ÇERKES KIZI JANSET

Şebnem İyinam
Radikal Gazetesi, 15 Haziran 2002

Televizyon dizilerinde rol alan Janset ile yapılan röportaj.

İçinizde haşarı, küçük bir de erkek çocuğu var mı?
Olmaz mı? Kadınlık vasıflarım daha azdır benim. Sevgilim benden daha romantik, bunu da kesinlikle söyleyebilirim. Onun düşündüğü kadar ince düşünememek gibi bir eksiğim de var. Annemle babam beni “Yapacağın işi kendi başına yap, yarın öbür gün yanında biz olmayacağız” diye diye yetiştirdi.

Onlar yetiştirdi… Asıl siz nasıl yetiştiniz?

Valla, benim babam Kayserili, annem Ankaralı, ama ikisi de Çerkes. Ben Almanya doğumluyum. Babam Almanya’ya işçi olarak gidiyor, teknisyen… Sonra Antalya’yı beğenip orada yerleşiyorlar. Babam benden doktor ya da öğretmen gibi faydalı bir insan olmamı bekliyordu ve beni bu konuda özendirmek için eve mikroskoplar falan alıyordu. Fakat ben ‘artiz’ olacağımı her zaman kendilerine söylemiştim. Tabii ki, sıcak bakılan bir durum değildi.

Serde Çerkeslik varken mi?

Ayrımcılık yapmak için söylemiyorum ama Türkler, Çerkeslerden biraz örnek alsa, bu kadar cinsel baskılar içinde kıvranmayacaklar…

Çerkes kadını nasıl yetişir?

Evlenene kadar ilişkileri çok doğaldır. Bir erkek arkadaşıyla rahatlıkla görüşür, onu gördüğü zaman yanaklarından öpebilir. Daha sağlıklı iletişim kurabilir.

Evlendikten sonra?

Evlendikten sonra aksine katıdır. Asla kayınpederinle konuşamaz, sırtını dönüp kapıdan çıkamaz, ayak ayak üstüne atamazsın. Sana söz verilmedikçe sesini duymazlar, büyüklerin odasında oturamazsın, çocuğunu büyüklerinin yanında sevemezsin. Ancak büyükler çekilir, kendi odanda normal aile mutluluğunu yaşarsın. Buna karşılık da o sana söz vermedikçe konuşamadığın kayınpederin seni anormal derecede kayırır ve kollar.

Çerkes gençleri, Türk gençlerinden daha mı sağlıklı büyüyor?

Evet. Türkiye’deki pek çok sorunun altında yatan şeyin cinsel tatminsizlik olduğunu düşünüyorum. Babam da Almanya’ya gidip oradaki dejenerasyonu görüp korkmasaydı, ben de daha rahat edecektim, fakat Antalya’da okuldan çıkıp babamla yürüyorken karşıdan tanıdığım bir erkek gelse, başımı öne eğip, selam vermezdim.

O halde siz de baskı altındaydınız…

Babamın normalden daha ağır bir baskı uyguladığı doğru, ama gene de lokum gibi adamdır. Benim bir avantajım vardı, o da ağabeyim. Her an gazozuma ilaç atıp, beni kandırarak kaçıracaklarını düşünen babamla aramdaki köprüyü mükemmel kuruyordu. Beni destekliyordu.

Hâlâ destek, bir o kadar da arkadaş mı?

Şu an küs. Benimle görüşmüyor. Fakat ben biliyorum ki, bizimki ağabey, kardeşliğin çok ötesinde bir şey. Bana yazdığı şiirlerini
hâlâ saklıyorum. Onunla çok mektuplaşırdık. Yani biz vur denince öldürecek kadar birbirini seven iki kardeşiz, öldürürcesine, taparcasına… O yüzden bu iniş çıkışlarını da seviyorum. Zaten normal bir ağabey olsaydı benim karşımdaki, şu anda yapabildiklerimin hiçbirini yapamayacaktım. Oyuncu da olamayacaktım.

Artık hesap vermenin neresindesiniz?

Verilecek bir hesap varsa, kendimedir. Yanlış yapsam da onun arkasında dururum. Beni o hatam yüzünden reddedeceklerle tartışmanın anlamı yok. İnsanlar hata yapa yapa öğreniyorlar. Ben kendimden memnunum, herkesi kendime benzetmeye çalışmam. İkinci Janset’i ne yapayım. Arkadaş lazım yanıma. Fikirleri, hayatı paylaşacağım bir arkadaş…

O da, var galiba…

Tarkan’la (Gözübüyük. Pentegram grubunun eski bascçısı) altı senedir beraber yaşıyoruz. Türkiye’nin en iyi müzisyenlerinden biri olduğunu düşünüyorum. Herkes evleneceğimiz günü sabırsızlıkla bekliyor olsa da, aslen evlilik kurumuna kimsenin saygısı olmayan bir toplumda, başkaları mutlu olsun diye evlenmeyi düşünmüyorum. Altı senedir heyecanlı, sevimli, güzel bir ilişkim var, evlenirsem bundan daha fazla bir şey olmayacak. Kimsenin benim üstümde hukuki hakları bulunmasın, benim de kimse hakkında hukuki haklarım olmasın…

Sevgililik hakkı diye bir şey olmuyor mu?

Hukuksal değil en azından… Sevgilim akşam ben uyurken bana masal okuyor. Sabah kalktığım zaman bir kenara güzel bir not yazmış oluyor. Ben eve geldiğim zaman ona ayrı bir sürpriz hazırlıyorum. Ufak tefek. Şahane… Gayet iyi takılıyoruz. Hayatta istediğimiz şeyler sağlık, huzur ve barış… Bu zincir içinde belamızı aramıyoruz.

Kıskançlık başa bela mı?

Bu ‘Yarım Elma’ projesi bana teklif edildiğinde ona götürüp, bakar mısın dediğimde, Tarkan bana “Berna biraz daha spor bir kızdı, Yonca biraz daha seksi olsun,” dedi. İnsanın erkek arkadaşından bunu duyması kamçılıyor onu tabii. Bacağını şurada niye bu kadar açtın, göğsün görünmesin demesi insanın psikolojisini direkt zedeleyen şeyler. Ben de onun konserine gittiğim zaman hatunlar çığlık atarken “Hişşt, bağırmayın bakayım. Niye hep sana öyle bağırıyorlar” demek aklımın ucundan geçmiyor.

Sahip olduğunuz seksapel hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kendimizi et pazarına çıkarır gibi ortaya atıp “Bakın ben ne kadar seksiyim, bende neler var” demenin anlamı yok. Bunun altını doldurabiliyorsanız, açarken birşey anlatabiliyorsanız, kendinizle ilgili ifade ettiğiniz bir şey varsa, açmanızda bir mahzur yok. Ben seksin yemek yemekten, afedersiniz osurmaktan, uyumaktan çok da farklı bir şey olduğunu zannetmiyorum. Çıplak doğduk. Bunu bilmediğimi mi zannediyorlar? Ben de öyle üreyeceğim. Bir çocuk sahibi olmamın yolu seks. Seksin üstünü bu kadar bastırıp, cinsellikten bu kadar kaçarak bir o kadar onun üstüne gidilmiş oluyor.