DİASPORA SENDROMU

ÇETAO Nadir

Toplumların başına gelen büyük felaketlerin ardından “küllerinden doğmak” için verilen mücadele sürecinde farklı öz ve biçimlerde “kendi alevinde yanmaya hazır” halkın çıkar ve değerlerini her tür çıkar ve değerin üstünde tutan aydın ve önderlere rastlanır. Bu kişiler barışa, sosyal adalete, demokratik hak ve özgürlüklerin kazanımına ve hatta uluslaşmaya yönelik belli başlı tehditleri tanımlar, ortaya çıkan sorunları açıklığa kavuşturur, dünya ve ülke konjonktürüne göre kimi politik belirlemeler yaparak öncü olma misyonu yüklenirler. Halklarının geleceğini etkileyen ve mücadele seyrini belirleyen en önemli güçtürler. Yaşanan toplumsal, siyasal, sosyal, kültürel-ekonomik sorunlar ve talepler karşısında ön açıcı, yol göstericidirler. Halklarının yararına olan yol ve yöntemleri anlatırlar. Kitlelerin sürekli değişen dünyayı anlaması, yorumlaması konusunda öncülük yapar, bulanık konuların kafalarda netleştirilmesine yardımcı olup insanları dönüştürürler.

Dünya ve toplumlar tarihinde olduğu gibi biz diaspora Çerkeslerinin politik tarihinde de hepimizce bilinen sorunlarımızın çözümü için bu süreç böyle gelişmelidir.

Türkiye’deki politik dengelerin değiştiği günümüzde sorunlarımız tüm yönleriyle ele alınıp değerlendirilmesi, bütün boyutuyla tartışılması, sürece müdahale edilmesi gerekmiyor mu?

Milim milim demokratikleşen toplumsal yapıdaki ufak ufak canlanmaya yüz tutan uyanış atmosferinde bizim de ucun ucun kendini gösteren demokrasi havasını bol bol solumaya ihtiyacımız yok mu?

Değiştirilen soyadlarımızı ulusallaştırmaktan, kimliğimizin tanınması ve korunması yolunda anayasal güvence talep etmeye, üniversitelerde Adige Dili ve Edebiyatı vb. bölümler açılmasından, Çerkesce TV istemeye kadar Çerkeslerin Türkiye coğrafyası üzerindeki emeğine sahip çıkılması gerekmektedir. Ulusal bilinci yaratacak ve yükseltecek olan bu durum anavatana geri dönerek uluslaşmanın da besleyicisi, hazırlayıcısıdır.

Bugün, diasporada Çerkeslerin üstündeki ölü toprağını kaldırmak, demokratik hakların kazanımı yönünde dönüştürmek, bu hakların korunması, insanlığın temel aldığı evrensel değerlere, hızla değişen-gelişen politik sürece uygun örgütlenmeye, politik mücadeleye ihtiyacın olduğu bir dönemden geçiyoruz.

Politik mücadele ile kazanılacak mevziler, kısmen veya tamamen asimile olmuş Çerkesleri kökleri üzerine dikerken diasporada dil ve asimilasyon sorununu da kökten bir biçimde esastan çözecek, uluslaşmak için anavatanda toplanmanın gerekliliğine inanan kitleler kazandıracak, dil ve kültürüyle tamamen Çerkes olan ama politik olmayan insanlarımızı Çerkes halkının sorunlarının çözümüne katkı konusunda bilinçlendirecektir.

Ne var ki, RF’nun antidemokratikliğinden, sürgün ve soykırımı kabul ettirme, 450 yıl kutlamalarına kadar birçok alanda haklı eleştiriler dile getirebilen, anavatanda olup bitenle yakından ilgilenen her yaştan aydınımız Türkiye’deki sistemli asimilasyona karşı tek kelime etmeyerek teslimiyetin üstünü örtmeye meraklı bir duruş sergilemektedirler. Gerek anavatanımızdaki gerekse sürgün sonrası diasporadaki tarihimiz konusunda oldukça birikimli ve donanımlı olmalarına karşın Türkiye’de asimilasyona karşı durmak söz konusu olunca kenara çekilmeleri kaygı verici bir durumdur. Süreci lehimize değiştirmek-dönüştürmek için yeterli ve verimli olamadıkları, etkin bir duruş gösteremedikleri gibi anavatandaki günlük gelişmelere endekslenmişlerdir. Diasporada orta ve uzun vadede kendi kimliğiyle politika üretemeyen kadrolar geçmişten bugüne Türkiye Cumhuriyeti’nde asimile olmamıza neden olmuş antidemokratik zihniyete hala tavırsız, sessiz kalmaları nedeniyle farkında olmadan asimilasyona katkıda bulunmaktadırlar.

Anavatandaki soydaşlarımızın geri dönüşün yanı sıra diasporadan temel beklentilerinden birinin de bulunulan yerlerde varlığın korunması olduğu unutulmamalıdır.

Diaspora Çerkes aydınlarının atıl ve etrafa savrulmuş, parçalanmış duruşları, hem diasporanın anavatana katkısını hem de Türkiye’nin demokratikleşmesi için çabalayan demokrasi güçlerini ve yaşanan siyasi süreci olumsuz etkilemektedir.

Ne acıdır ki geçmişteki “Vatandaş Türkçe konuş!”, “Ne mutlu Türküm diyene!”, “Yeni takılan soyadları Türk dilinden alınır.” gibi bizi yok sayıcı, kampanya, söylem ve nizamnamelerin devamı olan “tek millet, tek dil, tek bayrak” zihniyetine halen sessiz kalınarak hiçbir şey olmamış gibi yaşanmaya devam ediliyor. Bugün yok oluşa yaklaşan asimilasyon sürecinin sorumlularından henüz vakit varken kayıplarımızı telafi etmeleri konusu görmezlikten geliniyor. Üstelik artık diaspora Çerkeslerinin tarihsel ve siyasal mücadelesinde yer almak; aydın, öncü olmak ciddi riskler, ciddi sorumluluklar ve ağır bedeller de gerektirmezken.

Geçmişte düzenin “tehlike” olarak algıladığı fikir ve eğilimlere sahip, hayatının dörtte üçü sıkıyönetim koşulları altında geçmiş bugünkü otuzlu kırklı yaşlardaki bireylerin düşüncelerini dile getirmekten korktuğu, bol bol yutkunduğu yıllar belleklerde yerini koruyor olmalı ki bu kadar sessiz kalınıyor. Anavatandaki gelişmelere karşı duyarlı ama Türkiye’de beklenilenin gerisinde bir duruşla, misyonlarına uygun hareket etmeyerek 1864-2008 Türkiye Cumhuriyeti sürecini sessizlikle geçiştirmekteler.

Çerkeslerin Türkiye’deki demokratik hakları karşısında aydın ve sivil demokratik ciddi bir inisiyatif ya da bir hareket geliştirilemediği için de asimilasyon söylemleri ve uygulamaları belirgin olarak artmaktadır.
Geçmişten günümüze onurunu koruması gereken diaspora Çerkes kurum ve kadroları etkin bir tavır almalı, atalarımızın kararlı ve direngen duruşuyla sürece müdahil olmalıdırlar.

Unutulmamalıdır ki Çerkes aydın ve önder kadrolarının sadece anavatana dikkat kesilip Türkiye’de egemen zihniyetle uzlaşmacı-teslimiyetçi çizgideki tavırları, halklarının yararına mücadeleye kör ve sağır olup uzak kalmaları, kendi halkına ters düşmektir. Aydın misyonuna uygun bir davranış değildir.

Dönüşün de anavatanda bir ulus yaratılmasına katkının da önündeki engellerin aşılması, diaspora aydınlarının çıkışıyla yükselecek ulusal bilince bağlıdır.

Var olduğu söylenen milyonların onda biri, dili, kimliği, kültürü, kuruluşunda kanını akıttığı cumhuriyetin coğrafyasında halkımızın kendi değerleriyle yaşaması için politik gücünü birleştirse, bizi yok sayıcı kanun ve nizamnamelerin değiştirilmesi yolunda kampanyalar başlatsa ulusal bilinç ne kadar yeşerir, sorunlarımızın ne kadarı azalır?

Güzel bir ideal ama mümkün değil seslerini duyar gibiyim. İdeallerini anlatan bir İspanyol anarşiste dinleyicilerden biri “güzel ideallerin var ama gerçekleşmesi mümkün değil” sözüne karşılık İspanyol anarşistin verdiği cevap çok anlamlıdır: Peki şu an mümkün olan şeyler çok mu anlamlı?