“ÇERKES AYDINLARININ KRİTİK TOPLANTISI”

YEMUZ Nevzat Tarakçı
17.11.2007

Geçtiğimiz günlerde, dünyanın değişik coğrafyalarında yaşayan Çerkes aydınları bir araya gelerek gündemdeki önemli gelişmeleri enine boyuna görüştü. Elbruz eteklerinde yeni hizmete giren,

“Büyük Kafkas Kültür Sarayı”nın

“Nartlar Oval Ofisi”nde gerçekleşen etkinlik daha uzun süre konuşulacak gibi.  

Büyük salonu dolduran kalabalık ve coşku görülmeye değerdi. 

Program ve diğer etkinlikler, önde gelen Adige gazetecileri tarafından izlendi, aynı zamanda  çok sayıda Çerkes TV tarafından canlı olarak dünyaya duyuruldu. 

Program boyunca, konuşmacılar ve katılımcılar arasında sergilenen uyum, ciddiyet, zarafet ve asalet; sanatsal ve kültürel etkinliklerdeki barış ve hoşgörü mesajları insanlık adına, barış adına ümit verdi. 

Konuşmacılar: Çerkes aydınlarının, çirkin oyunlar tezgâhlayanların karşısında azami derecede dikkatli, sağduyulu ve ileri görüşlü olmaları gerektiğini, bu toplumun çok savaş görmüş, çok acı çekmiş, çilekeş bir millet olduğunu, terör ve savaş belasının yıkıcılığını toplumumuzun çok iyi bildiğini, barışın, dostluğun ve kardeşliğin milletimizin mizacı olduğunu belirttiler. 

Daha sonra, günümüzde yeniden tırmanışa geçen şovenizmin, terörizmin kültürlere, kimliklere, farklılıklara ne kadar zarar verdiği vurgulandı.  

Bölücülüğün, ırkçılığın, terörün mutlaka önlenmesi gereken korkunç bir hastalık olduğu belirtildi ve şöyle devam edildi: 

“Terörün haklısı, mazeretlisi olmaz; kazananı olmaz.”

“Teröre bulaşan hiçbir değerin ve meşru mensubiyet bağının gerçekliği kalmaz.”

“Terör, insanın içine öyle bir ‘kendinden iğrenme duygusu ve kokusu’ yerleştirir ki, insanın içi kokar; vicdanı, ruhu, yüreği kokar.”

“Uyurken bile, o çürümüşlük kokusundan kurtulamaz.”

“Sadece tetikçileri değil, terörün fikrî sahipleri ve destekçileri de teröristtir.”

“Aynı iç çürüme ezasını, bir bitmeyen işkence gibi onlar da yaşar.” 

Bu bulaşıcı ve öldürücü illetten ancak sevgi ve hoşgörüyle korunabiliriz.

Çerkes aydınlarının önderliğinde “Sevgi evreni sarsın, gezsin ülkeleri tek tek, buluşsun dostluklarla, kardeşliklerle, barışla.” 

Dünyanın birçok ülkesinde paramparça bir halde yaşama kaderini paylaşan bu soylu ulus, çağımızın hızlı iletişim araçlarını en verimli şekilde kullanmalı, kültürünü yaşatmalı, farklı coğrafyalarda bir olmanın yolunu bulmalı, birlikteliği, dayanışmayı geliştirerek sürdürmeli. . 

Programda ayrıca, Çerkeslerin yoğunlukla yaşadığı ülkelerden biri olan Türkiye’de son dönemde hazırlanmakta olan anayasa taslağının özgürlükler, insan hakları maddeleri uzun uzun konuşuldu, tartışıldı.

Yeni anayasanın insan hak ve özgürlükler temelini esas alması, çağdaş bir anlayışla hazırlanması gereği vurgulandı.

Çerkes aydınlarının bu konulardaki görüşü, bir STK olarak yetkililere rapor edilmesi uygun görüldü. 

Herkese kucak açan kuşatıcı bakış açısının Kafkas aydınlarına çok yakıştığı vurgulandı. 

Çerkes aydınları, yaşadıkları coğrafyayı aşmalı, donanımlarını dünyayla paylaşmalı, denildi. 

Özetle şu konulara temas edildi:

Daima düşüncelerin merkezinde insan olmalı.

Günümüzün sosyal ve siyasi sorunları ancak bu genel akıl toplantılarında oluşan fikir ve sağduyuyla aşılabilir.  

Bize yakışan diyalog ve hoşgörüdür.

Hiçbir Çerkes aydını, dünyanın neresinde olursa olsun, hiç kimseyi dininden, dilinden ve ırkından dolayı sorgulamamalı, yargılamamalı.

İnsanı insan olduğu için, ayrım gözetmeksizin sevebilmeli, kucaklayabilmeli.  

Kendisiyle barışık olduğu kadar, 72 millete aynı gözle bakabilmeli. 

İnsanları soy, sop, inanç faklılığı gözetmeden insan olduğu için sevebilmeli. 

Yaradılışın farklılık üzerine olduğunu, farklılığa saygının insanlığa ve Yaratıcıya saygı olduğu asla unutmamalı. 

Bir şemsiye gibi farklı kültürleri korumalı, kollamalı, kucaklamalı.  

Şu da unutulmamalı; farklı kültürlere duyulan saygı                         (bazılarının sandığı gibi) kendi kültüründen vazgeçmek veya yozlaşmak anlamına asla gelmez  

“Günümüzde artık insanların birbirini anlaması, sevmesi, işbirliği yapması fantezi değil tam anlamıyla bir zarurettir.” 

Çerkes aydınları, ayırmaya, bölmeye, parçalamaya değil, onarmaya, birleştirmeye, insanlar arasında köprü olmaya çalışmalı.

Ne yazık ki insanlar, bu küçülen dünyada maddi anlamda birbirine yaklaşırken diğer taraftan da hızla birbirinden uzaklaşmaktadır. 

Bu gelişmeler aynı zamanda şovenizmi ateşlemekte,

kimlikleri sivriltmekte, onları yer yer kılıç haline getirmekte. 

Çerkes aydını, asaletiyle hassasiyetiyle nerede nasıl duracağını bilmeli. 

Sağlam durmalı, dik durmalı, doğru durmalı.

Olayların detayını algılayabilmeli, basiretli olmalı, his ve heyecanla hareket etmemeli. 

Tahriklere kapılmamalı, asla bölücülüğe taviz verilmemeli.  

Gerekçe ne olursa olsun şiddete, masumların canına kastetmeye karşı çıkmalı, yaşama hakkını kutsal saymalı. 

Kardeşlik esas olmalı, adalet ve hak esas alınmalı.

Düşmanlık, nefret, kin zulüm, baskı, haksızlık, haset zihinlerden silinmeli, dünyamızdan yok olmalı!  

Biz barışın kıymetini en iyi bilenlerden biriyiz.

Biz, bunun için birlikteyiz, bunun için biriz, beraberiz; yan yanayız, omuz omuzayız, el eleyiz, gönül gönüleyiz. 

Çilekeş Kafkas milleti dünyamızda daha fazla huzur, daha çok mutluluk için hiçbir fedakârlıktan kaçmayacaktır. 

Onlar bu güne kadar emniyet ve güvenin temsilcisi oldu.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşunda son derece etkili olan Çerkes aydınları bugünde aynı soğukkanlılıkta olacaktır. 

Zarar görmüş dostluk köprüleri onlar tarafından tamir görecektir. 

Ne yazık ki zamanla bazı aydınlarda terörü hoş görebilme vahameti vardır.  

Unutulmamalı, terörün kimliği olmaz.

Ve terör kimlik de tanımaz.  

Her ne sebeple olursa olsun,

Terörü destekleyenler,

Terörü kınamayanlar;

Günün birinde o terörün kendi kapısını da çalacağını bilmelidir.

Sana dokunmayan yılanı hoş görürsen,

Sana dokunanı da başkası hoş görür.

Ve hep, insanlar değil, yılanlar kazanır.  

Dünya ve tarih bunun örnekleriyle dolu.  

Bir de terör konusunun anlaşılamayan, bazen de anlaşılmak istenmeyen bir tarafı var.

“Kimin terörü?”

“Niçin yapıyor?”

“Haklı tarafları var mı?” diye düşünüp de farklı yaklaşımlar oluşturmak, çok büyük bir hatadır.”  

“Terör, başlı başına bir mahiyet olgusudur.”

“Terörü anlamlandırmak için, terör konusunun dışında veri arayıp kullanmak gerekmez.”

“Kim, niçin yaparsa yapsın; terör, terördür!”  

Anlamanın bir yolu var;

Ama anlamamanın,

Anlamak istememenin,

Anlamazlıktan gelmenin binlerce yolu var.  

Aldanmak isteyeni kimse aydınlatamaz,

Uyanmak istemeyeni kimse uyandıramaz,

Duymak istemeyene kimse duyuramaz.  

Etrafımızda tıbben hasta olmayan fakat düşünceleri hastalıklı makam, mevki, yetki ve itibar sahibi kişilerin olması da ayrı bir gerçektir. 

Bunlar, akıl hastası değil, bunların düşünceleri hastalıklıdır. 

Ama biz normal insanın aklıyla ve ruhuyla düşünmeye mecburuz.  

“Terör; maalesef, edebiyatla, felsefeyle, tarih tezleriyle, müzikle, duygusallık denemeleriyle, uydurma doktrin dokümanlarıyla, nelerle-nelerle desteklenip körükleniyor. “ 

En acısı da bir “terör kültürü külliyatı” dolaşıyor, kirlenme kanallarında ve iletişim ağlarında! 

Çerkes aydınları, bazen farkına varmasalar da ciddi bir itibar, önemsenecek bir imkâna sahiptir. 

Aydınlarımız, “Şu kritik dönemde, bir itidal ve ciddiyet silkinişiyle o imkânların kadrini kıymetini bilme basiretini göstermeli, bunu bir ‘ aydın namusu’ borcu saymalıdır.” 

Ne yazık ki ateş sadece düştüğü yeri yakmıyor. 

Toplantı sonunda başkan, öneriler üzerinde görüş birliğine varıldığını Çerkes aydınına düşen görevin, ümit ve gayretle bu önerileri hayata geçirmek olduğunu bildirdi.  

Düşünce sağlığı ve gönül aydınlığıyla, barışın kazanacağı “basiret bayramlarında” buluşmak dileğiyle.