İLKELLERDE DANS

KOÇKAR M. Tekin Koçkar
ÇAĞLAR BOYUNCA İLETİŞİM SANATI OLARAK
DANS ve HALK DANSLARI

İlkel insan algılayabildiği ölçüde kendine nedensellik yaratır. Algılayamadığı ya da bir nedene bağlayamadığı olayları, nesneleri; doğa üstü nedenlerle, kavramlarla, güçlerle açıklamaya çalışır. Böylece insan bilincinin soyutlama yeteneği gelişir. Kendine kutsal varlıklar oluşturur, çeşitli nesnelere saygı göstermeye başlar. Ardından tapınmalar, ayin ve büyüler gibi ritüel törenler oluşur. İlk dans, bu törenlerde tarım (tahıl, pamuk, fındık, üzüm gibi ürünlerin ekimi, hasadı, harmanı); hayvancılık; deniz-kara avcılığı; savaş, evlenme gibi sosyal ve ekonomik olayların; yağmur, kar, fırtına, deprem, dalga, ağaçların rüzgarla sallanması gibi doğa olaylarının; kötü ruhları kovma, bereket, güç dileme, sağaltma gibi ruhsal-dinsel olayların “gerçek”ten soyutlanarak hareket ve ritimle anlatılması sonucu doğdu. Dans, ilk insanlar için anlaşmakta çektikleri güçlüğe bulduklar ilk çözümdü.

“…İlk insanlar on binlerce yıl önceki o müthiş çaresizlikler içinde, doğaya karşı sürdürdükleri ölüm kalım savaşı sırasında olayları yorumlayabilmek için dinsel-metafizik yöntemler kullanmak zorunda kalmışlardır. Doğa ile kurulan ilişkilerdeki pratiğin azlığı, bunlardan sağlanan anıların birbirinden kopukluğu, genellemeye gitme olanaklarının kısırlığı, kavramların eksikliği…vb. gibi etkenler bu gereksinmelerin öz, nedenini oluşturmuşlardır.” (TEBER, 1978, s.14)

Teber’in yukarıdaki alıntıda belirttikleri, ilk insanların iletişim kurmakta karşılaştıkları güçlüğü danslı anlatımla çözmeye çalıştıkları savını destekler niteliktedir.

Ülkemizde dansla ilgili yayınlanan ilk yazıda Rıza Tevfik şunları ileri sürüyor:

“…Daha giyinmek gereğini anlayamamış, hatta uygar bir in­san gibi yürüme yeteneği bulunmayan ilkeller bile oyun oynamayı biliyorlar. Onların kendilerince bazı özel kurallara bağlamış ve düzgün devinimlerle uyumluluk içinde olan müzikleri vardır.” (SERNİKLİ 1976, s.3)

Günümüzde bile Afrika ya da Avustralya’da yaşayan ilkel yerli kabilelere bakıldığında onların da doğum, ölüm, av, savaş, evlenme gibi bütün törenlerinin ritüel olgulardan oluştuğunu ve bu törenlerin büyük bölümünde dans olayının varlığını görmek mümkün. And’a göre “…bu tören danslar bir, görev, bir ödev kavramıyla birleştiğinde” topluluğun bireylerini birbirine bağlayarak onları belli amaçlara yönlendirir. (AND, 1974, s.l4)

Çünkü ilkel insan her şeyi bir amaç için yapar:

“…insan sanatı yaratmakla gücünü arttırmakta ve yasayışını zenginleştirmede kendine gerçek bir yol buldu. Ava çıkmadan önceki çılgın toplu dans, topluluğun güven duygusunu gerçekten arttırıyordu; yüze sürülen savaş boyalan, atılan savaş çığlıkları savaşçıyı gerçekten daha kararlı yapıyor, düşmanı ürkütebiliyordu.” (FISCHER, 1980, s.39)

Dansın fiziksel oluşumunda insanın çocukluk çağlarıyla, ilkel insanın ilk hareketlerinin etkisi aynıdır.

İnsan doğası gereği, daha yaşamının ilk yıllarında bile sevdiği bir yiyeceği ya da oyuncağı gördüğünde el çırparak, atlayıp zıplayarak, sevimli gülücüklerle bağırarak sevincini anlatmaya çalışır. İstediği bir şeyi alamadığında ya da istemediği bir hareketi yapmaya zorlandığında ise kızıp bağırarak, kaşlarını çatarak, ağlayarak, tepinerek, ellerini döver gibi sallayarak duygularını dile getirir.

Yine Rıza Tevfik’e göre:

“İlkellerin oyuna verdiği önem hiçbir uygar ulus da görülmemiştir. Hatta güzel sanatların uygarlıkla birlikte gelişmesine karşın dansın öneminden değer yitirmesi ve uygar uluslarda toplumun geçim koşulları ve gereksinmeleri nedeniyle aldığı değerle, ilkellerdeki yaşamdaki tüm olayları içerdiğinden toplumsal önemi birçok araştırıcının dikkatini çekmiş ve ” bir ulus için dansın önem derecesi uygarlık düzeyi ile ters orantılıdır” yargısını çıkarmıştır.” (SERNİKLİ, 1976, s.4)

İlkellerin dansa av kadar önem verdiğini arkeolojik buluntulardan yararlanarak da anlayabiliyoruz. Anadolu’da Çatal Höyük’te bulunan 9 bin yıl öncesine ait, insanoğlunun yaptığı en eski renkli duvar resminde bunu görmek mümkün. Resimde dansçılar pars derisi giyinmiş, ellerinde ok ve yaylarla davul eşliğinde dans ediyorlar. And’ın saptamasına göre davulun tokmağının biçimi bugün Anadolu’da kullanılan davul tokmağının aynısıdır .(AND ,1964 ,s. 120)


Arkaik döneme ait, üzerinde el ele tutuşmuş dansçılar bulunan pişmiş topraktan yapılmış, çan biçiminde heykelcik. (TANAGRA – BOEOTIA)


Yerel Tören’de dans edenleri simgeleyen ağaç kabuğu üzerine boyama figürler. (Umbakumba Deresi -AVUSTRALYA)

SAYGUN ise hem dansı hem müziği ilkel törenlerin ayrılmaz bir parçası olarak görüyor ve taşıdıkları anlamları törenin niteliğine bağlıyor:

“…ilkel insanda, bir ayinin parçası olmayan, gerçekten bir amacı almayan bir harekete rastlamak olanaksızdır. Musiki, sözgelimi ölenin ruhunu sakinleştirmek için söylenen bir ağıt, olacak, böylece amacı ölüden canlılara gelebilecek zararları

önlemeye çalışmak olan karmaşık bir ayinsel törenin bütünleyici parçası haline gelecektir. Dans ise, sözgelimi bir kavga sahnesinin canlandırılması olacak ve o da törenin bir parçası olacaktır.”(S AYGÜN,197 5,s.23)

İlkel büyünün temeli yansılamaya dayanır. Dış dünyanın somut bazı yasalarla yönetildiğini daha kavrayamamış olan ilkel insan henüz algısal bilgi aşamasındadır. Bu nedenle ilkel tapınmaya başvurur. THOMSON, bilinçli öykünmenin (yansılamanın), insana maymunsu atalarından kalan bir özellik olduğunu belirtiyor:

“…insan yapacağı işi önceden ya da sonradan gösteri olarak gerçekleştiriyordu. Bunun nesnel bir işlevi vardı; insanın o işi daha iyi yapabilmesini sağlıyor, yeteneğini geliştiriyordu. Yansılama böyle doğdu. Ortaklaşa çalışmadaki ses ve gövde devinimleri gerçek çalışma sürecinden ayrı olarak, türküyle dansı birleştiren bağımsız, bir etkinlik durumuna getirildi.(…) Totem bir bitkiyse büyümesi ve insanlar tarafından toplanması, bir hayvansa belirleyici özellikleri ya da yakalanması ve öldürülmesi gösteri olarak gerçekleştirilir.(…) Tribü yaşamının daha ileri aşamalarında yansılama danslarının bütün doğa olayların uygulandığını görürüz: Ekinlerin büyümesini sağlamak amacıyla yapılan danslar, doğal yıkımları önlemek için yapılan danslar, solup küçülen ayı yeniden canlandırmak için yapılan danslar.” (THOMSON, 1987.S.58-59)