FEVZİ GÜVEN (YEREL BİR FENOMEN)

KUBE Nurhan Fidan
10 Haziran 2008

Fevziyeli peynirci Fevzi bey, evet herkesin bu şekilde bildiği kendisini bırakın Yalova-Karamürsel-İzmit körfez hattında Marmara bölgesinde tanımayan Çerkes yok gibidir. Yalova-Altınova’daki ‘Abzegh’ köylerinden Fevziyelidir ve ismiyle ‘müsemma’ olduğu bu köy, daha sonraları kendisiyle tanınır olacaktır. Yalova’da sokaktan geçen herhangi birine Çerkes peyniri alabileceğiniz birini sorduğunuzda adres kendisidir. Bu bilinirliğini aşkla yaptığı peynir üreticiliği dışında ‘nevi şahsına münhasır’ kişiliğine de borçludur. Şimdilerde Yalova belediye başkanı olan sevgili arkadaşımız Barbaros Binicioğlu bir sohbetimizde onun bir marka olup kendisinden bile fazla tanınır olduğunu neşe ve keyifle anlatmıştı.

Çocukluğumuzda Kartal’daki semt pazarında şahane peynirler satardı. Tezgahı hemen her zaman tertemiz, önlüğü, eldivenleri ve her türlü hijyen koşul sağlanmış standıyla o zamanlar bile AB standartlarına çoktan uymuştu. Güzel konuşan bu temiz yakışıklı ve genç adamın her yaştan hanım müşterisi (birazda hayranı) tezgahındaki peynirleri kuyruğa girip öğlen saatine kadar çoktan bitirmiş olurdu.

Annemin en küçük kızı olarak çarşı pazar asistanlığı görevim itibarıyla hemen her hafta gittiğimiz bu pazarda alışveriş yaptığımız belli tezgahlar olurdu. En son Fevzi beye uğrar bizim için ayırdığı Çerkes peynirlerini alırken bana Adigece iltifat etmeyi de hiç ihmal etmezdi. Annemle ortak tanıdıklardan bahsederler ve Yalova Çerkes cemaatinin bütün haftalık sosyal haberleri konuşulurdu. Bu arada ben durduğum yerde biraz sıkılsam da bu güzel Adigece konuşan kibar adamın hatırına sesimi çıkarmaz sabırla sohbetin bitmesini beklerdim. Bu sabrın karşılığında, ileride güzel ve başarılı bir ‘Adige pşaşe’ olacağım iltifatını her seferinde yineler ve komşu tezgahında mevsimine göre ne satılıyorsa elime tutuşturup beni ödüllendirirdi.

İlk Adigece şarkı kasetini ve alfabe kitabını bana o hediye etmişti. Seneler sonra Cankat Devrim, sevgili eşi ve kızlarıyla beraber gittiğimiz Fevziye’deki geleneksel güreş eğlencelerinde bizi dışarıdan gelmiş yabancılar gibi ağırlamıştı. Şarkı söylerken bana çiçek vermeyi de ihmal etmemiş ve davetli herkese şahane bir Adigece teşekkür konuşması yapmıştı. Oysa kısıtlı bütçeyle köyde ekip oyunları organize edip, davetli ağırlama ve benzer aktiviteler onun sorumluluğundaydı ve asıl teşekkür edilmesi gereken kendisiydi.

Müzisyendir (pşınawo) ve iflah olmaz bir Adige kültürü savaşçısıdır. Yalova’nın Çerkes köylerinde ara sıra moda olan, Adige kültürü karşıtı her sosyal duruma ilk karşı çıkan odur. Genç kızların yabancılarla evliliğine, düğünlerin geleneklere göre olamamasına, yabancılara satılan arazilere her şeye ama her şeye ziyadesiyle üzülür. Pratikte de neredeyse bir kültür derneği gibi çalışır. Yalova-Altınova’daki beş ‘Abzegh’ köyünün hemen hemen bütün düğün ve toplantılarına katılır. Durumdan vazife çıkararak bunların ‘xabzeye’ uygun, içkisiz silahsız akordeon tınılarıyla yapılmasını bir şekilde sağlar , bu uğurda bütün haksız düşmelere ve provokasyonlara canla başla direnir. Ara sıra bu çabaları beyhude bulunsa da bütün o gelip geçici trendlerden sonra yine Fevzi beyin ahlaklı duruşu haklı çıkar. Bu haliyle kendisi neredeyse yerel bir fenomendir.

Geçen yaz İstanbul Kafkas Kültür Derneği eski dernek başkanı sevgili Şemsettin Çevik’in oğlu Guşen’in Yalova-Karadere’deki sünnet seremonisinde, İstanbul’dan bütün hatırlı dostlarının da katıldığı bir Çerkes şöleni olmuştu. Gece yapılan Çerkes düğününde İstanbul Kafkas Kültür Derneği’nden olan gençlerin yanı sıra bu köylerden aynı yaşlardaki gruplarda vardı. Yirmi yaşını bile henüz yakalamamış bu gençler, ekiplerde dans eden İstanbul grubunun karşısında hiçte ezilmeden özgüven ve ustalıkla dans ettiler. Bunun nasıl olabildiğini şaşkınlıkla sorduğumuzda ise cevap Fevzi Beydi. Yazları ve hafta sonları köyde olan bu gençleri toplayıp dans etme ve kurallarını düğünlerdeki toplumsal ‘xabze’leri o öğretmişti.

Yalova-Altınova’daki köylerimizin birbirine on dakikalık mesafede ve organik ilişkilerimizin sıklığına rağmen oralarda pek görüşemez ama Marmara bölgesinde yapılan Çerkes organizasyonlarında sık sık karşılaşırız. Genellikle grup olarak katıldığımız bu etkinliklerde, çocukluğumdan başlayıp uzun bir zaman dilimine yayılmış olan enstantanelerimizi her seferinde yüzünde bir gururla anlatır. Bu klasik Adige ‘wunafe’ ritüelinde bende üzerime düşeni yapar, beklediğine inandığım bütün övgü dolu sözleri samimiyetle söylerim. Üzerimde Çerkes kültürü adına emeği olduğuna inandığım kendisi, olumlu veya olumsuz ne söylemek isterse haklıdır ve benim gibi daha bir çok kişi için yadigar Fevzi beydir.

Hayatında iki şeyi misyon edinmiştir, biri zaten mesleği olan peynir üreticiliği diğeri ise Adige kültürünü yaymak ve yaşatmak. Belki de hiçbir zaman çok kazanan bir tüccar olmayı istemeyip moda deyimle ‘butik peynirci’ olmayı seçmiştir. Severek yaptığı bu iş onun için sanki bir görev ve sosyal sorumluluk projesi gibidir. Fevzi beyden peynir almak, peynir satın almanın ötesinde bir durumdur ve adeta bir ritüeldir. Nasıl tüketileceğini, nasıl saklanacağını hatta nasıl üretildiğini öğrenir, yanından ancak öyle ayrılabilirsiniz.

Öyle ki, kendisini peynirci Fevzi bey olarak gönül rahatlığıyla İngiltere Kraliçesi’yle tanıştırabilir ve ürünleri ile ilgili vereceği detaylı brifing sonrası, majestelerinin de periyodik aralıklarla Yalova’dan Çerkes peyniri sipariş etmesine hiç şaşırmamanız gerekir.

Sevgiler Fevzi ağabey…