HAYIRLI OLSUN!

Semra Ademey Gürel
17.06.2006

Bu hafta zerre kadar yazı yazmak içimden gelmedi. Gerçi yazmamı isteyende yok ama bir başlamış oldum. Yazmazsam altında üstünde bir şeyler aranır mı diye yazmak zorunda hissettim kendimi. Umarım sıkıcı olmam.

Bu haftalarda kafamda o kadar çok şeyi atıp tuttum ki sonuca varamadım. Ama bildiğim ve inandığım bir şey var ki oldukça azınlıktayız. Yok öyle söylendiği gibi altı-yedi milyonlar hepsi hikaye. Bu millet iki yüz bilemedin üç yüz kişin yüzü gözü hürmetine, emekleri hürmetine halen adını var kılıyor. Ya onlarda bir gün yeter derse; o zaman ne olacak?

Onlar ki, bizim enerji aldığımız ve sağlıklı beslenebildiğimiz kişiler. Ya onlarda yeter derse ne olacak?

Yazık bu güne kadar var olma savaşı verenlerin emeklerine yazık.

Bir bakın şu halimize, kim için, ne için bu uğraşlar? Değer mi acaba diye düşünmeden edemiyor insan. Bizim kimse düşmanımız ya da çekemeyenimiz değil. Bizim en büyük günahımız yanımızda bildiklerimiz, umut bağladıklarımız. Bırakın bir erkeği, bir kadın, bir insan olarak sözünün adamı olamamak ne demek?

Verilen sözün arkasında ölüm olsa gidilir. Ya o söz verilmez ya da tutulur. Yağmurun yağdığı yere çadır taşınmaz.

Bir şeyi anlamak, algılamak çok mu zor? Neden her şeyin altında bir art niyet aranır? Neden kendi insanından kötülük beklenir? Kötülük neden ruhumuzu bu kadar sarmış ki her yerde kötülüğü ararız? Biz bu kadar mı kötüyüz ki, hep onu ararız.

İsteyen istediğini söylesin ama bizim değerlerimiz değişmiş. Bizim önceliklerimiz değişmiş. Yok dini, yok siyasi görüşü, yok parası, yok bilmem nesi derken asıl peşine düşeceklerimizi bir, bir unutmaya başlamışız. Bana ne bir başkasının dininden, siyasi görüşünden ve de parasından.

Bunların içinde beni en çok etkileyecek olan siyasi görüşü. Buna rağmen bana ne.  Ne zaman oy kullanılacak olur işte o zaman inandığıma oy veririm ondan öte bana ne siyasetten.

Bana ne birisinin inançlarından, parasından var mı bana hayrı? Hepimizi yaradan Allah ve ben ibadetim ile ona karşı sorumluluğumu yerine getiririm. Onun için karşımdaki insanı incitip yok sayamam ki. Kim kendinden başkasını yanına alıp da Cennet’e götürecek? Ben dünyanın en inançlı, en mükemmel insanı olsam, kaç kişiyi yanımda Cennet’e götürebileceğim?

Bana ne bir başkasının parasından. Ne zaman benim karnımı doyurup, bana yardım etmiş ki? Bana ne onun ekonomik gücünden. Bana gelip de parasını mı yediriyor ki?

Peki, bunlar lazım olmayan şeyler mi? Tabi ki değil eğer bir toplum ise bunların hepsi içinde olacak. Parası olan ekmek kapısı olacak, siyaset dünyada ki yerini verecek, inanç ruh ve beden temizliği olacak. Allah’a ve yarattıklarına saygı sevgi olacak. Bu noktalarda toplumun temel taşlarıdır bunlar. Ama biz Çerkesler için korumamız gerekenler,  kaybettiklerimiz değildir bunlar. Bunlara her toplumda, her yerde sahip çıkabiliriz.

Ancak bana ne diyemeyeceklerimizde var. Ortak dil, ortak kültür, toplumsal huzur gibi. İşte bu noktada herkes birer değerdir.

Evet, önceliklerimizi ciddi anlamda kaybettik. En basitinden örnek verecek olursak, birçok ortamda kaşenlik konuşulurken bile anlatamıyoruz kaşenliğin ne olduğunu. Çünkü Türkçe anlatmaya çalışıyoruz. Böyle bir geleneği olmayan milletin dilinde olmayan bir şeyi anlatmaya çalışıyoruz.

Yine wunegoşh, ehli, blağa diyoruz. Bunların hepsi ayrı, ayrı akrabalık ilişkisi ama anlatmaya çalıştığımız dilde tek karşılığı var “Akraba” şimdi gel de bunu tam yerine koyarak anlat anlatabilirsen. Belki anlatırsın ama cümle kurarak. Tek kelime ile anlatma şansın yok. Bu önemli mi?

Tahminimizden de çok önemli. Kültürü ve xabzeyi yaşatmak, aktarmak istiyor isek önemli. Kültürü yaşatan, taşıyan dildir.

Uğraş mı istiyor canımız işte en alası. Bizde can havli ile uğraşıyoruz ama ne ile? Kim nedir, kimdir, ne yer, ne içer, neden yapar, samanın altı, samanın üstü… İşte bizim uğraşlarımız.

Hayırlı olsun. Yazık, yazık ki ne yazık…