BU ÜLKEDE NEFES ALMAK ÜZERİNE

D. Nefin

Bazen öyle bir an gelir ki, sadece gitmek istersin, çekip gitmek. Ancak ne kadar başarabilirsin orası şüpheli. Sanırım gitmeye tecrübeli olanlar bu konuda daha başarılı olabilirler. Bir de arkasında bırakacak kimsesi olmayanlar. Benim arkamda bırakacak ve sevdiğim insanlarım var. Şikayetçi değilim ama gerçekten bazen bırakıp gitmek istiyorum, onları özlemek için bile olsa bırakıp gitmek.

Bazen de sırf yaşadıklarıma inanamadığım için bırakıp gitmek istiyorum. Bazen de turist olmanın, yabancı olmanın verdiği fütursuzca özgürlük için. ‘‘Yaşamak için dışarıda nefes almam lazım lütfen beni anla’’ deyip en yakın kız arkadaşımı terk eden sevgilisini daha iyi anlıyorum böyle zamanlarda…

Bir de ülkeyi terk etmek isteyenleri…

Lisansa başladığım yıl ilk aldığımız derslerden biri Anayasa Hukuku dersiydi. Bir maliye öğrencisi olarak ne işime yarayacağını tam olarak kestiremediğim ancak dersi veren hocanın üslubuna, dikkatine (o kadar ki dönem sonunda bir öğrencinin kaç derse katılmadığını dahi bilirdi) ve maalesef bende biraz az bulunan askeri disiplinine olan hayranlığım sebebiyle dersi dikkatle takip etmiş ve en yüksek notla geçmiştim. Şu sıralar sıkıntımın temelini Anayasa Hukuku’na dair olan bilgilerimin oluşturacağını bilseydim bu derse bu kadar hassasiyet göstermezdim sanırım.

“Halkın yönetim yetkisini devrettiği partinin solukları, Anayasa Mahkemesi’nin ellerinde.” Güzel bir haber başlığı olabilir ancak demokrasi için trajik bir durum. İçinde bulunduğumuz demokratik sistemdeki düğümler halk tarafından değil Anayasa Mahkemesi tarafından çözülüyor. Adeta ‘halk iradesi yönetim yetkisini yanlış ellere teslim etti bunu ancak ben düzeltirim’ diyen bir yargıcın ellerine kalan demokrasimiz. Zamanın birinde insanları asarak, sürgün ederek veya yasaklayarak onların fikirlerinin yayılmasını engellerken, aynı zamanda düşünmeyi bile gerekli görmeyen bir gençlik oluşumuna sebep oldular. Peki, partileri kapatmakta ki ikinci amaç ne? Bir komplo teorisi sorusu olarak düşünebilirsiniz bu soruyu ama yaşananlar ikincil amaçların gelecek nesiller üzerindeki etkilerinin ‘tsunami’ şiddetinde olduğunu gösterince, endişelerim bu yönde oldu.

Muhtemeldir ki, internet kullanıma açıldığında özgür fikriyatın bu kadar rahat nefes alabileceği, isimsizliğin getirdiği özgürlüğün fikir alanında bu kadar hızlı gelişmelere sebep olacağı tahmin edilemediği için yasaklanmamıştır.

Türk Anayasa Hukuku’na göre çoğulcu demokrasi ile yönetiliyoruz. Her demokratik düzende olduğu gibi bizde de vatandaşlar yönetim yetkilerini yönetime aday olanlara devrederler. Bizdeki fark şurada başlar, halk bir partiyi seçer ve bu partiyi Anayasa Mahkemesi kapatır. Hatta öyle dönemler olmuştur ki, parti yöneticilerini idam etmiştir. Eminim ki partiye oy verenler hakkında da bir kararları vardır ama sistem buna müsaade etmeyeceği için bu kadarı yeterlidir.

Ne de olsa her şey halk için değil mi?

Öyleyse niçin burada yaşıyoruz?

Çünkü bu ülkeyi seviyoruz.

Çekip gidersek, bu ülkenin sanki biraz daha yalnız ve mahzun kalacağını düşünecek kadar.

Ancak neden ülkemizi daha da yaşanılabilir hale getirmek için yeni fikirlerimiz olmasın ki?

Peki, bu kadar serzeniş ne içindi dersek, demokrasinin olmadığı her ülkede nefes almak oldukça güç çünkü ağırlıkta olan görüşler azınlıkta olan görüşler tarafından yönetilmezler. Bunun tam tersi zaten demokrasinin kendisi değil midir?

Herkes adına rahat nefes almak dileğiyle…