce geçerlidir. İngilizce’nin yanında kamu kesiminde, resmi dairelerde 3 dil vardır. Kamu lisanı olarak; Fransızca, Almanca ve İtalyanca’da resmi dil gibidir. Örneğin; Almanca; Zürih, Basel, Arrav ve çevresinde konuşulur. İtalyanca ;Tassin eyaletinde konuşulur. Fransızca ise ; Cenevre ve Lozan’da konuşulur. Basel sınır kentidir. İtalya, Fransa ve Almanya’ya sınırı vardır. Bu nedenle Basel’in bir kısmı İtalyanca, bir kısmı Almanca bir kısmı da Fransızca konuşur. Sınır işçileri vardır. İtalyan bölgesinde oturur, Fransızca konuşan bölgede çalışır. Sabah akşam gümrükten geçer. Almanya’da oturur İsviçre’de çalışır. Vs. Krabinden eyaleti, Romanşça konuşur. Romanşça Latince’’e benzeyen bir dildir. Romanya’daki Romanca ve Çingene dili olarak da bilinen Roman dili de değildir.

İSVİÇRE NASIL YÖNETİLİR

İsviçre’de seçilen hükümetin yönetim biçimide oldukça farklı. İsviçre parlamentosu 200 parlâmenterden oluşuyor. Her eyalet oy oranına göre merkezi hükümette temsil ediliyor ama federal hükümette en az bir parlâmenter kendi eyaletini temsil hakkına sahiptir. Bu önlem oyların bölünmesi sonucu eyaleti,merkezi hükümette temsil eden bir temsilcinin her zaman olmasına yöneliktir.

İsviçre’de yaklaşık 20 siyasi parti bulunuyor. İsviçre’de her şey o denli kurumlaşmış ki halkın çoğunluğu başbakanın kim olduğunu bilmez,tabi kurallar adeta İsviçre saati gibi çalışıyor.

Hükümet oluşurken de tüm üyeler kazanan parti milletvekillerinden oluşmuyor. Uzmanlık, yetenek ,ülkenin menfaatleri,uyum esas alınıyor. Örneğin;1992 de başbakan Sosyalist Partidendi,yardımcısı İsviçre Halk Partisi’ndeydi,maliye bakanı Sosyalist Partidendi ama ticaret bakanı Federal Demokrat Partidendi,iç işleri ise üyenin uygun olması nedeni ile Federal Demokrat Partiden görevlendirilmişti. Genel Kurmay başkanı ise Federal Demokrat Partilidir. Genel Kurmay Başkanı’da seçimle geliyor ve partili olabiliyor.

Seçimi kazanan parti tek başına hükümeti kurmuyor. Hükümet ortak oluşuyor.Bu adeta gelenek olmuş.Ülkenin menfaatleri böylece parti menfaatleri üzerinde tutuluyor. Her partinin veya partisiz birilerinin en uygun kişileri hükümeti oluşturur.

İsviçre’de seçimler 4 yılda bir yapılıyor. Bu federal hükümet ve eyaletler için de aynıdır. İsviçre’de siyaseti genellikle ekonomik durumu çok iyi insanlar yapar. Parlamentoda görev alan kişi işini bırakır.Örnegin;eğer Koç yada Sabancı gibi birine Sanayii Bakanlığı veriliyorsa o kişi işi ile ilişkisini kesiyor. Şirketinin yönetimini kayyuma bırakıyor. Politik görevi bitince tekrar işini başına dönebiliyor.

İsviçre kurulduğundan bu yana neredeyse hiç savaş görmemiş, 1. ve 2. Dünya Savaşı’na katılmamış bir ülke. Adeta dünyada bir güvenlik adası. Böyle olunca sistem kesintiye uğramamış. Kurumlar kuralları ile yüzyıllardır kurumsallaşmış.

Sistem çok iyi oturduğu için devlet televizyonundan 4 dilden yayın yapılıyor. Bu diller; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca. Ayrıca yabancı işçilere ve azınlıklara her tür azınlık hakları veriliyor. Örneğin; yabancı işçilere ve azınlıklara devlet televizyonu ve radyolarından yayın yapma hakları var. Günün belli saatlerinde bu hakkı kullanmak isteyenler yararlanabiliyor. Bu haktan yararlananlar, Türkler, Yunanlılar, Portekizliler, İspanyollar vs. dır.

Ülkemizde son yıllarda sıkça yapılan; demokratikleşme, özerklik, federasyon, anadil tartışması, kültürel haklar, azınlık hakları, özelleştirme ve benzer sorunlar tartışılırken İsviçre sık sık örnek olarak gösteriliyor. Elbette gösterilebilir. Ama İsviçre ve Türkiye şartları düşünülmeden aynı reçetenin uygulanamayacağı ortadadır.

Bir yanda 80 yıldır yerleşmeye çalışan bir demokrasi deneyi var. Hem de Arap- İslam coğrafyasında bir Ortadoğu ülkesi olan Türkiye söz konusudur. Bir yanda ise, yaklaşık 700 yıldır oturmuş bir sistem. Ve Avrupa’nın bile demokratik hak ve özgürlükler açısından en gelişkin ülkesi İsviçre var.

Ekonomik, sosyal yapı bir anda değişmediği için bu yapı üstüne kurulacak siyasal sistemde bir anda gerçekleşmiyor. Bu nedenle karşılaştırma yaparken ve İsviçre’de olanların Türkiye’de de olmasını isterken iki ülkenin özgün tarihsel gelişimini ve günümüzde içinde bulunduğu toplumsal yapıyı görmezlikten gelemeyiz.