HIRİSTİYANLIK NEDİR?

Dan Brown
Hazırlayan: Fikret Böcek
www.incilturk.com

Ülkemizde kimin Hıristiyan, Hıristiyan inancının nasıl bir inanç olduğu konusunda  birçok yanlış anlama ve önyargı bulunmaktadır. Dolayısıyla Türk Hıristiyanların kendilerini ifade etmeleri güçleşmektedir. Okuduğunuz sayfa bu konudaki yanlış anlamaları bir ölçüde gidermek amacını gütmektedir.

Hıristiyan kimdir?

Türkiye’de genel kanıya göre, İsa peygamberin öğretilerini izleyen, özellikle batı ülkelerinde yaşayan kişiler Hıristiyan’dır. Türkler ise Hıristiyan olamaz.

Bu genel düşünce oldukça önemli yanlışlar içermektedir. Başta Amerika ve çeşitli Avrupa ülkeleri olmak üzere batılı ülkelerde çok sayıda Hıristiyan’ın yaşadığı doğrudur. Ancak bu ülkelerde yaşayanların hepsi Hıristiyan değildir. Hıristiyanlık batılılara özgü bir inanç değildir. 

“Hıristiyan” sözcüğü ilk olarak İ.S. 40’lı yıllarda Antakya’da kullanılmıştır. “Mesihçi” anlamındaki bu sözcük İsa’yı izleyenleri küçümsemek amacıyla ortaya atılmıştır. Bilindiği gibi yaklaşık olarak iki bin yıl kadar önce Orta Doğuda gelişen bu inancın ilk yaygınlaştığı yer bizim yurdumuzun bir bölümü olan Anadolu’dur. Daha sonra Trakya ve Avrupa’ya yayılmıştır. Günümüzde dünyanın bütün ülkelerinde Hıristiyan vardır. Bazı ülkelerde Hıristiyanların oluşturduğu kilise, büyük ve güçlüdür. Türkiye gibi kiliselerin yeni baştan kurulduğu ülkelerde ise küçük ve gelişmektedir.

Hıristiyanlık kimseye ana-babadan geçen bir din değildir. Kişinin nüfus kayıtlarında Hıristiyan yazması onun ruhsal durumunu göstermez. Bir kişinin Hıristiyan olabilmesi için Tevrat-Zebur ve İncil’den oluşan Kutsal Kitap’ta yazılanlara inanması, kişisel olarak Kurtarıcı İsa Mesih’e iman etmesi gerekmektedir. İsterse asırlardır içinde Hıristiyanların yaşadığı bir aileden gelsin, bu kararı vermeyen kişi Hıristiyan değildir. 

Hıristiyanlık, biz Türkler için yeni bir din değildir. Hıristiyanlığın ilk başlarından bu yana çeşitli dönemlerde Türkler İsa inancı ile karşılaşmış ve Hıristiyan olmuşlardır. Günümüzde Moldova’da yaşayan Gagavuzlar büyük bir Türk-Hıristiyan topluluktur. Ayrıca diğer Türk soylu  topluluklardan olan Peçenekler ve Hazarlar da geçmişte büyük gruplar halinde Hıristiyan olmuşlardır. Türkiye Türklerinden Hıristiyanlık’ı seçenler de tarihte hep var olmuştur. Ayrıca günümüzde diğer Türk soylu ülkeler olan Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan gibi ülkelerde de Azeri, Kazak ve Türkmen kiliseleri vardır.

Hıristiyanlar Neye İnanırlar?Tanrı insanları iyi amaçlarla yaratmıştı, bütün insanların Kendisiyle birlikte cennetinde mutlu ve esenlik içinde yaşamasını istiyordu. Her türlü olumsuzluktan, kötülükten uzak olan kutsal Tanrı insanların da böyle yaşayarak O’nu yüceltmesini istiyordu. 

Ancak insanlar günah işleyerek O’na başkaldırdı. Yeryüzünde günah işlemeyen kimse yoktur. çünkü herkes şu ya da bu biçimde Tanrı’nın hoşuna gitmeyecek sözler söylemekte, eylemleri gerçekleştirmekte ya da aklından olumsuz düşünceleri geçirmektedir. Bunların hepsi günahtır. İnsanlar günah işledikleri için Tanrı’dan uzaklaştılar. Giderek daha çok mutsuzluk, yalnızlık ve çözümsüzlük içinde yaşamaya başladılar. Günahın bedelini ödüyorlardı. Tanrı adil olduğu için günahları yargılamak durumundadır ve günahın cezası ölümdür. Bu ölüm insanın Tanrı’dan ayrı, uzak olması anlamındadır.

Ancak Tanrı insanları sevdiği için onların yine cennete girebilmesi amacıyla bir yol bulmak istedi. Ve Kendisinden bir öz olan İsa’yı dünyaya yolladı. “Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlunu verdi. öyle ki, O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, ama hepsi sonsuz yaşama kavuşsun” (Yuhanna 3:16).  

İsa Mesih bir insan olarak bu dünyaya geldi. Bir bebek olarak doğdu, gençliğini yaşadı ve her zaman Tanrı’nın arzusuna göre davrandı. Hiç günah işlemedi. Konuşmalarında bu dünyadaki insanları kurtarmaya geldiğini vurguluyordu. Sonunda bu kurtarma eylemini ölerek gerçekleştirdi. Bütün insanların günahı için İsa çarmıhta öldü. İşledikleri günahlar, suçlardan dolayı insanların almaları gereken cezayı İsa üstlendi. Artık hiç kimse günahlarından dolayı acı çekmek, baskı görmek, ölmek zorunda değildir. çünkü İsa çarmıhta bütün dünyanın uğruna öldü.

İsa’yı bir mezara koydular. üçüncü gün ölümden dirildi. Böylece İsa’nın sağladığı kurtuluşun gerçek olduğu kanıtlandı. İsa dirildiğine göre O’na inanan herkese sahip olduğu sonsuz yaşamı verebilir.

Kutsal Kitap’ta şöyle yazar: “İsa’nın Rab olduğunu ağzınla açıkça söyler ve Tanrı’nın O’nu ölümden dirilttiğine yürekten iman edersen kurtulacaksın” (Romalılar 10:9). Bu ayetin anlamı şudur: Eğer İsa’nın sizin günahlarınız için öldüğüne ve size sonsuz yaşam vermek üzere ölümden dirildiğine inanıyorsanız ve İsa’yı yaşamınızın Efendisi, her şeyin üzerindeki en üstün Yetkili olarak kabul ederseniz O’nun sağladığı kurtuluşa kavuşabilirsiniz.

İsa yakında tekrar gelerek yeryüzünde yaşayan halkına sağladığı kurtuluşu her yönüyle gerçekleştirecektir. Bu nedenle Hıristiyanlar İsa’nın bütün buyruklarına uyarak yaşar ve O’nun tekrar gelişini dört gözle beklerler.

Kutsal Kitap’ın kendisi bu öğretişlerin Hıristiyanlık imanının temeli olduğunu söyler.

Bunlar:

1. Mesih’in Tanrılığı,
2. Lütufla Kurtuluş ve
3. Mesih’in Dirilişi.

Bu öğretişlerin Hıristiyanlık için zorunlu öğretiş olduğunu Kutsal Kitap söyler. Her ne kadar önemli başka öğretişler olsa da Kutsal Kitap’ın kendisi tarafından bize temel öğreti olarak açıklanmıştır. Belki yeni iman etmiş bir kişi bu noktalarında bazılarını henüz tamamen fark etmemiş olabilir ancak Tanrı Sözünü okudukça noktaları görecektir. Yeniden doğmamış bir kişi, veya kültü izleyen kişi (Mormonlar, Yehova Şahitleri) bu temel öğretişlerin tümümü veya birkaçını reddedecektir. 1. İSA MESİH’İN TANRILIĞI

İsa bedende Tanrı’dır (Çıkış 3:14 ile birlikte Yuhanna 8:58). Ayrıca Yuhanna 1:1-14; 8:24; 10:30-33. 1.Yuhanna 4:2-3: “İsa Mesih’in beden alıp bu dünyaya geldiğini kabul eden her ruh Tanrı’dandır. Tanrı’nın Ruhunu bununla tanıyacaksınız. İsa’yı kabul etmeyen hiçbir ruh Tanrı’dan değildir.

Böylesi, Mesih-karşıtının ruhudur. Onun geleceğini duydunuz. Zaten o şimdiden dünyadadır.” Yukarıdaki ayet Yuhanna 1:1,14 ile Söz Tanrı’ydı ve Söz beden aldı ayeti ile bağlantılıdır. 1.Yuhanna 4:2-3 bize şunu söyler: Eğer İsa’nın beden almış Tanrı olduğunu reddedersek, bizim Anti-Christ yani Mesih Karşıtı ruh olduğumuzu söyler. Yuhanna 8:24: “İşte bu nedenle size, `Günahlarınızın içinde öleceksiniz’ dedim. Benim O olduğuma iman etmezseniz, günahlarınızın içinde öleceksiniz.” İsa burada benim “O olduğuma” iman etmezseniz günahlarınız içinde öleceksiniz dedi.

Yunanca’da “ben” ‘ego eimi’dir. Bu kelimelerin aynısı Yuhanna 8:58’de İsa yine kullanmıştır: “…İbrahim doğmadan önce ben varım.” İsa Yunanca Sentuagint’te Çıkış 3:14’teki Tanrılığını beyan etti (Septuagint İbranice Eski Antlaşma’nın Yunanca çevirisidir). İsa imanın doğru, gerçek hedefi ve amacıdır. Sadece imanımızın olması yeterli değildir. İmanımızın dayandığı şey iman kadar önemlidir ve geçerlidir.

İmanınızı doğru hedefe yöneltmelisiniz. Kültler imanın sahte hedefi ve dayanağıdırlar. Bu yüzden imanları her ne kadar içten olsa da işe yaramaz. İmanınızı Televizyona (belirli bir nesneye, hedefe) yönlendirirseniz yargı gününde problemle karşılaşırsınız. Büyük imanınız olabilir fakat sonra? Sizi kurtaracak olan şeyden yoksun olursunuz. Mesih’in Tanrılığı Öğretişi şunları içerir:

Üçlü Birlik: Tek Tanrı kendini üçlü kişilikte açıklamıştır: Baba, Oğul ve Kutsal Ruh. Her biri kendiliğinden sonsuzdur ve aynı doğaya sahiptir.

Monoteizm: Tüm evrende yalnızca tek Tanrı vardır (İşaya -Yeşaya- 43:10; 44:6,8; 45:5). Mormonlar tek Tanrı’ya ibadet ve hizmet etmelerine rağmen birçok Tanrıları vardır. Bundan dolayı, onlar politeisttirler (polytheists) ve bu onları Hıristiyanlık dışı grubuna koyar.

Hipostatik Birleşme (The Hypostatic Union): İsa hem Tanrı hem İnsandır.

Mesih’in Kurbanlığının Yeterliliği: Mesih’in çarmıhta kurban oluşu tüm dünyanın günahları için tamamen yeterlidir.

Tanrılığı: İsa insandan daha üstün kurbanları Tanrı’ya sunabilmesi için kendisi Tanrı olmak zorundadır. Tüm dünyanın günahları için çarmıhta ölmesi gerekiyordu (1. Yuhanna 2:2). Sadece Tanrı bunu yapabilirdi.

İnsanlığı: İsa Tanrı’ya kurban sunabilmek için insan olmak zorundadır. İnsan olarak Tanrı ve insan arasında aracılık yapabilir (1.Timoteyus. 2:5).


2. LÜTUFLA KURTULUŞ

“İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı’nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir” (Efesliler. 2:8-9). “Yasa ile aklanmaya çalışan sizler, Mesih’ten ayrıldınız, Tanrı’nın lütfundan uzak düştünüz.” (Galatyalılar 5:4). Bu ayet açıkça şunu yazmaktadır: Eğer iman ve işlerle kurtulduğunuza inanıyorsanız gerçekte hiçbir zaman kurtulmamışsınız demektir. Bu kültlerin en çok yaptıkları hatadır. İnandıkları İsa sahte İsa olduğu için sahte kurtuluş öğretilerine sahipler. (Okumanız için Romalılar. 3-5 ve Galatyalılar 3-5). Tanrı’nın işine bir şey ekleyemezsiniz. Galatyalılar 2:21 ‘de şöyle der: “Tanrı’nın lütfunu geçersiz saymış değilim. Çünkü aklanma Yasa aracılığıyla kazanılabilseydi, o zaman Mesih boş yere ölmüş olurdu.” “Bu nedenle Yasa’nın gereklerini yapmakla hiç kimse Tanrı katında aklanmayacaktır. Çünkü Yasa sayesinde günahın bilincine varılır.” (Romalılar 3:20). “Oysa çalışmayan, ama tanrısızı aklayana iman eden kişi imanı sayesinde aklanmış sayılır.” (Rom. 4:5). “O halde Kutsal Yasa Tanrı’nın vaatlerine aykırı mıdır? Kesinlikle hayır! Çünkü yaşam sağlayabilen bir yasa verilseydi, elbette insanlar yasa ile aklanacaktı” (Galatyalılar 3:21).

3. İSA MESİH’İN DİRİLİŞİ

“Mesih dirilmemişse, bildirimiz de imanınızda boştur” (1. Korintliler 15:14). “Mesih dirilmemişse, imanınız yararsızdır ve siz hâlâ günahlarınızın içindesiniz.” (1. Korintliler 15:17). İsa’nın bedensel olarak dirildiğini reddetmek demek İsa’nın bizim uğrumuza yaptığı işi, kurbanlığını ve dirilişimizi reddetmek demektir. Bu ayetler açıkla şunu söyler: Eğer siz İsa’nın ölümden dirilmediğini söylerseniz imanınız boştur (öldüğü beden ile dirildi — Yuhanna 2:19-21). Galatyalılar. 1:8-9: “Biz ya da gökten bir melek bile, size bildirdiğimiz müjdeye ters düşen bir müjde bildirirse, lanet olsun ona! Daha önce söylediğimizi şimdi yine söylüyorum, bir kimse size, kabul ettiğinize ters düşen bir müjde bildirirse, ona lanet olsun!”.

Yukarıdaki Galatyalılar’daki iki ayet temel Hıristiyanlık öğretişlerinin dördüncüsü olarak düşünülebilir. Fakat, Galatyalılar 1:8,9 açıkça tamamen kabul edilmesi gereken müjdenin İsa’nın beden alan Tanrı olduğuna, günahlarımız için öldüğüne,ölümden dirildiğine ve iman edenlere sonsuz yaşamı karşılıksız vereceğine inanmak olduğunu söyler.1. Korintliler 15:1-4 müjdenin ne olduğunu anlatıyor: “Kardeşler, size bildirdiğim, sizin de kabul edip bağlı kaldığınız müjdeyi hatırlatmak istiyorum. Size müjdelediğim söze sımsıkı sarılırsanız, bunun aracılığıyla kurtulursunuz. Aksi halde boşuna iman etmiş olursunuz. Aldığım bilgiyi size öncelikle ilettim. Şöyle ki, Kutsal Yazılar uyarınca Mesih, günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü ve Kutsal Yazılar uyarınca üçüncü gün ölümden dirildi.” Şu ayetler Hıristiyanlığın temel öğretişidir:

Mesih insan bedeninde Tanrı’dır (Yuhanna 1:1,14; Koloseliler 2:9);
Kurtuluş iman ile lütufla alınır (John 1:12; Rom. 10:9-10);
Ve diriliş yukarıdaki 4. ayette belirtilir.

Bundan dolayı, müjdenin kendisi otomatik olarak temel öğretişleri içermektedir.Yukarıda yazılanlara göre neyin Hıristiyanlık içi veya dışı olduğunu anlamamız mümkündür. Kutsal Yazıları bizi uyarıyor: “Sen ise öğrendiğin ve güvendiğin ilkelere bağlı kal. Çünkü bunları kimlerden öğrendiğini biliyorsun. Mesih İsa’ya olan iman aracılığıyla seni bilge kılıp kurtuluşa kavuşturacak güçte olan Kutsal Yazıları da çocukluğundan beri biliyorsun. Kutsal Yazıların tümü Tanrı esinidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek ve doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır. Bunlar sayesinde Tanrı adamı her iyi iş için donatılmış olarak yetkin olur.” (2. Timoteyus 3:14-16).

1.Petrus 1:3 Bizi kendi yüceliği ve erdemiyle çağıranın Tanrısal gücü, kendisini tanımamızın sonucu olarak, yaşamamız ve Tanrı yolunda yürümemiz için gereken her şeyi bize vermiştir.

Problem

Tanrının isteğini bilmek ve O’nun rehberliğini aramak her Hıristiyan’ın kaygılandığı şeydir. Kutsal Kitap Tanrı’nın isteği ve yasasına ilişkin çok şey söyler. Tanrı’dan ne tür rehberlik beklemeliyiz ve onun isteğini nasıl öğrenebiliriz? Hepimiz iyiyi ve kötüyü yapma seçimiyle karşılaştığımızda, doğru davranış içinde olmamız gerektiğini biliriz. Yalnız tüm seçimlerin hepsi bu kadar açık görünen ahlaki seçim gibi değildir. Bugün akşam yemeği için hazırlamamız gereken yemeklere ilişkin veya tatile nereye gitmemiz gerektiği konusunda veya köpeğimizle yürüyüşe çıkarken hangi yolu seçmemiz konusunda Tanrı bize rehber olur mu? Yoksa Tanrı sadece, bizi, kariyerimizi seçerken ki gibi büyük seçimleri yaptığımız zaman mı veya kiminle ve ne zaman evleneceğimiz zaman mı bize rehber olur? Tanrının bizden isteği nasıl iyi bir insan olabiliriz Hıristiyanlık ve Müslümanlıktaki farklar
Bazı tehlikeler

Kutsal Kitap testinden geçirmeden, Hıristiyanların hemen bir fikir geliştirmesi ve Hıristiyan yaşamına ilişkin bir görüşe ulaşması ne kadar da hayret verici derecede kolaydır. Gelenekler büyüyebilir ve sıkıca kemikleşip, yerleşleşebilir ve buna rağmen hala Kutsal Kitap’a hiç dayalı olmayabilir. Bu gelenekler dindar ve ‘ruhsal’ dil ile çevrelendiğinde onların sarsılması daha da zordur. Bunun aynısı Tanrı’nın isteğini bilme konusunda da olabilir. Bazı Hıristiyan (müjdeci) geleneklere göre Tanrı’nın isteğini bilme yöntemi, birçok kişi tarafından sorgulanmadan kabul edilir. Daha da tehlikeli durum bu fikirler Kutsal Kitap’tan ayetlerle desteklendiğinde ortaya çıkar. Fikirlerini destekleyen bu ayetler, genellikle Kutsal Kitap Teoloji bağlamı dışına çıkarılır ve bu ayetler Kutsal Kitap’ta doğru olmayan şekilde bu fikre uygulanır (tatbik edilir). Tanrının bizden isteği nasıl iyi bir insan olabiliriz Hıristiyanlık ve Müslümanlıktaki farklar Tavsiye edilen yaklaşım

Tanrı’nın isteğini bilme konusu, Kutsal Kitap’taki hiçbir kişiyle ilişkili değildir. ABC dizininden ‘rehber olma’ kelimesini aramak bize fazla sonuç vermeyecektir. Uygun kelimeleri yakalamak için biraz yaratıcılığımızı kullanmamız gerekiyor. Bundan sonra ABC Dizininden, rehberliğe ilişkin kelimelere bakılabilir. Ancak bizler Tanrı’nın isteğini bilme konusuna bundan daha da geniş perspektifle bakmalıyız ve Kutsal Kitap’taki ‘rehberlik’ temasını işleyen fikirlere karşı uyanık kalmalıyız. İşte Kutsal Kitap Teolojisinin metodunun sizlere tavsiye ettiği bazı adımlar: T

1. Müjdenin (İncil) kendisiyle genel bağlantı kurun.

İsa yaşamında ve yaptığı işlerde Tanrı’dan nasıl rehberlik aradı? İsa kendi öğrencilerine ne çeşit vaatler verdi?

2. Kurtarış esinlemesinin [Eski ve Yeni Antlaşma’nın tamamı] çeşitli seviyelerinde Tanrı’nın isteğini bilme ve rehberliği konusunu ve kelimelerini araştırın.

Arayabileceğiniz örnek kelimeler: rehber, yönlendirme, yol, çağrı, yolu göstermek, Tanrı’nın isteği, Tanrı’nın amacı ve en son hedefi. Bu her kelimenin içinde bulunduğu metnin konusuyla ilgili olup olmadığını kontrol etmeyi gerektirdiği için, zorlu çalışma gerektirir. Şunları dikkatle sormalıyız:

         a. Metin gerçekte neyi anlatıyor?
         b. Kelimenin teolojik ve tarihsel anlamı ve içinde kullanıldığı
diğer bağlamlar nelerdir?

3. Şimdi bunları Kutsal Kitap içindeki her bir olay ile araştırın.

Kutsal Kitap’ta Tanrı insanları kurtarırken, onları nasıl en büyük planı doğrultusunda yönlendirir? Bizim ulaştığımız sonuçlar şunları içerebilir:

a. Adem ve Havva (Yaratılış 2:16-17): Yasaklanmış bir meyve dışında herşeyi yiyebilirler.
b. Atalar (Yaratılış 12:1; 24:27-38; 45:5-7): Rehberlik antlaşmalarla ilişkilidir ve Tanrı’nın rehberliği Tanrı’nın seçilmiş halkının kurtuluş sınırları içinde işlev görmektedir.
c. Çıkış (Çıkış 13:17, 21; 15:13; Yasanın Tekrarı 1:33; 8:2,15; 29:5; 32:12; Nehemya 9:12,19; Mezmur 77:20; 78:53; 106:9; Yeşaya 43:21; 63:12-13): Tanrı’nın rehberliği kurtuluş yoluyla aynıdır. Yasa, Tanrı’nın isteğinin özel yönlerini içerir.
d. Kenan diyarı-monarşi: Rehberlik vaat edilmiş topraklara girmek, sahip olmak ve yerleşmek için verilir. Rehberlik Tanrı halkına liderlik etme konularında verilir. Bu Tanrı krallığının esinlemesinin parçasıdır. Tanrı’nın sıradan insanların özel yaşamlarına ilişkin belli kararlarda yönlendirdiğine ilişkin kanıt yoktur.
e.Peygamberlik: Rehberlik burada, herkesin izlemesi için yasanın varolmasıdır. Geleceğe yönelik rehberlik, Tanrı’nın kendi halkını sonuç olarak kendi krallığına yönlendirmesi anlamına gelmektedir (kurtuluş) (Örn. Yeşaya 42:16; 48:17; 49:10; 58:11).
f. Kişisel Dindarlık: Tanrı’nın isteğini Mezmurlar da bilmek kurtuluş yolu ve yasayla ilişkilidir. Bilgelik-Hikmet bölümlerinde (Vaiz, Süleymanın Özd. vs.) bu Tanrı korkusudur (Tanrı’nın anlaşmasının vaatlerine ve kurtarıcı işlerine güvenmek). Bunun ötesinde Tanrı korkusuyla tutarlı olan kararlar alarak, sorumlulukla hareket etmeyi öğrenmeliyiz. Tanrı bize ihtiyacımız olan rehberliği verir, fakat O bizim için karar vermez.
g.Müjde bölümleri (Matta, Markos, Luka ve Yuhanna): Eski Antlaşma’nın hedefi, mükemmel şekilde yönlendirilen İsa Mesih’tedir. Fakat, o Kutsal Ruh’un kuklası değildir. Müjde rehberliğin hedefidir, onu izleyerek biz Mesih’e geldiğimizde, Tanrı’nın bizim için olan hedefine ulaşırız.
h.Elçilerin İşleri: Eski Antlaşma’dan Yeni Antlaşma’ya geçiş süreci içindeki bu olayları, günümüzün sıradan olayları yapmamaya dikkat etmeliyiz. Müjde elçilerin ana rehberidir.
i.Mektuplar: Burada birkaç boyut vardır:
i. Geçmişteki Tanrı’nın hakimiyeti; bizler geçmişteki kararlarımıza bakıp, Tanrı’nın bizi nasıl yönlendirdiğini görürüz (ör. Filipililer 2:12-13).
ii. Mesih Tanrı’nın mükemmel isteğini bizim için yaptı.
iii. Tanrı’nın bizim için isteği müjdeyle tutarlı yaşamamız ve bizim kutsallaşmamızdır (1. Selanikliler 4:3).

Sonuçlar Tanrının bizden isteği nasıl iyi bir insan olabiliriz Hıristiyanlık ve Müslümanlıktaki farklar
Bu taslaktaki araştırmalardan birkaç tavsiyeye ve dikkatle incelenmesi gereken sonuçlara ulaşabiliriz:

1. Tanrı’nın bizim isteği bizi Mesih’e benzetmektir ve kendi görkemli huzuruna bizi restore etmektir.

2. Mesih bu hedefe bizim için zaten ulaşmıştır. İmanla, O’nunla birleştik ve O’ndaki hedefe ulaştık.

3. Hıristiyan olma (aklanma) ve yüceltilme (bedenlerimizin değiştirilmesi) arasındaki yaşamlarımız, müjde tarafından yönlendirilmelidir (kutsallaşma).

4. Karar vermeyle karşılaştığımızda, kötü ve tanrıyı hiçe sayan seçimlerimiz müjde sayesinde ayıklanır.

5. Birçok iyi alternatif seçimlerimiz olduğunda, sorumluluk içeren bir karar alınmalıdır. Kesin karar topluluğu (kiliseyi) etkileyeceğinden, diğer Hıristiyanların, karar alma sürecine odaklanması düşünülmelidir.

6. Tanrı’nın isteğini yerine getirmek için birçok seçim içinden, sadece tek bir muhtemel seçim yapabileceğimiz fikrinin gerçekte temeli yoktur.

7. Tanrısal ve hikmetli seçim yapabilmemiz için Kutsal Ruh’un bizim yerimize karar verme sorumluluğu fikrinin herhangi bir temeli yoktur. Veya içimizde bir çeşit esenlik hissetmekle doğru kararı bilebilir ve böylece karar bize gösterilir fikri içinde temelsizdir.

_____________

[1] Kutsal Kitap Teolojisi Tanrı’nın Yaratılış’tan Esinleme’ye dek [Eski ve Yeni Antlaşma] süreç halinde açıkladığı Tanrı’nın Kutsal Kitap esinlemesine denir. Kutsal Kitap Teolojisi Kutsal Kitabı bir bütün olarak, kuşbakışıyla anlatır ve içindeki her olayın tüm büyük resim ile olan ilişkisini gösterir.
[2] Konkordans veya İngilizce ‘Concordance’
[3] İngilizce’si ‘Redemptive Revelation’. Tanrı’nın insanlığı Yaratılıştan Esinlemeye dek adım adım ilerleyerek anlattığı tüm kurtarış planı kastediliyor, kısacası bu kurtarış esinlemesi Eski ve Yeni Antlaşma’nın tamamıdır yani Kutsal Kitap.

Tanrı’nın Kutsal Ruh’u ve İşi:

Öncelikle Kutsal Ruh kimdir sorusunu cevaplayarak başlayalım:

Bunun ismindeki ilk söz ‘Kutsal’dır. Kutsal Yazılara baktığımızda bu kelimenin anlamını ‘ayrılmış,bir kenara bırakılmış’ anlamına geldiğini görüyoruz.

  1. Petrus 1:15-16: “Sizi çağıran Tanrı Kutsal olduğuna göre, siz de her davranışınızda kutsal olun. Nitekim şöyle yazılmıştır: “Kutsal olun, çünkü ben kutsalım.”K

Dikkat edin! Petrus burada Tanrı hakkında anlatım yaparken; Levililer kitabından alıntı yapıyor ve bizlere Tanrı’nın ne kadar kutsal olduğunu hatırlatıyor. Tanrı ayrıdır. Ama neden Tanrı’nın ayrı oluşuna dikkat edelim! Cevabını 14. ayette bulabiliriz.

  1. Petrus 1:14: “Söz dinleyen çocuklar olarak, bilgisiz olduğunuz geçmiş zamandaki tutkularınıza uymayın.”

Dünya günah içersine düşmüştür. Tüm erkek ve kadınların davranışları günahlılıkla lekelenmiştir. Ve işte bu yüzden Tanrı dünyadan ayrılmıştır. Tanrı Kutsal olduğundan; günahtan ayrıdır. İşte bu yüzden Tanrı Petrus aracılığıyla diyor ki: “Ben dünyadan ayrı olduğum için; siz de dünyadan ayrı olun.”

Tanrı Kutsal olduğu için, dünyadan ayrıdır. Aynı zamanda Tanrı’nın Ruh’u da Kutsaldır ve O da günahtan ve dünyadan ayrılmıştır.

İşaya 6:1-6: “Kral Uzziya’nın öldüğü yıl, Rabbi yüce ve yüksek bir taht üzerinde oturmakta gördüm; ve etekleri mabedi dolduruyordu. Kendisinden yukarıda Seraflar duruyordu; her birinin altı kanadı vardı; İkisiyle yüzünü örtüyor, ve ikisiyle ayaklarını örtüyordu; ve ikisiyle uçuyordu. Ve biri o birine çağırıp diyordu: Orduların RABBİ Kuddus’tür, Kuddus’tür, Kuddus’tür; bütün dünya onun izzetile dolu. Ve çağıranın sesinden eşiklerin temelleri sarsıldı, ve ev dumanla doldu. Ve ben dedim: Vay başıma! Çünkü helak oldum; çünkü ben dudakları murdar bir adamım, ve dudakları murdar bir kavmın içinde oturmaktayım; çünkü gözlerim kralı, orduların RABBİNİ gördü. Ve Seraflardan biri bana doğru uçtu, ve elinde bir kor vardı; maşa ile onu mezbahın üzerinden almıştı;”

Yine bu bölümde Kutsallık kavramının nasıl kullanıldığına dikkat edin! Tanrı o kadar Yüce ki; O sadece Kutsal değil, “Kuddus, Kuddus, Kuddus’tür” diye söz ediliyor. Tanrı günahlı olan şeyden ayrıdır.

Bu bölümde iki kişi görüyoruz. Tanrı ve İşaya. Tanrı Kutsal olduğundan; yükseltilmiş ve yüceltilmiş durumda. Tanrı saf ve görkemli. Buna mukabil İşaya kendi günahlılığını anlıyor. Ve Rabbin karşısında alçaltılıyor. Kendi günahkarlılığını ve kirliliğini fark ediyor. Bu yüzden “Vay başıma! Çünkü helak oldum” diyor.K

Tanrı’nın Kutsallığı, karşımıza insanın günahlılığı olarak çıkıyor.

Üçlü Birliğin üçüncü kişisi olan Kutsal Ruh ile işte bu noktada karşılaşıyoruz. Ayrı ve görkemli olan Kişi…

Üçlü Birliğin ikinci kelimesi ‘Ruh’. Ruh kelimesinin temel anlamı ‘rüzgar’ ya da ‘nefes’tir.Ku

Eyüb 1:19 “Ve işte, çölün ötesinden büyük bir yel geldi, ve evin dört köşesine çarptı, ve gençlerin üzerine yıkıldı., onlar da öldüler; ve ancak ben, sana bildireyim diye tek başıma kaçıp kurtuldum.”

Burada yazar ‘çok kuvvetli bir rüzgar’dan bahsediyor. Burada sözü edilen ‘yel, rüzgar’ kelimesi, Tanrı’nın Ruh’u ile aynı kelimedir. Bu rüzgarın, nasıl bir rüzgar olduğuna dikkat etmeliyiz. Bu rüzgar, bir meltem ya da hafif serinlik veren bir rüzgar değildir. Büyük bir rüzgar, büyük bir yel…Yani güç patlaması şeklinde gelen bir rüzgar. Bu yel o kadar güçlü ki; bütün bir evi yok ediyor. Bu yel ve rüzgar, Tanrı’nın Ruh’unun gücünü tanımlayan bir rüzgardır.

Eyub 4:9 “Allahın soluğu ile yok oluyorlar,

Ve öfkesinin yeli ile telef oluyorlar”

Burada yine görebildiğimiz şey, Tanrı’nın soluğunun, yelinin gücüdür. Tanrı’nın soluğu o kadar güçlü ki; O’nun önünde yok oluyorlar. Yine bahsedilen şey; güçlü bir rüzgardır.

Mika 3:8 “Fakat ben Yakuba günahını ve İsraile suçunu bildirmek için RABBİN Ruhu ile, kuvvet ve hak ve cesaretle doluyum.”

Burada konuşan Mika peygamberdir. Kuvvetle dolu olduğunu söylüyor. Çünkü Rabbin Ruh’u ile dolu. Kendi peygamberlik görevini yerine getirmesini sağlayan Rabbin Ruh’unun verdiği güçtür.

Yine Tanrı’nın Ruh’unun gücünden bahseden son bir bölüme bakalım:

Yuhanna 3:5-8 “İsa şöyle cevap verdi: ‘Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse sudan ve Ruh’tan doğmadıkca Tanrı’nın Egemenliğine giremez. Bedenden doğan bedendir, Ruh’tan doğan ruhtur. Sana, ‘yeniden doğmalısınız’ dediğime şaşma. Yel dilediği yerde eser; sesini işitirsin, ama nereden gelip nereye gittiğini bilemezsin. Ruh’tan doğan her adam da böyledir.”Ku

Burada İsa Nikodim’e yeniden doğmak hakkında birşeylerden bahsediyor. Karşımıza çıkan şey Ruh’un iki özelliğidir: Tanrı’nın Ruh’u yine bir rüzgara benzetiliyor. 8. ayette karşımıza çıkan yine bu yelin çok güçlü oluşuna dair olan özelliğidir. Tanrı’nın Ruh’u bizlerin kontrol altına alabileceği bir güç değildir. O, Kadir bir Ruh’tur. O, Kendi istediği yerde çalışır; bizim istediğimiz yerde değil. İsa Mesih’in de burada vurguladığı; Tanrı’nın gücünün insanlar tarafından kontrol edilemeyecek tarzda bir güç olduğudur.

Kutsal Ruh’un hizmeti de oldukca gizemlidir. 8. ayetin son kısmına bakalım:Kut

Yuhanna’nın sözlerinden anladığımız şey; Tanrı’nın Ruh’unun kuşatan vahşi bir güç olduğudur. Tanrı’nın Ruh’u dokunduğu herşeyi değiştiren rüzgardır. Ku

Bir hortum’un oluştuğu ve geçtiği andan sonra o şehrin durumuna ilişik bir resimi ya da şehrin halini hiç gördüğünüz oldu mu? Gerçekten de hortumun geçtiği herşey, yerle bir olur. Rüzgarı görememiş olsanız da; o şehirde bıraktığı etkileri görebilmek mümkündür. Yani rüzgarın işleyişi, gizemli ve güçlüdür. O fırtına da bir şehirden gelip geçtiğinde; herşeyi değiştirebiliyor. Kt

Açıkcası Kutsal Ruh da bizim hayatlarımızda da bu şekilde çalışmaktadır. Kutsal Ruh bizim hayatlarımıza girip; bizi değiştirmeye başladığı veya güçle hayatımıza girdiği zaman, sanki hortumun geçişine benzer bir alt-üst olmuş intibası belirir. Tüm varlığımızı değiştirir. Tüm düzen kavramımızı, duygularımızı değiştirir. Tüm varlığımızla bize ait hissettiğimiz, değer verdiğimiz herşeyi alt-üst eder. Rüzgarı nasıl kontrol altına alıp dizginleyemezsek; Kutsal Ruh’u da dizginleyemeyiz.

Tevrat’da geçen Samson’un hikayesini hatırlamakta yarar var. Çok güçlü bir aslan, Samson’a saldırmak üzereydi. Hakimler 14. bölümde görebildiğimiz, Tanrı’nın Ruh’u, Samson’un üzerine gelişidir. Ve Samson Tanrı’nın gücü ile dolar. Bu güçle aslanı ikiye ayırır.

Aynı hikayede başka bir örneğe bakalım:

Rabbin Ruh’u yine Samson’un üzerine tüm güç ve kudreti ile gelir. Samson Filistinliler tarafından hapsedilmiştir. Bütün bağlarını Rabbin gücü ile çözer ve 1000 kadar Filistinliyi öldürür.

Ya da İsa’nın çöle gidip denenmeden önceki gücünü anlatan hikayeyi bir düşünün!  Tanrı’nın Ruh’u ile İsa, çöle doğru yönlendirilir Ve kötü olanla savaşarak; sonunda kazanır.

Elçi Pavlus’un, Kutsal Ruh hayatına geldiğinde; neler olduğunu hatırlayalım:

Kiliseye zulüm eden bir kişiyken; hizmet eden bir şahıs haline geldi. İşte bu da Kutsal Ruh’un doğasının gücünü bizlere açıklar. Tanrı’nın yeli, Pavlus’un hayatına girdive herşeyi alt-üst etti.

Kutsal Ruh’un, bizleri bir başkasını bağışlayabilmemiz için nasıl güçlendirdiği konusunda biraz düşünelim. Ya da bizlere eziyet eden kişilere dua edebilme gücünü veren Kutsal Ruh’u şöyle bir düşünün! Bencil olan kişilerin hayatlarına Kutsal Ruh girdikten sonra; tüm insanları sevip, onlara hizmet edebilecek kadar değişen insanları hatırlayın!..

Bu nedenle hayatlarımızı Rabbin Ruh’una açmak, hem harika hem de güçlü bir olaydır. Çünkü bizler hayatlarımızı Rabbe açtığımızda; O bizleri hiç beklemediğimiz şeyleri yapmaya, Krallığına girebilmemiz için bazı riskler almaya yönlendire bilir. Hayatımızın gidişini değiştirecektir. Yeni bir cesaret verecek. Hayat değişti ren Kendi gücü ile bizim hayatlarımızı dolduracak. Kutsal Ruh’un kim olduğunu iyi bildiğimizden; tüm bunların oluşumunu beklemeliyiz.

Hayatlarımızı güçle ve kudretle istila eden Tanrı’nın gücü hakkında biraz daha derin düşünelim:
Kutsal Ruh Kimdir?

Tekvin 1:1-2 “BAŞLANGIÇTA Allah gökleri ve yeri yarattı. Ve yer ıssız ve boştu; ve enginin yüzü üzerinde karanlık vardı; ve Allahın Ruhu suların yüzü üzerinde hareket ediyordu”

Yaradılışın en başında Tanrı’nın Kutsal Ruh’unun çok aktif olduğunu görüyoruz. Kuts

Mezmur 33:6 “Gökler RABBİN sözü ile,

Ve onların bütün orduları ağzının

nefesi ile yaratıldı.”

Burada Tanrı’nın nefesi ile evrenin yaradılışı arasındaki ilşkiyi anlamamız gerekir. Bizler için neredeyse Tanrı’nın nefesinin gücünü kavrayabilmek imkansız.

Bir akşam dışarı çıktığınızda, gökyüzüne bakın..Tanrı’nın yarattığı dünyanın mükemmeliğini görün. Tanrı o kadar yüce ve güçlüdür ki; yapması gereken tek şey, yaratmak için bir söz söylemesi yeterlidir. Ve tüm yaradılış bu Söz aracılığı ile yaratılmıştı. Tanrı’nın nefesi ile tüm evren var edildi. Bu nefes Tanrı’nın Ruh’udur.

Kutsal Ruh’un hayatlarımızı bu denli güçlü bir şekilde kontrolüne alıp, değiştir mesini şimdi daha iyi anlıyabiliyor muyuz?

Evrenin yaradılışının en başında suların üzerinde gezinen ve tüm evreni yaratan O Ruh, artık bizim hayatımızdadır. Hayatlarımızı değiştirmektedir.

İsa Mesih aracılığı ile Kutsal Ruh bizim içimize geldiğinde, o en baştaki aynı güç bizim içimizde yaşamaya başlıyor. Evreni yaratan aynı Kutsal Ruh, peygamberler aracılığı ile konuşan aynı Ruh’tur.

  1. Samuel 23:1-2 “Ve Davudun son sözleri şunlardır:

Yessenin oğlu Davud diyor,

Ve yükseğe çıkarılan adam,

Yakubun Allahının Mesihi,

Ve İsrailin tatlı mezmur şairi diyor:

RABBİN Ruhu benim vasıtamla söyledi,

Ve onun sözü benim dilim üzerinde idi.”

Burada Davudun ne dediğine dikkatinizi çekmek istiyorum.

“RABBİN Ruhu benim vasıtamla söyledi”. Kutsal Kitap’ta peygamberlerin yazılı dökümanlarına baktığımızda, onlar aracılığı ile konuşan, esinleme veren Kutsal Ruh’tu.

  1. Petrus 1:10-11 “Size bağışlanacak lütuftan söz etmiş olan peygamberler, bu kurtuluşla ilgili dikkatli incelemeler ve araştırmalar yaptılar. İçlerinde olan Mesih’in Ruhu, Mesih’in çekeceği acılara ve bu acıların ardından gelecek yüceliklere tanıklık ettiğinde, Ruh’un hangi zamanı ya da nasıl bir dönemi belirttiğini araştırdılar.”

İşte burada da görüldüğü gibi, peygamberler aracılığı ile konuşan Kutsal Ruh’tu. Yani bu dünyayı ve hayatlarımızı değiştiren Sözü bizlere veren Kişi, bizim içimizde olan Kutsal Ruh’tu.

O gün peygamberler vasıtası ile konuşan Ruh’la; bugün vaizler aracılığıyle konuşan Ruh aynı Ruh’tur.

Dikkat etmemiz gereken bir başka şey de, Tanrı Sözünün vaaz edildiğini duyduğumuzda; Kutsal Ruh’un çalışmasına tanıklık etmiş oluruz. Ör: Pazar günleri önderiniz çıkıp Tanrı Sözünü sizlere bildirdiğinde onda işleyen Kutsal Ruh ile; eski zamanlarda peygamberler aracılığıyle konuşan Kutsal Ruh, aynı olandır. Ancak Kutsal Ruh’un hizmetini ve gücünü kilise duvarları arasına sıkıştırıp; kısıtlayamayız. Ve burada farkına varmamız gereken şey, bizler işyerimizde, okullarımızda ya da yaşadığımız çevrede insanlara Müjde’yi duyurup paylaşırken; bizde çalışan, Kutsal Ruh’un ta kendisidir.

Kutsal Ruh’un işleyişi konusunda birçok farklı görüşler ve iddialar var.

Benim sizlere anlatmaya çalıştığım, yaratılışın en başında herşeyi yaratan Kutsal Ruh, bizim içimizde; Müjde’yi paylaşırken de işleyen aynı Kutsal Ruh’tur. İşte bu yüzden arkadaşlarımıza ve komşularımıza Müjde’yi duyururken bizde işleyen, kurtuluşa götüren Kutsal Ruh’tun ta Kendisidir.

Eğer Kutsal Ruh’un işleyişini görmek istiyorsak, yapmamız gereken tek şey; Tanrı Söz’ünü vaaz eden ve duyuran inanlıları aramaktır. Topluluklarına Tanrı Söz’ünü duyuran sadık çobanlara, önderlere, ya da evlerinin sessizliğinde Tanrı Söz’ünü çalışan inanlıların varlığına bakmamız gereklidir. Bu durumlarda Tanrı’nın Kutsal ve Güçlü Ruh’unun hayatları değiştirmek üzere çalıştığından emin oluruz. Bugün hayatlarımızı kontrolü altında tutan Kutsal Ruh, yaradılışta aktifti. Peygamberler aracılığı ile konuştu.

Bir sonraki şey ise Söz’ü esinledi.

  1. Petrus 5:21 “Çünkü hiçbir peygamberlik sözü insanın isteğinden kaynaklanmadı. İnsanlar Kutsal Ruh tarafından yöneltilerek Tanrı’nın sözlerini ilettiler”.

    Burada Petrus’un vurguladığı, Tanrı’nın Sözü peygamberlerin kendi istemiyle değil; ama peygamberleri kullanarak Kutsal Ruh aracılığıyla esinlenmiştir.

2.Timoteyus 3:16 “Kutsal Yazıların tümü Tanrı esinidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek ve doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır”.

Tüm esinleme Tanrı tarafından başlatıldığı, gönderildiği ve Tanrı’nın gücüyle verildiği için; Kutsal Yazıların tümü de Kutsal Ruh’un esinidir. Bu nedenle Tanrı, Kutsal Ruh’u aracılığı ile, nefesiyle tüm Sözü bize verdiğinde; bu Söz bizim her iyi şeyi yapabilmemiz için bizleri donatacaktır.K

Mesih İsa işte bu nedenle “insan sadece ekmekle yaşamaz ama Tanrı’nın ağzından çıkan her sözle yaşar” diyor.

Yine Tanrı’nın Sözü ile nefesi ve Ruh’u arasındaki ilişkiyi görebiliyor musunuz?

İşaya 59:21 “Ben ise, RAB diyor, onlarla ahdim şudur: Senin üzerinde olan Ruhum, ve ağzına koyduğum sözlerim, şimdiden ta ebede kadar senin ağzından, ve zürriyetinin ağzından, ve zürriyetinin zürriyeti ağzından ayrılmayacak, RAB diyor.”

Daha önceden Yeremya peygambere Tanrı tarafından şöyle denilmişti: “Senin ağzına Ben, Kendi Sözlerimi koydum.”

Tanrı elçilerin ve peygamberlerin ağzına Kendi Sözünü nasıl koyuyor?

Aslında daha da önemlisi bizlerin ağzına Tanrı Kendi Sözlerini nasıl koyuyor?

Öyle ki bizler O’nun elçileri oluyoruz. İşte 21. ayette Tanrı bunu açıkca söylüyor.

Burada dikkat edin! Tanrı halkıyla bir antlaşma yaparak, Kutsal Ruh’u aracılığıyla Sözlerini ağızlarımıza koyuyor. Ve daha sonra Yeni Antlaşma’da da görüyoruz ki; bu Sözler yanlızca ağızlarımıza konulmakla kalmayıp, yüreklerimi ze de yazılacak. Ve işte Tanrı, Kutsal Ruh’u aracılığıyla, Kutsal Yazıları esinleyen Kişidir.

Bu Kutsal Yazılar, Güç ve Kudretle gelen; hayatlarımızı değiştiren yazılardır.

Kutsal Ruh ile ilgili gözlem yapabileceğimiz bir başka bölüme bakalım:

Luka 4. bölüm: Tüm bu dört İncil’i okuduğumuzda, İsa’nın hizmetlerini gördüğümüzde, Kutsal Ruh’un gücünün ne kadar harika birşey olduğunu anlayabiliyoruz. Ama eğer Kutsal Ruh’un görevini ve rolünü anlamazsak; ne kadar güçlü olduğunu tam olarak kavrayamayız. Bizim hayatlarımızı güçle ve kudretle istila eden ve yönetimi altına alan Kutsal Ruh’la, İsa Mesih’i mesheden ve güçlendiren aynı Ruh’tur. Kutsal Ruh İsa’nın bizim günahlarımız için yaşayıp ölmesini tamamlayarak O’na güç vermiş, ve aynı güçle O’nu meshetmiştir.

Yeşaya peygamberin kitabından alınan bir bölüm İsa Mesih’e veriliyor. Ve İsa Mesih hizmetinin ilk gününde Nasıra’da ayağa kalkıp bu yazıyı okumaya başlıyor:

Luka 4:18-19 “Rab’bin Ruhu benim üzerimdedir.

Çünkü O beni, müjde’yi yoksullara iletmek için meshetti.

Tutsaklara serbest bırakılacaklarını,

körlere gözlerinin açılacağını duyurmak için,

ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak

ve Rab’bin lütuf yılını ilan etmek için

beni gönderdi.”

Sinagog’taki herkesin dikkati, o anda İsa’nın üzerinde yoğunlaşmıştı. Ve İsa vaazına şu sözlerle başladı: “Dinlediğiniz bu Yazı bugün yerine gelmiştir.”

İsa’nın burada okuduğu parça, İşaya peygamberin kitabından Rabbin hizmetkarını, kulunu Ruh’u aracılığıyla meshedişinden bahsediyordu. İsa şöyle diyor: “Meshedilen o kişi BEN’im. Rabbin Ruh’u Ben’im üzerime geldi.”

Dikkat ederseniz, Kutsal Ruh burda İsa’yı öngörülen hizmeti yerine getirmesi için meshediyor. Yoksullara, tutsaklara Müjde’yi ilan etmesi, tutsakların serbest kal maları ve körlerin gözlerinin açılması için meshediyor. Kutsal Ruh’un meshedişi ve gücü aracılığıyla tüm ezilenler özgürlüğe kavuşturuluyor. Böylece Rabbin lütuf yılı ilan ediliyor.

Tüm bu anlatılanların doğrultusunda bir sonuç çıkarmamız gerekirse; yaradılışta aracı olarak kullanılan kişi, yani peygamberler aracılığıyla konuşan ve Tanrı Söz’ünü esinleyen, gücünün tümüyle İsa’yı mesheden ve işgal eden; Tanrı’nın kendi gücünden başka hiçbirşey değildir. Bazen kişiler şöyle diyor: “Kutsal Kitaptaki Kutsal Ruh’a ait ayetler sadece alıntılardır.”

Her zaman hatırlamamız gereken şey, Tanrı’nın Ruh’u, Üçlü Birliğin üçüncü kişisidir. Babayla aynı güce ve aynı derecede yüceliğe sahiptir. Bunu anlamamıza yardımcı olacak birkaç ayete bakalım:

İbraniler 9:14 “Öyleyse sonsuz Ruh aracılığıyla kendini lekesiz olarak Tanrı’ya sunmuş olan Mesih’in kanının, diri Tanrı’ya kulluk edebilmeniz için vicdanınızı ölü işlerden temizleyeceği ne kadar daha kesindir.!”

Burada İsa’nın kendisini lekesiz bir sunu olarak Tanrı’ya sunmasında, O’nu güçlendiren şeyin Tanrı’nın ebedi Ruhu olduğunu söylüyor. Bu bölümde anlatılan şey; Tanrı’nın Ruh’unun Tanrı’nın özelliklerine sahip olduğu gerçeğidir. Tanrı’nın Ruh’u, sonsuz olarak tasvir ediliyor. Ve yanlızca Tanrı ebedidir, sonsuzdur. Bir başka örneğe bakalım:

  1. Korintliler 2:9-11 “Yazılmış olduğu gibi,

“Tanrı’nın, kendisini sevenler için hazırladıklarını

hiçbir göz görmemiş,

hiçbir kulak işitmemiş,

hiçbir insan yüreği kavramamıştır.”

Oysa Tanrı bunları bize Ruh aracılığı ile açıkladı. Ruh herşeyi, Tanrı’nın derin düşüncelerini bile araştırır. İnsanın düşüncelerini, insanın içinde olan kendi ruhundan başka kim bilebilir?Bunun gibi, Tanrı’nın düşüncelerini de Tanrı’nın Ruhundan başkası bilemez.”

Bu örnekte de Kutsal Ruh’un, yanlızca Tanrı’da var olabilecek özelliği taşıdığını görebiliyor muyuz?

Sadece Tanrı’nın bilebileceği şeyleri, Kutsal Ruh’un da bilebildiği söyleniyor. Yeni Antlaşma’ya baktığımızda Kutsal Ruh’un, tanrısal özelliklere sahip; açıkcası Tanrı olduğunun açıklanışını görüyoruz. Yunus peygamber kurtuluşun Rab’den geldiğini söyler. Kurtuluş Tanrı’dan gelir. Yeni Antlaşmaya geldiğimizde karşımıza çıkan ilginç şey şudur: Kurtuluş, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’a atfedilmiştir.

Bununla ilgili iki örneğe bakalım:

  1. Korintliler 1:21-22 “Bizi sizinle birlikte Mesih’te pekiştiren ve bizi meshetmiş olan Tanrı’dır. O bizi mühürledi ve güvence olarak yüreklerimize Kutsal Ruh’u yerleştirdi.”

Pavlus kurtuluşumuzu tanımlarken; Mesih’i, Kutsal Ruh’u ve Baba’yı ‘Bir’ ve aynı derecede etkin oluşuna dikkat çekiyor. Burada bahsedilen bu Üçlü’nün, hiçbirinin diğerine oranla daha fazla güçlü olduğunu söylemiyor.

Bununula ilgili ikinci örneğe bakalım:

Efesliler 2:19-22 “Buna göre artık yabancı ve garip değil, kutsallarla birlikte yurttaş ve Tanrı’nın ev halkısınız. Elçilerle peygamlerden oluşan temel üzerine bina edildiniz. Köşe taşı Mesih İsa’nın kendisidir. Bütün yapı, Rab’be ait kutsal bir tapınak olmak üzere O’nda kenetlenip yükseliyor. Siz de Ruh aracılığıyla, Tanrı’nın konutu olmak üzere hep birlikte Mesih’te bina ediliyorsunuz.”

Bu örnekte de fark edebildiğimiz şey Baba, Oğul ve Kutsal Ruh bizi Tanrı ile barıştırmak ve birbirimizle sevgi ilişkisi içine girip; Tanrı’nın yüceliğine yönelik bina olmamıza çalışmasldlr. İşte Ruh; hem yaratan, hem kurtarandır. Tarihin en başında ve en sonunda işleyen güç, aynı güçtür. Ve O da kişisel olmayan bir güç değildir. O güç, Kutsal Yazıların kurtaran kişisel ve yaratan gücü, Ruh’udur. Üçlü Birliğin, üçüncü kişisidir. Kutsal Ruh’un hayatımıza girişiyle oluşan harika şeylere neden şaşırmamamız gerektiğini anlayabiliyormuyuz? Hem dünyaya hem de bize kurtuluşu veren bu güç; şu an bizlerin içinde yaşayandır.

Bu nedenle her birimizin karşı karşıya kalabileceğimiz soru şudur: Rabbin Ruh’unun karşısında alçakgönüllülükle diz çöküp çökemeyeceğimiz. Ya da Kendi gücüyle bizim hayatlarımızda yapmak istediği şeyi (hayatlarımızı değiştirmek gibi) kabul edip etmeyeceğimizdir.

*Soru: Tevkin’in başlangıcında dünyanın, Tanrı’nın “Ol” sözüyle yaratıldığını biliyoruz. Bu anlatılanlar ışığında Üçlü Birliğin tümü birbirine eşit derecede etkin ve güçlü ise; İsa Mesih’in “Tanrı Sözü” olduğunu Yeni Antlaşmadan biliyoruz. Bu durumda Kutsal Ruh için de “dünyayı yarattı” diyebilirmiyiz?

*Yanıt: Aslında Üçlü Birliğin her üç kişiliği de yaradılışta aktiftir. Genelde Tanrı’nın yaptığı işleri haklı olarak farklı kişilikerle özdeşleştiririz. Örneğin: Yaradılışı Baba ile, kurtuluşumuzu İsa Mesih ile ve kutsallaştırılma işlemini de haklı olarak Kutsal Ruh ile özdeşleştiririz. Ama dikkat etmeniz gereken konu şudur: Üçlü Birliğin her kişiliği, kendilerine has bazı işleri yaparken; her üçü de aynı amaçla hareketle aktiviteleri devam etmektedir. Bu yüzden her ne kadar yaradılışı Baba ile özdeşleştirsek bile; Kutsal Yazıların bazı kısımları Üçlü Birliğin geri kalan diğer kişiliklerinin yaradılıştaki etkisini ve rolünü açıklar.

Ör: 1. Yuhanna ve 1. Koloseliler İsa’yı “yaradılışın başlatanı ve yaradılıştaki her şeyin Kendisi için yaratıldığı Kişi” olarak tanımlıyor. Daha önceden baktığımız Tekvin 1. bölümde, Tanrı’nın Ruh’unun yaradılışın tam ortasında olduğunu görüyoruz.

Başka bir örnek teşkil etmesi açısından ‘Kurtuluş’ işini ele alalım:

İsa Mesih’i düşünelim: O, hayatı uğruna bizi sevmişti. “Ben koyunlarım için hayatımı vermeye hazırım” demişti. Ancak Kutsal Yazıların bir diğer bölümüne baktığımızda şöyle der: “İsa, Baba Tanrı’nın isteği ve arzusuyla bizim günahlarımız için bir kurban olarak sunulmuştur”.

İbraniler 9. bölümde de rastladığınız gibi, Isa Mesih Kutsal Ruh tarafından sunuluyor. Bu yüzden her ne kadar Üçlü Birliğin her birini farklı rollerde önder olarak görsek de; Baba bir plan yapmışsa da, Oğul’u ve Kutsal Ruh’u da aynı planı uygulamada aktifdirler.

*Soru: Yuhanna 14. bölüm 28. ayette “Çünkü Baba benden üstündür” diyor. Yukardaki anlatılanlara bakarak, Üçlü Birliğin her üç kişiliğinin de birbirine eşit olduğunu kabul edersek, burada anlatılmak istenen şey nedir?

*Yanıt: Burada İsa Mesih’in kasttetiği şey; Kendisinin Baba’dan daha az değerli oluşu değildir. O, bizim kurtuluşumuzun başarıya ulaştırılmasındaki ya da elde edilmesindeki rolünden bahsediyor. Bu soruya büyük bir ışık tutabilecek bölüm, Filipeliler 2:6 ayet olurdu. “Mesih, Tanrı özüne sahip olduğu halde, Tanrı’ya eşitliği sımsıkı sarılacak bir hak saymadı.”

Mesih tüm doğası ile Tanrı’ydı ve aynı zamanda Tanrı’ya ait tüm görkem ve yücelik Mesihin’dir de. Ayetin ikinci bölümüne bakarsak İsa Mesih’in eşitliği, hak saymadığını görürüz. Bu yüzden 7. ayete bakmakta yarar görüyorum: “Ama yüceliğinden soyunarak kul özünü aldı ve insan benzeyişinde doğdu.” 8. ayet “İnsan biçimine bürünmüş olarak ölüme, çarmıh üzerinde ölüme bile boyun eğip kendini alçalttı.”

İşte Müjde’nin, İyi Haber’in tam kalbi budur:Tüm görkem ve yüceliğine rağmen; bunları bir kenara bırakarak, bizim günahlarımızın bedelini ödeyerek kurtuluşumuz için, beden alıp dünyamıza geldi. Ve bizlerin yararı için ‘kul’ özünü aldı. Ve işte bu nedenle İsa Mesih “Benim yiyeceğim, Baba’mın arzusunu yerine getirmektir.” diyor. Güç ve görkem anlamında O, Baba’dan daha az ya da daha küçük değildir. Eşitliğine sımsıkı sarılmayan ve bunu hak saymayan durumda da İsa Mesih, Baba’dan daha az değerli bir varlık olarak algılanamaz. Alçaltılmış bir kul benzeyişinde doğarak bize gözüktüğü için; Baba’dan daha az değerli olduğunu söylüyor. Yine İbraniler 9. bölümde şöyle bir ayete rastlıyoruz: “Tüm günahkarların günahlarını, karşı koyuşlarını ve suçlarını üzerinde taşıdı.”

Bu kadar görkemli olan Tanrı’nın, tüm insanları kurtarışına eriştirmek için, beden alıp her tür hakarete katlanarak dayanmasının, yüzüne tükürülmesine bile tahammül göstermesinin harika derinliğini kavrayabiliyormuyuz?

İsa Mesih’in burada “Baba’nın Kendisinden daha üstün olduğunu” söylemesinin sebebi; O’nun arzusuna ve isteğine boyun eğişinden, itaatindendir.

Daha önce de anlattığımız gibi şimdi vereceğimiz örnek ayetler de Üçlü Birliğin her kişiliğinin eşitliğini kanıtlayan ayetlerdendir.

  1. Korintliler 13:14 “Rab İsa Mesih’in lütfu, Tanrı’nın sevgisi ve Kutsal Ruh’un paydaşlığı hepinizle birlikte olsun.”

Amerika’da önderler ibadeti, kilise topluluğuna bu ayetleri söyleyerek, ayini sona erdirirler. Türkiye’de de böyle mi bilemiyorum? Bu ayet şu açıdan çok önemlidir: Çünkü Tanrı halkı üzerinde, üç kişiliğin bir olan tek Tanrı’daki etkinliğini ve Rab’bin bereketini onlara sunuşunu kanıtlar. Pavlus’un, Üçlü Birliğin üç kişiliğinden de tam bir eşitlikle bahsedişinin derin manasını kavramamız çok önemlidir. Eğer İsa Mesih ve Kutsal Ruh, eşit ve Tanrı değillerse; bu ayet Tanrı’ya karşı kullanılan bir küfürden ya da hakaretten ibaret sayılabilirdi.

Şayet eşit değillerse; Pavlus’un Tanrı’nın ismini kullanarak, insanları Baba-Oğul ve Kutsal Ruh adıyla bereketlemesi, Tanrı’nın Kutsallığına yapılan çok büyük bir hakaret sayılırdı. Ama Pavlus burada insanları Tanrı’nın ve bir insanın ve kişisel olmayan bir gücün adında değil; üç kişilikte Bir olan Tanrı’nın isminde bereketli yor.

Matta 28:18-20 “İsa yanlarına gelip kendilerine şunları söyledi: gidin, bütün ulusları öğrenciklerim olarak yetiştirin. Onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla vaftiz edin. Size buyurduğum herşeye uymayı onlara öğretin. İşte ben, dünyanın sonuna dek her an sizinle birlikteyim.”

Tanrı’nın Üçlü Birlik olarak var olan doğası burada da karşımıza çıkıyor. Tüm ulusları O’nun öğrencileri olarak yetiştirirken, onları Bir isim altında vaftiz etmeye de çağırıldık. Ama bu ismin kim ve ne olduğuna bakmadan önce, biraz Eski Antlaşma’ya dönmemiz gerekiyor.

Çıkış 20:7 “Allahın RABBİN ismini boş yere ağza almayacaksın; çünkü Rab kendi ismini boş yere ağza alanı suçsuz tutmayacaktır.”

Tanrı’nın emri üzerine, O’nun ismini boş yere kullanmamamız gerektiği vurgulanıyor. Çünkü Tanrı’nın ismi, O’nu bize belirten, açıklayan ifadedir. Bu yüzden boş yere ağza alan suçlanacaktır. Matta 28’e tekrar dönersek; görüyoruz ki belirli ve özel bir isimle vaftiz etmemiz gerekiyor. Yani Tanrı’nın isminde..Yargılanmak istemiyorsak; bu ismi boş yere ağzımıza alıp, kullanmamalıyız. Ayrıca dikkate değer bir başka şey de; tekil olarak kullanılan isim üç kişilikten oluşmaktadır. Baba-Oğul-Kutsal Ruh. Tanrı’nın ismi budur. Tanrı’nın Bir’liğindeki Üç’lüğe dikkat edin.

Yehova Şahitlerinin gittikce arttığı ülkenizde, bu ayetlerin oldukca büyük önem taşıdığı kanısındayım. Onlar da Tanrı’yı doğru isimle çağırmanın önemini öğretiler. Onlar, İsa Mesih’in sadece Tanrı tarafından yaratılmış bir kul olduğunu söyleyeceklerdir. Böyle bir durumla karşılaştığınızda; Tanrı’nın isminin ne olduğunu göstermek için bu ayetleri kullanabilirsiniz.

İSA MESİH VE KUTSAL RUH

İsa Mesih’le Kutsal Ruh arasındaki ilişkiyi anlayabilmek çok büyük önem taşır.

İncil’in hangi bölümüne bakarsak bakalım; İsa Mesih’in yaşamında ve

hizmetinde, Kutsal Ruh’un gücünü ve hizmetini görmemek imkansızdır. Aslında aralarındaki bu ilişkiyi İsa Mesih doğmadan kavramak mümkündür.

Luka 1:35 “Melek ona şöyle cevap verdi: ‘Kutsal Ruh senin üzerine gelecek, en yüce Olan’ın gücü senin üstüne gölge salacak. Bunun için doğacak olana kutsal, Tanrı Oğlu denecek.”

Luka’nın Meryem’e ne söylediğini anlamak çok önemlidir. İsa Mesih henüz Meryem’in rahminde iken Kutsal Ruh’un gücünü görebiliyormuyuz?

Luka 2:39-40 “Yusufla Meryem, Rab’bin Yasasında öngörülen herşeyi yerine getirdikten sonra Celile’ye, kendi kentleri olan Nasıra’ya döndüler. Çocuk büyüyor, güçleniyor ve bilgelikte yetkinleşiyordu. Tanrı’nın lütfu O’nun üzerindeydi.”

Luka İsa Mesih’in çocukluk yıllarını anlatırken, O’nun, büyüyen, güçlenen ve bilgelikle yetkinleşen bir çocuk olduğunu vurguluyor.

Peki böylesi bir tasvirin sebebi sizce ne olabilir?

Cevap açıktır: İşaya bölümünde okuduğumuz gibi ‘Rab’bin Ruh’unun O’nun üzerinde olmas’ idi. İşaya bu kişiyi, bu hizmetkarı Tanrı’nın ve Rab’bin seçilmiş Kişisiolarak tanımlıyor. Ve RAB, seçtiği Kişi üzerine de Ruh’unu koyacaktır. Bu sebeple İsa Mesih daha çocuk yaşta olmasına rağmen bilgeliğinin görülebilmesi, Tanrı’nın lütfu aracılığıylaydı. Bunlar da Kutsal Ruh’un işleyişinin sonucunda oldu.

Şimdi de biraz daha ilerleyerek, O’nun vaftizine bakalım:

Luka 3:21-22 “Bütün halk vaftiz olduktan sonra İsa da vaftiz oldu. İsa dua ederken gök açıldı ve Kutsal Ruh, bedensel bir görünüm alarak güvercin biçiminde O’nun üzerine indi. Gökten gelen bir ses de ‘Sen benim sevgili Oğlumsun, senden hoşnudum’ dedi.”

İsa Mesih’in hayatında, bu noktada Kutsal Ruh’un O’nun hayatına giriş sebebini, özelliğini anlamak çok önemlidir. Burada İsa Mesih hizmetine başlamadan önce, Kutsal Ruh tarafından meshediliyor. İsa Mesih artık herkesin önünde açıkca peygamberlik olarak görevini sürdürebilecek ve Tanrı’nın Krallığı’nın İyi Haberini ulaştırmak için dolaşıp; konuşacak. Bir sonraki bölüme baktığımızda İsa Mesih’in vaaz verişine şaşırmamak gerekir. Artık açıkca bir kahin olarak görev üstlendiğinden; Kutsal Ruh tarafından meshediliyor. Kefaret gününde kurban sunacak olan kahinler kendilerini yıkayarak ve meshederek temizliyorlardı. Hizmetinin bu erken safhasında bile İsa Mesih,Kudüs’e giderek kendisini bir kurban olarak sunmaya hazırlanıyordu. Bu noktada bir Kral olarak da görevine başlıyordu. Bu bölümde ilginç olan şey; gökten gelen sestir. O’ndan hoşnut olduğunu söyleyen Baba, O’na ‘Oğlum’ diye sesleniyor. Bu bölümde duyduğumuz şey adeta 2. Mezmur’un yankılarıdır.

  1. Mezmur şöyle diyor:

“Oğul hükmedecek ve tüm uluslar da O’nun mirası olacak”. İsa Mesih, bu durumda Kutsal Ruh’un meshedişiyle bizim kurtarıcımız olmak üzere hizmetine başlıyor.

Eski Ahit’te Davut ve Golyat’ın hikayesini hatırlayın: Davud’un kendi halkı uğruna nasıl savaştığını düşünün. Güçlü Golyatı öldürmek için Tanrı’nın Ruh’unun onu nasıl güçlendirdiğini anımsıyormusunuz? Aslında işin özünde İsa Mesih, vaftizinde Kutsal Ruh ile güçlendirilip; bizim adımıza seçilmiş Kişi olarak savaşa hazırlanıyor.ve meshediliyor. İşte O’nun insanlığı Kutsal Ruh’un dökülmesiyle; bizim uğrumuza yapacağı iş için daha da güçlendiriliyor. Vaftizden hemen sonra da İsa Mesih’in soy ağacı ve O’nun tüm soyu Adem’e kadar geri alınıyor.

Luka 4:1-13’ü lütfen okuyunuz…Burada gösterilen şey, sadece Tanrı’ya olan sadakatten çok daha fazla birşeydir. İlk ayette gördüğünüz gibi, İsa çölde dolaştırılırken; Kutsal Ruh ile dolu olarak gidiyor. Sadece Kutsal Ruh ile dolu değildi. Ama Kutsal Ruh tarafından bu sınanmayla karşı karşıya olmak üzere yönlendirilmişti.

Bu hikayeden çıkarılacak şey, ‘bizlerin de sadık olması’ gerektiği konusundan çok daha fazla anlam taşır.

  1. bölümün sonuna dönerek bir soru yöneltmek istiyorum: Adem sınanmayı geçip, başarılı oldu mu? Tabi ki hayır.   Savaş alanına girmiş ve yenilmişti. Kötü olan dedi ki: “Yediğin gün sen de Tanrı gibi olacaksın”.Ve o da bu ayatmaya kanarak yedi…Bu yüzden Adem aracılığı ile tüm insanlık günaha yenik düştü. 3. bölüm başarısız olan ilk adamın ismiyle bitiyor.

Peki 4. bölümde ihtiyacımız olan şey nedir?

Yani ikinci Adem olan İsa. Yeni insan. Yani yeni bir ırkın başı olan yeni bir insan. Kendi halkı uğruna savaş alanına giren Kişi ve Kutsal Ruh ile dolu olarak; yönlendirilerek sınanıyor ve kazanıyor. 13. ayete baktığımızda, şeytan yaralı bir hayvan gibi O’nun yanından ayrılıyor. Elinden gelen tüm güçleriyle O’nu sınamaya çalıştıysa da; kaybeden kendisi oldu. Çünkü ikinci Adem, hepimiz için bu savaşı kazandı. 14. ayete dikkatle baktığımızda; İsa Mesih Celileye Ruh’un gücüyle donatılmış olarak dönüyor.

Burada içindeki Kutsal Ruh’un doluluğundan kaynaklanan şeyin ne olduğuna dikkat edin.

Luka 4:31-32’ye bir bakalım:

“Sonra İsa Celile’nin Kefernahum kentine gitti. Sept günü halka ders veriyordu. Yetkiyle konuştuğu için O’nun öğretişine şaşıp kaldılar.”

Kefernahum’a gidip orada insanlara ders vermeye başladı. İnsanlar İsa’nın öğretisine şaşıp kaldılar. Çünkü O’nun öğretişinde yetki vardı.

Luka 4:33-37 ayetler arasına bakalım: Cinleri çıkarararak; Şeytanın krallığı üzerindeki yetki ve gücünü gösteriyor.

“Havrada cine tutsak, içinde kötü ruh olan bir adam vardı. Adam yüksek sesle, “Ey Nasıralı İsa, bırak bizi! Bizden ne istiyorsun?” diye bağırdı. “Bizi mahvetmeye mi geldin? Senin kim olduğunu biliyorum, Tanrı’nın Kutsalısın sen!”

İsa, “Sus, çık o adamdan!” diyerek cini azarladı. Cin, herkesin önünde adamı yere yıktıktan sonra, ona hiç zarar vermeden içinden çıktı.

Herkes şaşkına dönmüştü. Birbirlerine, “bu nasıl söz? Güç ve yetkiyle kötü ruhlara çıkmalarını buyuruyor, onlar da çıkıyorlar!” diyorlardı. Ve İsa’yla ilgili haber o bölgenin her yanında yankılandı.”

Hasta kişiler İsa’ya getiriliyor; ve İsa ellerini onların üzerlerine koyuyor, iyileştiriyordu. İsa Mesih ve Kutsal Ruh’un aracılığı ile Mesih’in çağının başlangıcını görüyoruz. Kutsal Ruh’un gücünün tümüyle gösterileceği, iyileştireceği bir çağ bu.

İSA MESİH’İN KİŞİLİĞİ:

2000 yıl boyunca insanlar İsa Mesih’in kimliğine ilişkin yazıyı sıkılmaksızın okudular. Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’da İsa Mesih’in hayatını okuyoruz. Nazik ve hassas, Kutsal, sabırlı, sadık ve sınırsız seven bir kişi ile karşılaşıyoruz. Bunların ötesinde binlerce karakter özelliğine rastlamak mümkündür. Bütün bu Müjde’leri okuduğumuzda; İsa Mesih’in tam, gerçek, mükemmel özelliklerde bir ‘insan’ olduğunu görüyoruz. İsa’nın insanlığında bizler, ne amaçla yaratıldığımızı görebiliyoruz. Çünkü bizim bilebildiğimiz tek şey; günah tarafından düşmüş ve bozulmuş insan doğasıdır. Ama burada karşımıza çıkan şey; hayal bile edemiyeceğimiz konumda bir insan doğasıdır.

Peki İsa nasıl böyle günahsız bir doğaya sahip olabilir?

Örnek olarak İşaya bölümüne bakalım:

İşaya 61:1 “RAB Yehovanın Ruhu üzerimdedir; çünkü hakirlere müjdeyi vazetmek için RAB beni meshetti; yüreği kırık olanları sarmak için, sürgünlere hürriyeti, mahpus olanlara zindanın açıldığını ilan için,”

Burada söylediği şey açıkca Rabbin Ruh’unun üzerinde olduğudur.

İşaya 42:1 “İŞTE, kendisine destek olduğum kulum;canımın kendisinden razı olduğu seçme kulum; Ruhumu onun üzerine koydum; milletler için hakkı meydana çıkaracaktır.”

Biz İsa Mesih’in insanlığını gördüğümüzde; Tanrı’nın Kutsal Ruh’uyla tam olarak dolu bir insan olmanın ne demek olduğunu anlayabiliyoruz. Bununla ilgili düşünebileceğimiz iki uygulama vardır.

Kutsal Ruh İle Yürümek Ne Demektir?

Pavlus bize bu soruyu sormamızı söylüyor.

Bunu bilmek için İsa’nın hayatına bakmamız gerekir. 1. Korintliler 13. bölüm’de Pavlus’un sevgiyi tarif edişini hatırlıyorsunuz. Tamamen İsa Mesih gibi. Galatyalılar’da Pavlus’un Ruh’un meyveleri hakkında neler söylediğini mutlaka okudunuz. Kendi kendinize Ruh’un meyvelerine nasıl sahip olabileceğinizi sorabilirsiniz. Diyeceğim tek şey; İsa’ya bakın. Çünkü İsa Mesih Kutsal Ruh’un yaşantısını bizlere kanı-canlı gösteriyor bir örnek olarak.

Dip not:
Belki bu Müslüman kültürde arkadaşlarınızla, insanlarla paylaşırken; Müjde’nin gerçeğini göstermek için, İsa Mesih’in hayatını ve Kutsal Ruh’un gücünü onlara gösterebilirsiniz. Bazı Müslüman arkadaşlarım Kuran-ı Kerim’i okuyup bana “Muhammed gibi olmak”, onun gibi yaşamak istediklerini söylemişlerdi. Muhammed’te belli başlı özelliklerin var olduğu ve bunların güzel şeyler olduğu konusunda ben de arkadaşlarımla hemfikirim. Ama Muhammed de Allah karşısında düşmüş, günahkar bir insandı ve O da Tanrı’nın görkemi ve yüceliğinden ayrıydı. Bu nedenle Müslüman arkadaşlarımız iyi bir insan olabilmenin yollarını Kuran’a ve hadislere bakarak bulmaya çalışıyorlar. Bu durumda bazı şeyleri araştıran arkadaşlarınızı İsa Mesih’in hayatına bakmaya yönlendirmeniz, o kişiler için faydalı olacaktır.

Diğer bir uygulama şu olabilir

İsa Mesih’in hayatında olan başka olayları anlatmaya devam edelim. O’nun ölümü hakkında biraz düşünelim! Yine burada Mesih ve Kutsal Ruh arasındaki ilişkiyi görüyoruz. İbraniler 9:14. bölüme daha önce bakmış ve şunu görmüştük: İsa Kendini ebedi Kutsal Ruh aracılığı ile sunuyordu. O’nu çarmıha giderken güçlendiren şey; Tanrı’nın Kutsal Ruh’uydu. Kutsal Ruh’un rolünü İsa Mesih’in dirilişinde de görebiliyoruz.

  1. Petrus 3:18 “Nitekim Mesih de bizleri Tanrı’ya ulaştırmak amacıyla doğru kişi olarak doğru olmayanlar uğruna, günahlar için kurban olarak ilk ve son kez öldü. Bedence öldürülmüş, ama ruhça diriltilmiştir.”

Burada İsa Mesih’in dirilişinde Kutsal Ruh’un rolünü anlamamız gerekir. O bedence öldürülmüş; ama ruhça diriltilmişti.

Kutsal Ruh ve İsa Mesih arasındaki bu ilişki neden bizler için bu kadar önemlidir?

İsa Mesih vaftizinde Kutsal Ruh’u ölçüsüz olarak alıyor. Ölümünde ve dirilişinde de Kutsal Ruh’un tümünü sahiplenmiş oluyor. O’nun göğe alınışı da aynı derecede önem taşıyor. Tanrı Oğlu tüm yaradılışa hakim olmak üzere Baba’nın Krallığında tahta oturtuluyor. Ve İsa Mesih Baba’nın sağında oturtulurken; armağan olarak Ruh’un tüm doluluğunu da alıyor. Işte burada bizim için ne denli önemli olduğu da ortaya çıkıyor. İsa Mesih Kutsal Ruh’u ölçüsüz olarak aldığından; Pentekost gününde de kilisesini bu güçle donatıyor.

Sizce İsa Mesih’in Kutsal Ruh’u Kendinde bulunduruşu ne kadar büyük bir şeydir?

Bu sorunun cevabını bize iki bölüm verebilir.

  1. Korintliler 15:45 “Nitekim şöyle yazılmıştır: ‘İlk insan Adem, yaşayan bir can oldu.’Son Adem ise yaşam veren bir ruh oldu.”

Burada İsa Mesih ve Kutsal Ruh ile olan ilişki ve bütünlük o kadar yüksek bir safhaya çıkıyor ki; İsa Mesih’in Kendisi dirilişiyle yaşam veren bir kayak olmaya başlıyor.

  1. Korintliler 3:17 “Rab Ruh’tur ve Rab’bin Ruhu neredeyse orada özgürlük vardır.”

Burada Pavlus’un ne dediğine dikkat edin!

Yaptığı şey; Üçlü Birliği kenara atmak ya da hepsini birbirine karıştırmak değildir. Anlatılmak istenen şudur:

İsa Mesih Kutsal Ruhu o kadar büyük bir derecede alıyor ki; artık İsa yani Rab, Ruh olmaya başlıyor. Bu dolulukta ve bu birleşimde o kadar büyük bir aşamaya ulaşıyor ki; sanki Ruh başka bir Mesih gibi gözüküyor. İşte bu nedenledir ki İsa Mesih Yuhanna 14. bölümde öğrencilerinin içini hüzün kaplamışken “Ben gidiyorum ama size başka bir yardımcı gelecek.” diyor. Ama esas dikkate alınması gereken kelimenin altını çizmekte fayda vardır. Gelecek olan aynı türde güçlü bir yardımcı olduğudur.

Bunu uygulamanın da iki yolu vardır:

Bizim için anlamlı olan şey; artık Kutsal Ruh bize Mesih’e ait Ruh olarak gelmektedir. Bu nedenledir ki bizler için olan Kutsal Ruh’un ilk görevi; her birimizi daha fazla Mesih’e benzer yapmaktır.

Son günlerde Kutsal Ruh’un armağanları konusunda birçok tartışmalar ortaya çıkmaktadır. Bu tartışmalar bana göre Kutsal Ruh’un görevi konusunda düşünmekten bizleri alıkoymaktadır.

Kutsal Ruh’un ilk görevi; bizleri Mesih’in benzerliğine dönüştürmek.

Romalılar 8:29 “Tanrı, önceden bildiği kişileri, Oğlu’nun benzerliğine dönüştürmek üzere önceden belirledi. Öyle ki, Oğul birçok kardeşler arasında ilk doğan olsun.”

Tüm bölümü anlayabilmek için; kendinden önce gelen 28 ayeti de okumamız ve anlamamız gerekir. Tüm bu ayetlerde Kutsal Ruh’ta olan yaşama ait alıntıları görmek mümkündür. Kutsal Ruh ile yaşamak, denetlenmiş olmak, Rabbin Ruh’unun içimizde yaşaması, Rabbin Ruh’u ile yöneltilmek, Oğulluk Ruh’unu almak. 29. ayette Kutsal Ruh’un işleyişinin sonucunu görüyoruz. Hepimizin içinde var olan Kutsal Ruh, Tanrı’nın önceden belirlediği işleri sonuca ulaştırmaya çalışıyor.

Yukarıdaki ayete göre Tanrı’nın önceden belirlediği amaç nedir?

Oğlu’nun benzerliğine dönüştürülmemiz.

Kutsal Ruh ve bizim O’ndaki yaşantımız hakkında.daha başka birçok ayetler vardır.

Romalılar 8:9-10 “Ne var ki, Tanrı’nın Ruhu içinizde yaşıyorsa, siz benliğin değil, Ruh’un denetimindesiniz. Ama bir kişide Mesih’in Ruhu yoksa, o kişi Mesih’in değildir. Eğer Mesih içinizde ise, bedeniniz günahtan ötürü ölü olmakla beraber, aklanmış olduğunuz için ruhunuz diridir.”

Bakmamız gereken konu şudur:

KUTSAL RUH’UN VAFTİZİ:

Daha önce de bahsettiğimiz gibi, İsa Mesih Kutsal Ruh’u limitsiz olarak içinde bulundurur. Kutsal Ruh’un doluluğu Mesih’in üzerinde öylesine bulunuyor ki; Pavlus “Rab Ruh’tur” diyor.

Kutsal Kitab’ın öğretişinde bundan çıkaracağımız sonuç şudur:

İsa Mesih’i kabul etmekle, Kutsal Ruh’u kabul etmeyi birbirinden ayıramayız. İsa Mesih’i kabul etmek; Kutsal Ruh’u kabul etmektir. Kutsal Ruh’tan mahrum olmak; İsa Mesih’ten mahrum olmaktır. 9.ayetin sonunda Pavlus’un ne dediğine dikkat edin! “Ama bir kişide Mesih’in Ruh’u yoksa, o kişi Mesih’in değildir.”

İşte bu nedenle İsa Mesih ve Kutsal Ruh hayatlarımızda birlikte vardırlar. Bu yüzden bizler İsa Mesih’l kabul ettikten sonra; hayatlarımıza Kutsal Ruh’un gelişini beklemiyoruz. Her ikisi de tek bir olay olarak, aynı anda hayatlarımızda gerçekleşiyor.

*Soru: Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’u aynı olarak kabul ediyorsak; bu sıralamayı yapmak gerekli midir?
*Yanıt: 2. Korintliler 13:14 “Rab isa Mesih’in lütfu, Tanrı’nın sevgisi ve Kutsal Ruh’un paydaşlığı hepinizle birlikte olsun.”

Daha önce de gördüğümüz gibi; bu Üçlü Birliğe ait yapılan bereketleme, Üçlü Birliğin normal sırasını yansıtmıyor. O, Baba-Oğul-Kutsal Ruh değil; Oğul-Baba- Kutsal Ruh olarak yansıyor.

*Soru: İsa Mesih’in denenmesinde şeytan nasıl O’nu alıp yönlendirebiliyor?
*Yanıt: Tam cevabını net olarak veremesek de; şöyle olabilir: İsa Mesih bizim uğrumuza savaşıyordu. Bu nedenle oraya şeytanın değil; kendi iradesiyle meydan okurmuşcasına gitti.

*Soru: Luka 12:10. ayete göre, İnsanoğluna kötü söz söyleyenin bağışlanabileceğini; ama Kutsal Ruh’a küfredenin bağışlanmayacağını söylüyor. Ölümünden sonra Kutsal Ruh’u bize gönderen İsa Mesih’tir. Bu sözü biraz açmak mümkün mü?
*Yanıt: Açıklaması oldukca zor bir ve bütünüyle aynı fikirde olunamayan bir bölümdür bu .Kutsal Ruh’a küfür edilmesi, özellikle belirlenmiş bir günah olarak karşımıza çıkıyor. Herhangi bir kişiye Müjde vaaz edildiğinde açıkca onu reddeden bir kimse, sanki kendini ölüme sürüklenmiş gibi oluyor.

İbraniler 4:4-6 “Çünkü bir yerde yedinci günle ilgili şunu demiştir:

“Tanrı yedinci gün bütün işlerinden dinlendi.”

Bu konuda yine diyor ki,

“Onlar huzur diyarıma asla girmeyecekler.”

Demek ki, bazılarının huzur diyarına gireceği kesindir. Daha önce iyi haberi almış olanlar söz dinlemedikleri için o diyara giremediler.”

Yazar burada aydınlatılan, göksel armağanı tatmış, Kutsal Ruh’u almış, Tanrı Söz’ünün iyiliğini ve gelecek çağın güçlerini tatmış olan kişilerden bahsediyor. Ama bu kişiler düşerlerse; onları tekrar tövbeye getirmek imkansız olacaktır. Buna en iyi örnek sanırım Yahuda ve kral Saul olurdu. Bu kişilerin hayatlarında Tanrı’nın Kutsal Ruh’u çok iyi çalışmıştı. Yahuda 3 yıl boyunca Tanrı ile yürümüş ve daha sonra para uğruna O’nu satmıştı. İşte Kutsal Ruh’a karşı küfretmek…

*Soru: Kutsal Ruh’un hayatlarımızdaki etkisinden başka, melekler de böyle bir etkiye sahip midirler?
*Yanıt: İncil’de şöyle der: “Melekler Tanrı için hizmet veren ruhlardır.” Bizim bilmediğimiz herhangi bir yolla, melekler Tanrı’nın amaçlarını gerçekleştirmek üzere dünyada etkindirler. Ama nasıl ve hangi yollarla bunu bilmek çok zor.

*Soru: Elç. İşl. 1. bölümde görüyoruz ki İsa Mesih, Baba’ya gideceğini ve daha sonra Kutsal Ruh’un bizlere gönderileceğini “Kutsal Ruh’la vaftiz oluncaya kadar bekleyin” diyor. Daha sonra Pentekost’ un gelişini görüyoruz. Pentekost görüşe göre; Kutsal Ruh’un verilişinin belirtisi armağanlardır. İkinci vaftiz gerektiğine inanırlar. Bir diğer görüşe göre; Kutsal Ruh vaftiz edildikten sonra kişiye armağan olarak verilir. Biz Presbiteryenlere göre, Kutsal Ruh vaftizi nedir?
 *Yanıt: Kutsal Ruh’u alıp almadığımız konusunda emin olmanın sadece bir yolu var. Bu da İsa Mesih’e imandır. Çünkü farklı grupların da önerdiği gibi bazı armağanların bizde olduğunu gösteren işaretleri Kutsal Kitapta göremiyoruz. Ör: Diller armağanını ele alalım. Bazıları şöyle diyor: “Kutsal Ruh’un bize verilişinin belirtisi, her zaman dillerle konuşmak şeklinde görülür.” Ama İsa Mesih, vaftizinde Kutsal Ruh’u aldığında yabancı dillerde konuşmamıştı. Aynı şekilde

Pavlus’a da böyle olmadı. Filipeli hapishane gardiyanı da Kutsal Ruh’u aldığında, o da dillerde konuşmadı.

Eğer Ruh’un bizde oluşunu gösteren işaret her zaman dillerde konuşmak ise; o halde çok tehlikeli bir durumla karşı karşıyayız demektir. Bu durumda ne İsa Mesih, ne de Pavlus Kutsal Ruh’un doluluğunu almamıştır anlamını çıkarabiliriz.

Bu prensibi diğer armağanlara da uygulayalım:

  1. Korintliler 12:11 “Bunların hepsini etkin kılan bir ve aynı Ruh’tur. Ruh bunları dilediği gibi, ayrı ayrı dağıtır.”

Eğer bir insan “Kutsal Ruh’un alınmasıyla beraber her zaman şu ya da bu armağan var olmalıdır” diyorsa; o zaman bunu söyleyen kişi yukardaki ayetle tam bir çelişki yaşıyor demektir. Çünkü bu ayet Kutsal Ruh’un, armağanlarını istediği gibi dağıtabileceğini söylüyor. Ve Kutsal Yazılarda hiçbir armağan her insanda var diye tek bırakılmamıştır.

Aynı bölümde 13. ayete Kutsal Ruh hakkında Kutsal Kitaba en uygun şeyi belirtiyor:

  1. Korintliler 12:13 “İster Yahudi ister Grek, ister köle ister özgür olalım, hepimiz bir beden olmak üzere aynı Ruh’ta vaftiz olduk ve hepimizin aynı Ruh’tan içmesi sağlandı.”

Korint kilisesinin gerçekten de biraz düzeltilmeye ihtiyacı vardı. İçlerinde öğretiye ilişkin problemler yaşanıyordu. Kilise içinde problemler mevcuttu. Tüm bunlara rağmen Pavlus şunu söylüyor: “İstisnasız herkes bir Ruh’ta ve bir bedende vaftiz oldular.”

Kutsal Kitap, bize hiçbir zaman iki farklı insan grubundan bahsetmez. Yani “Kutsal Ruh’la vaftiz olanlar” ya da “Kutal Ruh’la vaftiz olmayanlar.” Tüm inanlılar, Kutsal Ruh’ta bir bedene vaftiz olmuşlardır.

*Soru: İsa Mesih’in Kutsal Ruh’u alması ile; inanlıların Kutsal Ruh’u alması aynı mı? Farklı mı?
*Yanıt: Tabi ki çok farklılık olacaktır bu konuda. Yukardaki örneği sadece Kutsal Ruh’un İsa Mesih üzerine nasıl büyük bir güçle geldiğini vurgulamak için kullandım. Bunun oluşuyla birlikte, diller armağanının gözükmemesini ayırt etmek amacıyla bu örneği verdim. Ama hiçbir zaman Pavlus’un Kutsal Ruh’u alışıyla; İsa Mesih’in Kutsal Ruh’u alışını aynı kefeye koyamayız. Bu örnekten İsa Mesih’i ayırsak bile; yine de diller armağanının oluşmadığını hem Pavlus; hem de gardiyandan anlamamız mümkündür.

*Soru: İbraniler 8. bölüm 11. ayette “Hiç kimse kendi yurttaşına, kendi kardeşine, Rab’bi tanıyın diye akıl öğretmeyecek. Çünkü küçüğünden büyüğüne kadar, onların hepsi beni tanıyacak.” diyor. O halde bizler neden kendi aramızda da Tanrı’yı tanıtmak gereği duyuyoruz?
*Yanıt: Kutsal Ruh insanları kullanır. Ve bizler Kutsal Ruh’un araçları olarak işlev görürüz. Bu yüzden pastörlerin, öğretmenlerin ya da öğrenci yetiştirmenin var oluşu, Kutsal Ruh’un öğretişini bir kenara atmak demek değildir. Ama burada bunlardan daha önemli bir şeyin oluşuna dikkatinizi çekmek isterim: Burada kastedilen “Tanrı’yı bilmek”; sistematik teolojiyi bilmek anlamında değildir. Kastedilen şey; Tanrı’yla yakın bir ilişki içersine girmiş olmaktır.

Karşımızda yerin ve göğün yüce Kralı var. Ve en küçük, en genç, en eğitimsiz inanlı bile Tanrı hakkında, dünyadaki en eğitimli insandan bile daha fazla bilgi sahibidir. Çünkü almış olduğu Oğul’luk Ruh’u içinde yaşamaktadır. Bu yüzden Tanrı’yı sevgili Babamız diye tanırız. O bizim en yakın arkadaşımızdır.

*Soru: Kutsal Kitap’ta İsa Mesih’e iman etmekle; Kutsal Ruh’u almanın aynı şey olduğunu görüyoruz. Kutsal Ruh imanlıda öyle bir çalışmalı ki; İsa Mesih’in adı yücelmeli. Kutsal Ruh geri plandadır ve İsa Mesih’i yansıtır.
*Yanıt: Hatırlamamız gereken en önemli şey şudur: Kutsal Ruh, Mesih’in Ruh’udur. Çoğu kilise kutsal Ruh’u Mesih’ten ayrı olarak aramaya çalışıyorlar. Bu tip şeyler elbette çok sakıncalı durumlar yaratabilir.

İbraniler 8:13 “Tanrı, ‘yeni bir antlaşma’ demekle ilkini eskimiş saymıştır. Eskiyen ve köhneleşen, çok geçmeden yok olur.”

*Sorulardan biri şuydu: “Eğer Eski Antlaşma gerçekten Tanrı’nın Sözüyse; nasıl köhneleşir ve yok olur?”

*Yanıt: Eski Antlaşma için yok oluştan bahsetmesi, onun kötü olduğu anlamını taşımaz. Bunun artık eskimiş sayılmasının başlıca sebebi, onun Tanrı tarafından belli bir amaç için gönderildiğini ve bu amacı yerine getirdiğini söylemesidir.

Galatyalılar 3:23-25 “Bu iman gelmeden önce, biz Yasa altında hapsedilmiştik, gelecek iman açıklanıncaya dek Yasa’nın tutuklusuyduk. Yani, Yasa imanla aklanalım diye Mesih’in gelişine dek eğiticimiz oldu. Ama iman gelmiş olduğundan, artık Yasa’nın eğiticiliği altında değiliz.”

Bu bölümde birkaç kere Pavlus “iman” sözcüğünü kullanmaktadır. Ya da buna eşdeğer bir kelime kullanılır. (25. ayette İngilizce çevirilerde “iman” kelimesi yerine eş anlamlı başka bir kelime kullanılmaktadır. Türkçe çevirilerde aynı kelime kullanılmıştır.) Bu bölümün arka planındaki tarihsel duruma bakalım: Pavlus, tarihteki bu dönüm noktasından bahsediyor. Ve İsa Mesih tarihin bu tam merkez noktasındadır. Tüm tarihi biz iki noktaya ayırabiliriz. İsa Mesih’ten önce ve İsa Mesih’ten sonra. Bu yüzden 23. ayette diyor ki “bu iman gelmeden önce.” Kullandığı “bu iman” kelimesi İsa Mesih’e ilişkin. Yani İsa Mesih gelmeden önce Tanrı halkı Yasa altındaydı. Burada Pavlus’un üzerinde yoğunlaştığı, teke tek şahıslar değildir. Bu nedenle diyor ki “iman gelmeden önce Tanrı halkı Yasa altındaydı.” 24. ayete tekrar bakalım: Yasa’nın belli bir amacı vardır. Pavlus, Mesih’ten önce yaşayan Tanrı halkının yaşamını çocukluk dönemine benzetiyor. Tanrı halkı (çocuklar) olarak bizle ilgilenen, bizi eğiten birine ihtiyacımız vardı. Daha doğru kelimelerle ifade etmek gerekirse; Eski Antlaşma altında bulunan Tanrı halkının, kendilerini eğitecek ve yetiştirecek birine ihtiyaçları vardı. Bu yüzden de Yasa, Tanrı halkını İsa Mesih’e getirmek üzere yönlendirdi, eğitti. Ör: Eski tarihte yaşayan bir İsrailli olduğunuzu düşünelim: Ve Yasa altında olduğunuza göre de, sünnet oluyorsunuz. Kahin halkısınız. Aynı şekilde Yasa altında olduğunuz için kurban sunmanız da gerekmektedir. Nesiller boyunca bunu yapmanız şarttır. Çocukluk döneminde olan Tanrı halkının üzerinde tüm bunların etkisi ne olmalı?

Tanrı halkının tümünü İsa Mesih’in geleceği güne yönlendirmek. Böylece tapınakta her seferinde bir kuzu kesilip; kan akıtıldığında insanlara hatırlatılan şey Kurtuluşun Rab’den olduğuydu. Sundukları her sunu ve kurban, onları Mesih’e yönlendirdi.

Yeni Antlaşma’ya geldiğimizde; Zekeriya ve Simon gibi insanlara rastladığımızda şaşırmamamız gerekir. Bunların hepsi İsrailin kurtuluşu için bekliyorlar. Tapınaktaki Simon’un ne dediğini hatırlıyor musunuz? “Rab’bin sağladığı Kurtuluşu görmeden ölmeyeceğim.”demişti. Yani Kutsal Yasa onu İsa Mesih’i aramaya yönlendirdi.

Ama çocuklar büyüdüğünde artık eğiticiye ihtiyaçları yoktur. Artık şimdi son çağda, yetişkinlik devresine erişmiş sayılmaktadır. Bu nedenle elimizden tutup; bizi İsa Mesih’e götüren Yasa’ya ihtiyacımız yoktur. Pavlus’un Efeslilerde öğrettiği gibi bizde artık ışık olduğunda, gölgeye ihtiyaç yoktur. Bu anlamda Eski Antlaşma eskimiştir.

Bununla şunu kastetmiyoruz:

Eski Antlaşma’yı okuyup, hiçbirşey alamayız. Pavlus’un da söylediği gibi, yazılan tüm bu şeyler, bizlerin eğitilmesi içindir. Dolayısıyla tüm bu kutsal yazıların hepsi Tanrı tarafından esinlenmiştir ve bizi iyi işler için yetkin kılarlar.

*Soru: Kutsal Ruh’un armağanlarından çok, Kutsal Ruh’un kendisinin önemli oluşunu bizim bakış açımıza göre açıklar mısınız?
*Yanıt: Tabi ki ilk öncelik, armağandan ziyade, onu veren üzerine yoğunlaşmaktır. Küçük çocukları olanlar bilirler. Onları sevdiğiniz için bir armağan verdiğinizi varsayalım. Sizden ziyade, verdiğiniz hediyeyi daha çok sevmiş olmaları, kalbinizi kırabilir. Çünkü sizin bu armağanı vermenizdeki asıl sebep; aranızdaki ilişkiyi derinleştirmekti. Ne yazık ki çoğu zaman insanlar daha ziyade armağanlara yönelirler. Böylece armağanların kendisi, armağanları veren kişiye yönelik olması gereken sevgimizi engelleyebilirler. Çünkü inanlılar olarak yaşam amacımız; Tanrı’yı tanımak ve O’nu sevmektir.

Başka bir uygulaması da olabilir.

Romalılar ve Korintliler bölümlerinde yazarların Ruh’un armağanları üzerinde yoğunlaşması, belki insanlar üzerinde biraz yanlış bir etki yaratmış olabilir. Sanki Kutsal Ruh’un çalışmaları bir paket içersine sınırlandırılarak, gerçek olmayan bir şeyi akıllarımızla yaratmış intibasını verebilir. Romalılar 12. bölüm, 1. Korintliler 12. bölüm ve Efesliler 4. bölümde belirtilen bu ruhsal armağanlar sadece bu kadarla kısıtlı değildir. Verilmek istenenler bu listeyle sınırlandırılmış değildi. Dikkatinizi çekmek istediğim şey; bu listelerin iki kategoriye ayrılabileceğidir.

Söz ve Eylem armağanları:

Bu nedenle yukarıda belirtilen bölümlerdeki ruhsal armağanlara yönelik ayetleri okurken; iki kategoriyi göz önünde tutmalıyız. Pavlus’un sıraladığı şeyler, hem söz hem de eylem armağanlarını kapsamaktadır.

Ruhsal armağanlar konusunda sorulması gereken esas soru ne olmalıdır?

Verilen bu listelere bakarak, kişi kendinde olan armağanları keşfedemez. Kişinin kendisine sorması gereken esas soru, Mesih’in bedenine ve komşularına bakarak şöyle olmalıdır: “İsa Mesih’in bedeninde, topluluğumda ve kendi çevremde; hem sözde ve hem de eylemde bu insanlara nasıl hizmet edebilirim?”

Bu sorudan sonra Kutsal Ruh’tan sizi, hem sözde hem de eylemde güçlendirmesini istemelisiniz.

Kutsal Ruh’un armağanları aşırıya kaçıp, abartmaya başlarsak; o zaman burçları da Hristiyanlığın öğretileri içine alabiliriz gibi bir fikrin oluşmasına meydan vermiş olabiliriz. “O aslan burcu, ben terazi burcuyum. Benim yöneticilik armağanım, senin dillerle konuşma armağanın var.”

Kutsal Ruh beden içinde böyle çalışmaz. Bizler kendimizi belirli kalıplarda bazı armağanlarla kısıtlarsak; Kutsal Ruh özgürce bizim içimizde çalışamaz. Kutsal Ruh bizleri belirli bir yönde eğitmek isterken; bizler durup; “hayır!..Ben bu yönde gitmek istemiyorum. Çünkü benim yardım etme armağanım var.”diyoruz.

Kutsal Ruh’a, hangi armağanlara sahip olduğumuzu söylemek yerine; kendimizi O’na bırakıp, O’nun bizleri yönlendirişiyle yürümeye çalışmamız daha doğru olur.

*Soru: Bazı imanlılar ruhsal armağanları, Kutsal Ruh’tan ayırıyor. Bu durumda Kutsal Ruh’un bize müdahalesi nedir?
*Yanıt: Hiçbir zaman ruhsal armağanları Kutsal Ruh’tan ayrı tutamazsınız, ayıramazsınız. Yapmak istediğimiz herkesin belirli bir dengede durmaya çalışmasıdır. Örnek verdiğim şeyler daha ziyade Amerikan kiliseleri çevresindeki şeylerdir. Orada kişiler ruhsal armağanlar üzerinde daha fazla dururlar.

Yeni Antlaşma’ya baktığımızda sanki ruhsal armağanlar üzerinde pek fazla durmuyor gibi gözüküyor. Ör: İncil Ruhun armağanlarından ziyade, insanın Kutsal Ruh tarafından kutsalıkta değişmesine daha fazla önem veriyor.

Çoğu zaman ruhsal armağanlar üzerinde yapılan birçok tartışma ve konuşma, Kutsal Ruh’un Kendisine verilmesi gereken önemi vermiyor.

Başka bir örnek verelim:

Yeni Antlaşma’daki Kutsal Ruh’u tanımlayan bir başka şey de; Kutsal Ruh’un tanık olarak işlev görmesidir. O, Kendisi bir görev ruhudur. Kilise üzerine dökülmüştür. Öyle ki kilise dünya üzerine yayılsın. Kutsal Ruh’un armağanları üzerine yapılan bu kadar konuşma ve tek yönlü dikkat, daha yüce olan görev ruhuna verilmesi gereken ilgi ve önemi engeller. Bu sebeple de kendi bedenimizi geliştirmek, bine etmek yerine; sürekli olarak ruhun armağanlarını nasıl kullanabileceğimiz konusuna takılıp kalırız. Ama Yeni Antlaşma’da İsa Mesih’in bedeni her zaman dışa açılması için bina edilir. Sadece verilen armağanların tadını çıkarmak için değildir.

Kısacası Yeni Antlaşma’da gördüğümüz gibi, bu konuda da bir dengenin sağlanmas gerektiği açıkca belirtilmiştir.

KUTSAL RUH’UN ARMAĞANLARI VE PENTEKOST’UN ANLAMI:

Pentekost günüyle ilgili farkına varmamız gereken ilk şey; bu günün tarihte bir dönüm noktası olduğudur.

Hatırladığınız gibi İsa Mesih, Elçilerin İşleri 1. bölümde Kudüs’te öğrencilerine şöyle diyordu: “Ben size Kutsal Ruh’u gönderinceye ve O’nun armağanlarını alıncaya kadar, burada bekleyin.”

Elçilerin İşleri 1:4-5 “Kendileriyle birlikteyken onlara şu buyruğu vermişti: ‘Kudüs’ten ayrılmayın, Baba’nın vermiş olduğu ve benden duyduğunuz sözün gerçekleşmesini bekleyin. Şöyle ki, Yahya suyla vaftiz etti, ama sizler birkaç güne kadar Kutsal Ruh’la vaftiz edileceksiniz.”

Ve öğrenciler İsa Mesih’in dediği gibi bekliyorlar ve Pentekost günü geliyor.

Elçilerin İşleri 2:1-13’ü lütfen okuyunuz.

Burada da dikkat ederseniz, Kutsal Ruh güçlü bir yel gibi yeniden geliyor. Ve Kutsal Ruh elçilerin üzerine gelmeye başlayınca; bahsedilen harika olay gerçekleşiyor. 12. ayette görüldüğü gibi, bu olaya tanıklık eden birçok insan, hayret ve şaşkınlıkla seyrediyorlar. Bazılarıysa elçilerin sarhoş olduğunu düşünüyorlar. 14. ayetten itibaren Petrus, vaaz etmeye ve Kutsal Yazılar’dan buna ilişkin gördüklerini açıklamaya başlıyor. Ve Yoel peygamberden alıntı yapıyor. “Gördüğünüz gibi bu adamlar sarhoş değillerdir. Ama Yoel peyamber aracılığıyla daha önceden bildirilen şeylerin yerine gelmesidir.”diyor. Yoel peygamber, Tanrı’nın Kutsal Ruh’unu kendi halkı üzerine dökeceğini söylemişti. Ama bizim üzerinde duracağımız ayet, 17. ayetteki “son günlerde” kelimesidir. Yoel peygamber geleceğe bakarak; özlemle Kutsal Ruh’un dünyaya gönderildiği günün, tarihin bir dönüm noktası olduğunun ve “sonun başlangıcının geldiğini işaret edeceğini” söylüyor. Petrus şöyle söylüyor: “Yoel peygamberin daha önceden söyledikleri bugün sizin gözünüzün önünde gerçekleşmiştir.”

Bugün, “Son günlerin” “Başlangıcını” belirtiyor. Ve Pentekost günüyle beraber dünya, kendi tarihinin son aşamasına girmiş oluyor.

Değişik bir bölüme bakarak; söylenenleri pekiştirelim:

İbraniler 1:1-2 “Tanrı eski zamanlardan peygamberler aracılığıyla birçok kez ve çeşitli yollardan atalarımıza seslendi. Bu son çağda da herşeyin mirasçısı olarak belirlediği ve aracılığıyla evreni yarattığı kendi Oğluyla bize seslenmiştir.”

Bu bölümdeki karşılaştırmaya dikkat edin!…Eski zamanlarda Tanrı, kedisini çeşitli yollarla belirtmişti. Ama son çağda (son günlerde) kendi Oğlu aracılığıyla konuştu. Tanrı’ını Kendi Oğlu’nda bize kendini açıklaması, yine dönüm noktasını belirliyor.

Başka bir bölüme daha bakalım:

Galatyalılar 4:4 “Ama zaman dolunca Tanrı, Yasa altında olanları özgürlüğe kavuşturmak için kadından doğan, Yasa altında doğan öz Oğlunu gönderdi.”

Zaman dolunca, yani tarih belirli bir aşamaya gelince Tanrı, Oğlunu dünyaya gönderiyor ve artık başka bir “Son çağ” başlıyor.

Son bir bölüme daha bakalım:

  1. Korintliler 10:11 “Bu olaylar, başkalarına ders olsun diye onların başına geldi ve çağların sonuna ulaşmış olan bizleri uyarmak için yazıya geçirildi.”

Pavlus’un ne söylediğine dikkat edin!..Tanrı Eski Ahit’te bulunan hikayeleri ve olayları bizim öğrenebilmemiz için yazıya geçirtti. Bu ayetin bizim hakkımızda ne anlatmak istediğine dikkat edelim!..Bizler bu çağların “doluluğa ulaştığı” zamanlarda yaşayan insanlarız. Elç. İşl. 2. bölümde Petrus’un sözlerinde bahsedilen “Pentekost gününde, Kutsal Ruh’un verilişiyle” beraber, artık “sonun başlangıcı” 2000 yıl önce başlamış oldu. Bu yüzden Pentekost günü, Kutsal Ruh’un verilişi; Kutsal Kitap’ta ve dünyada Mesihle beraber, Eski Ahit çağından artık Yeni Antlaşma çağına geçişi simgeliyor. Pentekost günüyle beraber biz peygamberler tarafından belirtilen “Yeni Çağın” başlangıcına tanık oluyoruz. Yoel peygamber, bu çağın başlangıcını daha önceden belirterek; “Bu, Kutsal Ruh’un Tanrı halkı üzerine dökülmesiyle açıkca görülecektir.” diyor.

Hezekiyel 36:25-27 “Ve üzerinize temiz su serpeceğim, ve tahir olacaksınız; bütün murdarlığınızdan, ve bütün putlarınızdan sizi temizleyeceğim. Ve size yeni yürek vereceğim, ve içinize yeni ruh koyacağım; ve taş yüreği bedeninizden çıkaracağım, ve size et yürek vereceğim. Ve Ruhumu içinize koyacağım, ve sizi kanunlarımda yürüteceğim, ve hükümlerimi tutacaksınız, ve yapacaksınız.”

Kutsal Ruh’un verileceği güne değindiğine dikkat edin!..

Hezekiyel Yeni Antlaşma çağına bakarken; çok merkezi bir temaya değiniyor. Tanrı şöyle diyor: “Ruh’umu içinize koyacağım.”

Petrus da diyor ki: “Bu Yeni Antlaşma vaadinin bugün yerine geldiğini görüyoruz.” Çağların sonu gelmiştir. İsa Mesih’in sinagog’ta dediği gibi, Rab’bin Lütuf yılı gelmiştir. Pavlus’un da dediği gibi “işte şimdi Rab’bin lütuf zamanıdır. Şimdi Kurtuluş günüdür.”

Pentekost gününü önemli yapan şey; Tanrı’nın Kutsal Ruh’unun, kendi halkına İsa Mesih tarafından bir armağan olarak verilmesidir.

Petrus’un verdiği vaaza bakmaya devam edelim:

Elçilerin İşleri 2:29-32 “Kardeşler size açıkca söyleyebilirim ki, büyük atamız Davut öldü, gömüldü, mezarı da bugüne dek yanı başımızda duruyor. Davut bir peygamberdi ve soyundan gelen birini tahtına oturtacağına dair Tanrı’nın kendisine ant içerek söz verdiğini biliyordu. Geleceği görerek Mesih’in ölümden dirilişine ilişkin şunları söyledi: ‘O, ölüler diyarına terk edilmedi, bedeni çürümedi.’ Tanrı, bu İsa’yı ölümden diriltti ve biz hepimiz bunun tanıklarıyız.”

Yine burada gördüğümüz yola dikkat edelim:

İsa Mesih, Baba’ya yükseliyor. Rab olarak tahta oturuyor ve Tanrı Oğlu’na Kraliyet armağanı olarak, Kendi Ruh’unu veriyor. Ve Baba’sından almış olduğu bu Ruh’u, kilisesinin üzerine döküyor. İsa Mesih’in almış olduğu Kutsal Ruh, bize verdiği Kutsal Ruh ile aynı olandır. Bu yüzden de Yeni Antlaşma’nın merkezi noktası; Kutsal Ruh’un armağan olarak verilişinde yatar.

Tanrı’nın Hezekiyel aracılığıyla dediği gibi; Tanrı, “Ruh’unu insanların içine koyacak.” Yeni Anlaşma’nın vaadinin yerine gelişinin başlanıcını, Pentekost gününde görüyoruz.

İbraniler 8:10-11 “ ‘O günlerden sonra’ diyor Rab,

‘İsrail halkıyla yapacağım antlaşma şudur:

yasalarımı onların zihnine işleyeceğim,

yüreklerine yazacağım.

Ben onların Tanrısı olacağım,

Onlar da benim halkım olacaklar.

Hiç kimse kendi yurttaşına,

kendi kardeşine,

Rab’bi tanıyın diye akıl öğretmeyecek.

Çünkü küçüğünden büyüğüne kadar,

onların hepsi beni tanıyacak.”

Burada yazar Yeremya’nın, Yeni Antlaşma’ya ilişkin sözlerinden alıntı yapıyor.

Yeni Antlaşma ile bize vaad edilenlere dikkat edelim!

Tanrı yasasını zihinlerimize koyacak; onları yüreklerimize yazacak! Ve bizler Rab’bi o kadar iyi tanıyacağız ki; hiç kimsenin bize Rab’bi tanıtmasına gerek kalmayacak. Çünkü Tanrı diyor ki; “en küçüğünden, en büyüğüne hepsi beni tanıyacaklar.”

Peki Tanrı Yeni Antlaşma vaadini bizlerin içersinde nasıl gerçekleştiriyor?

Bizlere verdiği Kutsal Ruh’u aracılığıyla….

Romalılar 8:3-4 “Doğal insan benliğinden ötürü güçsüz olan Kutsal Yasa’nın yapamadığını Tanrı yaptı. Öz Oğlunu günahlı insan benzerliğinde günah için kurban olarak gönderip günahı insan benliğinde yargıladı. Öyle ki, Yasa’nın gereği, doğal benliğe göre değil, Ruh’a göre yaşayan bizlerde yerine gelsin.”

Yasa’nın bizleri değiştirmeye gücü olmayışına dikkatinizi çekmek istiyorum. Yasa’nın yerine getiremediğini Tanrı, Oğlunu göndererek yaptı. Ve İsa Mesih hepimiz için yapmak istediklerini, Kutsal Ruh aracılığı ile başarıyor. Çünkü pentekost günü nedeniyle bizler, Ruh’a göre yaşıyoruz.

Elçilerin İşleri 2 bölüme bakarak; Rab hakkında bilgimizin ne kadar zenginleşeceğine dikkat edelim. O’nun Yasasıyla ilgili kalbimizde olan bilgiler ne kadar daha derinleşecek. Bunların cevabı 17. ve 18. ayetlerde görülüyor.

Yoel burada Kutsal Ruh’un verilmesi olayı üzerine yoğunlaşıyor. Ruh’un verilişinin sonuçlarından bir tanesi de; “kızlarınız ve erkekleriniz peygamberlik edecekler” diyor. Erkekler ve kadınlar.  Tanrı’nın tüm hizmetkarları.

Sayılar 11. bölümde Musa, Tanrı halkının her birinin peygamberler olacağı güne özlemle bakıyor. Ve Yoel diyor ki; “bugün, (o gün) Tanrı insanların üstüne döktüğü gün gelecek. O gün de Tanrı Ruh’u aracılığıyla; Tanrı halkının hepsi peygamberlik edecek.” Ve Petrus diyor ki; “işte artık bu vaad, gerçek olmuştur.” Çünkü artık Kutsal Ruh’u aracılığıyla Tanrı, kendine ait bilgileri kalbimize yazacak. Kutsal Ruh’un içimizde oluşuyla anlayabildiğimiz Yeni Antlaşma vasıtasıyla, bir zamanlar sadece peygamberlerin sahip olduğu bilgilere, artık Tanrı’nın tüm halkı sahip olabilecek. Peygamberler, kahinler ve krallar aracılığı ile iletilen Tanrı hakkındaki bilgiler artık, tüm halkının gözleri önündedir. Eski Antlaşma’da birkaç kişinin sahip olduğu bu bilgilere, artık bizler kişisel olarak ilk Kişi’den sahibiz. Tanrı hakkındaki en derin bilgiler, artık herkes tarafından paylaşılmaktadır. Biz Pentekost aracılığıyla, Mesih’in Ruh’unu paylaşıyoruz. Ve yine bu Ruh aracılığıyla; artık sadece bu Ruh’un verebileceği, Tanrı hakkındaki bilgilere sahibiz.

Örnek olarak: 1. Yuhanna 2:20,27 “Sizler ise kutsal Olan tarafından meshedildiniz; hepiniz bilgilisiniz.” “Size gelince, O’ndan aldığınız Ruh sizde kalır ve kimsenin size birşey öğretmesine gerek yoktur. O’nun size herşeyi öğreten Ruhu gerçektir, sahte değildir. Size öğrettiği gibi, Mesih’te yaşayın.”

Artık biz meshedildik. Ve bu meshediliş, bize herşey hakkında öğretiyor. Ve bu gerçek bir meshediliştir. Peki nedir bu meshediliş?  Kutsal Ruh’un Kendisidir. Bu yüzden hiç kimsenin bize “Tanrı’yı tanı” demesine ihtiyacımız yoktur. Çünkü Tanrı halkının en küçüğünden; en büyüğüne herkes Rab’bi tanımaktadır.

Bu söylediklerimizin tümünden bir sonuç çıkarmamız gerekirse; ilk ders şu olurdu:

Pentekost’un odak noktası, Kutsal Ruh’un verilişidir. Kutsal Ruh, İsa Mesih’in kilisesine verdiği armağanıdır. Kutsal Ruh, Mesih’in kilisesinden tutun, her inanlıya bir armağan olarak verilmiştir. Ve bu armağan aracılığıyla; Kutsal Ruh’ta paydaşlık buluyoruz. Bizler, Tanrı’nın Kutsal Ruh’unun yaşadığı tapınaklarız. Birey ve toplu olarak, Kutsal Ruh’un tapınaklarıyız.

Buna örnek teşkil eden birkaç ayete bakalım:

Efesliler 2:19-22 “Buna göre artık yabancı ve garip değil, kutsallarla birlikte yurttaş ve Tanrı’nın ev halkısınız. Elçilerle peygamberlerden oluşan temel üzerine bina edildiniz. Köşe taşı Mesih İsa’nın kendisidir. Bütün yapı, Rab’be ait kutsal bir tapınak olmak üzere O’nda kenetlenip yükseliyor. Siz de Ruh aracılığıyla, Tanrı’nın konutu olmak üzere hep birlikte Mesih’te bina ediliyorsunuz.”

Hezekiyel kitabının sonuna doğru baktığınızda, son zamanlarda yapılacak tapınağı anlatmaktadır. Hezekiyel bu tapınaktan bahsederken; fiziksel oluşundan ve dokunulabilirliğinden bahsediyor. Bu tanım kafanızı karıştırmasın, zira onun bahsettiği tapınak, bizleriz. Her birimiz yaşayan taşlarız. Mesih İsa’da biz diriltildik. Her birimize Kutsal Ruh armağan olarak verildi. Tanrı’nın kendisi, içimizde yaşamak için; tüm bu taşları alarak her birimizi yaşayan tapınaklar yapıyor. 12. ayette bunu diyor Tanrı.

İki yerde daha aynı temayı görebiliriz:

  1. Korintliler 3:16 “Tanrı’nın tapınağı olduğunuzu, Tanrı’nın Ruhunun sizde yaşadığını bilmez misiniz?”

Mesih İsa’daki kimliğimizin harika gerçeği; Tanrı’nın Kutsal Ruhunun içimizde yaşadığı gerçeğidir. Bu nedenledir ki Pavlus, Korint’teki inanlıların arasındaki ayrılıkları çok trajik buluyor. Çünkü bölünme olduğu zaman paydaşlığın ipleri kırılıyor ve Tanrı’nın tapınağı yavaş yavaş zarar görmeye başlıyor.

  1. Korintliler 6:18-20 “cinsel ahlaksızlıktan kaçın. İnsanın işlediği tüm diğer günahlar bedenin dışındadır, ama cinsel ahlaksızlıkta bulunan, kendi bedenine karşı günah işler. Bedeninizin, Tanrı’dan aldığınız ve içinizde olan Kutsal Ruh’un tapınağı olduğunu bilmiyor musunuz? Siz kendinize ait değilsiniz. Bir bedel karşılığı satın alındınız; bunun için Tanrı’yı bedeninizde yüceltin.”

Pavlus’un bizlerin, Kutsal Ruh’un tapınağı olmamızın ne anlama geldiği konusunda yaptığı pratik uygulamanın ne olduğuna dikkatinizi çekmek isterim. Pavlus, cinsel ahlaksızlıkta bulunarak işlenen günahın; kendi bedenimize karşı işlenen bir günah olduğunu vurguluyor. Ama bedenlerimizi sadece fiziksel açıdan yorumlamak; çok büyük bir hata olur. Çünkü İsa Mesih aracılığıyla bizler, Kutsal Ruh’un tapınaklarıyız.

Bunun anlamı şudur:

Yeni Antlaşma’nın kalbinde, Kutsal Ruh’un verilişi yatar. Kutsal Ruh’un armağanlarının verilişi değil.

Son günlerde Kutsal Ruh tarafından verilen armağanlara o kadar çok yoğunlaştık ki; Kutsal Ruh’un kendisini unutmaya başladık.

Pavlus’un yazdığı mektuplara bakmaya devam edersek; neden Kutsal Ruh’un armağanlarının, Kutsal Ruh’a göre ikinci derecede olduğunu açıklıyor.

  1. Korintliler 12:4 “Çeşitli ruhsal armağanlar vardır, ama Ruh birdir.”

12:11 “Bunların hepsini etkin kılan bir ve aynı Ruh’tur. Ruh bunları herkese dilediği gibi, ayrı ayrı dağıtır.”

Pavlus’un ne dediğine dikkatinizi çekmek isterim: Ruh’un armağanlarının çok çeşitli olduğunu; buna mukabil Ruh’un bir tek olduğunu vurguluyor. Her birimizin farklı farklı armağanları olabilir. Kutsal Ruh’un vereceği armağanlarının tamamına hiçbirimiz sahip olamayız. Bazı insanların çok, bazılarınınsa daha az armağana sahipmiş gibi bir görüntü ile karşılaşabiliriz. Kimilerinin ruhsal armağanları hiç kimse tarafından farkedilemeyen, alçakgönüllü armağanlar, kimilerininki ise herkes tarafından alenen görülebilen ruhsal armağanlar olabilir. Ama sayısı ve türü ne olursa olsun; her birimizde aynı Ruh bulunmaktadır.

Pavlus bunun altını 11. ayette çiziyor. Kutsal Ruh bunları herkese dilediği gibi dağıtır. Ama bunu nasıl yaparsa yapsın; hepsi tek bir Ruh’un işleyişinin ürünüdür.

Pavlus’un bu bölümde, Ruh’un armağanları konusunu işleyişinde şunu görüyoruz: Kutsal Ruh’un Kendisi, verdiği armağanlardan çok daha önemlidir!

Pavlus 13. bölümde de, Kutsal Ruh’un armağanlarının, Kutsal Ruh’a göre ikinci derecede önemli oluşuna yönelik sebeplerinden bir başkasına değiniyor.

  1. Korintliler 13:8-12 “Sevgi asla son bulmaz. Ama peygamberlikler ortadan kalkacak, diller sona erecek, bilgi ortadan kalkacaktır. Çünkü bilgimiz sınırlıdır, peygamberliğimiz de sınırlıdır. Ama mükemmel olan gelince, sınırlı olan ortadan kalkacaktır. Çocukken, çocuk gibi konuşur, çocuk gibi anlar, çocuk gibi düşünürdüm. Yetişkin bir adam olunca çocukca davranışları bıraktım. Şimdi herşeyi aynada silik bir görüntü gibi görüyoruz, ama o zaman, bilindiğim gibi tam bileceğim.”

Pavlus burada armağanlar hakkında üç ayrı örnek veriyor.

Peygamberlikten, dillerden ve bilgelikten söz ediyor. Bu armağanların hepsinin geçip gideceğini söylüyor. Bunların geçici armağanlar olduğunu vurguluyor. Ama Kutsal Ruh, sonsuza kadar bizim olacaktır. Armağanları geçicidir. Bu nedenle ruhsal armağanlara verdiğimiz değere dikkat etmeliyiz.

Örneğin: İyileştirici mucizelere bakalım:

Müjde’yi okuduğumuzda; İsa Mesih ve öğrencilerinin, hastalar için Tanrı gücünü nasıl kullandıklarını görebiliyoruz. 1. Korintliler 12. bölüm’de gördüğümüz gibi, hastalıkları iyileştirebilmek, Ruh’un armağanlarından yanlızca bir tanesidir. Bu da, Tanrı Krallığı’nın gücünün bizlere bir şekilde gösterilişinin bir şeklidir. Ama bu tür mucizelerin hiçbirisi, Tanrı Krallığı’nın aramızda var olduğunun gerçeğini görebilmemiz için gerekli değildir. Bunlar, Tanrı Krallığını bize gösterirler. Ama bu Krallığın var olması için şart değillerdir.

Buna bir örnek vererek açıklayalım:

Yuhanna 11. bölüm’de İsa Mesih, Lazar’ı ölümden diriltiyordu. Bu tabi ki muhteşem bir iyileştirme gücü! Lazar üç gündür mezardaydı ve bedeni çürümeye başlamıştı. O gün orada bulunmanın nasıl birşey olabileceğini düşünmenizi öneriyorum! Bedenin o çürümüş kokusunu duyumsamaya çalışın! Ve İsa Mesih, mezarın önünde durarak; yüksek bir sesle “Lazar çık oradan” diyor. Lazar, ölümden dirilmiş olarak mezardan çıkıyor.

Bu mucizeden bizler ne öğreniyoruz?

Bu mucize, Diriliş ve Yaşam olan İsa Mesih’i, yani kurtuluşumuzun doğasını bizlere açıklıyor. Tanrı’nın kurtarıcı gücünün, sadece ruh ve canlarımızı değil; bedenlerimizi de kurtardığını kanıtlıyor. O gün yapılan mucize, tüm inanlıların dirilişine bir işaretti. Ama bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum: Lazar’ın mezardan çıkışı; yüceltilmiş bir bedenle gelişini göstermiyor. O son günü bekliyor. İsa Mesih, Tanrı Krallığı’nın gücünü gösteren bu mucizeyi yaptığında ve Lazar’ı dirilttiğinde; bir gün tekrar ölecek bir bedenle diriltiyor.

Elçilerin İşleri Kitabın’da da (20. bölüm) aynı şey oluyor. Elçilerin yaptığı mucizeyle, bu kez Tabita ölümden diriltiliyor. Pavlus’un vasıtası ile de Eftikus‘u ölümden diriltiyor. Ama bu insanlar dirilmiş olmalarına rağmen; yüceltilmiş bir bedene sahip değildiler. Elçiler, tüm bu mucizeleri Kutsal Ruh aracılığı ile yapmalarına rağmen; aslında bu mucizelerin tümü, daha ilerde olacak çok daha görkemli bir şeye işaret ediyordu.

Günümüzde de bizler, Kutsal Ruh’un armağanlarını en önemli şeylermiş gibi algılıyoruz. Ama Kutsal Ruh’un armağanlarının hepsi, kendilerinden daha yüce bir şeye işaret eden kısıtlı ve geçici şeylerdir. Krallığın tüm doluluğuyla geleceği güne işaret ederler. Bütün bunların hepsi, son günde Kutsal Ruh aracılığı ile alacağımız mirasın tüm doluluğuna işarettirler.

*Soru: Tanrı ile geçirilen zamanın azlığı ya da çokluğunun, daha fazla kutsallaşabilmek ya da daha fazla “Kutsal Ruh’la dolmak”la bağlantısı var mıdır?
*Yanıt: Kesinlikle bir ilişkisi var tabi ki. Baktığımız şey gibi olduğumuz gerçektir. Dua ve Tanrı Söz’ünün aracılığıyla Rab’bin güzelliğine ve Kutsallığına bakarak; O’nun benzerliğine dönüştürülerek, O’nun gibi oluyoruz. Biz İsa Mesih’i iman aracılığıyla kabul ettiğimizde; yaşamlarımıza Ruh da geliyor. Ve içimizde yaşamaya başlıyor. Pavlus’un “Ruh’ta vaftiz” olarak tanımladığı şey, inanlının hayatında gerçekleşmiş oluyor. Efesliler 5. bölümde Pavlus bizlere sürekli “Ruh’ta dolu” olmamız gerektiğini söylüyor. Bununla neyi mi kastediyor?

Bu bölümdeki benzetmede, Ruh ile dolu olmakla-şarap içmek arasında bir paralellik kuruyor. Fazla şarap içmemek gerektiğini, aksi takdirde onun hayatlarımızı kontrolü altına alacağından bahsediyor. Bunun yerine Ruh’un kontrolünde dolu olarak yaşanması gerektiğini hatırlatıyor. Biz inanlılar, Rab’bin Söz’ünü çalıştığımızda ve O’na dua ettiğimizde; O’nun yönlendirişi ve yönetiminde oluruz.

Ama aklımızda tutmamız gereken birşey de şudur: Ruh’la dolu olabilmenin yolu, asla belirli işleri yapmış olmanın getirdiği bir mükafat değildir. O’nunla geçireceğiniz zamanın çokluğu oranında mükafatlandırılmak gibi algılanması oldukca yanlış olur.

Ama olan şey şudur:

Biz Kutsal Yazılara baktığımızda Tanrı’yı görürüz ve O’nunla duada karşılaşırız. O; o kadar sadık ve güvenilirdir ki, her gün O’nun önüne gelip yaşamımızı imanla O’na sunabiliriz.

Peki nedir iman?

İman, boş ve açık ellerle Baba’ya yaklaşıp bir armağan aramaktır. Ve Baba’nızla her buluşmanızda, O’ndan Kutsal Ruh’unu ve yeni bir armağan istiyorsunuz. Böylece Kutsal Ruh her sabah Mesih’e iman aracılığıyla tazelenir. Verilen armağanın Kendisi limitsizdir. Tanrı’nın bize İsa Mesih’te verdiği armağanı hiç kimse ölçemez. Ama her sabah istediğiniz ve artan ölçülerde aldığınız armağanlarınız değil; armağanınızı veren kişiye olan benzerliğinizdir.

İmanın bir diğer ikizi tövbedir. Verilen armağanı almak üzere elimizin uzatmamızın sebebi; eksik ve ihtiyaçta olduğumuzu fark etmemizdir. İmanla elimizi uzatmamızın temelinde gönlümüzde olan kırıklık ve ihtiyacımıza olan bilinçlilik yatar.

Bununla birlikte düşünmemiz gereken bir başka şey de; Kutsal Ruh’u kederlendirmektir. Bizler günah işlediğimizde; Tanrı ile olan ilişkimizi zedelemiş ve Kutsal Ruh’u kederlendirmiş oluruz. O bizden gitmiş olmaz.

Kutsal Ruh’la dolu olup olmadığımızı anlayabilmemizin en iyi yolu, o kişinin hayatındaki ruhsal meyvalara bakmamız yeterlidir. Galatyalılar bölümüne bakarsak; bunların sevgi, sevinç, sabır, esenlik, şefkat, bağlılık, yumuşak huyluluk ve özdenetim olduğunu görebiliriz. Kutsal Ruh’la doluluğun işareti ruhsal meyvelerdir. Ruhsal armağanlar değildir. Ağaç bir günde meyve vermez. Ağacın meyve verebilmesi için aradan birkaç mevsim geçmesi gerekir. Tanrı’yla uzun bir beraberlikten sonra, bu meyveler oluşur.

Fakat ruhsal armağanlar için böylesi bir sürece ihtiyaç yoktur. Zira bu bir hediyedir. Tüm bu armağanların kökeninde sevgi yatar.

KUTSAL RUH’UN HİZMETLERİ:

Ruh’un yaptığı hizmetlerden ilki, bize kurtuluşumuz hakkında verdiği güvencedir. O, güvence Ruh’udur. O, kendisi evlatlık Ruh’udur. İşte bu nedenle Romalılar bölümünde şöyle der: “Ruh, içimizdeki ruhla beraber Tanrı’nın çocukları olduğumuza tanıklık eder.” Bu nedenle İsa Mesih aracılığıyla Ruh’a imanla baktığımızda; O bizlere her gün Tanrı’nın ailesine ait olduğumuz güvencesini verir.

Bir başka hizmeti de bize verdiği özgürlük ruhudur. Ör: Pavlus Galatyalılar 5. bölüm’de Mesih’in bizi özgürlük için özgür kıldığını söyler. Bu özgürlüğün anlamının ne olduğuna bakacak olursak:

Bizler Ruh aracılığıyla, Tanrı önünde Yasa’yı tutmak anlamında tüm iyi işleri yapma ihtiyacından, kısacası Yasa’dan özgür kılındık. Bu anlamda yine Ruh aracılığıyle Yasa’yı tutarak, Tanrı önünde O’nun lütfuna layık olduğumuzu kanıtlamak ihtiyacından ve Tanrı’nın önünde kendimizi aklamaktan da özgür kılındık. Böylece Yasa’dan özgür kılındığımızda; Yasa’nın lanetinden de özgür kılınmış olduk. Çünkü gerçek şu ki; hiç kimse Yasa’nın önünde aklanamaz. Zira Yasa’nın belirlediği standartlara erişmek mümkün değildir. Yasa, mükemmeliyeti gerektirdiğinden, bizler bu mükemmeliyete asla erişemeyiz.

İsa Mesih, bizim yerimize Yasa’nın bütün gerekliliklerini yerine getirdiğinden; bizler bu yükümlülükleri yerine getirme eyleminden özgürüz.

Peki bu istediğimiz herşeyi yapabiliriz anlamını mı taşır?

Lutfa eriştik diye, günahın varlığına izin mi vermeliyiz?

Elbette ki yanıtı “Hayır” olmalıdır. Çünkü içimizde yaşayan bu Ruh kudret ve güç ruhudur.

Yani üçüncü hizmeti kudret ve güç’tür.

Romalılar 8:3-4 “Doğal insan benliğinden ötürü güçsüz olan Kutsal Yasa’nın yapamadığını Tanrı yaptı. Öz Oğlunu günahlı insan benzerliğinde günah için kurban olarak gönderip günahı insan benliğinde yargıladı. Öyle ki, Yasa’nın gereği, doğal benliğe göre değil, Ruh’a göre yaşayan bizlerde yerine gelsin.”

Pavlus’un tam olarak ne dediğine bakalım: “Yasa tam olarak bizi Tanrı’nın önünde aklamak için güçsüzdü.” Ama 4. ayete dikkat edersek, söylediği şeyi anlayabiliriz. “Biz Ruh’ta yaşadıkca, Yasa’nın gereği bizlerde yerine gelir.”

Buradan da çıkaracağımız şey şudur:

Bizlerde İsa Mesih’ten ayrıyken iki şeyin eksik olduğunu fark ediyoruz:

  a)Tanrı’nın Yasa’sını yerine getirmek isteği ve arzusu,

  b)Tanrı’nın Yasa’sını yerine getirebilme gücü.

Ama Tanrı’nın isteklerini yapma ve O’nu hoşnut etme arzusunu içimizde oluşturan, etkin olan yine Tanrı’nın Kendisi’dir. Bu yüzden tanrısal yaşam için bizlerde etkin olan şey, Yasa değil; Kutsal Ruh’un Kendisi’dir.

Kutsal Ruh’un dördüncü hizmeti Mesih’e benzeme ruhudur.

Yani Pavlus’un tüm Galatyalılar 5. bölümde bahsettiği Hristiyan hayatının çok harika özellikleri. Bunlar; sevgi, esenlik, sabır, yumuşak huyluluk gibi özelliklerdir. Pavlus bunlara “Ruh’un meyveleri” adını veriyor.

İşte Kutsal Ruh içimizde çalıştıkca; Kendi meyvelerini veriyor. Ve Kutsal Ruh içimizde meyveler verdikce, bizler Mesih’e daha da çok benzemeye başlıyoruz.

Ruh’un beşinci hizmeti yönlendirici’dir.

Bu nedenledir ki Pavlus Romalılar 8. bölümde “Ruh ile yönetilenler, Tanrı’nın oğullarıdır.”diyor.

Bizler Mesih’i izlemek istedikce, Kutsal Ruh bizi bu yolda yönlendirir.

Ruh’un altıncı hizmeti dua’yı güçlendirir.

Pavlus Efesliler 3. bölümde “Yahudi ya da Grek, hepimiz tek bir Ruh’tan Baba’nın önüne çıkabiliriz.” diyor. Ve eğer siz kendinizde dua edecek gücü bulamıyorsanız; duanızı güçlendirecek olan Kutsal Ruh’u arayın.

Ruh’un yedinci hizmeti birlik ruhudur. Bizlerin paylaştığı birliği yaratan Kutsal Ruh’tur. Çünkü hepimiz “Tek Bir Ruh Olan” Kutsal Ruh’u paylaşıyoruz. Bu Ruh, Mesih’in diriliş hayatında bizleri birleştirir. Bu inanlıların birliğinin temelini oluşturur. Birliği biz yaratmayız. Birliği bizler Kutsal Ruh’tan armağan olarak alırız.

Ruh’un sekizinci hizmeti barış ruhudur. Ör: bunu Efesliler 2. bölümde görebiliyoruz. Yahudiler ve Grekler Pavlus’un yaşadığı zamanlarda birbirlerine çok az saygı duyuyorlardı. Aslında Yahudiler, Greklere köpek muamelesi yapıyordu. Buna rağmen Pavlus “Yahudi ya da Grek, Mesih’te birleştirilerek; tek bir beden yapıldılar” diyor.

İşte Kutsal Ruh, dünyadaki her ırktan, her mezhepten, her dilden, her yaşantıdan insanı Mesih’te tek bir beden olarak barıştırır.

Ruh’un dokuzuncu hizmeti paydaşlık ruhudur. Bu yüzden Pavlus Korintliler’e yazdığı mektubun en sonunda topluluğu bereketlerken; onları Kutsal Ruh’un paydaşlığında bereketliyor. Ve bu paydaşlık da, bizlerin bir kulübe ya da bir derneğe ait olmasından çok daha farklıdır. Bizler Kutsal Ruh’un tapınan topluluğuyuz. Paydaşlığımızın, ortak bir amaçtan daha öte ve daha derin bir anlamı vardır. Bizim birliğimiz hem Tanrı Söz’üne; hem de Tanrı’nın verdiği Yüce Göreve olan ortak adanmışlıktan gelir. Ve işte bu yüzden de Kutsal Ruh’un paydaşlığını alırız.

Elçilerin İşleri 2. ve 4. bölüm’e baktığımızda; şunu görüyoruz:

Aynı zamanda Kutsal Ruh bizim tapınmamızı sağlar. Luka kendi kitabında, paydaşlığın en harika özelliklerinden bir tanesinin İsa Mesih’te olan harika tapınma olduğunu söyler. Çoğu zaman bizler, tapınmayı kendi gücümüzle yapabileceğimiz birşey gibi algılarız. Pavlus, kendi gücümüzle yaptığımız tapınmayı, kendi arzumuzla başlatılmış tapınma olarak adlandırır. Böylesi bir tapınma; putperestliktir.

Ama sadece Kutsal Ruh, Üç kişilikte “Bir Olan” Tanrı’ya çekip; bizleri bir tapınma topluluğu yapabilir.

Ruh’un onuncu hizmeti sacramentler’i Tanrı halkı arasında faydalanılabilir yapar. Bu önemli olguyu bazen inanlılar olarak yanlış anlıyor ya da karıştırıyoruz. Bizler vaftizi ya da Rabbin Sofrasını düşündüğümüzde; bunların her birinin kendi

eylemlerimiz olduğunu sanıyoruz. Bu yüzden de vaftiz, vaftiz olan kişinin tanıklığı haline dönüşür. Ya da Rabbin Sofrası, sadece İsa Mesih’in bizler için neler yaptığını anmak haline dönüşür.

Ama bu sacrametler sadece bizlerin Tanrı’ya yaklaşması ile kısıtlı olmayan, Tanrı’nın Kutsal Ruh ile bizlere yaklaşması ile alakalıdır.

Ör: vaftiz olan bir kişinin, vaftiz öncesi verdiği tanıklık, vaftiz töreninin önemli bir bölümdür. Ama bu tanıklıklıktan daha da önemlisi, Tanrı Ruh aracılığıyla, vaftiz olan kişi üzerine su vasıtasıyla Kendi işaretini koyar.

Yani vaftiz aracılığıyla Lütuf Tanrı’sı vaftiz olan kişiye yanaşır.

Aynı kaide Rabbin Sofrası için de geçerlidir. Sessizce Rabbin Sofrasına yanaşırken; elbette hepimiz Rabbin bizler için neler yaptığını düşünür, hatırlarız. Ama bu Sofranın önemi, geçmişin ne kadar önemli olduğunu hatırlamakta değil; Ruh’un Gücü ve bu sacrament (giz) aracılığıyla İsa Mesih bizlere yaklaşır ve bizleri Kendisiyle besler. Bu Sofra’da İsa Mesih’in Kendisi bizlere yaklaşarak; Kendisinden parça verir.

Aramızda evli olanlar mutlaka vardır. Zaman zaman eşinize sevgiyle yanaşıp, ona bir öpüşle bu sevginizi gösteriyorsunuzdur. Bu öpüş yanlızca sevginizin bir işareti değil, aynı zamanda ona olan sevginizi kanıtlayan bir davranış şeklidir.

Okuduğum bir kitapta şunlar yazıyordu:

“Kutsal Ruh’un Gücü aracılığıyla, Rabbin Sofrası ve vaftiz Kurtarıcımız tarafından Kendi halkına verdiği birer sevgi öpücüğüdür.”

İşte bu yüzden Kutsal Ruh, bu gizleri (sacrament) güçlendiren Ruh’tur.

Pavlus’un bizlere hatırlattığı bir başka şey de, Ruh’un onbirinci özelliği olan Tanrı’nın topluluğunu bina edişidir. Kutsal Ruh’un armağanlarını zaman zaman unutma eğilimini gösterebiliriz. Ruh’un armağanlarının veriliş nedeni, yanlızca verilişinin tadını çıkaralım diye değildir. Armağanlar topluluğun bina edilmesi için verilmiştir.

Yani kişilerin ruhsal armağanlara sahip olmasının ana sebebi, bir başka kişinin iyiliği içindir. Her birimizin sahip olduğu armağanların, birbirimizin iyiliği ve bina edilişine yönelik kullanılması gerektiğinin bilinmesi çok önemlidir. Ruhsal armağanların amacı, sadece bunları deneyimletip yaşatmak değil; Tanrı’nın topluluğunun hizmetine sunabilmektir.

Kutsal Ruh’un onikinci özelliği de vaazları güçlendirir.

Pavlus 1. Korintliler 2. bölüm’de kendisinin verdiği vaazlar esnasında Kutsal Ruh’un Gücü’nün kendisiyle beraber olduğunu söylüyor.

Bu ayetten şu anlamı çıkarmamalıyız: “Tabi ki Pavlus’la Kutsal Ruh’un Gücü birlikteydi. Çünkü Pavlus onikiler’den biriydi, elçiydi.”

Pavlus’un burada esas göstermek istediği şey; Tanrı Söz’ü ne zaman ve nerede vaaz edilirse edilsin, orada Kutsal Ruh’un Güçle bulunacağıdır.

İşte bu yüzden Tanrı Söz’ü ön plana çıkarıldığında ve yayıldığında; Kutsal Ruh’un Gücü orada etkindir. Günahta ölü olan erkek ve kadınlar, artık Mesih’te yeni bir hayata doğru dirilirler. Rabbin kutsalları artan ölçüde Mesih’e benzerliğe dönüştürülüp, değiştirilirler.

İşaya peygamberin de söylediği gibi: “Tanrı Söz’ü her zaman ileri gidecek ve hiçbir zaman boş olarak geri gelmeyecektir.” Her zaman güçlü bir etkisi olacaktır. Çünkü Tanrı Söz’ü, Kutsal Ruh’un Gücü ve hizmetiyle beraber yayılmaktadır.

Ruh Aracılığı İle Mesih’te Birliğe Alınmamız:

Kutsal Ruh bizleri Mesih’te birliğe aldıkca; bu birlikteliğe çağırır ve Mesih’te sahip olduğumuz zenginliklerin anlamını kalplerimize açar.

Mesih’te sahip olduğumuz zenginliklerin neler olduğuna bakalım:

1.Yeniden Doğuş:

Yuhanna 3. bölüm’de İsa Mesih şöyle diyor: “bir kişi yeniden doğmadıkca; Tanrı’nın Krallığını göremez.” Bu bölüm Kutsal Ruh ile ilgili olduğu kadar, yeniden doğuşla da ilgilidir. Çünkü Kutsal Ruh, “Yeniden Doğuşu” sağlayandır. İsa Mesih “Bizler sudan ve Ruh’tan doğduk” diyor. Bu konularda çalışmalar yapan kişiler “su” konusunda fikir ayrıcalığına düşüyorlar. Bunun anlamı “vaftiz” midir? Ya da Kutsal Yazılar’da geçen başka yazılara referans olarak mı verilmiştir? Veya Yeniden Doğuş’ta bir nevi ruhsal yıkama mı gerçekleşir?

Kişiler bu kelimeyi nasıl yorumlarsa yorumlasınlar; bizler “sudan” ve “Kutsal Ruh’tan” doğduk. Kutsal Ruh’un aracılığıyla bizlerin içinde “yeni bir yaşam” oluşur. Bizler günahları içinde ölmüş, gazap çocuklarıydık. Ama Kutsal Ruh aracılığıyla Mesih’in yaşamı bizlerde yetkinleşti. Ve işte bu yeni yaşamın ilk görülen meyvesi; iman ve tövbe’dir. Bu iman ve tövbenin sonucunda bilinçle bizler İsa Mesih’i “Rabbimiz ve Kurtarıcımız” olarak kalbimize çağırırız. Bunu yapmakla bizler aynı zamanda Mesih’te, Tanrı’nın vermek istediği hazinelerin geri kalanlarını da alırız.

Ör: Kutsal Ruh bizlere “aklanma” armağanını verir.

  1. a) Aklanma

Romalılar 3.ve 4. bölümleri okuyabilirsiniz. Ama bizler “aklanma” sayesinde, Tanrı’nın gözünde başka bir yere sahibiz. Bizlerin günahları bağışlandı ve İsa Mesih’in yaptığı herşey bizim hanemize yazıldı. Ama bunun daha da fazlası vardır. Aklanmakla kalmadık; aynı zamanda Tanrı’nın ailesine ‘evlatlar’ olarak katıldık. Yine bizler Mesih’te eriştiğimiz kurtuluş sayesinde Tanrı ile özel bir ilişkiye girerek; O’na “Baba” diyebiliriz. Bu nedenledir ki ruh aracılığıyla O’na “Abba-Baba” diye seslenebiliriz. Çünkü O, gerçekten de Oğul’luk Ruh’udur.

  1. b) Kutsallaşma

Tanrı’nın Ruh’u, Kutsallık Ruh’udur. Kutsal Ruh bizlere Mesih’in yaptığı hizmeti getirir. Öyle ki daha fazla Mesih gibi olabilelim. Bu nedenle ‘kutsallaştırılma’ ya da ‘kutsal olmak’, Kutsallık kavramıyla ilgilidir. Bizler kutsallaştırıldığımızda; diğer insanlardan ve dünyadan ayrılırız. Kutsallaştırılmamızın iki ana noktası vardır.

İki ayete bakalım:

İbraniler 10:14 “Çünkü kutsal kılınanları tek bir sunuyla sonsuza dek yetkinliğe erdirmiştir.”

Vurgulanan ana ve temel nokta şudur: “Tek bir sunu”

Nedir bu sunu?

İsa Mesih’in Kendisi! İsa Mesih’in çarmıhtaki ölümü, yazarın bahsettiği sunudur. Ve bu sunu da iki şeyi gerçekleştiriyor:

-Bu bizleri “yetkinliğe erdirmiştir.”Yani bu iş bitmiştir. Bu sunu, şu anda kutsallaştırılan kişileri sonsuzluğa kadar yetkinliğe erdirmiştir.

Burada vurgulanan birşeyi çok iyi anlamamız gerekir:

Kutsal Ruh, işin en başından itibaren bizleri sonsuza kadar dünyadan ayrı bir pozisyona getirir. Bu aşamadan sonra Kutsal Ruh, bizlerin yaşantısını “Mesih’te kim olduğumuz” gerçeğine yönlendiriyor. İşte bu da “kutsallaşmanın” gerçek anlamıdır.

Romalılar 6:1-11.ayetlerini lütfen okuyunuz.

Pavlus gerçek olarak bilmemiz gereken birşeyden üç kez bahsediyor.

Rom.6:3 “Mesih İsa’ya vaftiz edilenlerimizin hepsinin O’nun ölümüne vaftiz edildiğini bilmez misiniz?”

“Biz de O’nunla birlikte ölüme gömüldük” diyor.

Vaftiz kelimesinin içeriğinin ilk anlamı, Kutsal Ruh’un vaftizini vurgulamasıdır. Bizi vaftiz eden Kutsal Ruh’la, Mesih’te birleştiren Kutsal Ruh ile aynı Ruh’tur. Mesih’in ölümünde birleşerek; bizler de günaha öldük.

Rom.6:6 “Artık günaha kölelik etmeyelim diye, günahlı varlığımızın ortadan kaldırılması için eski yaradılışımızın Mesih’le birlikte çarmıha gerildiğini biliriz.”

Mesih’le birlikte eski varlığımızın çarmıha gerildiğini söylüyor.

Rom.6:7 “Çünkü ölmüş olan, günahtan özgür kılınmıştır.”

Çünkü bizler İsa Mesih’le birlikte öldük ve artık günahtan özgürüz.

  1. ve 9. ayetlerde Pavlus şöyle diyor: “O’nunla birlikte öldüysek, O’nunla birlikte de dirildik.”

Rom.6:11 “Siz de böylece kendinizi günah karşısında ölü, Mesih İsa’da Tanrı karşısında diri sayın.”

Her birimizin zaman zaman kendimizi günaha pek fazla da ölü, ya da Tanrı’ya karşı diri olmadığımızı hissettiğimiz günlerimiz olmuştur. Belki o gün, Rabbi nasıl hayal kırıklığına uğrattığınızı, Rabbin karşısında günah işlediğinizin farkına vardığınız ya da O’na hizmet etme fırsatını kaçırdığınızı çok iyi anladığınız bir gündü. Bunun sonucunda kendinizi Tanrı karşısında harab olmuş bir kişi gibi hissedebilirsiniz.

Ama Pavlus “Bizlerin Mesih’teki konumu hislerimize göre değişebilir.” demiyor.

Bizim Mesih’teki konumumuz, Kutsal Ruh’un yaptığı işle tanımlanır.

Günümüz nasıl geçmiş olursa olsun; inanmamız gereken gerçek şudur: Bizler gerçekten de Mesih’le birlikte öldük ve O’nunla birlikte dirildik. Ve günah karşısında ölüyüz. Bunun doğruluğundan da eminiz. Çünkü bizleri Mesih’te birliğe eriştiren tek bir Kutsal Ruh ile vaftiz olduğumuz gerçeğinden güç alırız.

Bu işlenen 11 ayet, İbraniler 10. bölüm 1-14. ayetinin yarısını bizlere açıklar.

İlk 11 ayet yine ebediyete kadar nasıl yetkinliğe eriştirildiğimizi anlatır. Ama Kutsal Ruh’un “kutsallaştırma” işi bu kadarla bitmiyor elbette. Bizleri sonsuza kadar yetkinleştirdikten sonra, artık git gide daha çok “kutsallaştırma” işine başlıyor. 12. ayette yapılan geçişe dikkat edelim:

Rom.6:12 “Bu nedenle bedenin tutkularına uymamak için günahın ölümlü bedenlerinizde egemenlik sürmesine izin vermeyin.”

Bizler Kutsal Ruh aracılığıyla sonsuzluğa kadar yetkinliğe eriştirildiğimizden, Mesih’te diri olduğumuzdan; artık bedenin tutkularına uymamak için günahın ölümlü bedenlerimizde egemenlik sürmesine izin vermememizi gerektiğini söylüyor. Artık kendimizi Tanrı’ya ölümden yaşama geçirilmiş kişiler olarak sunmamızı istiyor. Tüm bunlar Mesih’in ve içimizdeki Kutsal Ruh’un işleyişinin sonucudur.

  1. c) Dayanma Gücü

Filipeliler 1:6 “Sizde iyi bir işe başlamış olan Tanrı’nın bunu, Mesih İsa’nın gününe dek bitireceğine güvenim vardır.”

  1. d) Yüceliğe Eriştirilme

Romalılar 8:30 b “Tanrı…………….,çağırdığı kişileri akladı ve akladığı kişileri yüceltti.”

İsa Mesih’in geleceği o son yüce günde, biz de O’nun gibi olacağız. Çünkü O’nu olduğu gibi göreceğiz. Pavlus’un dediği gibi bizim doğal fiziksel bedenlerimiz, ruhsal bedenler olarak tekrar diriltilecektir. Ve bizlere Kutsal Ruh aracılığıyla verilmiş olan Mesih’in işi sonsuza kadar tamamlanmış olacak.

*Soru: Tanrı için Kutsallık konusunda bizim yaptıklarımızdan çok, O’nun benzeyişine dönüşmek çok daha önemli. İbraniler bölümünde de dediği gibi “Kutsallığa sahip olmadan, kimse Tanrı’yı göremeyecek.” Tanrı’nın Kutsallığa bakış açısı nedir? Ve Kurtuluş konusunda Kutsallığın bizim için önemi nedir?
*Yanıt: Amerikan kiliselerinde son birkaç yıldır çok büyük fikir ayrılığına düşülen konu şuydu: Bir insanın İsa Mesih’i Rab olarak kabul etmeden, kurtarıcı olarak kabul edip-edemeyeceği. Yukarıda sorulan konu, tam olarak bu olayın odak noktasını oluşturuyor. Çünkü Amerikan kiliseleri olarak bizler öyle bir dönemdeyiz ki; insanlar, bir insanın sonsuz yaşamı armağan olarak alabileceğini; ama kutsallık peşinde koşmak konusunda hiç de ciddi olamayacağına inanmaktalar. Kiliselerde şöyle deniliyor: “İsa Mesih’i Kurtarıcımız olarak kabul edip sonsuz yaşam armağanını alabiliriz. Ama O’na, hayatımızı değiştirmek isteyen ve Rab oluşuna direnebiliriz. Böylesi bir düşüncenin yanlışlığını belirtmeye gerek olmadığını sanıyorum. Çünkü bizler İsa Mesih’i kabul ettiğimizde; İsa Mesih’in tümünü kabul etmiş oluruz. Yani Romalılar 3. bölümü açıp, aklanmayı almanın güzel bir şey olduğuna inanmak ve sonra Romalılar 6. bölümdeki İsa Mesih’in Rabliğini görüp kabul etmemek normal olmasa gerek.

İşte bu nedenle şunu diyebiliriz: Kutsallık olmadan hiç kimse Tanrı’yı göremez.

İsa Mesih’in söylediği şu sözü hatırlayalım: “Beni izleyen öğrencim, çarmıhını yüklenip ardımdan gelmeli.” Yani bedelini tartarak beni izlemeli.

*Soru: Yuhanna 3. bölümde şunu okuduk: “Bir kişi yeniden doğmadıkca, Tanrı’nın Egemenliğini göremez.” Daha sonraki anlatılan derste, yeniden doğuş aracılığıyla Kutsal Ruh’u aldığımızı, Kutsal Ruh’un içimizde iman ve tövbe bilincini kazandırdığını öğrendik. Bizler bu bilinci kazandıktan sonra iman ederek İsa Mesih’i ve Kutsal Ruh’u da yüreklerimize çağırmış oluyoruz. Bu anlatılan sıralama doğru mudur?
*Yanıt: Yuhanna 3.bölüm: Kurtuluşa eriştiğimizde; bunun öncelikle Tanrı’nın işleyişinin önceliği sayesinde olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Yani Tanrı her zaman bizden önce çalışır. Bu nedenledir ki; aynı işlemi yeniden doğmayla beraber Yuhanna 3. bölümde görebiliyoruz.

Yuhanna 3:3 “Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse yeniden doğmadıkca Tanrı’nın Egemenliğini göremez.”

Burada iki şey var:

  1. a) Görmek
  2. b) Yeniden doğmak

“Tanrı’nın Egemenliğini görmek” bir benzetmedir. Yani İsa Mesih’in, Tanrı’nın Egemenliğini fiziksel olan bu gözlerle görmeyi kastetmediğini anlayabiliyor muyuz? Pavlus “biz imanla yürürüz, (gözlerimizle) görerek değil.” diyor. İsa Mesih’in burada görmekten kasti aslında imandır. Bu yüzden bizler yeniden doğmadıkça; imanımızı kullanarak Tanrı Krallığını alamayız.

Yuhanna 3:5 “İsa şöyle cevap verdi: ‘Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse sudan ve Ruh’tan doğmadıkça Tanrı’nın Egemenliğine giremez.”

Yani yeniden doğuş, Ruh aracılığıyla olur. Bu yüzden Kutsal Ruh bizleri, görüp iman edebilmemiz için önce diriltir. Bizler, Tanrı’dan gelen armağan aracılığıyla inanır, iman ederiz.

Kutsal Ruh’la İlgili Tartışılan Bölümler: (Peygamberlik, İyileştirme v.s.)

Kutsal Ruh’un armağanları ile ilgili yapılan yanlış bir varsayım şudur: Bütün bu armağanlar (iyileştirme, peygamberlik, diller v.s.) Tanrı halkının normal yaşantılarında deneyimledikleri olaylardır. Ancak bizler Kutsal Kitabı okurken; görüyoruz ki Kutsal Ruh’un doğa üstü işleyişinin yok olması, insan hayatından çıkarılmış olması, bizlerin normal hayatlarını tanımlar.

Kutsal Ruh’un hayatlarımızda yok oluşunu değil; O’nun doğa üstü işleyişinin hayatlarımızdaki yokluğunu kastediyoruz.

Çünkü çoğu zaman şöyle denir: “Eğer bizler Kutsal Ruh’un mucizevi işlerini reddedersek; bir nevi Kutsal Ruh’u kiliseden çıkarıp atmış gibi oluruz.”

Buradaki soru, Kutsal Ruh’un varlığı ya da yokluğu değil; Kutsal Ruh’un tarihin belirli dönemlerinde nasıl çalıştığıdır.

Kutsal Kitabın hikayesi binlerce yıl önce Tekvin’le başlıyor ve gelecekte belirli bir zamanda yerine gelecek olan Esinleme Kitabıyla sona eriyor. Ve tüm bu yazılan bölümler boyunca, Kutsal Ruh’un varlığını görebiliyoruz.

Kutsal Ruh daha önce anlattığımız yollarla ve daha değişik şekillerle Kendisini gösterir.

Kutsal Kitap’ta geçen ve anlamamız gereken bir başka şey de şudur:

Birçok zamanlar boyunca doğa üstü olaylara hiç rastlanmaz. Ör:Malaki ve Matta arasındaki 400 yıllık bir sessizlik dönemi vardır. 400 yıl boyunca Tanrı’nın hiçbir mucizevi işlevi kaydedilmemiştir.

Eğer Kutsal Kitabı daha derin araştırsak, başka yerlerde de Tanrı’nın bu tür doğa üstü işleyişine rastlayamadığımız yerler vardır.

Bu yüzden Kutsal Ruh’un doğa üstü işleyişinin inanlıların hayatında her zaman rastlanır bir şey olduğunu söylemek; o kişiyi tamamen Kutsal Kitapla karşı karşıya getirmek demektir. Bu da bizi bir başka önemli soruyu yöneltmeye iter:

Neden mucizevi şeyler olur?

Bunun çok açık bir sebebi var gibi görünür.

Kutsal Kitabı okurken gelişen, mucizevi veya doğal olan olayların parça parça olduğunu görürüz. Ör: Musa ortaya çıktığında doğa üstü olaylar olduğunu görüyoruz. Elişya ve diğer iki peygamberin ortaya çıkışıyla da doğa üstü olayları gözlemliyebiliyoruz. İsa Mesih geldiğinde de bu tür mucizeleri görüyoruz. Yeni Antlaşma’da Elçilerin yaptığı tüm hizmetlerin, yine mucizelerle birlikte oluştuğunu fark ediyoruz.

Peki sizce Tanrı neden tüm bu peygamberlerin, elçilerin ve İsa Mesih’in işlerini mucizelerle destekliyor?

Çünkü Tanrı peygamberler, elçiler ve de en önemlisi İsa Mesih aracılığıyla halkına, Kurtuluşa ilişkin esinlemeyi verir. Ve tabi ki Kutsal Kitap da bu Kurtuluşa ilişkin esinlemenin yazıya geçirilmiş kaydıdır.

Tanrı halkının hayatı periyodik olarak elçiler ve peygamberlerle işaretlenir. Bu nedenledir ki, mucizevi olaylar periyodik olarak ortaya çıkarlar. Çünkü mucizeler peygamberler ve elçilerin vasıtasıyla gerçekleşmiştir.

Tüm bu süre zarfında söylediklerimiz; “mucizevi deneyimler Tanrı halkının sürekli yaşadığı olaylar olmalıdır.” tarzında düşünen kişilere tamamen karşı çıkmaktadır.

Efesliler 2:19-22 “Buna göre artık yabancı ve garip değil, kutsallarla birlikte yurttaş ve Tanrı’nın ev halkısınız. Elçilerle peygamberlerden oluşan temel üzerine bine edildiniz. Köşe taşı Mesih İsa’nın kendisidir. Bütün yapı, Rab’be ait kutsal bir tapınak olmak üzere O’nda kenetlenip yükseliyor. Siz de Ruh aracılığıyla Tanrı’nın konutu olmak üzere hep birlikte Mesih’te bina ediliyorsunuz.”

Bu bölüm Tanrı için bina edilen yaşayan diri tapınaktan bahsediyor. Ve Ruh’un bu yüce tapınağı bizleriz. Her yapıda olduğu gibi, bu yapının da bir temeli vardır. Bu temelin ne olduğuna bakalım:

Bu temel, İsa Mesih’in köşe taşını oluşturduğu; elçiler ve peygamberlerden ibarettir.

Sizce bir bina nasıl inşa edilir?

Önce temel atılır. Daha sonra 1. kat. Sonra başka bir temel atılır ve 2. kat oluşturulur. Kısacası önce temel atılır, daha sonra kat çıkılır. Bu örnek elbette doğru değil.

Temel bir kez atılır. Bu örnekteki amaç şudur: Kilise’de elçilere ilişkin hizmet sürekli (devamlı) değildir. Tanrı kilisesine armağan olarak elçileri ve peygamberleri verdi. Bu peygamberler de tanrısal esini kiliseye vererek, bir temel oluşturdular ve bu esinin verilişi tamamlandığında da görevleri bitmiş oldu. Burada anlaşılması gereken nokta şudur: Temelin atılması bittikten sonra, onların hizmetlerinin işaretleri de bitti. Açığa kavuşması gereken konu şudur:

Burada ele alacağımız soru, Tanrı’nın güç ve kudretle bizlerle beraber olup, olmadığı değil; Tanrı güç ve kudretle tüm zamanlar için nasıl aramızda olduğudur?

Sizce hangisi Tanrı gücünün daha kudretli bir işleyişidir?

İsrail’e çölde verilen man mı? Yoksa bu akşam sofranızda yediğiniz ekmek mi?

Bunların ikisi de Tanrı’nın halkı arasında yaptığı işleyişinin çok kudretli işleridir. Bizler man’ın verilişinin çok olağanüstü bir örnek olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bu ekmek İsrail’e hiç alışılmadık bir yolla verildi. Yağmur yerine, ekmek yağdı. Ama soframızdaki ekmeği bize çiftçinin verdiğini düşünüyoruz. Hayır ama bu Tanrı’nın gücüyle dünyaya bu meyveyi verişiyle oldu. Tüm bunları Tanrı doğal yolları kullanarak; bizlere veriyor diye bu mucizevi gücünü göstermediği anlamına gelmez. Tanrı bu ekmeği bize verirken; tohumu, ekmeyi, çiftçiyi, fırıncıyı hepsini kulandı.

Tanrı Eski Antlaşma’da man’ı verirken aracı kullanmaksızın direkt olarak Kendi gücüyle verdi. Üzerinde düşünülmesi gereken şey; Tanrı’nın aramızdaki işleyişinin kudreti değil, ama bu kudreti görebilecek gözlere sahip olup-olmayışımızdır. İşte bu nedenle Rabbin Sofrası ve vaftiz gibi gizleri Kutsal Ruh güçlendirir. Vaftiz yoluyla Tanrı gücünü diğer mucizelerde olduğu kadar etkili bir şekilde dünyaya gönderir. Tanrı kilisede fakirlere hizmet eden dyakon aracılığıyla çalıştığı güçle, aynı şekilde daha önceden peygamberlik eden ve dillerle konuşan insanlar aracılığıyla sunduğu gücünü gösterir.

Ama bizler kendimizi “Tanrı şu şekilde çalışmalıdır” diye şartladığımızdan; başka bir şekilde çalışan Tanrı’nın gücünü göremeyiz. Bu yüzden Tanrı’nın gücüyle, nasıl çalıştığını tanımlarken çok dikkatli olmamız gerekir.

Tabi ki elçiler sakatları iyileştirmişlerdi. Tanrı gücünün, kudretinin direk uygulaması sonucunda sakatlar yürümüştü. Ama bir doktorun aracılığıyla da herhangi bir hastayı iyileştirmeye çalışan Tanrı’nın gücünü görmezlikten gelemeyiz.

Bu nedenledir ki, Tanrı’nın aramızdaki varlığını görmeye olan ihtiyacımızdaki bakış açımızı değiştirmemiz gerekir.

*Soru: Gökten İsrail’e man yağdığı zaman, Tanrı’nın işleyişini direkt olarak görüyoruz. Soframızdaki ekmeğin gelişi sanki daha indirekt bir olay gibi gözüküyor. Tanrı kilisedeki dyakonları kullanırken, Ruh’un hareketleri dolaylı olarak mı var? Peygamberlere olduğu gibi, Kutsal Ruh’un direkt olarak gelişi var. Bu ayrımı yapmak gerekiyor mu?
*Yanıt: Aradaki fark şudur: İkisi de Tanrı’nın kendi halkının ihtiyaçlarını karşılamak için sunduğu bir yol ama birinde aracı kullanıyor, diğerinde ise aracı kullanmıyor.

*Soru: Ruh da bu şekilde çalışmıyor mu?
*Yanıt: Evet. Tanrı’nın Ruh’u da böyle çalışıyor. Sanki man’ı yağdırırken çok yüce bir gücü vardı. Ama soframızdaki ekmeğin gelişinde böylesi bir güç yokmuş gibi algılanmamalı.

*Soru: Peygamberliklerin sona erdiğini ve tamamlandığını söylediniz. Ama kişilerin aracılığı ile Kutsal Ruh’un işleyişi hala devam ediyor olamaz mı? Ör: Rabbin zaman zaman bir başka imanlı kardeş hakkında yüreğimize koyduğu ve gerçekleşen şeyler gibi.
*Yanıt: Peygamberlik armağanın hala var olduğuna inanan insanlar onu Kutsal Kitap’tan gösteremiyorlar. Onlar bu gibi sözlerin Kutsal Kitap ayetlerinden daha az kutsal nitelikte ve hatalı olabileceğini söylüyorlar. Böylesi bir yaklaşımla Kutsal Kitap ayetlerine de ters düşmüş oldular. Kutsal Kitaptaki peygamberlik anlayışı kurtuluşa ilişkin hatasız, mükemmel esinleme sunmaktır. Ör: 1. Korintliler 13:2 “Eğer peygamberlikte bulunabilsem, bütün sırları bilsem ve her türlü bilgiye sahip olsam, eğer dağları yerinden oynatacak kadar büyük bir imanım olsa, ama sevgim olmasa, bir hiçim.”

Buradan da anlaşılacağı gibi, bir kimsede peygamberlik armağanı varsa; bütün sırları bilebilir.

O zaman aklımıza gelen soru şudur: peygamberlikte bulunabildiğimizde hangi sırrı anlayabildiğimizdir?

Efesliler 3:2-3 “Sizler için Tanrı tarafından bana verilen kayra yöneticiliğini hiç kuşkusuz duydunuz. Önceden kısaca yazdığım gibi, bu giz bana özel açıklamayla bildirildi.”

Burada Mesih’in ona verdiği armağan, Esinleme (açıklama) aracılığıyla bildirilen sırdır. Yani peygamberin açıkladığı sırlar, Tanrı tarafından Esinleme aracılığıyla veriliyor. Ve Pavlus daha sonra bu yolla verilen sırrın ne olduğunu bizlere açıklıyor.

Efesliler 3:4-6 “Bu mektubu okuduğunuz zaman Mesih sırrını nasıl kavradığımı anlayabilirsiniz. Bu sır önceki kuşaklara açıkça bildirilmedi. Şimdiyse Mesih’in kutsal elçilerine ve peygamberlerine Ruh aracılığı ile açıklanmış bulunuyor. Şöyle ki, diğer uluslar da mirasa ortaktır, aynı bedenin üyeleridir ve Müjde aracılığıyla Mesih İsa’da vaade ortaktırlar.”

Dikkat edersek, Tanrı’nın sırrı Ruh aracılığıyla açıklanıyor. Kimlere?  Tanrı’nın elçileri ve peygamberlerine. Ve bu sır daha önceden hiç kimseye açıklanmamış bir sırdır. Diğer uluslardan olan kişiler de bu mirasa ortaklar ve bu bedenin üyeleridirler.

İşte Kutsal Kitaba uygun olan peygamberliği bu ayetler tanımlıyor. Yanlış olabilecek hiçbir yanı yoktur.

Ama bütün bunları söyledikten sonra şunu diyemeyiz: “Peygamberlik armağanları artık olmadığından, yaşadıkların doğru olamaz.”

Herhangi bir kardeşimiz bize Kutsal Kitap’tan bir ayetle fikrini bize iletirse ve bu ayet yüreğimize işlerse, ya da Tanrı’nın hayatlarımızda işleyişine ilişkin çok pratik bir görüş sunarlarsa; çoğu zaman anlamlı ve bizim ihtiyaçlarımıza yöneliktirler. (Bazen doğru olmayabilirler)

Bana göre; Kutsal Ruh bu kişilerin hayatlarında işlemiştir fakat bu peygamberlik verilmesiyle aynı şey değildir. Pavlus ruhsal armağanları sıralarken, böylesi bir durumun hangi kategoriye girdiğini söylüyor. Şöyle diyor: “Kutsal Ruh’un her insana bilgelik sözü verebilir.”

Herhangi bir arkadaşımız bize Ruh’un kendisine açıkladığı bilgeliği verdiğinde, o sözü Kutsal Kitap’taki yetkili peygamberliğe göre test edip, denemeliyiz. Böylelikle doğru olup-olmadığını anlayabiliriz.

Daha sonra Kutsal Ruh’a, arkadaşımıza bu görüşü-anlayışı verdiği için teşekkür edebiliriz.

Böyle bir durumla karşılaştığımızda bu tamamen Kutsal Ruh tarafından esinlenmiş bir açıklama, peygamberlik değil; Kutsal Ruh’un Tanrı Söz’üne bir ışık tutuşu ya da bilgelik olarak algılayabiliriz.

*Soru: Eski Antlasma’da yukarıda açıklanan tarz davranan kişilerin, Kutsal Kitap’ta peygamber olarak adlandırıldığını görüyoruz. Yani Tanrı halkını Kutsal Kitaba göre uyaran kişilere peygamber olarak adlandırıldıklarına rastlıyoruz. Bu konuda ne dersiniz?
*Yanıt: Bazen Tanrı, peygamberlik görevine atamadığı kişileri de aracı olarak kullanabilir. Ör: Davut bir kraldı. Ama Tanrı ona Kendi esinini verirken, onu kullandı.

Bu anlatılanların tümü, Kutsal Kitap’ın sahip olduğu konumu koruyabilmek amacıyladır. Elçilerin İşleri kitabında Beriya köyündekiler gibi olmalıyız. Onlar duydukları her öğretiyi Kutsal Kitaba göre test ediyorlardı. Herhangi bir arkadaşımız gelip bize bir şey söylediğinde; bu söylediği sözü Kutsa Kitapla karşılaştırmalıyız. Çünkü bu söz Kutsal Yazılarla bağdaşıyorsa; çelişki yoksa, o zaman bunun Kutsal Ruh’tan olduğuna emin olabiliriz.

Eğer elimdeki kitap, bir peygamberlik kitabıysa ve arkadaşımız da bize peygamberlik ettiğini söylüyorsa; zaman içersinde bu iki peygamberlik birbirine karışıp acaba her ikisine de aynı şekilde bir değer veriş mi çıkacak ortaya?

Bu yüzden bu iki şeyi tanımlarken, kullandığımız terimler ve dil çok önemlidir.

*Soru: Belli dönemlerde Tanrı’nın sessiz kaldığını görüyoruz. Ör: Ester bölümünde. Bunun nedeni ne olabilir?
 *Yanıt: Tanrı’nın sessiz kaldığı zamanlar, O’nun yokluğunu veya çalışmadığını göstermez. Yani bu gibi durumlarda Tanrı tüm dünya tarihini kendi amaçlarına bıraktığı anlamını da taşımaz. Böylesi bir durumu açıklığa kavuşturacak tek sebep şudur:

Tanrı sessiz kaldığı o dönem boyunca, peygamberliğe ilişkin halkına herhangi bir esin vermemiştir.

Galatyalılar 4. bölümü düşünün. Bu 400 yıllık sessizliğin doruk noktasında İsa Mesih doğuyor. Peki bu dönem süresince Tanrı işlemiyor muydu sizce?

Elbette ki, Kendi amaçlarını gerçekleştirmeden önce; İsa Mesih’i bizlere vermek için görünmeyen yollarla çalışıyordu. Ama bunları keşfedebilecek, görebilecek gözleri gerektirir.

Buna verilebilecek en iyi örneklerden biri Ester bölümüdür. Bu Kitap’ta Tanrı’nın ismi bir kez bile geçmemektedir. Devamlı olarak bu kitap’ta tesadüf üzerine tesadüflere rastlarız. Ve artık o kadar çok şeyi sizler tesadüf olarak değil, Tanrı’nın çalışması olarak görmeye başlarsınız. Bu kitap’ta Tanrı’nın işleyişi o kadar gözle görülmezdir ki; ismi bile geçmemektedir. Ama Ester ve Mordekay aracılığıyla Tanrı o kadar çok çalışmaktadır ki; bütün halk bu yüzden kurtulmuşlardır. Haman’ın Yahudileri öldürmek için yaptığı plandan kurtulabilmenin tek yolu bir mucizenin gerçekleşmesiydi. Ve Tanrı kendi halkını öyle bir mucizeyle kurtardı ki, hiç kimse bunun nasıl gerçekleştiğini göremedi. Kendilerini neyin vurduğunu hissetmediler bile.

Diller:

Elçilerin İşleri 2. bölüm

Daha önce de bahsettiğimiz gibi Kutsal Kitaba baktığımızda, bir kimsenin Kutsal Ruh’u alarak kurtuluşa eriştiğinde; ille de dillerle konuşması gerekmediğini görebiliyoruz. Çünkü Pavlus ve Filipeli gardiyan iman ettiklerinde dillerle konuşmamışlardı. Bunu belirtmekteki asıl önemli neden, kilisede iki farklı inanış ortaya çıkarılmaması gerektiğinin anlaşılması içindir. Eğer bilinmeyen dillerle konuşmak veya herhangi bir armağan Kutsal Ruh’un varlığını simgeliyorsa; o zaman İsa Mesih bu güce sahip değildi.

Diller hakkında başka bir gözlem yapalım:

Bu bölümde çok açıkca gözüken bir başka şey de; Yeni Antlaşma döneminde kullanılan diller, her zaman gerçek ve insanlar tarafından kullanılan dillerdir.

Bu bölümde Kudüs’te, dünyanın birçok yerinden bir araya gelmiş insanlar bulunmaktadır. Kutsal Ruh öğrencilerin üzerine güçle geliyor ve onlar dillerle konuşmaya başlıyorlar. Neticede orada buluna herkes öğrencilerin kendi dillerinde konuştuklarına tanık oldular. Bu ayetlerden de anlaşılacağı gibi, bilinmeyen dillerde konuşmanın kesinlikle hiçbir şekilde duyulmamış ya da anlamsız sözler ve seslerle birşeyler söylemek olmadığını görebiliyoruz.

Aynı şekilde İncil’de geçen diğer bölümlerin de (bilinmeyen dillerle ilgili) manasız olmadıklarını fark edebiliriz.

  1. Korintliler 13:1 “Eğer insanların ve meleklerin dilleriyle konuşsam, ama sevgim olmasa, ses çıkaran bir bakır ya da çınlayan bir zilden farkım olmaz.”

Bu ayetlerden çıkarılan mana şudur:

  1. Korintlilerde geçen bilinmeyen dillerde konuşmakla, Pentekost günündeki dillerle konuşmakla aynı değilse bile; bir nevi göksel ve gerçekten kimsenin anlamadığı bir şekilde yapılan konuşmadır. Ama “meleklerin dilleri” kelimesinin kullanılması, hiçbir şekilde normal insan dillerinden farklı bir konuşma olduğunu bize düşündürmemeli.

Bunun iki sebebi vardır:

İlk sebep çok güçlü olmamakla birlikte olası bir sebeptir. Pavlus tarafından söylenmiş olan “meleklerin dilleri” terimi, belki bugün bizlerin konuştuğu dillerin Tanrı tarafından gökten gelmiş olduğunu tanımlayabilir.

İkinci sebep ise daha olası bir sebeptir. Pavlus’un Korint kilisesini azarladığını görüyoruz. Ve sanki onların dilleri kullanış biçimiyle dalga geçiyor. Çünkü 14. bölümde göreceğimiz gibi, çeşitli dillerin kullanılması, Tanrı halkının tapınışında karmaşa ve düzensizlik yaratıyor. Bu yüzden onların bilinmeyen dilleri kullanışı “meleklerin dilleri” dışındaki herşey gibi.

İkinci sebebin olasılığı daha muhtemeldir. Nedenini alayabilmek için; 12. bölümü nasıl bitirdiğine bakabiliriz.

bölümde Pavlus’un bu dilleri nasıl yanlış olarak kullandıklarını söylemeden önce; 12. bölümün sonunda “en önemli şeyin ne olduğunu size göstereceğim” diyor. 13. bölümün sonunda da bu önemli şeyin diller değil; sevgi olduğunu söylüyor.

Bu kilisede bilinmeyen dillerde konuşan kişiler, topluluğun bedenini bina etmek için değil; insanları incitmek ve bölmek maksadıyla kullanıyorlardı.

Bu nedenle “meleklerin dilleri” teriminden göksel dillerde konuşmak anlamı çıkarılamaz.

  1. Korintliler 14:14 “Bilmediğim dilde dua edersem ruhum dua eder, ama zihnimin buna bir katkısı olmaz.”

Bazı kişiler “bilinmeyen diller”i savunmak için; bu ayetleri kullanırlar. Şöyle söylerler: “Bu dua ediş, bu konuşma öylesine derinden, ruhtan gelir ki; bütün normal ve anlaşılabilir şeylerin üzerindedir.” Fakat burada Pavlus’un söylemek istediği şey; peygamberlik yanında Kutsal Ruh artık başka bir konuşma türüyle işlemektedir. Yani bu ruh, konuşmacının konuşma kapasitesini kullanmadan konuşan bir ruhtur.

Bence şunu söylemek doğru olur: Bizler kendi ana dilimizi konuştuğumuz zaman, beynimizin en çok konsantre olduğu taraf konuşmak olurdu. Kullanacağımız kelimeleri seçiyor, cümleler kuruyoruz. Oluşturduğumuz paragraflarla aklımızdakileri iletmeye çalışıyoruz.

Ama herhangi bir arkadaşınızın birdenbire Polonya’ca konuşmaya başladığını düşünün!  O anda orada bir Polonyalı’nın bulunduğunu varsayın. Bu durumda bilmediği dilde konuşan arkadaşınız kendiliğinden değil; ruhtan konuşmuş olacaktı. Yani konuşan kişinin Türkçe değil de, bilmediği bir dilde ettiği dua göksel bir dua anlamını taşımaz. Zira orada bulunan Polonyalı rahatca konuşulanları anlayacaktır.

Bu nedenle Pavlus’un burada söylediklerini “bilinmeyen bir dil” olarak yorumlamak doğru olmaz.

  1. Korintliler 14:1-5 “Sevginin ardınca koşun ve ruhsal armağanları, özellikle peygamberlik yeteneğini gayretle isteyin. Bilmediği dilde konuşan, insanlarla değil, Tanrı’yla konuşur. Kimse onu anlamaz. O, ruhuyla sırlar söyler. Peygamberlikte bulunansa insanların ruhça gelişmesi, cesaret ve teselli bulması için insanlara seslenir. Bilmediği dilde konuşan, kend kendini geliştirir. Hepinizin bilmediğiniz dillerde konuşmanızı isterim, ama peygamberlikte bulunmanızı yeğlerim. Diller inanlılar topluluğunun gelişmesi için çevrilmedikce peygamberlikte bulunan, dillerde konuşandan üstündür.”

Burada dikkat edeceğimiz iki şey vardır:

En sonunda bilinmeyen dillerde konuşan kişi için ne diyor? “o ruhuyla sırları aktarır.”

Bu, 13. bölümde peygamberliğe ilişkin söylenen şeylerle aynı anlamdadır. “Eğer peygamberlikte bulunabilsem; bütün sırları bilirim.” Eğer ben bilinmeyen dillerle konuşuyorsam, bütün sırları söylüyorum.

Bütün bu şeylerin üzerine Pavlus’un Efesliler 3. bölüm’de bizlere açıkladığı sırrın ne olduğunu da açmak gerekir.

İlk kilisede bilinmeyen diller, kimsenin anlamadığı diller değildi. Müjde’nin yetkili bir esinlenişiydi.

  1. ayetin sonunda ne söylendiğine dikkat edelim: Bilinmeyen diller tercüme edildiğinde, Pavlus bunları peygamberlikle eş seviyeye getiriyor. Peygamberlik sözlerinin tercüme edilmeye ihtiyacı olmaması, onları bilinmeyen dillerden daha yüksek bir konuma getiriyor. Çünkü bilinmeyen dillerin peygamberlik sayılabilmesi için, tercüme edilmesi gerekmektedir.
  2. Korintliler 14:20-22 “Kardeşler, düşüncelerinizde çocuksu olmayın. Kötülük konusnda çocuklar gibi, ama düşüncelerinizde yetişkinler gibi olun. Kutsal Yasa’da şöyle yazılmıştır.

“Rab, ‘Yabancı dilleri konuşanlar aracılığıyla,

yabancıların dudaklarıyla bu halka sesleneceğim;

yine de beni dinlemeyecekler!’ diyor.”

Görülüyor ki, bilinmeyen dillerde konuşma, imanlılar için değil, imansızlar için bir belirtidir. Peygamberlikse imansızlar için değil, imanlılar için bir belirtidir.”

Burada Pavlus bizlere Grek kiliselerinde “bilinmeyen dillerin” neden kullanıldığını açıklıyor. İşaya 28. bölüm’den alıntı yapıyor. Ve bu bölümde Tanrı, İsrail üzerine olan yargısını söylemektedir. Diyor ki “ben size yabancı insanların kullandığı garip dillerle konuşacağım.”

Tanrı neden insanların anlamadığı bir dilde konuşsun ki?..

Şöyle diyor Tanrı: “Çünkü zaten onlar beni dinlemeyecekler.”

Bu benzetme, İsa Mesih’in İncil’de yapmış olduğu benzetmelere benziyor. İsa şöyle diyor:“Duyacaklar, işitecekler ama anlamayacaklar.”

Yani İsa Mesih’in öğrencilerinin yüreğinde bazı gerçekleri net bir şekilde ortaya çıkaracak olan bu benzetmeler, Ferisilerin gözlerinden ve yüreklerinden bu bilgileri saklayan ve gizleyen, aynı benzetmeler olacak. Ve işte Tanrı onları yargılayarak diyor ki: “Onlara bilinmeyen dillerde konuşacağım.”

Kısacası Yeni Antlaşma’daki diller olayı, bu peygamberliğin gerçekleşmesidir. Bu yüzden diyor ki: “yabancı diller inanlılar için değil; imansızlar içindir.”

Eski Antlaşma’daki insanlar, Mesih’i red ettiklerinden; yabancı dillerle yargılanmaktadırlar. Bu yüzden de Tanrı’nın Ruh’u Grek kiliselerinin üzerine dökülmüştür. Öyle ki “duyarlar ancak anlamazlar.”

Tanrı’nın merhameti ışığında, Romalılar 9. ve 11. bölümleri hatırlamamız gerekir. Tanrı sırf İsraillilerin ve Yahudilerin kıskançlığını uyandırmak için, bütün Ruh’unu Greklerin üzerine dökmektedir. Bu yüzden de Tanrı İsrail’i yargılamak amacıyla kilisesine bilinmeyen diller armağanını vermektedir.

Bütün bu söylenenlerin ışığı altında, eğer bilinmeyen diller kilisenin anlamadığı bir dua diliyse; o zaman yukarıda anlatılanların hiçbir anlamı kalmamaktadır.

İyileştirme Armağanı:

Yakup 5:14-15 “İçinizden biri hasta mı? İnanlılar topluluğunun ihtiyarlarını çağırtsın, Rab’bin adıyla üzerine yağ sürüp onun için dua etsinler. İmanla edilen dua hastayı iyileştirecek ve Rab onu ayağa kaldıracak. Eğer hasta günah işlemişse, günahları bağışlanacak.”

Bu ayeti okuduğumuzda şöyle düşünebiliriz:

Sırf iyileştirme armağanları ortalıkta yok diye, Tanrı halkını artık iyileştirmiyor mu? Böyle bir şey yoktur. Yakub’un burada 14. ayette ne söylediğine dikkat edelim:

Bunu yapmakla kilise, kendisini iman alanına sokarak, Tanrı’nın gücünün çalışması için aracılık etmiş oluyor.

Elçilerin İşleri kitabında da gördüğümüz iyileştirme armağanı, öyle bir niteliktedir ki; elçilik görevini İsa Mesih’e olan imanla kullandıklarında, O’nun adıyla; doğuştan sakat kişilere “kalk ve yürü” diyorlar. Ve o sakat beden, iyileştirilmiş olarak yürüyerek gidiyor. Tanrı’nın bu kişilerin hayatında, direkt ve ani çalışması, sadece bu kişilere ve elçilere özgüdür. Ama Yakup diyor ki: “bu meshedilme ve kilisenin duası aracılığıyla Tanrı, eski zamanlarda Petrus aracılığıyla olduğu kadar, güçlü çalışacak.”

Ama bu sefer Tanrı’nın yüce kudreti, bir araç vasıtasıyla gelecek.

Aklımıza şu soru gelebilir:

Neden iyileştirme armağanını, Pentekostal ya da Karizmatik arkadaşlarımızın arasında daha çok görüyoruz?

Bana göre, hala onların arasında iyileştirme armağanı var demek yerine; Tanrı’nın kendi aralarında iyileştirme armağanına yönelik çalışacağına imanları var demek sanırım daha doğru olur.

Bu yüzden, onlardan bu konuda öğreneceğimiz şeyler olduğuna inanıyorum. Tabi ki bir denge sağlamak zorunda.

Çoğu zaman şu soruyla karşılaşırız:

İyileştirme armağanının amacı, anlamı nedir?

Çoğu arkadaşımız şöyle söyler: “kilise’de bu iyileştirme armağanının olması gerekir. Öyle ki Tanrı’nın gücü, bu kilise’de açıkça görülebilsin.”

Ama bana göre, Pavlus’un Romalılar bölümünde söylediği gibi, “Müjde, insanları kurtuluşa götüren güç, Tanrı’nın kudretidir.”

Bu nedenle, iyileştirme armağanının olmadığını söylemek; Tanrı’nın kilisesinde çalışmadığını söylemek anlamını taşımaz.

Bizler günümüzde de Tanrı’nın insanları iyileştirmesini bekleriz. Ama eski çağlardan daha farklı bir biçimde.

 

VAFTİZ NEDİR? KİMLER VAFTİZ EDİLMELİDİR?

Ülkemizde kimin Hıristiyan, Hıristiyan inancının nasıl bir inanç olduğu konusunda  birçok yanlış anlama ve önyargı bulunmaktadır. Dolayısıyla Türk Hıristiyanların kendilerini ifade etmeleri güçleşmektedir. Okuduğunuz sayfa bu konudaki yanlış anlamaları bir ölçüde gidermek amacını gütmektedir.

I. BÖLÜM
asıl vaftiz edilir olunur?

Eski Antlaşma döneminde Tanrı halkına iki ana ruhsal tören [1] [1] verilmişti. Bunlardan birincisi İbrahim zamanında verilen “Sünnet”, diğeri ise Musa zamanında verilen “Fısıh” idi. Bunların her ikisi de İsa Mesih’in yapacağı kurbana işaret ettikleri için kan ile gerçekleşmekteydi.

Yeni Antlaşma döneminde Kiliseye yine iki ruhsal tören “sakrament” verilmiştir. Bunlardan biri “Vaftiz”, diğeri ise “Rab’bin Sofrası”’dır. Bunlar İsa Mesih’in tamamlamış olduğu kurbana işaret ettikleri için kansız gerçekleşirler.
ıl vaftiz edilir olunur?

Bu Ruhsal Törenler ruhsal lütufların görülebilir sembolleridir. Bu semboller vaftizde su, Rab’bin Sofrasında ise ekmek ve şaraptır. Sembollerin amacı, sembolize ettiği şeye dikkat çekmektir. Bu Ruhsal Törenler Tanrı’nın İsa Mesih aracılığı ile insanlarla yaptığı Yeni Antlaşma’nın mühürleridir. Mühür Tanrı’nın, olduğunu ve olacağını söylediği şeylerin gerçekliliğini ve geçerliliğini onaylar. İşaret ettiği lütfu pekiştirip güçlendirir. “Ama lütuf ve kurtuluşu kişiye kazandıran Sakramentler değildir” Ancak mühürler, Tanrı’nın vaatlerini simgeler. Kişiler kendilerini vaatlere itaat etme yükümlülüğünden ayrı tutmayıp bu mührün kendi hayatlarında etkili olması için Antlaşmayı tutmalıdır. Eğer ortada ruhsal bir gerçek yoksa bu mührün bir etkisi de yoktur. Yani bu mühür işaret ettiği gerçeği var etmez.

Ruhsal Törenler Lütuf Antlaşmasının kutsal işaretleri ve mühürleridir. Mesih’i ve O’nun yararlarını temsil etmek amacıyla Tanrı tarafından oluşturulmuştur. Bu törenlerin başka bir amacıda, kiliseye ait olanlarla olmayanlar arasındaki ayrımı görebilmektir.V

 

Antlaşma:

Her ne kadar Antlaşma çok geniş bir konu ise de Kutsal Kitabı özetleyen tek sözcük antlaşmadır. Antlaşma Tanrı’nın günahlı insan için yaptığı işi açıklar. Tanrı’yla aramızdaki bu antlaşma tamamıyla eşit bir antlaşma değildir. Çünkü insiyatifi ele alıp antlaşma şartlarını belirleyen Tanrı’dır. Tanrı imanlıları ve onların çocuklarını antlaşmaya dahil etmeyi uygun görmüştür. ‘‘Ahdim seninledir, bir çok milletlerin babası olacaksın” diyen Tekvin 17.4 ayetinde açıkça görüldüğü üzere Tanrı İbrahim’i antlaşmasına bir baba olarak katmıştır. Tekvin 17.1112 ayetlerinde İbrahim’in Tanrı’sına iman eden ailelerin sekiz günlük her bebeğe antlaşmayı simgeleyen sünnet mührü vererek Tanrı’nın topluluğuna dahil etmeleri emredilmektedir. Bir anlamda sünnet; Tanrı’nın kendi halkı ile yaptığı antlaşma ilişkisinin kutlanmasının seremonisidir. Tanrı İbrahim ile yaptığı antlaşmayı iptal etmedi. Antlaşmayı halkın imansızlığı bile bozamadı. İsa Mesih’in gelişi de antlaşmayı iptal etmedi. Antlaşmanın merkezindeki çehre hala aynıdır. Bunlar :

 

Tanrı’nın antlaşmasına sadık kalma vaadi

Tanrı’nın bizleri iman ve itaate çağırması

Tanrı’nın imanlılar ve onların çocuklarına olan ilgisi

Tanrı’nın Antlaşmasal bir kurban konusundaki ısrarı

Eğer Tanrı Yeni Antlaşmada Eski Antlaşma boyunca sergilediği modeli değiştirecek olsaydı bunu önceden söylerdi. Bu yüzden Eski Antlaşmadaki model Yeni Antlaşmada aynıdır. Bu yüzden imanlı ailelerin çocukları Tanrı’nın Halkına dahildir. Eski Antlaşma ile büyüyen Yeni Antlaşma yetişkinleri Rab İsa Mesih’e iman ve itaat ettikleri zaman kendileri ve aileleri Yeni Antlaşmanın vaftiz işaretini aldılar. Çünkü Yeni Antlaşma onlara sünnetin yerini vaftizin aldığını öğretmiştir:

11
Ayrıca Mesih’in gerçekleştirdiği sünnet sayesinde günahlı benliğinizden soyunarak elle yapılmayan sünnetle O’nda sünnet edildiniz. 12Vaftizde O’nunla birlikte gömüldünüz ve O’nu ölümden dirilten Tanrı’nın gücüne iman ederek O’nunla birlikte dirildiniz. 13Siz suçlarınız ve benliğinizin sünnetsizliği yüzünden ölüyken, Tanrı sizi Mesih’le birlikte yaşama kavuşturdu. Bütün suçlarımızı O bağışladı. 14Kurallarıyla bize karşı ve aleyhimizde olan yazılı antlaşmayı sildi, onu çarmıha mıhlayıp ortadan kaldırdı. Koloseliler 2.11-14Va
vaftiz edilir olunur?

Gerek sünnette gerekse vaftizde sergilenen resim İsa Mesih aracılığı ile günahların kaldırılmasıdır. Sünnet imanlı ailelerin çocukları içindi. İsa Mesih aracılığı ile sünnetin yerini alan vaftiz de aynı şekilde imanlı ailelerin çocukları içindir. Sünnetin Vaftiz ile yer değiştirdiğini öğreten Koloseliler ayeti olmamış olsaydı bile, Antlaşmadaki bu bütünlük bebeklerin vaftiz edilmesi gerekliliğini anlamamız için yeterlidir.

 

Eski Antlaşmanın bir mührü olarak sünnet:

 

  1. a) Tanrı ile olan beraberliğin bir işaretiydi.[2][2]
  2. b) Günahtan arınmayı ve günahın getirdiği kirliğin kalkmasının bir işaretidir.[3][3]
  3. c) İmanla gelen aklanmanın işaretidir. [4] [4]

    İbrahim iman etti ve imanının işareti olarak sünnet mührünü aldı. Görülüyor ki, sünnet ve iman arasında bir bağ vardır. Sünnet imanı simgelemekle birlikte, imanın sebebi değildir. Tanrı’nın Antlaşmasında bir birlik ve süreklilik olduğu için, Yeni Antlaşma bu noktada bizlere aksini belirten bir öğretişte bulunmadığı için kilise bu ilkenin geçerliliğinin devam ettiğini kabul etmek durumundadır.Vsıl vaftiz edilir olunur?

    Kutsal Kitapta Antlaşma Halkı

    Galatyalılar 3.27 [5] [5] ve Elçilerin İşleri 22.16 [6] [6] ayetleri “Kurtuluş” yerine “vaftiz” kelimesini kullanır. Bu ayetlerden sonra “Yeni Antlaşma dönemindeki vaftiz sakramenti tek başına kişiyi kurtarıyor mu?” sorusu akıllara gelebilir. Bunun cevabı ise “HAYIR”dır… Vaftiz bir olayın simgesidir ve simgelediği şeyi kendiliğinden gerçekleştirmez. Efesliler Mektubu lütuf ile kurtulduğumuzu öğretmektedir. [7] [7] Romalılar 4. Bölüm de aynı şeyi anlatır. Sakrament işaret ettiği gerçeği var edemez. Bu yüzden ciddi bir şekilde söylüyoruz ki, günahlarımız yalnızca İsa Mesih’in çarmıhta dökülen kanı aracılığı ile temizlenmiştir. Yaşamlarımız bu şekilde kutsal kılınmıştır.

    Yeni Antlaşma döneminde görüyoruz ki, iman eden kişilerin aileleri de vaftiz edilmekteydi. Lidya iman etti ve ev halkı vaftiz oldu. [8] [8] Filipi’li gardiyan iman etti ve ev halkı vaftiz oldu. Pavlus aynı şekilde İstefanas’ın ev halkını vaftiz ettiğini beyan eder. [9] [9] Tıpkı İbrahim’in iman edip ev halkının sünnet olması gibi. Ama bazılarımız bu bölümlerdeki ev halkı içinde çocuk olup olmadığını bilmiyoruz diyebilir. Bu bir varsayımdır. Bu, çocukların vaftiz edilmemesi gerektiğini savunan önyargının varsayımıdır. Bir ev halkı sünnetinde olduğu gibi, bizlerde bu evlerin çocuksuz olduğunu ve bu evlerde kalan hizmetçilerin de çocuksuz olduğunu iddia edebilir miyiz? Kutsal Kitabın havarilerin gösterdiği yoldaki Yeni Antlaşma bölümü Tekvin 17. bölümdeki kurtuluş mesajıyla Eski Antlaşmadan daha az zengin yada daha az saygıdeğer değildir. Eski Antlaşma ve Yeni Antlaşma gerek anlam, gerekse içerik olarak bir bütünlük içindedir. Yeni Antlaşmanın sadece işareti yenidir, fakat iman eden ailelerin sorumluluğu ve katıldıkları bereket İbrahim, İshak ve Yakup’unki ile aynıdır.V

    Tanrı her zaman başladığı işi tamamlar, her zaman andını tutar ve vaatlerini yerine getirir. Bir gün Rab İsa Mesih tekrar gelecek ve bizi kendi benzeyişine döndürecektir. O gün günahın izinden arınmış olacağız. Tanrı kurtuluş işini tamamlayacaktır. İsa Mesih’in hayatına baktığımızda eski antlaşmadaki peygamberliklerin ve vaatlerin O’nda gerçekleştiğini görmekteyiz. İsa Mesih’in Dağdaki vaazında peygamberliklerden ve Kutsal Yasadan paylaştığını görmekteyiz. İsa Mesih sık sık Eski Antlaşmadan alıntılar yaparak öğretişte bulunmuştur. O, kendisini eski Antlaşma ile ilişkilendirmektedir. Aynı şekilde Elçiler de Eski Antlaşma’dan alıntılar yaparak öğretişte bulunmuşlardır. Bu yüzden Matta 5.1718 ayetlerinde şöyle der: “Kutsal Yasa’yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim. Size doğrusunu söyleyeyim, gök ve yer ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa’dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile eksilmeyecek.” İsa Mesih bu sözlerinden de açıkça anlaşılacağı üzere Kutsal Yasa ile ters düşmüyor yada Yasayı inkar etmiyor. Tersine Yasayı yerine getiriyor ve tamamlıyor. İsa Mesih’in yaşamı, ölümü ve dirilişi Yasa’nın tamamlanması işidir.V
    sıl vaftiz edilir olunur?

    Eski Antlaşma boyunca gördüğümüz kurbanlar İsa Mesih’in çarmıhta kanını dökmesiyle tamamlanmıştır. Kurbanlar işaret ettikleri kişi olan Mesih gelince kan dökme işi sona ermiştir. İsa Mesih geldi ve bizim günahlarımız için öldü; artık hayvan kanına daha fazla ihtiyaç yoktur.

 

Fısıh akşamı Yahudiler Fısıh kuzunu yerken Tanrı’nın kendilerini ölüm meleğinden nasıl kurtardığını hatırlarlar. Böylelikle Mısır diyarından ayrılabilmişlerdir.V
sıl vaftiz edilir olunur?

Ele verildiği akşam İsa Mesih havarilerle birlikte sembolik Fısıh kuzusunu yedi. O akşam yemeğinde kutsadığı ekmeği “bu sizin için parçalanan bedenimdir” diyerek havarilere verdi. Aynı şekilde şükrettiği kaseyi “bu sizin için dökülen benim kanımdır” havarilere verdi. Böylelikle Fısıh yemeğinin işaret ettiği şey İsa Mesih’te açıklanmış ve tamamlanmış oldu. Fısıh Yemeği Rab’bin Sofrası ile yer değiştirdi. Aynı şekilde sünnetin yerini de vaftiz almıştır.

 

Gerek sünnet gerekse vaftiz sakramentindeki benzerliklere dikkat edelim. Eski Antlaşmada Kurtuluş işareti sünnet iken, Yeni Antlaşmada vaftiz olmuştur. Aşağıdaki sorular ışığında bu gerçekleri biraz daha düşünelim.V

  1. Eski Antlaşma döneminde İbrahim’in Tanrı’sına iman edenler ne yaptı?

Sünnet oldu.

 

  1. Eski Antlaşmada içsel temizliğin dışsal işareti neydi?

Sünnet.

 

  1. Eski Antlaşmada imanlılar topluluğuna bir kişinin girişinin işareti neydi?

Sünnet.

 

Aynı soruları Eski Antlaşma yerine Yeni Antlaşma ile soralım:

 

  1. Yeni Antlaşma döneminde İbrahim’in Tanrı’sına iman edenler ne yaptı?

Vaftiz oldu.

 

  1. Yeni Antlaşmada içsel temizliğin dışsal işareti neydi? Vaftiz.

 

  1. Yeni Antlaşmada imanlılar topluluğuna bir kişinin girişinin işareti neydi? Vaftiz.Va
    ıl vaftiz edilir olunur?

Bu sebepten Hristiyan ailelerin çocukları sünnet olduğunda Pastörler yada kilise görevlileri özel bir ziyaret yada ayin düzenlemez. Çünkü sünnet artık “Kurtuluş” işareti değildir. Bu yüzden çocukları doktora teslim etmek yeterlidir. Aynı şekilde Yetişkin yaşta Rab’be iman edenlerden sünnet olmasını talep etmiyoruz çünkü sünnetin yerini vaftiz almıştır.

 

Yahudilikten gelen bazı Hristiyanlar sünnet işaretini taşımayan ve başka uluslardan gelen Hristiyanlara sünnet olmaları gerektiğini söylediğinde aralarında büyük bir tartışma başladı. Elçi Pavlus bu durumda hassas olan Hristiyanlara şöyle dedi:V
sıl vaftiz edilir olunur?

“Ayrıca Mesih’in gerçekleştirdiği sünnet sayesinde günahlı benliğinizden soyunarak elle yapılmayan sünnetle O’nda sünnet edildiniz. Vaftizde O’nunla birlikte gömüldünüz ve O’nu ölümden dirilten Tanrı’nın gücüne iman ederek O’nunla birlikte dirildiniz.” Koloseliler 2.1112

Pavlus “elle yapılmayan sünnet” ifadesini kullandığında onların aslında vaftiz olduklarında sembolik olarak sünnet olmuş olduklarını ifade etti. Yeni Antlaşma inancının kökleri Eski Antlaşmadadır. Bizler çocuklarımızı vaftize götürdüğümüzde, İbrahim’in oğlu İshak’ı sünnet etmesi örneğini izlemiş oluyoruz.V
edilir olunur?

Tekvin 6. bölümde Nuh’un hikayesini okumaktayız. 8. ayet oldukça açık: “Fakat Nuh Rab’bin gözünde inayet buldu”. Aynı şekilde 9. ayet ise Nuh için “sadık bir adamdı, kamildi” ve “Allah ile yürüdü” ifadelerini kullanır. Nuh gemi yapıp içine bindiğinde yalnız başına mıdır? Hayır! Çünkü Nuh “inayet bulmuş, kamil” bir adamdır; bu yüzden Tanrı Nuh ile birlikte Nuh’un karısı ve çocuklarıyla birlikte çocukların eşlerinin de gemide olmasını istemiştir. Neden? Çünkü Nuh “Allah ile yürüyen” birisidir. Tanrı Nuh’un ailesini ayrı tutabilirdi ama Tanrı kendi halkının ailesine daima özel bir önem vermiştir. I.Petrus Mektubu Nuh’un ailesiyle birlikte gemiyle sudan geçmesini vaftizle ilişkilendirmektedir. Çünkü vaftiz inanan büyükler ve onların ev halkıyla birlikte yapılan bir şeydir.

 

İbrahim’in çocukları ve torunları yokken, onlar daha doğup büyüyüp imanlarını açıklamamışken Allah İbrahim’le yaptığı kurtuluş antlaşmasının İbrahim’in çocuklarını da kapsadığını söylemiştir.[10][10] İbrahim’in soyu Mısır diyarında çoğaldıklarında kölelik sebebiyle inleyip feryat ettiklerinde Allah İbrahim ile yaptığı antlaşmadan dolayı İsrail halkına yardım etti:

 

“Ve Allah onların iniltilerini işitti ve Allah İbrahim’le, İshak’la ve Yakub’la yaptığı antlaşmayı hatırladı. Ve Allah İsrail oğullarını gördü ve Allah’a malum oldu.” Çıkış 2.2425

Sayıları bir milyondan fazla olan bu köle insanlara Allah neden ilgi gösterdi? Çok namuslu ve dürüst köleler oldukları için mi? Kendileri diğer insanlardan daha fazla mı iyiydiler, diğer insanlardan daha fazla mı özgürlüğü hak ediyorlardı? Hayır! Hayır! Hayır! Tanrı bu halkı önemsedi çünkü onlar İbrahim’in çocuklarıydı.
Süleyman ciddi şekilde hatalar yaptığında Allah ona şöyle konuştu:

“…sana emrettiğim kanunlarımı ve ahdimi tutmadın, mutlaka krallığı senin elinden çekip alacağım ve onu senin kuluna vereceğim. Ancak baban Davud’un hatırı için bunu senin günlerinde yapmayacağım… I. Krallar 11.1112

 

Süleyman’ın günahı yüzünden krallık bölünecekti ama Rab Süleyman yaşarken bunu yapmadı, çünkü o Davud’un oğluydu. Tanrı, Süleyman’a babasından dolayı ilgi gösterdi.

 

Bu durum bize açıkça gösteriyor ki, Tanrı’nın antlaşması çocukları da kapsıyor ve bu yüzden antlaşma işareti çocuklara verilmelidir. Çünkü antlaşma çocukları Rab’be ayrılmıştır, onlar Rab’bin gözünde özeldir.

 

Tanrı’nın antlaşması bizler için o derece bağlayıcı ki, babaların günahını da tanrı çocuklardan sormaktadır:

 

“… çünkü ben, benden nefret edenlerden babalar günahını çocuklar üzerinde, üçüncü nesil üzerinde ve dördüncü nesil üzerinde arayan…” Çıkış 20.5

 

“Binlere inayetini saklayan, haksızlığı ve günahı ve suçu bağışlayan, ve suçluyu asla suçsuz çıkarmayan, babaların günahını oğullarda, üçüncü ve dördüncü nesilde arayan Allah diye ilan etti.” Çıkış 34.7

 

Tanrı, Süleyman’a Davud’dan dolayı lütuf gösterdi. Rehoboam Süleyman’ın oğluydu ve babasından sonra kral oldu. Bu krallık döneminde ise ülke bölündü. Rehoboam babası Süleyman’ın işlediği günahın yargısına uğradı. Çünkü Allah zaten Süleyman’a krallığın oğlunun döneminde bölüneceğini söylemişti. Eğer bu dünyada işlediğimiz günahların kendi çocuklarımızı etkileyeceğini iyi anlamış olsaydık; bu gün Hristiyan anne babalar daha dikkatli bir yaşayış içinde olacaklardı. İbrahim Tanrı’nın onun soyunu bereketleyeceğini bilerek ölmesi aslında ölümünde bile ona büyük destek ve esenlik olmuştur. Tanrı kendi çocuklarını daima özel bir ilgi ile koruyacaktır. Tanrı’nın İsrail ailelerine olan ilgisini bilen Davut bu yüzden şöyle diyor:

 

“Fakat Rab’bin inayeti ezelden ebede kadar kendisinden korkanlar üzerindedir; Ve adaleti oğulların oğullarınadır “ Mezmur 103.17

Tanrı’nın, antlaşmasına olan bakış açısını ve antlaşmasına olan sadakatini çok iyi bilen Zekeriya bu gerçeği itiraf ettiği şükran ilahisi Tanrı’nın Yeni Antlaşma döneminde de antlaşma için olan düşüncesinin aynı olduğunu öğretmektedir:

 

“İsrail’in Tanrı’sı olan Rab’be övgüler olsun!

Çünkü halkının yardımına gelip onları fidyeyle kurtardı.

… Böylece atalarımıza merhamet ederek kutsal antlaşmasını anmış oldu.” Luka 1.68,72

Tanrı atalarımızla yapmış olduğu antlaşmaya sadık kalıp halkına (kuşaklar sonraki halkına) merhamet göstermiştir. Aynı gerçek Meryem’in şükran ilahisinde de zikredilir:

 

“Kuşaktan kuşağa kendisinden korkanlara merhamet eder Atalarımıza söz verdiği gibi, İbrahim’e ve onun soyuna sonsuza dek merhamet etmeyi unutmayarak kulu İsrail’in yardımına yetişti.” Luka 1.50,5455

 

Babaların imanından dolayı çocukların kutsanması örneğini Yeni Antlaşmada da görmekteyiz:

 

Matta 9.1819, 23,26: Havra yöneticisi İsa Mesih’in önünde secde edip ölmüş olan kızını diriltmesini istemiştir. İsa kızı diriltir. Bu, kızın imanından dolayı mıdır yoksa İsa’ya secde kılıp “onun üzerine elini koyarsan, dirilecek” diyen babanın imanından dolayı mıdır? Bir ölünün iman açıklaması yapması beklenemeyeceği üzere Rab bu kızı babasının imanından dolayı diriltmiştir. Açıkça görülüyor ki, Eski Antlaşma dönemindeki Tanrı’nın antlaşmaya ve antlaşma ailesine olan ilgisi Yeni Antlaşma döneminde de aynıdır.

 

Matta 17.1418: İsa Mesih’in önünde diz çöken babanın saralı çocuğunun iyileştirilmesi yine aynı gerçeği vurgulamaktadır.

 

Luka 7.1117: İsa tek oğlu ölmüş olan acılar içindeki dul bir kadına merhamet gösterir. Bunu ölmüş olan için değil, yaşamakta olan annenin hatırına yapar.

 

Luka 19.19: İsa vergi görevlisi Zakay’ın evine geldiği zaman “Bu ev bugün kurtuluşa kavuştu” diye bir ifade kullanır. İsa “Zakay kurtuluşa kavuştu” ifadesini neden kullanmaz? Çünkü Zakay evin başıdır ve Rab’be iman etmiştir. Eski Antlaşma kültürüne uygun bir ifade ile İsa tek bir kişi için değil bütün bir ev halkı için konuşur.

 

Bu sebepten Pentikost günü Petrus’un “…bu vaat size, çocuklarınıza…” diyerekten Eski Antlaşmadan bildiği Tanrı’nın devam eden işinin Yeni Antlaşma döneminde de geçerli olduğunu bildirmiştir.

 

“Çünkü iman etmemiş koca, karısının aracılığıyla, iman etmemiş kadın da imanlı kocasının aracılığıyla kutsanır. Aksi halde çocuklarınız kutsanmamış olurdu. Şimdiyse kutsaldırlar.” I. Korintliler 7.14:

Korint kilisesi putperest dünyadan Rab’be dönenlerin çoğunlukta olduğu bir topluluk olarak iman etmeden önceki yaşantılarıyla bağlantılı bir problemle karşılaşmıştı. Eşlerden biri putperest diğerinin Hristiyan olduğu bir durumda Hristiyan olan eşin hayatı güçlü bir biçimde değişmişti. Bu durumda kişi putperest eş ile yaşamaya devam mı edecekti? Pavlus Hristiyan olmayan taraf yaşamaya razı ise Hristiyan tarafın ayrılmayı düşünmemesini söylemektedir. Pavlus’un bunu söylemesinde ki amaç ise iman eden eş aracılığı ile diğer eşin kutsandığı, iman eden eş aracılığı ile çocukların kutsandığı gerçeğidir. Burada gördüğümüz öğretiş yine bir kişinin imanı aracılığı ile kutsanan ev halkıdır.

 

Bu gerçekler ışığında bazıları, imanlı ailelerin çocukları vaftiz olmalıdır, gerisi kolaydır, diye düşünebilir. Hatta bazıları sanki yangın sigortası yaptırırmış gibi sadece vaftiz yaptırırlar. Böyle bir durumda bu ev ile Hristiyan olmayan komşu ev arasında fark görünmeyecektir.

 

Eğer karı koca birbirini İncil’de emredilen şekilde sevmiyorsa, eğer çocuklara Kutsal Yazıları öğretmiyorlarsa, eğer çocukları Tanrı Sözünde yazıldığı şekilde yetiştirmiyorlarsa, eğer aileler çocuklarıyla birlikte dua etmiyorsa, çocukları için dua etmiyorsa, eğer ev halkının düzenli bir kiliseye katılımı ve bir kilise üyeliği söz konusu değilse, eğer ev halkı diğer Hristiyan ailelerle paydaşlık içinde değilse, vaftiz olmuş çocuklar büyüdüklerinde başka çocuklardan bir fark görmeyebilirsiniz. Bizleri Tanrı’nın ev halkı yapan antlaşma bizlere bir sorumluluk yüklemektedir. Tanrı bir kurtuluş işareti olan sünneti İbrahim’e verdiği gibi çocuklarını sünnet etme emrini de vermiştir. Ama aynı zamanda sünnet kişiye bir sorumlulukta vermiştir:

 

“Kendisinden sonra oğullarına ve evi halkına salah ve adalet yapmak için Rab’bin yolunu tutmalarını emretsin diye onu tanıdım; ta ki, Rab onun hakkında söylemiş olduğu şeyi İbrahim’in üzerine getirsin.”

Tekvin 18.19:Vaftiz nedir? kimler vaftiz edilir? baba oğul ve kutsal ru adı ile vahtiz nasıl vaftiz edilir olunur?
Bu ayetler bize İbrahim’in sorumluğunu açıkça göstermektedir. İbrahim’in sorumluluğu Tanrı hakkındaki her konuyu çocuğuna anlatmasıdır. İbrahim’in çocuğunu sünnet etmesi Tanrı’nın otomatik olarak o çocuğu kurtarması anlamına gelmemektedir. Bu İbrahim’in çocuğunu Rab’be kaldırdığı ve O’nun özel ilgisine bıraktığı antlaşmanın işaretidir.

 

Çocuklara matematik, bilim, sanat, yüzme, iş, futbol v.s. öğretmek için harcadığımız zaman ve çabayı onları tanrısallık yolunda yürütmek için de harcıyor muyuz? Çocuklarımıza kurtuluş işareti vermek onları Tanrı’nın yönetimine kaldırmak demektir. Çünkü çocuklarımız bizim değil, önce Tanrı’nındırlar; sahip olduğumuz her şeyi bize O vermiştir. Bizler hizmetçileriz, O ise efendidir. Aksi takdirde Tanrı’nın efendimiz olduğu gerçeğini göz ardı etmiş oluruz.

 

Kurtuluş işareti olan vaftiz bir çocuğa verildiğinde o çocuk Tanrı’nın emirlerini tutmaya çağrılmıştır, tövbe edip İsa’yı izlemeye çağrılmıştır. Eğer imanlı bir ailenin çocuğu olarak vaftiz işaretini aldıysanız dünya çocuklarının bilmediği bir Tanrısal bereketi de almışsınızdır. Size iman ailesinin bir üyesi olarak kilisede dua edilmiştir, sizler kilise ile birlikte dua etme ayrıcalığını yaşarsınız, Tanrı’nın yasası ve merhameti iman ailenizde size açıklanmıştır, iman ailesiyle birlikte her durumda çok özel bir paydaşlık imkanına sahipsinizdir, dinlemek veya öğrenmek istediğiniz her zaman size vaftizi yapan Kiliseniz ve bu kilisedeki iman aileniz Tanrı’nın mucizeleri ve sözlerini size açıklayacaklardır. Bütün bereketleri ihmal edip eğer Rab’bin sözüne göre yaşamıyorsanız sizi dünya çocuklarından daha büyük bir yargı bekliyor demektir. Vaftiz, Tanrı tarafından İsa Mesih’e çağrılmanızdır.

 

Çocuğunu vaftiz yaptırmak isteyen aileler bunu bir sosyal olay olarak yaptırmamalıdır. Bir anne babanın çocuğunu vaftiz ettirmesi onlara çocuğun hayatı üzerinde çok büyük ruhani sorumluluklar verecektir. Eğer çocuğunuzu vaftiz ettirmenize rağmen Tanrısal bir ortam ve öğretiş içinde yetiştirip, disiplin etmezseniz onların kanı sizin başınıza olur. Çocukta işaretini aldığı bu antlaşmayı tutmak ve yaşamakla yükümlüdür. Bu yüzden İsa Mesih Kafernahum’a geldiği zaman yargı gününde oranın hailinin Sodom’dan daha kötü olacağını öğretir.[11][11] Çünkü orada birçok mucizeler yapılmıştır. Yani Müjde ilan edilmiştir. Bu durumda daha fazla sorumludurlar.

 

 

Vaftiz Bizler İçin Ne Anlam İfade Ediyor

 

1 Mesih’le Birleşmenin İlanı

 

“Vaftizde Mesih’le birleşenlerinizin hepsi Mesih’i giyindi.”

Galatyalılar 3.27

 

Evlilik ile iki insan tanıklar önünde Tanrısal bir onay ve bereket alarak birleşirler. Böylece iki insan bir olurlar. İki kişi, kadın ve erkek yaptıkları bu antlaşmanın neticesinde birbirlerine yüzük verirler. Bu yüzükler Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’ta yaptıkları antlaşmanın simgesidir. Bu yüzükler, çiftlere birbirleriyle yaptıkla antlaşmayı hatırlatır. Bu anlamda yüzükler bir süs eşyası olmaktan öte, bir insanın diğer bir insana verdiği bir antlaşma sözünün sembolüdür. Vaftiz ise; insan ile Tanrı’nın diri Sözü olan Mesih arasındaki birleşmeyi ifade eder. Giydiğimiz giysiler bazen zevkimizi ve karakterimizi, bazen işimizi, bazen sosyal konumumuzu doğrudan veya dolaylı olarak yansıtır. Vaftizde Mesih ile olan bu birleşme sonucunda kişi, hayatında Mesih’i yansıtacaktır. Tanrı ile olan birliktelik geliştikçe Mesih’in kendiside o kişide parlayacaktır. Vaftiz üzerimizdeki elbise gibi Mesih’i dışarı yansıtmaya başladığımız bir yaşam değişikliğinin işaretidir (öyle olmasına çalışmalıyız).

 

2 Tövbe

“Yahya, vaftiz olmak için kendisine akın eden kalabalıklara şöyle seslendi: ‘Ey engerekler soyu! Gelecek olan gazaptan kaçmanız için sizi kim uyardı? 8Bundan böyle tövbeye yaraşır meyveler verin! Kendi kendinize, `Biz İbrahim’in soyundanız’ demeye kalkmayın. Ben size şunu söyleyeyim: Tanrı, İbrahim’e şu taşlardan çocuk yaratacak güçtedir. 9Balta daha şimdiden ağaçların köküne dayanmıştır. İyi meyve vermeyen her ağaç kesilip ateşe atılacak.’

10Halk ona, ‘Öyleyse biz ne yapalım?’ diye sordu.
11Yahya onlara, ‘İki mintanı olan, birini hiç mintanı olmayana versin; yiyeceği olan da bunu hiç yiyeceği olmayanla paylaşsın’ cevabını verdi.
12
Bazı vergi görevlileri de vaftiz olmaya gelerek ona, ‘Öğretmenimiz, biz ne yapalım?’ dediler.
13
Yahya onlara, ‘Size buyurulandan daha çok vergi almayın’ dedi.
14
Bazı askerler de ona, ‘Ya biz ne yapalım?’ diye sordular.O da onlara şöyle dedi: ‘Kaba kuvvetle ya da yalan suçlamalarla kimseden para koparmayın, ücretinizle yetinin.’” Luka 3.714

Mesih ile olan bu birleşme sonucunda kişi bundan böyle Mesih’e ait olduğunu ifade eden bir yaşama çağrılmış olur. Vaftizci Yahya’nın hizmetinde vaftiz çağrısı kadar etkin olan diğer bir şey ise tövbe çağrısıydı. Bu anlamda vaftiz tövbekar bir yaşam için Mesihsel bir kutsama almak demektir. Tövbekar bir yaşamı yaşayacak gücü ve desteği Mesih’te aramak demektir. Vaftiz olan kişi artık yaşantısını değiştirmiştir.[12][12] Evlilik andının işareti yüzükler olduğu gibi, tövbe dolu bir yaşam andının da işareti ve mührü vaftizdir. Yahya vaftiz için tövbe çağrısında bulunduğunda şu konulara dikkatimizi çeker :

  1. a) “tövbeye yaraşır meyveler verin” İnsanlar gelecek olan bir yargıdan kaçmak istemektedir. Diğer yandan vaftizin temsil ettiği bereketlerin getirdiği sorumlulukları yerine getirmek istemezler. Yahya “tövbe edin” dediği zaman anlatmak istediği şey hayatımızı değiştirmemiz gerektiğidir. Burada tövbe olarak çevrilen kelime “Metanoeo” orjinal metinde “Aklını ve amacını değiştirmek yönünü değiştirmek” anlamını içermektedir. Görülüyor ki ruhsal meyve üzülüp ağlamakla çıkmıyor. Bütün aklımızla ve bütün yüreğimizle dönmek, kendimizi Tanrıya vermekle oluyor.

 

  1. b) “Biz İbrahim’in soyundanız demeye kalkmayın”[13] diyen ayette tövbe eden kişinin gururdan uzak kalması gerektiğine dikkat çekilir. O devirde Yahudiler kendilerini diğer uluslardan üstün görürlerdi. İbrahim soyundan oldukları için diğer ulusları aşağı bir millet olarak görürlerdi. Oysa Tanrı kişileri İbrahim’in adından dolayı değil, kendi lütfundan dolayı bağışlayacaktır. Kişiler kurtuluş güvencesini başka kişilerin adından değil Tanrı’nın kutsal merhametinden almalıdırlar. Dolayısıyla Yahya Peygamber tövbeden bahsederken Tanrı’dan başka şeylere güvenmekten dönmeyi, kendisini başka ırk ve milletlerden üstün görmekten dönmeyi bahsetmekteydi. Kişi gururdan dönerek, kendisini insanlık ailesinin bir ferdi olarak görmeli ve alçakgönüllülüğü giyinmelidir. Kurtuluş kalıtsal olarak aileden çocuklara geçen bir şey olmadığı için, İbrahim’in soyundan olmanın yeterli olacağını düşünenlere Yahya’nın cevabı Şeria nehrinin taşlarını göstermek olur. “Tanrı İbrahim’e şu taşlardan çocuk yaratacak güçtedir.” Eğer cennette İbrahim’e çocuk gerekseydi, bu gururlu bir kimse olmasın diye Tanrı taşlardan çocuk yaratarak İbrahim’e vermeyi tercih ederdi. Kendini başka milletlerden üstün gören gururlu kişileri Tanrı İbrahim’e çocuk olarak yakıştıramayacaktır.

 

  1. c) “İyi meyve vermeyen her ağaç kesilip ateşe atılacak”[14][14] Ayet bize tövbe etmenin aynı zamanda meyve vermek olduğunu gösterir. Meyve ise Rab ile yürümenin sonucunda oluşur. Kişi tövbe eder, Rab’bin lütfunu tadar. Rab ile girdiği bu ilişki onun hayatını değiştirir. Çünkü kişi benliğin işlerinden “Ahlaksızlık, pislik, sefahat, putperestlik, büyücülük, düşmanlık, çekişme, kıskançlık, öfke bencil tutkular, ayrılıklar, bölünmeler, çekememezlik, sarhoşluk, çılgınca eğlenceler.”15] arınmıştır. Kutsal Ruh’un kişi üzerinde çalışması neticesinde kişi meyve verir “Sevgi, sevinç, esenlik, sabır, şefkat, iyilik, bağlılık, yumuşak huyluluk, özdenetim.”[16][16] Kişinin yüreğindeki bu değişiklikler onun toplumsal hayatında da değişiklikler yapar.

 

 

  1. d) “İki mintanı olan, birini hiç olmayana versin; yiyeceği olan da bunu hiç yiyeceği olmayanla paylaşsın.”[17] Yahya’nın öğretişinde tövbe edip meyve vermek; kendinde olanı başkalarıyla paylaşmak demektir. Kişi kendinde olan meyveler sonucunda artık kötü olanı yapamayacağı gibi, iyi işlerle Kurtarıcı Tanrı’ya teşekkür etmektedir. Kendisine bağışlandığı gibi, kendisi de başkalarına bağışlamak istemektedir. Artık kişi başka insanlar ve insanlık için kaygı duymaktadır.

 

  1. e) “Size buyurulandan daha çok vergi almayın…” “Kaba kuvvetle ya da yalan suçlamalarla kimseden para koparmayın, ücretinizle yetinin.”[18][18] O devirde sistem yanlış kullanılmaya müsaitti. Yetki ve güç sahibi insanların haksız kazanç edinmeleri zor değildi. “Komşunu kendin gibi sev, komşunun malına göz dikme”[19][19] diyen ayette olduğu gibi Tövbe eden kişi artık haksızlıktan kaçınan biri olmalıdır. Artık kimsenin malına göz dikmemelidir. Zorbalık, haksızlık, iftira, haksız kazanç kişinin hayatından çıkmalıdır. Kişi sahip olduklarıyla yetinmeli yani açgözlü olmamalıdır.

 

Yahya günahların bağışlanması için halkı tövbe vaftizine çağırıyordu.[20][20] Pentikost günü Elçi Petrus aynı çağrıyı yineliyordu: “…Tövbe edin, … vaftiz olun…”,[21] I.Korintliler 6:11 ayetleri vaftizdeki temizlemeye işaret ederek “…yıkandınız, kutsal kılındınız” ifadelerini kullanır. Bazı kişiler bu ayetleri önce tövbe, sonra vaftiz tezi için kullanırlar. Onlara göre küçük çocuklar tövbe edecek yaşa gelene kadar, bağışlamanın ne olduğunu anlayana kadar vaftiz için beklemelidirler. Ancak böyle bir tez bizi bağışlanma için tövbe etmenin yeterli olduğu öğretisini getirir ki, bu yanlıştır. Bağışlama Tanrı’nın işidir. Bağışlanma satın alınabilen bir mal değildir. Bağışlama Tanrı’nın doğasında olan bir şeydir. Tanrımız bağışlayan bir Tanrı’dır. Tövbe ile Tanrı’nın zaten bizim için yapmış olduğu bağışlamayı alıyoruz. Bu anlamda vaftiz bir tövbe sakramenti değil, bir bağışlama sakramentidir.

 

“Tövbe”, günahların bağışlanması için tek başına yeterli değildir; bağış yalnızca Tanrı’nın Mesih’te sunduğu karşılıksız lütufla gerçekleşir. Efesliler 1:78, Romalılar 3:24

 

3 Günahların Bağışlanması

 

“Böylece Vaftizci Yahya çölde ortaya çıktı. İnsanları, günahlarının bağışlanması için tövbe edip vaftiz olmaya çağırıyordu.”

Markos 1.4

Tövbe eden kişinin günahları İsa Mesih’te sunulan karşılıksız lütuf ile bağışlanmıştır. Bu anlamda Vaftiz; günahların affını simgelemektedir. Kişinin günahlarını yalnızca İsa Mesih’in kutsal kanının temizlemeye yeterli olduğunun bir işaretidir. Vaftiz günahlarının affı için yalnızca İsa Mesih’in çarmıhta akan kanının yeterli olduğunu, O’nun günahı kaldıran bir kurban sunusu olarak sunulduğuna işaret eder.

 

4 Yeniden Doğmak

 

“Ama Kurtarıcımız Tanrı, iyiliğini ve insana olan sevgisini açıkça göstererek bizi kurtardı. Bunu, doğrulukla yaptığımız işlerden dolayı değil, kendi merhametiyle, yeniden doğuş yıkamasıyla ve Kurtarıcımız İsa Mesih aracılığıyla üzerimize bol bol döktüğü Kutsal Ruh’un yenilemesiyle yaptı.” Titus 3:46

 

Bizleri İsa Mesih’te bağışlayan merhametli Tanrımız, Kutsal Ruh aracılığıyla yeniden doğmamızı sağlamaktadır. Vaftiz bizlerin yeni bir hayat için yenilenmeye olan ihtiyacımızı yalnızca Kutsal Ruh’ta karşılandığını gösteren bir mühürdür. Mesih’le birleşen ve günahı bağışlanan kişi Kutsal Ruh aracılığı ile yeniden doğarak artık yeni bir yaratık olmuştur. İsa Mesih bizleri günaha köle ve nefret dolu bir yaşamdan kurtardığı gibi bizlerin doğruluğu olmuştur. Yeniden doğuş yıkamasıyla bizlere yeni bir yaşam vermiştir.

 

Ancak kişiler vaftiz oldukları için yeniden doğmazlar. Yeniden Doğuş Kutsal Ruh’un bir işidir. Yeniden doğuşu bize veren iman değildir. Bize imanı veren Yeniden Doğuşumuzdur. Yani Yeniden doğmadıkça inanıp iman edemeyiz.

 

5 Tanrı’nın Çocuğu Olmak

 

“Çünkü Mesih İsa’ya iman ettiğiniz için hepiniz Tanrı’nın oğullarısınız. Vaftizde Mesih’le birleşenlerinizin hepsi Mesih’i giyindi.”

Galatyalılar 3.2627

Tanrı akladığı günahkarı Mesih’te kutsayıp neticesinde evlat edinmiştir. İsa Mesih’in beden alıp yeryüzüne gelip aramızda yaşadığına ve bizim günahımız için haça gerildiğine olan iman bizleri Tanrı’nın evlatları yapmıştır. Tanrı’nın çocuğu olarak artık Tanrı’nın lütuf tahtına cesaretle yaklaşabiliriz. Artık göksel krallığın sahibiyiz, mirasçılarız. Tanrı’nın çocuğu olmak, Tanrı ile aramızdaki bozuk olan ilişkiyi düzelttiği gibi insanlık ailesi olan ilişkimizi de yeniden düzenleyecektir. Kişi İsa Mesih’te yeni bir aileye ve kardeşlere sahiptir. Bu da yeryüzünde sahip olabileceğimiz en büyük zenginliktir.

 

6 Sonsuz Yaşama Kavuşmak

 

“Baba’nın yüceliği sayesinde Mesih nasıl ölümden dirildiyse, biz de yeni bir yaşam sürmek üzere vaftiz yoluyla O’nunla birlikte ölüme gömüldük. Eğer O’nunkine benzer bir ölümde O’nunla birleşmişsek, O’nunkine benzer bir dirilişte de O’nunla birleşeceğiz.”

Romalılar 6.45

 

Vaftizinde günaha ölerek Mesih ile birleşen kişi, Mesih ile devam eden birlikteliğinin sonucunda sonsuz yaşama kavuşacaktır. Bu anlamda vaftiz bizlere Mesih’in ölümünü ve dirilişini de hatırlatır. Ölümü yenmiş olan Mesih kilisenin diriliş ve çürümezlik umududur. Vaftiz; günaha ölmeyi, ölüm aracılığı ile Mesih’le birleşmeyi temsil etmektedir. Mesih’e ait olarak bir ölümde birleşenler, Mesih’te gerçekleşmiş olan dirilişte de O’nunla birleşeceklerdir. Yani imanlı kişi sonsuz yaşamı alacaktır.

 

7 Görünen Kiliseye Katılmak

İster Yahudi ister Grek, ister köle ister özgür olalım, hepimiz bir beden olmak üzere aynı Ruh’ta vaftiz olduk ve hepimizin aynı Ruh’tan içmesi sağlandı.” I. Korintliler 12:13

Vaftiz ve tövbe, tüm yeryüzündeki ırkları bir görmeyi gerektirir. İster Yahudi, ister Grek, İsa Mesih’te birleşmiş her kişi Göksel Baba aracılığı ile kardeştir. Vaftiz, bu kişilerin ait olduğu Kutsal, Evrensel ve Elçisel Kilisenin bir işaretidir. İsa Mesih’in Ruhani bedenini yeryüzünde teşkil eden topluluk farklı dillerden, farklı uluslardan, farklı kültürlerden oluşur. Vaftiz; “gözle görünen kilise” dediğimiz, farklılıklarımızın BİR olduğu, Tanrı’nın bu dünyadaki kilisesine üyeliğimizi gösteren bir işarettir. Kişi, vaftiz olduğu kiliseyi ve üyelerini kendi ailesi olarak görür. Bu sebepten vaftiz; Mesih ile birleşme ve halkıyla olan beraberliğimizin simgesi ve mührüdür.

 

Özet olarak: Mesih ile birleşmiş, tövbe etmiş ve bağışlanmış, Kutsal Ruh aracılığı ile yeniden doğan, Tanrı’nın çocuğu olma ayrıcalığına hak kazanmış ve sonsuz yaşama kavuşmuş kişi artık RAB İSA MESİH’E AİTTİR.

 

İsa Mesih’in ölümünün ve dirilişinin gücü Kutsal Ruh’un yenilemesiyle günahın pisliğinden, Mesih’in kanının üzerimize serpilmesiyle[22] suçtan arınma aracılığı ile Mesih’le olan beraberliğimizin simgesi “Vaftizdir.”

 

Vaftizde Konuşan Tanrı

 

Vaftiz insanın işi değil, Tanrı’nın işi olarak görülmelidir. Çünkü vaftizi insan icat etmemiştir, tersine vaftiz, yüce Tanrı’nın bir emridir. Rab’bimiz vaftizi kilisenin hizmetinin ve tapınışının bir parçası olarak teşkil etmiştir. Vaftiz, Tanrı’nın ilanı ve merhamet antlaşmasının bir mührüdür. Çocuklar Tanrı sözünü anlamasa bile Tanrı’nın kendisini bu şekilde ifade etmeye hakkı vardır. Bazen Hristiyanlar önce iman, sonra vaftiz tezini ileri sürerek vaftizin Tanrı Sözünü anlayabilen yetişkin imanlılar için olduğu tezini kabul ettirmeye çalışırlar. Ancak bu tez vaftizi bir insan işi olarak gören, vaftizi kişiye bağlı bir karar gibi gören anlayışın sonucudur. Bu durumda insan vaftizin (yani Tanrı emrinin) önünde ve merkezinde yer alır. Oysa vaftizin merkezinde Tanrı vardır.

 

Vaftizde Tanrı işler, Tanrı konuşur. Çünkü vaftizi icat eden ve onu bize emreden yüce Tanrı’nın kendisidir. Bu yüzden çocukların vaftiz olması gerektiğini düşünen Hristiyanlar vaftizde önceliğin Tanrı’nın olduğunun bilincindedir. Vaftizde biz Tanrı’ya değil, Tanrı bize sesleniyor. Ayrıca bu noktada, “Tanrı kendi kutsal vaadini neden çocuklara konuşmasın?” sorusunu sormak durumundayız. Bizler yeni doğmuş bir bebeğin annesi, babası, kardeşleri ya da akrabası olarak onunla sürekli konuşmuyor muyuz? Çocuk anlamadığı halde ona konuşmakta ısrarcı değil miyiz? Anlamasa bile çocuğa, onu sevdiğimizi söylemiyor muyuz? Acıktığını sormuyor muyuz? Bebekler bizleri anlamadığı halde onlara konuşmayı, bizlere cevap veremeyeceklerini bildiğimiz halde onlara sorular sormayı hiç kimse garip ya da tuhaf bulmaz. Öyleyse Tanrı’nın kendi sevgisini, kendi vaatlerini, kendi lütfunu bebeklere konuşmasını niçin garip bulalım ki?

 

İlk iki yüzyıl boyunca kilise tarihinde çocuk ya da yetişkin vaftizi konusunda herhangi bir tartışma olmamıştır. Kilise tarihinde kilise babalarından Tertullian bu konuyu tartışmaya açana kadar çocuk vaftizinin tuhaf karşılanmadığını görüyoruz. Çocuk vaftizi Havarilerden beri devam eden kilisenin hayatının ve tapınışının bir parçasıydı. Kutsal yazılarda “İmanlı ailenin her bebeği vaftiz edilmelidir” şeklinde bir ifade olmasa da kilisenin bir önceki kuşaktan (elçilerden beri) gördüğü ve aklında kalan mantıklı bir yönlendirme vardı. Onlar kendilerinden önceki kuşaklarda bebeklerin vaftizine tanık olmuşlardı. Kutsal Kitapta bebek vaftizine yönelik çok kesin bir emir ve yasak olmadığı gibi Tanrı’nın vaftiz konusundaki isteği ile ilgili çok geniş İncilsel bir düzen olduğunu görüyoruz.

 

Sünnet Vaftizin Bir Ön Görüntüsüdür.

 

“Ve RAB Abram’a dedi: Memleketinden ve akrabanın yanından, ve babanın evinden, sana göstereceğim memlekete git; ve seni büyük millet edeceğim; ve seni mübarek kılacağım, ve senin adını büyük edeceğim; ve bereket ol, ve seni mubarek kılanları mubarek kılacağım, ve sana lanet edene lanet edeceğim; ve yeryüzünün bütün kabileleri sende mubarek olacaktır.”

Tekvin 12:13

 

“Şimdi göklere bak, ve eğer yıldızları sayabilirsen, onları say; ve ona dedi: Zürriyetin böyle olacaktır. Ve Rab’be iman etti ve onu kendisine salah saydı.”
Tekvin 15:56

“Ve Allah İbrahim’e dedi: ve sen ise, sen ve senden sonra zürriyetin, nesillerince ahdimi tutacaksınız. Sizinle ve senden sonra zürriyetinle benim aramda tutucağınız ahdim budur: aranızda her erkek sünnet olunacaktır. Ve aranızda doğmuş, yahut senin zürriyetinden olmayıp her yabancıdan para ile satın alınmış olan sekiz günlük her erkek çocuk nesillerinizce sünnet olunacaktır”  Tekvin 17:9,10,12

 

Tanrı İbrahim’i seçerek bir Lütuf Antlaşması yaptı. İbrahim’i büyük millet yapacak ve çok bereketleyecekti. İbrahim’in soyu sayılamayacak kadar büyük olacaktı. İbrahim ile yapılan bu antlaşma aynı zamanda ebedi bir ahitti. Tanrı, İbrahim’e verdiği bu vaat ile tüm uluslardan seçtiklerini İbrahim’in soyu olarak kabul edip bereketleyecektir. İbrahim Tanrı’nın bu vaadine iman etti böylece aklandı. Aynı zamanda Tanrı’nın Mesih İsa’daki kurtarışı bu vaat doğrultusundadır. Bu Antlaşmayı görünür kılmak isteyen Tanrı, Antlaşmanın işareti olarak bu vaat altındakilerin sünnet ile dünyadaki diğer soy ve halklardan görünür bir şekilde ayrılmasını istedi. İbrahim iman edip, vaadi anlayarak sünnet olmasına karşın, Tanrı sekiz günlük bebekler dahil bu Antlaşmanın altında olan her erkeğin sünnet olmasını istedi. İncil’e baktığımızda Eski Antlaşma dönemindeki sünnet uygulamasının yerini vaftizin altığını görüyoruz. Yani sünnetin ifade ettiği anlam, Yeni Antlaşmada vaftiz ile ifade edilmektedir.

 

“Ayrıca Mesih’in gerçekleştirdiği sünnet sayesinde günahlı benliğinizden soyunarak elle yapılmayan sünnetle O’nda sünnet edildiniz. Vaftizde O’nunla birlikte gömüldünüz ve O’nu ölümden dirilten Tanrı’nın gücüne iman ederek O’nunla birlikte dirildiniz.”

Koloseliler 2:1112

Ayet Mesih’in vaftizini sünnetin bir devamı olarak bahsetmektedir. Mesih İsa’nın ölümüne ve dirilişine olan iman ile vaadin çocukları, Tanrı’nın mirasına sahip olarak vaftiz olmaktadırlar.

 

Aynı şekilde aklı başında olarak iman ederek kurtulan anne ve babalar, kendi çocuklarını bu vaat altında korumak ve tutmak için vaftiz ile mühürlemektedirler. Bu sünnette olduğu gibi kurtuluşu değil, dünyadaki değişik inanç ve kültürlerin getirdiği diğer yaşam biçimlerinden ayrılışı, Tanrı’nın halkının bu dünyadaki diğer halklardan ayrılışını simgelemektedir. Yani bebekken vaftiz olan kişi büyüyüp, Mesih İsa’yı Rab ve Kurtarıcı olarak kabul ettiği zaman kurtuluşu almış olmaktadır. Aynı sekiz günlük bebeklerin sünnet olup, Kutsal Yasanın buyruklarına büyüyünce iman etmesi gibi.

 

1) Vaftize bu açıdan baktığımız zaman görüyoruz ki; “bizi kurtaran vaftiz değil, imanımızdır”. Kutsal Yazı “İbrahim Tanrı’ya iman etti ve bu ona doğruluk sayıldı” demektedir. Yani İbrahim’e sünnet, Tanrı’ya olan imanının işareti olarak verilmiştir. Tanrı’nın Lütuf Antlaşması Eski Antlaşmada sünnet ile, Yeni Antlaşmada vaftiz ile mühürlenmiştir. Vaftiz, Tanrı’nın Antlaşmasını hatırlatan bir işaret olmuştur.

 

2) Su vaftizi değil, esas olan Kutsal Ruh vaftizi’dir. “…vaftizde O’nunla birlikte gömüldünüz Mesih’i ölüler arasından dirilten Tanrı’nın etkin gücüne iman ederek yine vaftizde Mesih’le birlikte dirildiniz” diyen Koloseliler 2:12 ayetinde görüldüğü üzere Vaftizde, Mesih ile ölümdeki birleşmemiz bize Kutsal Ruh’un gücünde diriliş getirmektedir. Neticede Kutsal Ruh vaftizini insan değil, Kutsal Ruh’un bizzat kendisi yapmaktadır. “Çünkü tek Ruh’ta hepimiz ister Yahudi, ister Yunanlı, ister köle, ister özgür olalım bir tek bedene vaftiz edildik. Ve hepimiz tek Ruh’la doldurulduk” diyen I. Korintliler 12:13 ayetinde her Mesih İnanlısının Ruh’la vaftiz olduğu açık bir şekilde görülmektedir. Yani Kutsal Ruh bir kişinin tekelinde olarak çalışmayıp iman eden kişiyi Kutsal Ruh kendisi doldurmaktadır. “Tanrı’nın Ruh’u içinizde yaşıyorsa, siz benliğin değil, Ruh’un denetimindesiniz. Ama bir kişide Mesih’in Ruh’u yoksa o kişi Mesih’in değildir” diyen Romalılar 8:9 ayetinde de açıkça görüldüğü üzere Mesih’e ait olmak ve Kutsal Ruh’la dolmak aynı şeydir. Birbirinden farklı şeyler değildir.

 

3) İbrahim’in Tanrı’sına iman edenler Antlaşmanın mührüne sahiptir. Bu özel mühür İbrahim’e bir buyruk olarak verilmiştir. İbrahim’in imanı kişisel bir imandı ancak tam anlamıyla kişiye özel değildi. İbrahim’in imanı daha İshak doğmadan önce onu etkilemiştir. İshak daha sekiz günlükken ve bilinçli bir imanı yokken sünnet olmuştur. Tanrı İshak’ın da, babası İbrahim gibi önce iman edip sonra antlaşma altına girmesini talep etmemiştir. Tanrı katında İshak için bile İbrahim’in imanı önem arz ediyordu. Bu yüzden İbrahim’in çocukları antlaşma işaretini aldılar. İbrahim Tanrı’ya iman ettiğinde Tanrı’nın Antlaşması altına girdi. Antlaşma hayatının getirdiği sevinç, esenlik ve sorumlulukları o zaman aldı. İshak ise antlaşma altında doğmasına karşın büyüyüp iman ettikten sonra antlaşma hayatının sevinç ve sorumluluklarına katıldı. Bu açıdan vaftiz sünnet gibidir. Tanrı halkının iman ve antlaşma hayatından hoşlanıp hoşlanmayacağı konusunda bir garanti vermez. Vaftiz sadece hatırlayabileceğimiz en erken yaştan itibaren bizi Tanrı’yı sevmeye ve izlemeye çağıran bir işarettir. Vaftiz Tanrı’nın bereket ve kutsamasını bize vaat eder. Bu yüzden imanlı aileler çocuklarını vaftiz ettirmelidirler.

 

Sünnet konusundaki bu buyruk İsa Mesih zamanına kadar etkili bir şekilde gelmiştir. Sünnet Eski Antlaşmanın çocukları için ne ifade ediyordu? Herhalde yetişkinler için ne ifade ediyorsa onu ifade ediyordu. Bebekler ya da yetişkinler sünnet mührü ile Tanrı’nın halkına dahil edilmekteydi. İki insan arasında yapılan Evlilik antlaşmasının sembolü yüzükler olduğu gibi, İbrahim ve Tanrı arasındaki antlaşmayı sünnet simgelemekteydi. Tanrı böyle ilginç bir işareti neden seçti? Neden başka bir işaret seçmedi? Buna tam bir cevap vermek mümkün değil. Ama İşaya 52.1 ayeti bu konuda bize bir fikir vermektedir: Uyan, uyan, ey Sion, Kuvvetini giy; ey Yeruşalim, mukaddes şehir, güzel esvabını giy; çünkü sünnetsiz ile murdar adam artık sana girmeyecek. Ayetimiz Tanrı’nın halkı ile diğer halkları (murdar adam) birbirinden böyle bir dışsal işaret ile ayırdığını göstermektedir. Tesniye 30.6 ayeti ise: “Ve Allah’ın Rab’bi bütün yüreğinle ve bütün canınla sevmek için yaşayasın diye, Allah’ın Rab senin yüreğini ve zürriyetinin yüreğini sünnet edecek.” Bu ayet ise bizlere gösteriyor ki; içsel yani ruhsal temizliğin dışsal işareti sünnettir. Yani sünnet; arınmanın ve günahlı benliğin atılmasını temsil etmekteydi. Yani Tanrı’nın seçtiklerinin ruhsal temizlenmesini anlatıyordu. Kişiler sünnet ile Antlaşmadaki ruhsal sözlere sahip oluyordu.

 

İşaya 52.1 ayetinde görünen diğer bir açık ifade ise; Tanrı’nın sünnet kelimesini “kurtuluş” kelimesi yerine kullandığıdır. Benzeri ifadeler; Hezekiel 44.9 “Rab Yehova şöyle diyor: İsrail oğulları arasında bulunan bütün ecnebilerden hiçbiri, yüreği sünnetsiz ve eti sünnetsiz ecnebi makdisme girmeyecek.” ve I.Samuel 14.6 “Ve Yonatan silahtarı olan uşağa dedi: Gel, bu sünnetsizlerin askerine gidelim;…” ayetlerinde de kullanılmaktadır. Bu ayetlerden sonra “Eski Antlaşma dönemindeki sünnet sakramenti tek başına kişiyi kurtarıyor muydu?” sorusu akıllara gelebilir. Bunun cevabı ise “HAYIR”dır. Romalılar 4.911 ayeti şöyle diyor: “…İbrahim, imanı sayesinde aklanmış sayıldı. Hangi durumda aklanmış sayıldı? Sünnetliyken mi, sünnetsizken mi? Sünnetliyken değil, sünnetsizken… İbrahim daha sünnetsizken imanla aklandığının kanıtı olarak sünnet işaretini aldı…”

Sünnet sakramenti kurtuluşun işaretidir. Ancak bu işaretin kendisi kurtuluşu var etmez. Tekvin 17. bölüme baktığımızda Tanrı, bu kurtuluş işaretinin çocuklara da verilmesini istemektedir. Sekiz günlük bebekten başlayarak bu kurtuluş işaretinin verilmesi istenmektedir. Bu Tanrı’nın emridir. Ve açıkça görünen şudur ki;

 

İbrahim bir günahkardı ve lütuf aracılığı ile gelen imandan dolayı kurtuldu.

Tanrı kurtuluş işareti olarak sünneti emretti.

Kurtuluş işaretinin imanlı ailelerin çocuklarına da verilmesini emretti.

 

Bu yüzdendir ki, bizler İmanlı aileler olarak Eski Antlaşma zamanında yaşasaydık doğan çocuklarımıza kurtuluş işareti olan sünneti vermek zorundaydık.

 

Eski Antlaşmadaki sünnet mührü ile Yeni Antlaşmadaki vaftiz mührü birbirine benzemektedir. Onlar büyüklerle birlikte bebekleri bile sünnet etmişlerdi:

 

Neden aynı zamanda bebekler ?

  1.             a) Çünkü Tanrı öyle buyurdu.
  2.          b) Çünkü Tanrı çocukların da Antlaşmada olduğunu söyledi
  3.             c) Çünkü insanlar bunu hem kendileri hem de çocukları için bir bereket olarak aldılar.

 

Eski Antlaşma altındaki halk Tanrı’nın kurtarış işinde kendilerini aileleriyle birlikte kurtaracağına inanıyorlardı. Tanrı, On Emrin Sebt günü için olan buyruğunu verirken “…sen ve oğlun ve kızın ve kölen ve cariyen hiçbir iş yapmayacaksın” diyerek çocukları da Antlaşmanın içine dahil etmişti.[23] Bu yüzden Tanrı’nın ailelere Kutsal Kitapta pek çok defa şeriatı çocuklarına ve torunlarına öğretme sorumluluğunu hatırlattığını görüyoruz.[24] Tesniye 4:9 ayetinde “Ancak gözlerinin gördüğü şeyi unutmayasın, ve ömrünün bütün günlerinde yüreğinden ayrılmasınlar diye kendini sakın, ve canını iyice koru; onları kendi oğullarına ve oğullarının oğullarına bildir.” sözlerinde görüldüğü üzere çocuklarımız ve torunlarımız (küçük çocuklar) bile bu Antlaşmanın altındaydılar. Yine Yoel 2:1516 ayetlerindeki “kavmı toplayın, cemaati takdis edin, yaşlı adamları toplayın, küçük çocukları ve emzikte olanları toplayın” sözlerden anlaşıldığı üzere, Yoel burada oruç ilan ederken bile çocukları ayrı tutmamaktadır. Antlaşmanın altında doğan herkes, küçük çocuklar bile Antlaşmanın işaretini taşıdıklarından dolayı Antlaşma altındadır ve çocuklar Tanrı’nın tapınan topluluğunun ayrılmaz bir parçasıdır.

 

“Çünkü iman etmemiş koca, karısının aracılığıyla, iman etmemiş kadın da kocasının aracılığı ile kutsanır. Aksi halde çocuklarınız kutsanmamış olurdu. Şimdiyse kutsaldırlar”[25] diyen ayette görüldüğü üzere Antlaşma çatısı altında doğan çocuklar Antlaşmanın bir parçası olarak kutsanmayı almışlardır. Tanrı kutsamasını sunmak için çocukların büyüyüp iman etmelerini beklememiştir. Ailenin Antlaşma altına girmesi, o ailede doğan çocukların Antlaşmaya dahil edilmesi için yeterli olmuştur. Tanrı anne yada babanın imanından dolayı küçük çocukları kutsamaktadır. Günümüzdeki Lütuf Antlaşması ve onun önemi önceki ile aynıdır. Günahkarları Kutsal Tanrı’ya bağlayan Antlaşmanın en önemli izi dünya kurulmadan önce var olan Mesih’in kanındaki sonsuz Antlaşmadır. O’nun kanı Eski Antlaşma insanlarının beklediği en geçerli kurban kanıydı. Yani o gerçek kurbandı.

 

“Tövbe edin, her biriniz İsa Mesih adıyla vaftiz olsun” Bu vaat size, çocuklarınıza ve uzakta olanların hepsine, Tanrı’mız olan Rab’bin kendine çağıracağı herkese yöneliktir”

Elç. 2:38, 39

Tanrı’nın vaatleri yalnızca anlayışa sahip yetişkinleri değil çocukları da kapsamaktadır. Pentikost günü Petrus’un bu vaazı dinleyenler Antlaşma mührünün çocuklarını da kapsadığını biliyorlardı.

 

“O sırada bazıları İsa’ya, üzerlerine ellerini koyup dua etmesi için küçük çocukları getirdiler. Öğrenciler onları azarlayınca, İsa ‘Bırakın çocukları’ dedi. ‘Bana gelmelerine engel olmayın! Çünkü Göklerin Egemenliği böylelerinindir.’ Ellerini onların üzerine koyduktan sonra oradan ayrıldı”.

Matta 19.1315:

Bu ayetler vaftiz ile ilgili olmamakla birlikte İsa’nın kutsama verirken onun yetişkin yada çocuk olmasını ayırmadığını görüyoruz.

  1. Korintliler 7:14 ayeti imanlı ailelerin çocuklarının kutsal olduğunu öğretmektedir. Öyleyse bu kutsal çocuklar vaftiz sırrından mahrum edilmeli midir? Tanrı, çocukları antlaşmaya dahil ettiğine göre biz neden çocuklarımızı antlaşmanın dışında görelim ki?

Ezra 10:1 “Ve Ezra Allahın evinin önünde ağlayarak yere atılıp dua ve ikrar eylerken, İsrailden çok büyük bir cemaat, erkekler ve kadınlar ve çocuklar yanına toplandılar; çünkü kavm büyük ağlayışla ağlıyorlardı.” diyen ayette görüldüğü gibi çocuklar Tanrı’nın halkının ayrılmaz parçasıydılar.[26]

 

İşte bu yüzden Musa İsrail kavmına Antlaşma sözlerini “bu ahdin sözlerini tutun ve onları yapın” diye büyük ve anlayışlı insanlara tembih ederken çocukları antlaşmanın dışında bırakmamıştı. Bu yüzden onlara şöyle dedi: “çocuklarınız, kadınlarınız ve konaklarınızın içinde olan garipler, odununuzu kesenden, suyunuzu çeken adama kadar hepiniz, Allahınız Rab’bin önünde duruyorsunuz”[27]

 

Yine Yeşu İsrail’in ihtiyarlarını, başlarını, hakimlerini ve reislerini çağırıp Allah’ın önünde durdukları zaman yaptığı konuşmada “ben ve evim halkı biz Rab’be kulluk edeceğiz” derken çocukların Antlaşmaya dahil olduğunu çok iyi bildiğini görüyoruz. Çünkü çocuklar Antlaşmanın işaretini (sünneti) alarak Antlaşmanın içine dahil edilmişlerdi.[28]

 

Fısıhta da öyle olmamış mıydı? Kapı süveleri kurban kuzusunun kanı ile işaretlenmiş olan evler içindeki tüm ev halkı ile birlikte (çocuklar dahil) kurtuluşa kavuşmuştu.

 

Filipus’un sözlerine inanan erkek ve kadınlar vaftiz olmuştu.[29] Kadınlar Eski Antlaşma’da sünnet olmadığına göre Antlaşmanın dışında mıydılar? Hayır! Kadınlar babalarının ya da kocalarının sünneti aracılığı ile Antlaşmaya dahil olmuşlardı.

 

Kornelyus’un bütün ev halkı İncil’e iman etti[30] Vaftiz açısından bakınca ev halkının durumu açıklanmıyor. Evin içindeki ergenlik çağındaki çocuklar, belki de daha küçük çocuklar Yeni Antlaşmanın mührü ile mühürlenmişti. Eski İsrail’de Antlaşma bütün evle yapılırdı.

 

Filipi kentinde Lidya adlı kadın Rab’be iman etti ve ev halkı ile vaftiz oldu.[31] İbrahim Peygamberin önce iman edip sünnet işaretini alması ve antlaşma işareti olan sünneti çocuklarına vermesi gibi, Lidya iman edip vaftiz oluyor ve Lidya’nın imanı neticesinde ev halkı vaftiz işaretini alıyor. Bu kadın evin reisi durumundadır ve bu yüzden eşinden bahsedilmemektedir. Kutsal Kitap ilk olarak Lidya’nın iman ettiğini ve bunun sonucunda ev halkının vaftiz olduğunu yazmaktadır. Ev halkı içinde bulunan çocukların yaşları ve imanları konusunda açık bir bilgi yoktur. Önemli olan şey şudur ki Lidya ev halkı ile vaftiz olmuştur. Bu durumda Yeni Antlaşma vaftizlerinin ev halkı vaftizleri olduğunu söyleyebiliriz.

 

Pavlus ve Silas zindancıya “Rab İsa’ya iman et sen ve ev halkın da kurtulursunuz” dediler[32] 32. ayete baktığımızda zindancıya ve ev halkının hepsine Rab’bin sözünü bildirdiklerini görüyoruz. Buradaki ev halkı sözü evdekilerin hepsi demektir. Yeni iman etmiş olan zindancı yeni bulduğu imanda ne durumdaydı? Ev halkı ile kurtulmanın anlamı neydi? Bu bölüm bize bunları açıklamıyor. Fakat şurası açıktır ki; Filipi’li zindancı ev halkı ile birlikte vaftiz olmuştur. Havra yöneticisi Krispus Tüm ev halkı ile birlikte Rabbe iman etti ve ev halkıyla birlikte vaftiz oldu.[33] Pavlus, İstefanus’un ev halkını vaftiz ettiğini beyan etmektedir.[34]

 

Yeni Antlaşmada On vaftiz örneğinin altısı çocuklara yöneliktir[35] Şu nokta çok açıktır ki; Tanrı tek tek bireylerden çok, aileleri kurtarmak istemektedir. Tanrı bu yüzden aile kavramını Antlaşmaya dahil etmiştir. Bu yüzden Yeremya’nın Yeni Antlaşma ile ilgili peygamberlik sözünde Tanrı’nın, küçüğünden büyüğüne tüm ev halkı için yolladığı buyruklar vardır :

“İşte, Rab diyor, İsrail evi ile ve Yahuda evi ile yeni bir ahit keseceğim günler geliyor; atalarını Mısır diyarından çıkarmak için onların elini tuttuğum gün kendileri ile kestiğim ahit gibi değil; onların efendisi olduğum halde ahdimi bozdular, Rab diyor. Fakat o günlerden sonra, Rab diyor, İsrail evi ile keseceğim ahit şudur: Şeriati mi onların içlerine koyup, yürekleri üzerine yazacağım; ve ben onlara Allah olacağım ve onlar bana kavm olacaklar. Ve artık herkes kendi komşusuna ve kendi kardeşine: Rab’bi bilin, diye öğretmeyecekler, çünkü küçüğünden büyüğüne kadar onların hepsi beni bilecekler, çünkü fesatlarını bağışlayacağım ve artık suçlarını anmayacağım.” Yeremya 31:3134

 

Bu düzeni anlayabilmemiz için Eski Antlaşma ve Yeni Antlaşmadaki kitapların tamamının tek olan İncil’i oluşturduğu gerçeğini göz önünde bulundurmamız gerekmektedir. Kutsal Kitabın birlik içindeki ana mesajı Tanrı’nın İsa Mesih’te bizim için olan sevgisidir. Sünnet, Fısıh ve hayvan kurbanları bizlerin günahı için kurban olacak Mesih’i simgelemektedir. İsa Mesih gelince bunlar bu yüzden Vaftiz ve Rab’bin Sofrası ile yer değiştirmiştir. Eski Antlaşmada İbrahim’i iman ve itaate çağıran Tanrı şimdide Yeni Antlaşmada bizleri iman ve itaate çağırmaktadır. Eski Antlaşmada İbrahim ve onun çocukları sünnet ile Tanrı’nın Halkına dahil olmuşlardı. Yeni Antlaşmada ise aynı Tanrı imanlıları ve onların çocuklarını vaftiz ile kendi halkına dahil etmektedir. Romalılar 4. ve Galatyalılar 3. Bölüm bize iman ettiğimiz zaman İbrahim’in çocuğu olduğumuzu söyler. İşte bu Kutsal Kitabın ve Tanrı’nın Antlaşmasının birliğidir. Tanrı’nın İbrahim’e ve ailesine söylediği sözler bugün bizim ve ailemiz için aynı önemi taşımaktadır. Bu yüzden Lütuf Antlaşması doğrultusunda birçok çocuk vaftizi yapıldığını görüyoruz. Kilise babalarından Origen’in (M.S.180) bebek olarak vaftiz olduğu bilinmektedir ve bu örnekler çoğaltılabilir. Yani Elçisel Kilise bebek vaftizi uygulamasını yapmaktaydı. Bu uygulama, Eski Antlaşma içindeki sünnette temel bulmaktadır. Çünkü Tanrı’nın Lütuf Antlaşmasında bir süreklilik ve birlik vardır. Zaten bu sebepten Kutsal Kitap bu konuda aksi bir şey söylemez. Çünkü sünnetin işaret ettiği ilke Yeni Antlaşmada da devam etmektedir. Eski Antlaşmada bebeklerin sünnet edilmesinin anlamını ve sünnetin Antlaşma içindeki rolünü ne kadar iyi anlarsak, çocukların vaftiz edilmesini de o oranda iyi anlarız.

 

 

  1. BÖLÜM

 

 

Vaftizde Dışsal Unsur.

Vaftiz ile ilgili diğer bir soru ise uygulamanın suya batırılarak mı yoksa serpme ve ya dökme şeklinde mi olacağıdır.

2000 yıl önce Rab’bimiz İsa Mesih vaftiz yapılmasını emretmiştir. Elçi Petrus’un ilk vaazından sonra üç bin kişi Rab’be iman etmiş ve anında elçiler vaftiz yapmaya başlamıştır. Bir kişi gece yarısı iman ettiğinde vaftiz olmuştur.[36] Bir kişi çölde iman etmişse vaftiz olmuştur.[37] Bu kişilere su ile vaftiz yapılmıştır. Bu yapılan vaftizler su dökerek mi, serperek mi yoksa kişi suya tamamen batırılarak yapılmıştır sorusunu tartışamayız. Tartışmamalıyız. Bu kişilere bir şekilde su ile vaftiz yapılmıştır. Vaftizde su, kişilerin cumartesi akşamı yıkanmalarından yada herhangi bir zamanda banyo yapmalarından farklıdır. Elimizi yıkadığımızda, suda yüzdüğümüzde yada suyun dibine daldığımızda vücudumuz ıslandığı halde vaftiz olmuş sayılmıyoruz. Ancak suyu bir kişiye “Baba, Oğul ve Kutsal Ruh” adında tatbik ettiğimizde o kişi vaftiz olmuş oluyor. Tanrı dışsal bir unsur olan su ile içerde olan ruhsal bir gerçekliği belirtiyor. Yani vaftiz günahın kirliğinden arınmayı simgelemektedir.[38] Su, dünyamızda her kültürde kabul görmüş bir temizlik simgesidir. Çünkü bedenimizi yıkamak için su yerine kullandığımız başka bir unsur yoktur ve bu yüzden Tanrı suyu kullanmayı istemiştir.

Havari Petrus’un “Günahlarınızdan dönün ve günahlarınızın bağışlanması için her biriniz İsa Mesih’in adıyla vaftiz edilsin. Böylece Kutsal Ruh armağanını alacaksınız. Çünkü bu vaat sizlere, çocuklarınıza ve uzakta olan herkesedir; Tanrımız Rab’bin kendisine çağırdığı herkese”[39] dediği vaazın sonunda 3000 kişi vaftiz olmuştur. Kutsal Kitap anlayışına uygun olarak bunun içine çocuklar dahil edilmişti. Ama Kudüs’te bir nehir bulunmadığına göre 3000 kişinin suya batırılarak vaftiz edildiğini düşünemeyiz. Günümüzde ara sıra uygulandığı şekliyle bu kadar insanın içi su dolu bir havuzda bütün vücudunun suya batırılarak vaftiz edildiği şekli 3000 kişi için de düşünemeyiz. Yahudi halkı gibi dışsal temizlik unsurlarına son derece önem veren titiz insanların aynı havuzu değil 3000 kişi için, ikinci bir kişi için bile kullanmaları söz konusu olamazdı. Bu durumda aklımıza gelen uygulama şekli dökme veya serpmedir. Bu konuda önlerinde tarihsel ve dinsel pek çok örnek vardır. Tarihsel olarak baktığımızda Yahudiler diğer uluslardan RAB Tanrı’ya iman edenleri ancak vaftiz ederek kabul ederlerdi. Bunun için yaptıkları uygulama yere diz çöken bir kişinin üzerine su dökülmesi ya da suyun serpilmesi şeklindeydi. Benzeri bir durum Filipus’un Etyopyalı hadımı vaftizinde görülür.[40] Çöldeki suyun derinliği ne kadardır, bilememekteyiz. Bu bir su birikintisi olabilir.

 

Yahudilerin çok iyi bildiği ve ulus olarak tanık oldukları bir diğer kutsama gerçeği ise serpme şeklinde uygulanmaktaydı. Şeriata göre İsrail halkı; murdarlıktan arınırken yaptıkları uygulama suç takdimesinden artan biraz külü içinde su bulunan bir kaba koyarlardı. Zufa otunu bu kaba batırıp murdar olan eve, eşyalara ya da kişinin üzerine serperlerdi. Tathir (temiz) olmak için uygulanan yöntem buydu.[41] Yine bilindiği gibi; Musa Kutsal Yasayı İsrail kavmine bildirdikten sonra Rab’be yakılan takdime olarak arz edilen hayvanların kanını su ile birlikte halkın üzerine serpmiş ve “Rab’bin sizinle yaptığı Antlaşmanın kanı budur” demişti.[42] Yine toplantı çadırında bir su küveti bulunmaktaydı. Bu Tanrı halkının temizlenmeye olan ihtiyacını temsil etmekteydi. Kahin kurban sunmadan önce burada ellerini yıkardı. Ellerinin yıkanması ile bütün vücudu yıkanmış gibi kabul edilirdi. Ayrıca kahinler kurban sunmadan önce o küvetten kuzunun başına su dökerlerdi. Böylelikle kurban kuzusunun tamamı yıkanmış gibi, temizlenmiş olduğu kabul edilirdi. Yani İsrail halkı dökme ve serpme şeklinde yapılan uygulamalara gerek tarihsel gerekse dinsel açıdan yabancı değillerdi.

 

Kutsal Kitap bize vaftiz için tek bir şekil vermez. Tanrı’nın Kutsal Kitapta vaftiz için emrettiği ilahi bir model yoktur. Bu yüzden vaftiz için suya batırılma şeklindeki uygulamayı tek geçerli uygulama kabul etmek yanlış olur. İncil’de suya batırılarak yapılan tek bir vaftiz örneğine rastlamamaktayız. Zaten böyle bir iddia vaftizden çok suyu ön plana çıkarır. Su, vaftizi tanımlayan dışsal bir unsurdur. Bir işaret olarak su; vaftizin içsel konusuna işaret eder. Suyun dikkatimizi çektiği nokta ise; İsa Mesih tarafından kurulan bu ruhsal törenin; Tanrı’nın Mesih’teki lütfunun temsil edildiği, mühürlendiği, Tanrı’nın halkına katılmayı, iman edenlerin Tanrı’ya olan itaatlerini dışa vurdukları ve Tanrı’nın Yeni Antlaşmasını hatırlatan bir unsur olduğudur. Ayrıca su; Kutsal Ruh’un günahtan arındırmasını simgeler. Eğer vaftiz için özellikle bir tek uygulama geçerli olsa idi, kilise yanlış yapmasın diye Kutsal Kitap bunu bize özellikle ayrıntıları ile birlikte verirdi. Ama Kutsal Kitap suyu dışsal bir unsur olarak kabul ettiği için dökme mi, serpme mi yoksa suya tümden batırılarak mı yapılması gerektiği konusuna değinmemiştir. Bu durumda vaftiz için üç uygulamanın da geçerli olduğunu görüyoruz.
 

III. BÖLÜM

 

Vaftiz Nedir?

 

Yeni Antlaşmanın bu ruhsal törenini[43] İsa Mesih’in bizzat kendisi ‘Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’ adında yapılmasını buyurmuştur.[44] Vaftiz; Mesih ile birleşmeyi45], O’na ait oluşumuzu, O’nun kanıyla günahlarımızın bağışlanmasını[46], O’nun Ruhuyla yeniden doğmamızı[47], oğulluğa alınmamızı[48], sonsuz yaşama kavuşmamızı[49], gözle görülen kiliseye katılmamızı[50] ve Rab’be ait olmamızı açıkça belirtir.[51]

 

Kimler Vaftiz Edilmelidir?

 

Kilisenin dışında kalan ve vaat Antlaşmasına yabancı olan kişiler, Mesih’e iman etmedikçe ve O’na boyun eğmedikçe vaftiz edilmemelidir[52]. Anne ya da babası Mesih’e iman ve itaat eden çocuklar ise bu bakımdan Antlaşmanın içindedir ve vaftiz edilebilir[53].

 

Vaftiz konusunda bilmemiz gerekenler:

 

  1. Vaftiz, İsa Mesih tarafından öngörülen, Yeni Antlaşmaya ait bir ruhsal törendir[54]. Bu tören kişinin vaftiz yoluyla gözle görülen kiliseye katıldığını göstermekle kalmaz[55], lütuf Antlaşmasının mührü olarak kişiye[56], Mesih’e ait olduğunu[57], yeniden doğduğunu[58], günahlarının bağışlandığını[59], İsa Mesih aracılığıyla Tanrı’ya teslim olarak yeni bir yaşama başladığını kanıtlar[60]. Bu tören Mesih’in buyruğuyla kilisesinde dünyanın sonuna dek sürmelidir.[61]
  2. Bu ruhsal törende kullanılacak dışsal unsur, sudur. Vaftiz olacak kişi, oraya çağrılan bir müjde hizmetlisi tarafından  Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adına vaftiz edilmelidir.[62]

III. Kişiyi suya sokmak gerekli değildir. Üzerine su serpilmesi veya dökülmesi yoluyla vaftiz doğru bir şekilde yerine getirilmiş olur.[63].

  1. Yalnızca Mesih’e iman ve itaat eden kişiler değil,[64] imanlı anne veya babaları olan küçükler de vaftiz edilmelidir.[65]
  2. Vaftizi küçümsemek ya da göz ardı etmek büyük bir günah olmasına karşın,[66] lütuf ve kurtuluş vaftize sımsıkı bağımlı değildir. Kişi vaftiz olmadan kurtulabilir ve yeniden doğabilir[67] ya da vaftiz olduğu halde kurtulmayabilir[68]
  3. Vaftizin etkisi hemen uygulandığı ana bağlı değildir.[69] Ancak doğru bir şekilde yapıldığında, lütuf, yalnızca sunulmakla kalmaz; Kutsal Ruh aracılığıyla Tanrı tarafından uygun zamanda sergilenerek kişiye gösterilir.[70]

VII. Vaftiz töreni herkese tek bir kez uygulanmalıdır.[71]

KAYNAKÇALAR :

  1. a)Üçal, Mesihle Yaşamak
    b) T. Üçal’ın 29.11.1997 tarihli vaazı
  2. c) Üçal, İnanç Bildirgemiz
  3. d) P. Robertson, Covenant
  4. e)I. Packer, Keep in step with the spirit
    f) John M.Otis, Presbiteryen Kilisesi İnanç ve Uygulama Özellikleri
    g) The Baptism of Children, A Guide for Parents, CRC Publications, Grand Rapids, MI
    h) John P. Sartelle Presbtrian and Reformed Publishing Co., Phillipsburg, New Jersey, USA.

[1] Sakrament, dini ayin, Ruhsal Tören, dinsel inanç uygulamaları.

[2] Tekvin 17.711

[3] İşaya 52.1, Tesniye 30.6, Yeremya 4.4

[4] Romalılar 4.11

[5] Vaftizde Mesih’le birleşenlerinizin hepsi Mesih’i giyindi.

[6] Haydi, ne bekliyorsun? Kalk, O’nun adını anarak vaftiz ol ve günahlarından arın!

[7] 2:89: İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı’nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildi.

[8] Elçilerin İşleri 16.15

[9] I. Korintliler 1.16

[10] Tekvin 17.7

[11] Matta 11.23

[12] Kilise, yaşamında değişiklik gördüğü yetişkinleri vaftiz eder.

[13] Luka 3.8

[14] Luka 3.9

[15] Galatyalılar 5.1920

[16] Galatyalılar 5.2223

[17] Luka 3.11

[18] Luka 3.1314

[19] Levililer 19.18, Çıkış 20.17

[20] Markos 1.4

[21] Elçilerin İşleri 2.38

[22] İbraniler 9.1122

[23] Çıkış 20:12

[24] Tesniye 6:67, 11:19, 30:20, Mezmur 78:18, Tekvin 18:19

[25] I. Korintliler 7:14

[26] Ezra 8:21

[27] Tesniye 29:911

[28] Yeşu 24:15

[29] Elç. 8:12

[30] Elç.10:44,48

[31] Elç.16:14,15

[32] Elç. 16:3134

[33] Elç. 18:8

[34] I. Kor. 1:16

[35] Pentikost günkü vaftiz, Kornelyus, Lidya, Filipeli zindancı, Krispus, İstefanus ev halkı ile vaftiz olmuştur.

[36] Elçilerin İşleri 16.33

[37] Elçilerinİşleri 8.2640

[38] Elçilerin İşleri 22.16: Haydi, ne bekliyorsun? Kalk, O’nun adını anarak vaftiz ol ve günahlarından arın!

[39] Elçilerin İşleri 2:38,39

[40] Elç. 8:3640

[41] Sayılar 19:6,9,1719

[42] Çıkış 24:68

[43] Sakrament / dini ayin / dinsel tören

[44] Matta 28:19

[45] Gal 3:27

[46] Mar. 1:4, Esin. 1:5,

[47] Tit. 3:5, Efes. 5:26

[48] Gal. 3:26,27

[49] 1. Kor. 15:29, Rom. 6:5,

[50] 1. Kor. 12:13,

[51] Rom. 6:4

[52] Elç.8:3637, 2:38

[53] Tekvin 17:79, Gal.3:9, Kol.2:1112, Elç.2:38,39, Rom. 4:1112, 1. Kor.7:14, Mat.28:19, Luka 18:1516, Rom.11:16

[54] Matta 28:19

[55] 1. Kor. 12:13,

[56] Rom. 4:11, Kol. 2:1112

[57] Gal. 3:27, Rom 6:5

[58] Tit. 3:5

[59] Mar. 1:4,

[60] Rom. 6:34,

[61] Mat. 28:1920

[62] Mat. 3:11, Yuh. 1:33, Mat. 28:1920

[63] İbr. 9:10,1922, Elç. 16:33, Mar. 7:4

[64] Mar. 15:15,16, Elç. 8:3738,

[65] Tek. 17:78, Gal. 3:914, Kol. 2:1112, Elç. 2:3839, Rom. 4:1112, 1. Kor. 7:14, Mar. 10:1316, Luka 18:15

[66] Luka 7:30, Çık. 4:2426,

[67] Rom. 4:11, Elç. 10:2,4,22,31,45,47

[68] Elç. 8:13,23

[69] Yuh. 3:5,8

[70] Gal. 3:27, Ef. 5:2526, Eç. 2:38,41

[71] Tit. 3:46, Ef. 4:5

 

GNOSTİK İNCİLLERİN GÜVENİLİR BELGELER OLDUĞU SÖYLENEBİLİR Mİ?

“Constantine’in ortadan kaldırmaya çalıştığı İncillerden bazılarının günümüze kadar gelmesi, tarihçiler için büyük bir şanstır. Lut Gölü Yazmaları, 1950’lerde Yahudi Çölü’nde Kurman Vadisi yakınlarındaki bir mağarada saklı bulunmuştur. Elbette bir de 1945’te Nag Hammadi’de bulunan Kıpti Yazmaları vardır. Bu yazmalar gerçek Kase hikayelerini anlatmakla kalmadığı gibi, İsa’nın peygamberliğini insansı terimlerle açıklamıştır. Elbette yanlış bilgilendirme geleneğini sürdüren Vatikan, bu yazmaların duyulmasını engellemek için elinden geleni yapmıştır. Neden yapmayacaklardı ki? Yazmalar, tarihi uyuşmazlıklarla uydurmasyonları gün ışığına çıkartarak; yeni incilin siyasi çıkarlar güden adamlar tarafından derlenip düzenlendiğini açıkça ortaya koymaktaydı -İsa Mesih’i Tanrısallaştırarak; O’nun nüfuzunu, kendi iktidarlarını sağlamlaştırmak için kullanmışlardı.” (DV Şifresi, Sayfa 262)

Bunlar daha önce bahsettiğim Nag Hammadi ve Lut Gölü Yazmalarıdır; yani en eski Hristiyan kayıtları. “Ne yazık ki İncil’deki ayetlerle uyuşmuyorlar.” (Sayfa 274).

Hristiyanlığın başlangıcından beri sahte İnciller ortaya çıkmıştır ve bugün bile dünyanın çeşitli yerlerinde, İsa’dan özel mesajlar aldığını iddia eden sahte peygamberler bulunmaktadır. İrenaeus (İ.S. 125-200) gibi ilk Hristiyanlar da bu gerçeğin farkında oldukları için, Adversus Haereses (Tüm Heretikliğe Karşı) gibi kitaplar yazıp sayısız sahte incillere karşı çıkmışlardır. 1945 senesinde Nag Hammadi’de ortaya çıkan Gerçeğin İncili adlı Gnostik İncil hakkında Irenaeus şöyle demiştir: “Elçiler’in anlattıklarıyla ve onayladıklarıyla uyuşmuyor. Hakaretle dolu olan bu yazıda İncil’in (İyi haber) mesajı yok ve İsa’nın havarilerinin böyle bir hakareti onaylamış olmaları ihtimali bile yok… O halde, İsa’nın Elçileri’nin onaylamadığı bu sahte kitaba gerçeğin İncil’i diyemeyiz.”[i] Origen (İ.S. 185-253) ise, “Kilise’nin dört İncil’i, sahtekarların ise bir sürü İncil’i var.” demiştir.

Nag Hammadi kütüphanesinin oluşumuyla ilgili üç teori vardır. Birinci teoriye göre, bu el yazmalarının Nag Hammadi bölgesinde yaşayan Gnostik Şeyt Tarikatı’na ait olduğu düşünülmektedir. Gnostikler tarafından aydınlığa erişmiş ırkın atası sayılan Şeyt, Adem ve Havva’nın üçüncü oğludur. Bazı Nag Hammadi yazmalarında Şeyt adı çok sık geçmektedir.

Bu teoriye göre, bu yazmaları Gnostik Şeyt Tarikatı toplamıştır. İkinci teoriye göre, Hristiyan oldukları düşünülen bazı rahiplerin Gnostik oldukları anlaşılınca Hristiyanların arasından uzaklaştırılmışlardır. Bu kitapları toplayan Gnostik rahipler Hristiyanların arasında fazla barınamayacaklarını anladıklarından, bu yazmaları Nag Hammadi’de gizlemiş olabilirler.

Yuhanna’nın ikinci mektubunda da okuduğumuz gibi; “Ne var ki, İsa Mesih’in beden alıp geldiğini kabul etmeyen birçok aldatıcı dünyanın her yanına yayıldı. Aldatıcı, Mesih karşıtı olan bunlardır. Başardıklarınızı yitirmemek ve ödülünüzü eksiksiz almak için kendinize dikkat edin. Haddini aşıp Mesih’in öğretisine bağlı kalmayan hiç kimsede Tanrı yoktur. Bu öğretiye bağlı kalanda ise hem Baba, hem de Oğul vardır. Size gelip de bu öğretiyi getirmeyeni evinize almayın, ona selam bile vermeyin. Çünkü böyle birine selam veren, kötü işlerine ortak olur.” (II Yuhanna 7-11). Üçüncü teoriye göre, Nag Hammadi yazmalarını Gnostik öğretilerin sahte olduğunu kanıtlamaya ve çürütmeye çalışan Hristiyan rahipler tarafından bir araya getirilmiştir. Hangi teori doğru olursa olsun, Dan Brown’a inananlar Gnostik İncillerin doğru olduğunu düşünüyor olabilirler. Peki Gnostik İnciller gerçekten de doğru mudur?

Bu konunun uzmanları, İsa’nın havarilerinden yüzlerce sene sonra yazılmış olan Gnostik İncillerin güvenilir olamayacağını ileri sürmektedir. Gnostik İncillerin en eskisi İ.S. 150 yıllarında ortaya çıkmıştır. Diğer Gnostik İnciller ise üçüncü ve dördüncü yüzyıllarda yazılmıştır. Bu kitapların gerçekliğini kanıtlayacak ne coğrafi ne de tarihsel kanıtlar mevcuttur. Yeni Antlaşma Kanonundaki kitaplarda ise, durum bunun tam tersidir. Geç ortaya çıkan Gnostik İncillerin hiçbir görgü tanığı da yoktur. Hristiyan ve Hristiyan olmayan uzmanlar, Tomas İncili’nin Tomas tarafından yazılmadığını ve Filip İncili’nin de Filip tarafından yazılmadığını kanıtlamışlardır.

Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tarihsel yönden her teste tabi tutulmuştur ve tutarlılıklarını günümüze dek korumuşlardır. Örneğin; Luka’nın yazmış olduğu Luka İncili’nin ve Elçilerin İşleri kitabının tarihsel açıdan güvenilirliğinin olmadığını kanıtlamaya çalışan ünlü tarihçi William Ramsey, Luka’nın yer isimleri, coğrafya, halk, olaylar, gelenekler… vb konularda birinci sınıf tarihçi olduğu sonucuna varmıştır. İ.S. 63 senesinde yazılmış olan 1. Timoteos kitabı, İ.S. 60 senesinde yazılan Luka İncili’nin Kutsal Yazı olduğunu söylemektedir. Luka İncili, yazıldıktan üç yıl sonra başka bir kitapta Kutsal Yazı olarak geçmiştir. Birçok Gnostik İncil’den en az 300 yıl kadar önce yazılmış olan Luka’nın tarihselliği ve diğer Hristiyanlar tarafından kabul edilmiş olması oldukça önemli bir konudur.

Uzmanlar Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’nın İ.S. 70 senesinden önce yazılmış olduklarını kanıtlamışlardır. İ.S. 70 senesinde Yeruşalim’in (Kudüs) ve Tapınağın, Roma İmparatoru Titus tarafından tamamen yakılıp yıkılmış olduğunu biliyoruz. Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tapınağın yıkılmış olduğundan bahsetmez. Yahudi yaşamının merkezi haline gelmiş olan Tapınak, İncil yazılmadan önce yıkılmış olsaydı, Tapınağın yıkıldığı mutlaka İncil’de yer alırdı.

Sadece doktrin açısından Yeni Antlaşma kanona ters düşmeyen Gnostik İnciller, aynı zamanda tarihsel olaylar ve coğrafi bölgeler konusunda da Yeni Antlaşma’ya ters düşmektedir.

Gnostiklere, İsa’nın öğretilerinin gizli tutulması gerektiğine inanmışlardır. Yeni Antlaşma’ya göre ise İsa, havarilerinin bütün dünyaya gidip İncil’deki kurtuluş müjdesini duyurmalarını istemiştir. Tomas İncili şöyle başlar: “Bunlar yaşayan İsa’nın söylediği gizli şeylerdir…” Bir diğer Gnostik belge olan Yuhanna’nın Apokrifonu adlı yazıda İsa’nın ilginç bir lanetini okumaktayız. Buna göre, İsa’nın gizli öğretilerini dışarıdan herhangi bir kişiyle paylaşan bir kişinin lanetli olacağı söylenmektedir: “Burada yazılı olanları bir hediyeyle veya yemekle veya içecekle veya giyecekle veya herhangi başka birşeyle değiştirecek olanlara lanet olsun.” Gnostikler İsa’nın öğretilerinin başkalarının eline geçmeyecek şekilde gizli yerlerde saklanması gerektiğine inanmışlardır.

Gnostikler arasında gnosis olarak bilinen gizli bilgi öğretisinin korunması çok normal bir harekettir. Nag Hammadi yazıları üzerinde uzmanlaşmış olan John Dart şöyle demektedir: “Gnostik yazarların Yuhanna Apokrifonu’nda İsa’nın ağzından çıkmış gibi açıkladıkları lanet, o zamanlarda bilinen birçok mistik grubun uyguladıkları gizemcilikten gelmektedir. Gnosis içeren Kutsal Yazı olduğuna inandıkları yazıların yanlış ellere düşmesini istemeyen gizemci Gnostikler, müritlerini bu tür lanetlerle uyarırlardı. Tarihçiler için önemli olan ise, yazıların güvenli bir yerlerde gizlenmiş olmasıydı. Gnostik el yazmalarının gizli ve güvenli yerlerde saklanmış olmalarının sebebi de, Gnostiklerin gizlilik öğretilerinden kaynaklanmaktadır.”[ii]

Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’nın anlattığı İsa, Gnostiklerin anlattıkları gizemli İsa’dan çok daha farklı bir kişidir. Yüce Görev olarak adlandırdığımız son isteğinde İsa şöyle demektedir: “Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin; onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla vaftiz edin.” (Matta 28:19). İsa ölümden dirildikten sonra ve göğe alınmadan hemen önce çevresindekilere şöyle demiştir: “Ama Kutsal Ruh üzerinize inince güç alacaksınız. Yeruşalim’de, bütün Yahudiye ve Samiriye’de ve dünyanın dört bucağında benim tanıklarım olacaksınız.” (Elçilerin İşleri 1:8). Yeni Anlaşma’daki İsa, kurtuluş müjdesinin dünyanın dört bir köşesinde anlatılmasını istemiştir.

İsa’nın Yeni Antlaşma’daki öğretileri, Gnostiklerin öğretileriyle çelişmektedir. İsa’nın İncil’deki bazı öğretileri yoruma açık öğretiler olabilir, fakat Gnostik öğretiden tamamen uzaktır. Gnostikler yüce bir Tanrı (Yaratıcı) ve düşük seviyede bir Tanrı (Yaratılan) olduğunu öğretmişlerdir. Gnostiklere göre Eski Antlaşma’nın Tanrısı (Yahve) yaratılan Tanrıdır. Gnostikler ruhun iyi olduğuna, fakat maddenin kötü olduğuna inandıkları için maddelerden cin çıkarma seansları düzenlemişlerdir. İnsanın ruhunun madde olan bedende hapsedildiğine ve ölümle bu hapisten kurtulacağına inanmışlardır. Bu nedenle de madde olan bedenin, fiziksel olarak dirilişinin söz konusu olamayacağına inanmışlardır.

Yeni Antlaşma’daki İsa bu tür fikirleri öğretmemiştir. İlk çağ tarihi üzerine çalışmalarıyla tanınmış olan Gary Habermas, İsa’nın Gnostik öğretilerin aksini öğrettiğini söylemiştir: “İsa, Yahve’den bahsederken Yaratıcı Tanrı’nın altında bulunan ve yaratılan bir ‘tanrı’ gibi bahsetmez. Fiziksel bedenin ruhu esir eden bir kötülük kaynağı olduğunu söylemez. Sonsuz yaşam konusunda, İsa sadece ruhların değil, fakat aynı zamanda fiziksel bedenlerin de ölümden sonra dirileceğini anlatmıştır.”[iii]

Gnostik İnciller kurtuluşun gnosise ulaşmakla olduğunu öğretirken, Yeni Antlaşma kurtuluşun sadece ve yalnızca Mesih’e iman etmekle olduğunu öğretir.

Gerçeğin İncili (Gnostikler için) kurtuluşa erişmenin sırrının kişinin gökten geldiği bilgisine (gnosis) ulaşmasında yattığını söyler. Gerçeğin İncil’ne göre, bu bilgiye sahip olanlar nereden geldiklerini ve nereye gideceklerini bilirler. Gnostik dökümanlardan birisi olan Silvanus’un Öğretileri, İsa’nın ‘aydınlanmayla kurtuluşa erişileceğini’ öğrettiğini söyler: “İsa diyor ki, Rehberinizi ve Öğretmeninizi getirin. Kafa rehber, akıl ise öğretmendir. Bunlar sizi mahvolmaktan ve tehlikelerden koruyacaktır… Aklınızı aydınlatın… İçinizdeki lambayı yakın.”[iv]

Yeni Antlaşma kurtuluşun sadece ve yalnızca İsa Mesih’e iman edenlere verilen bir armağan olduğunu söyler. “Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi. Öyle ki, O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun. Tanrı, Oğlu’nu dünyayı yargılamak için göndermedi, dünya O’nun aracılığıyla kurtulsun diye gönderdi. O’na iman eden yargılanmaz, iman etmeyen ise zaten yargılanmıştır. Çünkü Tanrı’nın biricik Oğlu’nun adına iman etmemiştir.” (Yuhanna 3:16-18) “Çünkü Babam’ın isteği, Oğul’u gören ve O’na iman eden herkesin sonsuz yaşama kavuşmasıdır. Ben de böylelerini son günde dirilteceğim.” (Yuhanna 6:40) “Size doğrusunu söyleyeyim iman edenin sonsuz yaşamı vardır.” (Yuhanna 6:47) “İsa ona, “Diriliş ve yaşam Ben’im” dedi. “Bana iman eden kişi ölse de yaşayacaktır.” (Yuhanna 11:25

Gnostik İnciller İsa’yı Kurtarıcı olarak adlandırmak yerine, “Gnosise İşaret Eden Kişi” olarak adlandırırlar. Matta 16:15-16’da şunları okuruz: “İsa onlara, “Siz ne dersiniz” dedi, “Sizce ben kimim?” Simun Petrus, “Sen, yaşayan Tanrı’nın Oğlu Mesih’sin” yanıtını verdi.” İsa, Gnostiklerin Tomas İncili’nde farklı bir şekilde karşımıza çıkmaktadır:

“İsa havarilerilerine şöyle dedi: ‘Beni birisiyle karşılaştırın ve kime benzediğimi söyleyin.’ Simon Petrus ona şöyle dedi: ‘Sen adil bir meleğe benziyorsun.’ Matta ona şöyle dedi: ‘Bilge bir filozofa benziyorsun.’ Tomas ona şöyle dedi : Efendi (Üstad), ağzım asla senin kime benzediğini söylemeye yeteneksiz. İsa dedi: Ben senin efendin (üstadın) değilim, çünkü sen kendini, benim akıttığım fokurdayan kaynaktan sarhoş ettin. Ve onu aldı ve geriye çekildi ve ona üç kelime söyledi. Tomas arkadaşlarına geri döndüğünde, ona şunu sordular: İsa sana ne dedi? Thomas onlara şöyle dedi: Bana söylemiş olduklarından birisini bile size söylersem, taşları alıp bana atacaksınız ve taşlardan bir ateş çıkacak ve sizi yakacak!”[v]

Gnostik İnciller üzerine birçok araştırma yapmış olan Yeni Antlaşma Profesörü F.F. Bruce, Tomas İncili’nin Gnostik öğelerini anlatırken şöyle der: “Burada İsa’nın sorusuna verilen cevaplarda İsa “Gnosise İşaret Eden Kişi” olarak tanıtılıyor. Kendisini fokurdayan kaynaktan sarhoş ederek gnosise ulaşmış olanlar onun hizmetkarları değil de arkadaşlarıysa, o zaman onların İsa’ya Efendi (Üstad) demeleri uygun olmaz.”[vi]

F.F. Bruce, İsa’nın Tomas’a gizlice söylemiş olduğu ve İsa’nın kimliğini ortaya çıkaran üç kelime için şöyle demiştir: “Burada bahsedilen üç kelimenin, Naassene toplumunun mitolojisinde görülen bu üç gizemli kelime öğretisi olması büyük bir olasılık. Gnostik Naassenelere göre dünyanın varoluşu üç şeye dayanıyordu: Kaulakau, Saulasau, Zeesar.”[vii] Gnostik İncillerde İsa “Gnosise İşaret Eden Kişi” olarak, bir veya iki kişiye gizli bilgi veren kişi diye tasvir edilmektedir. Yeni Antlaşma’da kendisini dinleyen herkese gerçekleri anlatan İsa’yla, Gnostiklerin anlattıkları İsa aynı kişi olamaz.

Gnostik İncillere incil adının verilmesi de doğru değildir. Gerçeğin İncili’nin, Filip İncili’nin veya Tomas İncili’nin İsa’nın doğumunu, yaptıklarını, ölümünü ve yaşamını anlatmadıkları oldukça açıktır. Eski Antlaşma’nın da desteklemediği Gnostik İnciller, Hristiyan yaşamının nasıl olması gerektiğine veya son zamanlarda neler olacağı konularına değinmezler. İnsanın çürümüşlüğünün tek sebebinin bilgiden yoksun olmak (cehalet) olduğunu öğreten Gnostik İnciller, günahın etkilerini hiçe saymaktadırlar. Bu nedenle Nag Hammadi Kütüphanesi’ndeki belgeleri Gnostik İnciller olarak adlandırmak yerine, Gnostik Belgeler olarak adlandırmamız daha uygun olur.

F.F. Bruce Tomas İncili hakkında şöyle demiştir: “Sadece İsa’nın söylediklerinin anlatıldığı bir kitaba İncil diyemeyiz, çünkü İncil’in İncil olabilmesi için İsa’nın tutuklanmasıyla başlayan acılarının ve dirilişinin de anlatılması gerekir. İsa’nın acıları, çarmıhı ve dirilişi İncil’in özünü oluşturur. İsa’nın acılarını, çarmıhını ve dirilişini anlatmayan Tomas İncili, tanım itibariyle İncil olamaz.”[viii] Yeni Antlaşma’nın tersine Tomas İncili Yahudi karşıtı, Eski Antlaşma karşıtı, dini tapınma karşıtı ve neredeyse ahlak karşıtı öğretilere yer vermektedir.

Yeni Antlaşma’daki Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İsa’nın doğumunu, yaptıklarını, öğretilerini, tutuklanışını, acılarını, çarmıha gerilişini ve dirilişini farklı açılardan anlatmakta ve okuyucuyu İsa’nın “kurtuluş müjdesine” yönlendirmektedir. Bu nedenle, İncil’in gerçek anlamda tanımına en uygun kitaplar Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncilleridir.

Dan Brown’un iddia ettiği gibi, Nag Hammadi yazmaları en eski Hristiyan kayıtları değildir. Kutsal Kitap’taki bütün kitaplar, Nag Hammadi yazmaları içerisindeki en eski yazmadan da önce yazılmıştır.

___________

[i] Adversus Haereses -Tüm Heretikliğe Karşı
[ii] John Dart, Jesus of Heresy and History and Meaning of the Nag Hammadi Gnostic Library, San Francisco, Harper and Row Publishers, 1988 sayfa 16
[iii] Gary Habermas, Ancient Evidence for the Life of Jesus -İsa’nın Yaşamı için İlk Tarihi Kanıtlar- Thomas Nelson Publishers, 1984, sayfa 64
[iv] Nag Hammadi Library, Teachings of Silvanus -Silvanus’un Öğretileri- 85.24-106.14, sayfa 347
[v] Nag Hammadi Library, Gospel of Thomas –Tomas İncili- kısım 13, sayfa 119
[vi] F.F. Bruce, Jesus and the Christian Origins Outside the New Testrament –İsa ve Yeni Antlaşma’nın Dışındaki Hristiyan Orijinler- B. Eermands Publishing, 1974. Sayfa 118
[vii] F.F. Bruce, sayfa 118
[viii] F.F. Bruce, sayfa 118

 

BARNABA İNCİLİ NEDİR?

Son yıllarda birçok Müslüman’ın iddia ettiği şey şudur: “Kuran’da bugünkü Hıristiyanlarca kullanılan İncil’den değil, Barnaba İncili’nden söz ediliyor.” Bu ortaya atılan Barnaba İncili olayı tamamen bir sahtekârlık ürünüdür. Barnaba İncili adı ile basılmış olan kitap incelenirse, yazarının İsa Mesih’in havarisi değil, İsrail’i hiç görmemiş birisi olduğu ortaya çıkar. Bu kitap aslında 16. yüzyılda İtalya’da yazılmıştır ve yazarının Hıristiyanlıktan İslamiyet’e geçmiş birisi olduğu bilinmektedir. Barnaba İncili, Hıristiyanlığı kötülemek ve Müslümanlığı yüceltmek için İ.S. 16. yüzyılda yazılan sahte bir eserdir. 17. yüzyıla kadar, Hıristiyan olsun Müslüman olsun, hiçbir yazar bu eserden aktarma yapmamış, hatta adından bile söz etmemiştir! Bu eserin sahteliği inkâr edilmeyecek somutlukta ispatlanmıştır.

Barnaba İncili’nin Tarih ve Coğrafya ile İlgili Çelişkileri

İncil’deki gerçek Barnaba aslen Kıbrıslı olup asıl adı Yusuf’tu ve Yahudiler’in en eğitimli kavmi olan Levililer’dendi. İsa’nın havarileri onu Barnaba “Cesaret Verici” diye adlandırmışlardı (İncil: Elçilerin İşleri 4:36-37). Barnaba, ait olduğu milletin yurdunu ve yaşadığı yüzyıl olan 1. yüzyıldaki durumu çok iyi biliyordu. Barnaba İncili’nin yazarı da bunları bildiği iddiasındadır. Ama, buna karşın eser, 1. yüzyıl Filistin’inde yaşayan Barnaba gibi tahsilli bir Yahudi’nin yapmayacağı tarihi ve coğrafi hatalarla doludur. Bu eserin 1. yüzyıl Filistin’inin değil, ortaçağ Avrupası’nın toplumunu anlattığını hemen anlamak çok kolaydır. Birkaç örnek vermek gerekirse:

1. Barnaba’nın bizi hayrette düşüren ilk hatası, Nasıra ve Kudüs şehirlerinin bir göl ya da deniz kıyısında bulunduğunu sanmasıdır. Bilindiği gibi Hz. İsa’nın büyüdüğü Nasıra kenti, en yakın göl olan Celile gölünden 600 metre kadar yükseklikte ve 25 kilometre kadar uzaklıkta bulunmaktadır—ve antik çağda bunun gibi bir mesafe uzak sayılırdı. Kudüs ise 811 metre yükseklikte ve en yakın göl olan Lut Gölü’nden 23 kilometre kadar uzaklıkta bulunmaktadır. Ama Barnaba’nın 20. bölümüne göre, “İsa Galile denizine gitti ve bir gemiye binerek Nasıra’ya doğru yola çıktı… Nasıra kentine gelince denizciler, İsa ne yaptıysa hepsini yaydılar.” Dahası var. 151. bölüme göre Hz. İsa’nın bindiği gemi Nasıra “limanından” (!) çıkıp uzaklaşıyormuş. Bu gemi yolculuğu nerede son buluyormuş biliyor musunuz? Kudüs’te!! Bölüm 152’de şunları okuyoruz, “İsa Kudüs’e gelip de…” Anlaşılan, Barnaba’ ya göre Nasıra’dan Kudüs’e gemiyle gidilebilir! Tıpkı günümüzde, “Ankara’dan bir gemiye binip Adana’ya gittim” demek gibi!

2. Barnaba’nın 119. bölümünde İsa’nın şekerden söz ettiği yazılıdır. Ama şeker Akdeniz yöresine ancak İ.S. 7. yüzyılda, Müslüman Araplar sayesinde girmeye başladı. Şeker sanayiini Araplar İranlılar’dan, İranlılar ise İ.S. 6. yüzyılda Hintliler’den öğrenmişlerdi. Avrupalılar şeker sanayiini Müslüman Araplar’dan öğrendiler. Şeker 1. yüzyıl Filistini’nde bilinmeyen bir maddeydi. Okuyucu şunu anlamalıdır ki, Hz. İsa’nın şekerden söz etmesi, otomobilden söz etmesi kadar gülünç olurdu. Barnaba İncili’nde şekerden söz edilmesi yazarın sahtekârlığını açığa vurmaktadır.

3. Barnaba’nın 54. bölümünde 60 “minuti”ye bölünen bir altın dinardan söz ediliyor. Hz. İsa’nın zamanında ise, Roma İmparatorluğu’nda dinar, altından değil gümüşten yapılırdı. Her Roma dinarı 16 “as”a, her “as” da 4 “kuadrans”a eşitti. “Minuti” diye bir para birimi yoktu. “Minuti” denilen para birimi yüzlerce yıl sonra ortaya çıkmış ve Roma İmparatorluğu’nda değil, İspanya’da kullanılmıştır. Barnaba İncili’nin yazarı 1. yüzyılda Filistin’de var olmayan bir paradan söz etmekte ve uydurma kitabında para birimi olarak bunu göstermektedir. Alınan tüm tedbirlere rağmen, herhangi bir sahte eser kendini ele verir. Barnaba İncili de bu konuda bir istisna değildir.

4. Barnaba İncili’nin 121. bölümünde anlatılan mahkeme işlemi ancak yüzyıllar sonra ortaçağda kullanılan usuldedir. Sanık, yargıç tarafından sorguya çekilirken noter onun tanıklığını özetleyip kaydeder. Hz. İsa’nın yaşadığı 1. yüzyılda böyle bir usul yoktu.

5. Barnaba İncili’nin 152. bölümünde “tahta fıçılar”dan bahsediliyor, ancak 1. yüzyılda şarabı korumak için tahta fıçılar kullanmak hiç bilinmeyen bir şeydi. O dönemde yaşayan insanlar deriden tulumlar kullanırlardı. (Bkz. İncil: Matta 9:17)

6. Barnaba İncili’nin anlatım tarzı bile dikkat çeker. 222 bölümden oluşan bu eserin İtalyanca metni, Toskanalı ve Venedikli diatessaronları örnek almıştır. İ.S. 13. ve 14. yüzyıllarda hazırlanan bu diatessaronlar (yani, gerçek İncil’in dört “müjde kısmı” özetleyip tek cilt haline getiren eserler) İtalya’da çok rağbet gördü. Bu ebatta diatessaronlar ilk defa olarak 13. yüzyılda yazıldığına göre Barnaba İncili de ortaçağda yazılmış olsa gerek, ne diyorsunuz?

Sahte Barnaba sık sık büyük Hıristiyan bilgini Jerom’un İ.S. 4 yüzyılda yaptığı Tevrat, Zebur ve İncil’in Latince Vulgat çevirisinden aktarmalar yapıyor. (Bkz. bölüm 74 ve Zebur: Mezmur 84:6; bölüm 12 ve Zebur: Mezmur 110:3; bölüm 118 ve Tevrat: Yeremya’nın Mersiyeleri 3:51, bölüm 4 ve İncil: Luka 2:15). Ayrıca, Barnaba İncili’nde Dante’nin şiirlerinden (İ.S. 1265-1321) bir sürü aktarmanın bulunması, bu eserin ortaçağda yazıldığına dair başka bir kanıt oluşturur (Bkz. bölüm 60, 78, 106, 135, 217).

Barnaba İncili’nin Kutsal Kitap ile Çelişkilerii

7. Sahte Barnaba’ya göre (bölüm 3 ve 217) Pontiyus Pilatus, Hz. İsa’nın hem doğumunda hem de ölümünde Yahudiye (Filistin) ilinin Romalı valisiydi. Oysa İncil’e (İncil: Luka 3:1), İ.S. 1 yüzyılda yaşayan Yahudi tarihçisi Yosefus’a ve diğer 1. yüzyıl Roma tarih kayıtlarına göre Pilatus, İ.S. 26 yılında, Roma İmparatoru Tiberyus’un döneminde vali atandı.

8. Sahte Barnaba, 93. bölümde diyor ki, Yahudi başkâhini (en yüksek din görevlisi), kral Hirodes ve vali Pilatus’la birlikte “İsa’nın önünde rükuya varıp tapınmak istiyordu!” Ama başkâhin ile diğer Yahudi din adamları Hz. İsa’nın can düşmanlarıydı. İkiyüzlülüklerini açığa vurduğu için O’nu yakalayıp ölüme mahkûm etmek istiyorlardı. Doğal olarak, kesinlikle O’na tapınmak istemezlerdi! (İncil: Luka 22:47-54, 66-71; 23:1-23)

9. İncil’de Hz. İsa’nın, “Mesih” (Tanrı’nın seçtiği Kurtarıcı) olduğu defalarca belirtiliyor (Tevrat: Danyel 9:24-26; Zebur: Mezmur 22:7-12; İncil: Matta 16:13-17; İncil: Yuhanna 1:41; 4:25-26), ama sahte Barnaba (bölüm 96) bunu inkâr ediyor. Kur’an dahi en azından 7 kere Hz. İsa’nın “Mesih” olduğunu açıkça belirtiyor (3:45; 4:157, 172; 5:17, 72; 9:30- 31).

10. İncil’e göre Pavlus, İncil’de büyük yer tutan mektupların yazarıdır. Oysa sahte Barnaba, Pavlus’un aldatılmış biri olduğunu söylemektedir (bölüm 222). Bunun gibi sözler, sahte Barnaba’nın bu kitabı tamamen Hıristiyanlık karşıtı propaganda maksatlı olarak yazdığını gösterir.i

Barnaba İncili’nin Kur’an ile Çelişkileri

11. Kur’an’a göre (Kur’an: Bakara 2:29) yedi gök vardır. Oysa sahte Barnaba’ya göre göklerin sayısı dokuzdur. (bölüm 178)

12. Kur’an’a göre (Kur’an: Meryem 19:23) doğum sancısı Meryem’i, bir hurma dalı(nın altı)na getirdi: “Keşke dedi, bundan önce ölseydim, unutulup gitseydim!” Ama sahte Barnaba’ya göre “Bakire (Hz. Meryem) çocuğunu sancısız doğurdu.” (bölüm 3)

13.
Sahte Barnaba, kitabının 44. bölümünde Yahudi din bilginlerini Tevrat metnini tahrif etmekle suçluyor. Bu suçlama herhalde Hz. İsa’nın zamanında veya daha önce yaşayan din bilginlerine yöneltilmiştir. Ama o zamanki din bilginlerinin Tevrat metnini değiştirdiklerini iddia eden hiçbir tarihsel kayıt bulunmamaktadır. Kur’an da böyle bir iddiada bulunmuyor. Gerçi Yahudiler’i Tevrat’ı kasıtlı olarak yanlış yorumlamak ve yanlış aktarmakla suçluyor. Ama daha önce de gördüğümüz gibi, İslam peygamberi kendi zamanında okunan Tevrat’la İncil’in hakiki olduğunu biliyordu. (2:113; 2:136; 3:3-4,;3:23; 3:84; 5:44)

Bu tür hatalar o kadar çoktur ki, tarafsız Müslümanlar Barnaba İncili’nin 16. yüzyıla ait sahte bir eser olduğunu açıkça itiraf etmişlerdir. Örneğin, Pakistanlı Dr. Gulam Cilani Bark, Ağustos 1975’te Lucknow şehrinde basılan “Al-Furkan” dergisinin 48. sayfasında şunları yazmıştır: “Hıristiyanlar eldeki İncil-i Barnaba’nın hakiki olma iddiasını çürütmüşlerdir. Buna göre eserin hakiki olma iddiası ancak Hz. Muhammed’in zamanından önce yazılmış bir kopyası ortaya çıkınca doğrulanabilir. Bu ise şimdiye kadar mümkün olmamıştır.” Barnaba İncili’nin sahte olduğunu kabul eden başka Müslüman bilginler vardır. (Abbas Mahmud el-Akkad, “News Bulletin of the Near Christian Council” Paskalya 1961, sayfa 9-11; Süleyman Şahid, İslam dergisi “İmpact”, Londra, 1 Ocak 1974; Prof. E.R. Hambye “İslam and the Modern Age,” New Delhi, Hindistan, Mayıs 1975; Prof. Muhammed Yahya el-Haşimi “Etudes Arabes” no. 48; vs.)

Kitabımızın bu bölümündeki bilgiler İncil-i Barnaba, Bilimsel Bir Araştırma adlı kitaptan (R. Benson, İstanbul (P.K. 107 Kızıltoprak-Kadıköy): Zafer Matbaası, 1985) özetlenmiştir. Eğer Barnaba İncili hakkında daha geniş bir araştırma yapmayı arzu ederseniz bu kitabı okumanızı tavsiye ederiz

Sonuç

İ.S. 325 yılında Yeni Ahit (İncil) veya başka bir tarihte Kitab-ı Mukaddes, esas düsturları içinden çıkarılarak ciddi bir şekilde değiştirilmiş olsaydı, bu uyuşmazlık en eski tanıklıklar vasıtası ile belli olurdu. Çünkü İ.S. 325’ten çok öncelere ait birçok eski metin halen bulunmaktadır. Ama bunlarda da düsturları değiştiren hiçbir uyuşmazlık söz konusu değildir. İ.S. yedinci yüzyılda meydana gelen Kur’an’da Kitab-ı Mukaddes’in (Tevrat, Zebur, İncil) değiştirildiği gibi bir iddia bulunmamaktadır. Tam tersine, Kitab-ı Mukaddes’in okunması tavsiye edilmektedir. Kur’an’a göre tüm gerçek inanlıların Tanrı’nın Sözü’nü (Kitab-ı Mukaddes) benimsemesi gerekir.

“Yoksa siz Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz?” (Kur’an: Bakara 2:85)

“Kitab’ın hepsine inanırsınız.” (Kur’an: Al-i İmran 3:119)

“Deyin ki: ‘bize indirilene de size indirilene de inandık. Tanrımız ve tanrınız birdir ve biz O’na teslim olanlarız.’” (Kur’an: Ankebut 29:46)

“De ki: ‘Ben Allah’ın indirdiği her Kitab’a inandım ve aranızda adalet yapmakla emrolundum. Allah bizim de Rabb’imiz, sizin de Rabb’inizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz size aittir. Bizimle sizin aranızda tartışma (sebebi) yoktur.’” (Kur’an: Şura 42:15)

Bu kısa kitapta Kutsal Kitap’ın değişmezliği hakkında birçok delil verilmiştir.

Bunlar:

  1. Tevrat’a göre Tanrı’nın Sözü değişmez.
  2. İncil’e göre Tanrı’nın Sözü değişmez.
  3. Kur’an’a göre Allah’ın kelimelerini değiştirebilecek kimse yoktur.
  4. Kur’an’a göre Kutsal Kitap Hz. Muhammed’in zamanında da sapasağlam mevcuttur.

    5.
    Hz. Muhammed’den önceki dönemden günümüze gelen yüzlerce Eski Ahit el yazmaları hâlâ mevcuttur.
  5. Hz. Muhammed’den önceki dönemden günümüze gelen binlerce İncil el yazması hâlâ mevcuttur.
  6. Bu nüshaların hepsi de aynı şeyi söylüyorlar. Nüshaların arasındaki ufak tefek imla ve kopya hataları, Kutsal Kitap’ın mana veya gerçeğini değiştirebilecek bir şey değildir.
  7. İlk Hıristiyan ataların yazıları ve eserleri de Kutsal Kitap’ın değişmezliğini açıkça gösteriyor.
  8. Tanrı, insanları uzun bir süre Kendi gerçek mesajı ya da vahyinden mahrum bırakacak, ve onlara sadece büyük ölçüde çarpıtılmış, yoz ve doğru olmayan kitaplar bırakacak kadar zayıf ve güçsüz değildir. Tanrı insanlığa verdiği yazılı vahyini özel olarak Kutsal Kitap’ta saklayıp korumuştur.

    Bunlar karşı konulamaz ve reddedilemez delillerdir. Tanrı’nın Sözü’nün güvenilir olduğunu defalarca gördük. Kitab-ı Mukaddes (Kutsal Kitap) Allah’ın Sözü’dür ve onun değiştirildiği iddiası uydurmadır. İslam dünyasında çok yaygın olduğu halde sadece bir yalan ve iftiradır. Kutsal Kitap’ın değiştirildiğine dair hiçbir tarihsel kanıt yoktur. Üstelik Kuran’da bile Tevrat veya İncil’in değiştirilmiş olduğunu ileri süren hiçbir ayet yoktur! Eğer Kitab-ı Mukaddes yüzyıllar önce değiştirilmiş olsaydı, Kur’an bu önemli noktaya değinmez miydi? Tersine, “Rabb’inin sözü, hem doğrulukça hem de adaletçe tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirebilecek hiç kimse yoktur. O, işitendir, bilendir.” (Kur’an: En’am 6:34) “Allah’ın kelimeleri değişmez,” (Kur’ an: Yunus 10:64) diyen ayetler vardır.

    Gücü her şey yeten ulu Tanrı, kendi Kutsal Sözü’nün değiştirilmesine izin vermez. Tersine, onu korur ve yerine getirir. “Allah sözünden caymaz” (Kur’an: Hac 22:47). Elimizdeki Tevrat’la İncil sağlam ve güvenilirdir. Kaldı ki, eğer insan Kitab-ı Mukaddes’te öğretilenleri kabul etmek istemezse, Kutsal Kitap’ın değiştirildiği iddiasından başka bir gerekçeye başvurmak zorundadır.

Aklımıza gelen şeylerden biri de şu olabilir:

İslamiyet’in ilk çağlarında Kutsal Kitap’ın (Tevrat, Zebur ve İncil) değiştirilmesiyle ilgili bu tür boş iftiralar hiç yokken asırlar sonra ortaya  çıkmalarının ve günümüzde de bazı Müslümanlar tarafından yayılmalarının sebebi nedir?

İnsanların amaçlarını yüce Allah’ımızdan başka hiç kimse kesin olarak bilemez ancak tarihi incelediğimizde bazı bilimsel tahminler yürütebiliriz. İslamiyet’in ilk çağlarında okuma yazma bilme oranı çok düşük olduğundan ve ne yazık ki o çağda Kutsal Kitap’ın Arapça çevirisi mevcut olmadığı için ilk Müslümanlar Kur’an ile Kutsal Kitap’ın çelişmediğini düşünüyorlardı. Zaman geçtikçe Müslüman bilginler Kutsal Kitap’ı incelemeye başladıklarında hayal kırıklığına uğramışlardır. Kutsal Kitap’ın İslam peygamberi ve İslam inançlarına destek vereceğine onun ana öğretileriyle çeliştiğini görmüşlerdir. Tevrat, Zebur ve İncil birbirleriyle uyum içinde oldukları halde Kuran’dan çok farklıdırlar. Ama sanki iş işten geçmişti, çünkü Kur’an’a göre Kutsal Kitap doğru ve güvenilirdi. Belli ki İslam öncülerinin Kutsal Kitap hakkında fazla bir bilgileri yoktu, yoksa hem onun sağlam olduğunu söyleyip hem de birçok konuda onunla açıkça çelişecek öğretiler sunmazlardı. Hem Kur’an hem de Kutsal Kitap doğru olamazdı. Birinden biri yanlış olmalıydı. Bu yüzden İslamiyet’i korumak amacıyla Kutsal Kitap’ın değiştirildiği konusunda bilime ve tarihe dayanmayan söylentiler yaymaya başlamışlardır. Bu konuda hiçbir kanıtları yokken, İznik Konseyi’nde toplanan Hıristiyan din adamlarının yüzlerce İncil içinden dört tanesini seçtiği gibi saçma sapan hikâyeler uydurmuşlardır. Yüzyıllar sonra da “Denize düşen yılana sarılır,” misali sahte Barnaba İncili çıktığında ona sarılmışlardır. İslam ülkelerinde hâlâ Kutsal Kitap’ın dağıtılıp okunması engelleniyor. İncil’in sonradan değiştiği ve asıl İncil’in kaybolduğu gibi hakaretleri birçok vasıtayla yaymaya çalışıyorlar. İyi niyetli ve gerçeğe yönelik insanlar kendi önyargılarına destek arayışında olmak yerine, tarihi ve kanıtları inceleyerek gerçeği bulmaya çalışırlar.