GENÇLERİMİZİN RUHUNDA DİRİLTMELİYİZ ÖRF VE ADETLERİMİZİ!

YEMUZ Nevzat Tarakçı
03.03.2007

Bizlerin duygu birlikteliği, duyarlılığımızın derinliği, samimiyet ve heyecanımız yaşatır bu güzel kültürü.

Yaşatmalıyız örf ve adetlerimizi.

Yaşantımızla yansıtmalıyız.

Dünyanın en köklü, en güzel kültürlerinden biri olan güzel kültürümüz, mutlaka yaşatılmalı.

Yaşatmalıyız onu:

Dilimizle yaşatmalıyız,

Örf ve adetlerimizle yaşatmalıyız.

Düğünlerimizle, cenazelerimizle yaşatmalıyız.

Birlikteliğimizle, gençliğimizle yaşatmalıyız,

Dergilerimizle, derneklerimizle yaşatmalıyız.

Ve en önemlisi,

Yaşantımızla yansıtmalıyız.

Yok olmamak için başka şansımız var mı Allah aşkına?

Ancak, “ bizlerin duygu birlikteliği ve duyarlılığımızın derinliği “  “samimiyet ve heyecanımız “ yaşatır bu kültürü!

Yoksa çok kısa sürede  “ Babam Çerkes’ti ama ben…” diyen gençlerle karşılaşırız.

İnanın çok ihtiyacımız var,  yıllarını bu kültüre, bu topluma adamış,

Kültürüyle özdeşleşmiş tecrübeli, güzel insanlara,

Çok muhtacız, onların değerli fikirlerine.

Biz toplum olarak, samimiyet ve bilinçle ellerimizi tutuşturur,

Yüreklerimizi birleştirir, değerlerimizin değerini bilirsek,

Kimse kimsenin yüreğine, bileğine basmazsa,

Sorunlarımızı daha rahat çözeriz.

İstişarelerle oluşan genel akıl, kültürümüzün devamı için en büyük gücümüz olmalı.

Bu genel aklı doğru kullanıldığımız sürece başarı bizlerle olacak, toplumumuzun dayanışması, huzuru artacaktır.

Şu asla unutulmamalı!

Günümüzde birleşerek büyüyenlerin yaşama hakkı vardır.

Birbirinin eksiğiyle, ayıbıyla uğraşanlarınsa asla!

Unutmayalım,

Güç uyumdadır,

Güç, diğerlerinin eksiğini tamamlamadadır.

Güç, inançta, sevgide, hoşgörüdedir.

Değerli bir ağabeyimizin ifadesiyle, biz, dış toplumda gerçeklerle yaşarken realistiz. Fakat kendi toplumumuza döndüğümüzde maalesef bir hayal âlemi oluşuyor, duygular alıveriyor düşüncelerimizin yerini. Popülist söylemlerden geçilmez oluyor ortam.

Xabze elden gidiyor diye üzülüyoruz çoğumuz.

Neden acaba?

Xabzelerimizi çağa göre yenileyebiliyor muyuz?

Yoksa gelişen, değişen, küreselleşen dünyada değişmeyecek İlahi kanunlar mı sanıyoruz onları? 

Peki, toplum yapımız geçmişle aynı mı ki geçmişin değerlerini aynı şekilde yaşatabilelim?

Ya da insanımızın okuyamamasına,

Gençlerimizin eğitimsiz kalmasına, evlenememesine, işsiz, parasız kalmasına…

Daha birçok olumsuzluğa neden olan alışkanlıkları, dedelerimiz de böyle yapardı diye sürdürmek, daha doğrusu sürdürmeye çalışmak iki kez kaybetmek anlamına gelmiyor mu?

Dünya değiştiği için sürdürülemeyecek xabzelerimiz yok mu acaba?

Bu çağda yaşatılması imkânsız bir örf ve âdeti yaşatma inadı bizleri çağdaş dünyadan kopartmaz mı? 

Olması gereken, gelenek göreneklerin özünü koruyan, duygusallıktan uzak çağdaş bir yorum değil mi?

Bilgi değiştikçe kültürler de değişmiyor mu?

Değişerek çağa uyum sağlamıyor mu?

Değişmeyen tek şey değişim değil mi?

Bizler de değişerek daha hızlı gelişemez miyiz?

Gelişerek değişmez miyiz?

Bunlar dünyanın her yerinde böyledir.

Bizdeyse; acaba örf ve adetlerimizi maziye hapsedip hayattan mı çekiyoruz?

Gelenekler, çağa göre değişmeli, değişerek devam etmeli.

Gelişimini değişimle sürdürmeli.

Küreselleşme sürecinde toplumların davranış kodlamaları da değişiyor.

Bu değişimler toplumsal duruşumuzu da belirliyor.

Çok fonksiyonel olmalı xabzeler.

Ne yazık ki fonksiyonel olmayan xabzeler, yerini yenilere terk etmek zorundadır.

Aynı yerde, çakılıp kalmamalıyız.

Hayat artık başka noktalarda akıyor.

Gençlik, doğal olarak hayatın pırıl pırıl oynadığı odaklara bakıyor.

Gençler:

“Bu xabze, günlük hayatta benim nerede karşıma çıkar?” diyor.

“Bunlar benim ne işime yarar?” diyor.

“Geleneklerim, günlük hayatta ne kadar fonksiyonel?” diyor. 

Eğer gençliğimiz,

Toplumumuzun ve kültürümüzün geleceğiyse,

Eğer gençlik,

Doldurulması gereken boş şişe değil, yakılması gereken bir meşaleyse,

Konunun odağı gençlerse,

Gürül gürül onlar da katılmalı kararlara.

Hatta fazlasıyla söz hakkı olmalı onların.

Değilse, korkarım gelecek için kararlar alan bizler, havanda su dövmüş, kendi kendimize gelin güvey olmuş oluruz.

Bu ise hiçbirimizin istemediği bir talihsizlik olur.

Unutulmasın bu bir eğitim işidir ve uzun bir süreçtir.

Katiyen katı kurallarla, dayatmalarla olamaz.

Sevdireceğiz,

Benimseteceğiz,

Anlatacağız,

Yaşayacağız, sabır ve hoşgörüyle.

Kültürün kalıcılığını, bilginin aydınlığını, sevginin kucaklayıcılığını kullanmaktır çözüm. 

Sözün kısası, gençlerimizin ruhunda diriltmeliyiz örf ve adetlerimizi!

Yaşantımızla yaşamalıyız gençliğimizin gönlünde.

Bu kültür, kitaplarda, dergilerde, büyüklerimizin zihninde veya dernek sohbetlerinde kalmamalı, yaşamalı günlük hayatta.

Fonksiyonel olmalı xabzeler.

Geleneklerimizin yaşamasını isteyen her bilinçli birey, amatör bir ruhla ama profesyonelce bakmalı olaya, yüreğini katmalı bu işe.

Bütün çabalar gençliğimiz, geleceğimiz içinse, gençlerimizi daha fazla ciddiye almalı, onlara daha güzel modeller olmalıyız.

Hiç kimse gençleri doldurulması gereken boş şişe gibi görmesin.

“Zira gençlik doldurulması gereken boş şişe değil, yakılması gereken bir meşaledir.”