DÖNÜŞ VE DEMOKRATİK İSTEMLER

KIP Fuat Aydemir
21.11.2009

Sürgün tarihi 145 yıl öncesi. Dönüşün hikayesi de 145 yıl bir anlamda. Dernekler, gruplar, kişiler ve şimdi de yeni teknolojinin yarattığı web sayfaları. Dönenlerin dönmeyenlere sitemleri, anavatan da yaşam, diasporada da Çerkeslerin durumu ve Türkiye’de son dönemlerde gelişen değişimler.

Yıllardır Çerkesliğin dernek faaliyetlerinden öte algılanmadığı Türkiye diasporasında yeni gelişmeler olmaktadır. Gerek anavatana bakış gerek anavatanın yapılanmasına dönük ve hatta genel siyasi bakış tarzının yarattığı farklılıklarla Çerkeşlerde ayrışmalar başlamıştır.

Derneklerimizde kültürel faaliyetlerin ötesinde siyasi içerikli tartışmaların en yoğun yaşandığı dönemler sanırım 1975-1998 tarihleri arasındaki dönemdir. Ankara’nın başını çektiği ve İstanbul’da yoğun şekilde devam eden dönüşe yönelik çalışmalar Çerkeslerin en yoğun faaliyette bulunduğu dönemler olarak bilinir. Çerkes halkının çok değerli büyükleri Bülent Janelerin, Necdet Hatamların, Fahri Huvajların, Süleyman Yancatoralların, İzzet Aydemirlerin daha birçok isim yazabileceğimiz Çerkes ulusal davasına yaşamlarıyla fikirleriyle eylemleriyle damga vurmuş büyüklerimizin dönüş konusundaki fikir ve fikirlerini yaşama geçirmeleri, sonraki nesile bir anlamda örnek teşkil etmiş ya da etkilemiştir.

Ancak maalesef bence oluşan ana hata; “dönüş” kavramının bireysel ya da belli bir grupça gerçekleşmesi halinde kitlelerin bundan etkilenerek dönüşün ivmesinin artacağı düşüncesiyle hareket edilmesiydi. ”Dönüş” bir siyasi yapılanmanın, örgütlenmenin önüne koyduğu nihai amaç olması gerekirken, örgütlenememiş tamamen anavatan sevdasıyla bir araya gelmiş bir grup insanın belli bir donem bıkmadan yorulmadan çevrelerinde yaptığı çalışmaların verdiği yorgunlukla ve biraz da umutsuzlukla “gelen gelir, yeter artık” dercesine gemiyi terk edip karaya ulaşmasıyla büyük bir sekteye uğratılmıştır. Bu güzel anlamlı koşunun en hızlı yüz metresini koşan değerli büyüklerimiz bunun aslında çok ama çok uzun bir maraton olduğunu görüp ve önde koşanların en arkada kalanlar ipi geçene dek yarışı bırakmayacaklardı. O güzelim hedefe ulaşanlardan kimisi yönünü diasporadan ayırmamış olsa da hala halkının üstündeki ölü toprağı görebiliyor olsa da yeni neslin içlerinden kendileri gibi dava insanları çıkaramadığını görmezlikten gelemez tabi ki.

Bugün yeni gelişmeler yaşanmakta. Bir metin dolaşmakta, içinde tamamen herkesin hak vereceği, işleyişi, isletenlere karşı düşüncelerinde soru işaretleri olsa da yazılanlara karşı kimsenin “Bunları istemiyoruz” diyemeyeceği birçok hak edilmiş demokratik talepler metni hazırlanmış durumda. Yani bir köşe yazısında dalga geçercesine yazdığım ve biz Çerkeslerin de artık dans etmekten öte, dernek binalarımıza olan aşklarımızı bir kenara bırakıp yarınlara doğru artık ulusal bilinçle ortak paydalarda buluşabileceğimiz bir fırsat yaratılmış durumda.

Ulusal davaya hangi siyasi pencereden bakarsa baksın, en basit en doğal bir metinde buluşmak örgütlenebilmenin, siyasi yapılanabilmenin kıvılcımı olamaz mı? Geçmişte yaşanan çekişmeleri atışmaları bir kenara bırakıp artık ivedi olarak hızla etkisini artıran asimilasyona karşı durabilirken bir yandan da Çerkes ulusal hedefine sağlam temellerle yol alacak ve bizlerin olan bir ’’örgüt’’e artık sahip olmak gerekmiyor mu?

İşte böyle bir ’’örgüt’’ kırsal ve kentsel alanda yaşayan Çerkesleri kucaklar, anavatan-diaspora köprüsünü kurarak köprüden karşıya geçişi en sağlam adımlarla gerçekleştirir. Diasporada kültürel değerlerini yaşatma atmosferini gerçekleştirirken asimilasyonun önüne bir nebzede olsa bir dağ koyup, anavatana dönüşü sağlam bir program çerçevesinde sağlayacak bu ’’örgüt’’ün oluşması için bir kıvılcım atılmış ortaya.

Abhazya savaşı sırasında başlayan birliktelik heyecanı belki de tekrar yaratılıyor ve bu kez bu heyecanın savaş bitimiyle dağılmasına izin verilmemeli diyorum. Yediden yetmişe, birleşikçiler, dernek federasyonları, gruplar, weblerde toplananlar yani her birimiz bu kıvılcımı gürleyen bir ateşe dönüştürülmesine düşüncelerimizle, eylemselliğimizle, katkıda bulunalım. Artık isimler değil düşünceler çarpışsın ve ’’örgüt’’ trenine kavuşalım. Daha da ileri oturup bu treni Nalçik’e, Maykop’a, Sohum’a doğru hareket ettirelim. Gecelerimizi de zexeslerimizi de danslarimizi da tiyatrolarımızı da bu vagonlarda yapalım.