DÜĞÜNLERİMİZİ ORKESTRA VE DAVULA KURBAN MI VERDİK

YEMUZ Nevzat Tarakçı
01.07.2006

Boynu bükük mızıkamı, akordeonumu var mı gören düğün salonunda?

Kız Kafkaslı mı? Ya oğlan? İkisi de mi Kafkaslı?

Peki nasıl olur bu? , Hani düğünümüz? Hani xabzemiz, hani neşemiz, hani onurumuz?

Nerde mızıka? Nerede zarif figürlerle güzel Setenay? Hareketli danslarla yakışıklı Abrek!

Şu orkestrayla dans edenler mi? Şu davul zurnayla oynayanlar mı?
Yoksa şu uzaklardan mahzun ve perişan seyredenler mi?
Şurada orkestranın bitmesi, mızıkanın başlanası için ümitsizce bekleşenler mi?

Kafkas düğünü değil mi bu?
Yoksa, yoksa bundan sonraki düğün mü bizimkisi?
Dinleriz elbet kapanışa doğru orgdan Şamil’i.

Kim dertli değil düğünlerimizden?
Bayanlar mı, baylar mı, gençler mi, yoksa yaşlılar mı?
Malumdur teşhis ve hastalık hepimizce; tedaviyse, onu bilmem işte?

Kimliğimiz miydi yoksa düğünler bizim?
Her şeye rağmen vitrinimiz mi yoksa?
Salon düğünlerini geçtik ya köy düğünlerimiz?
Kim söyleyebilir bizim yöredeki düğünler ideal ölçüdedir diye?

Thamadeler uzaklardan seyrediyor yanlış yapan gençleri.
Birkaç adım geride orta yaş grubu.
Eksikler, yanlışlıklarsa tam ortada.
İlk öğretim yaşı hakim nerdeyse düğünlere, liseliler bile bir adım dışarıda.

Manzara buysa ve duyarlılığımız da bu kadarsa: var mı hakkımız şikayete?

Var mı sızlanmaya?

Toplumun her kesimince kucaklanmayan bir gelenek yaşayabilir mi?
Acıdır, acıdır ama budur işte manzara!

Zaman ilerlemiş, çağ değişmiş ama zihinlerdeki düğün modeli hâlâ aynı.

Kafkas toplumunun nerdeyse tamamının köylerde yaşadığı bir dönemin düğün modeli hayalimizdeki.

Şimdilerde bu modeli arzulamak, bunu talep etmek mümkün mü? Mantıklı mı?

Günümüzde büyük çoğunluğun yaşadığı şehir ortamındaki düğün şekli nasıl olmalı?

Ya yenileyip farklı formatla yaşamasını sağlayacağız ya da orkestraya kurban vereceğiz bu emsalsiz geleneğimizi.

Ne kadar acı değil mi? Kaybetmek kimliği, kişiliği, belki de benliği. Yaşamak biraz daha başkaları gibi… Sonra yok…

Rahatlar mıyız acaba top yekün yok olunca düğünlerimiz!
Tozlu raflardaki kamera görüntüleri olur tesellimiz.
Anlatır bir varmış bir yokmuş diyerek neslimiz.

Günümüzde özellikle derneklerimizin yapacağı en hayırlı çalışma, çağa uygun mekanlarda, günün şartlarına uyarlanmış düğün modelleri icra etmek olmalı.

Yaşama şansına sahip, kimsenin yadırgamadığı, mızıkamın boynunu bükmediği, thamadelerin utanmadığı, gururla o güzel konuşmalarını yaptığı, herkesin huzurla ayrıldığı, davetlilerin böyle olur Kafkas düğünü dediği, Nart kokan, Setenay kokan Elbruz kokan…

Her yörenin, yöresel dokusunu ve kokusunu da koruyarak modernize ettiği, her karesinde ata dede izleri olan düğünlere ne kadar ihtiyacımız var.

Hiçbir Kafkaslı, dilsiz, düğünsüz, oyunsuz, cenazesiz Kafkaslı olarak yaşayabilirim demesin. Bunlardır bizim hayat damarlarımız.
Bunu kabullensek mi artık!

Ne yazık ki sinsice geliyor yok oluş, tükeniş, biz araba modelleriyle, yazlıklarla uğraşırken!

Yunafe ( program) yaparken, Lıbja ( düğün yemeği) yerken, kahkaha atarken. -Çok affedersiniz- sırtüstü yatarken!
Yazın köydeyim, misafirlerim de var, Çerkesliğimi de hatırlamışken, hangi köyde düğün var acaba, oraya gitsem derken. Gidip gönül eğlendirirken…

Kimin yüreğini sızlatmıyor düğün salonlarımız?
Kimleri kahretmiyor köy düğünlerimiz?
Gençlerimizin hali, büyüklerimizin duyarsızlığı, ümitsizliği!
Ya davul zurna! Ya orkestra!
Ya alkol! Ya Kafkaslılıkla alkolü özdeşleştirme!
Nerde, kim gördü boynu bükük mızıkayı, akordeonu?
Nerde mahcup bayanlar, hediyesini bırakıp kaçan yetişkinler?
Yapmayın Allah aşkına, biz böyle miydik!

Kız Kafkaslı, oğlan Kafkaslı, davetliler Kafkaslı, içeriye giremeyenler Kafkaslı.

Ya düğün?

Söyler misiniz nasıl ayakta kalacağız, nasıl yaşayacağız?

Nasıl direneceğiz yok oluşa?

Oysa olmalıydı düğünlerimiz eğitim alanımız,
Göstermeliydi asaletini, zarafetini gençlerimiz.
Çalmalı mızıkanız, titremeliydi yüreğimiz.

Bu duyarlılık (!) ve çaba (!) yaşamaya yeter mi sizce?