BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA GENEL BAKIŞ

Birinci Dünya Savaşı, Avrupa’da dört merkezi devlete karşı, Avrupa ve diğer kıtalarda bulunan yirmi beş devletin giriştiği, o tarihe kadar görülmemiş ilk büyük savaştır. Birinci Dünya Savaşı, Avrupa’da, “İttifak Devletleri” veya “Merkezi Devletler” diye adlandırılan Almanya, Avusturya – Macaristan, Osmanlı imparatorluğu ve Bulgaristan ile “İtilâf Devletleri” diye anılan Fransa, Rusya, İngiltere, Sırbistan, Belçika, Lüksemburg, Karadağ, Japonya, İtalya, Portekiz, Romanya, ABD, Yunanistan, Brezilya v.b. arasında cereyan etmiştir.

A) BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞININ SEBEPLERİ

GENEL SEBEPLER

Fransız İnkılâbının ortaya koyduğu yeni fikirler, yeni anlayış ve görüşler, başka bir deyimle, yeni bir dünya anlayışı, devlet ve toplum hayatında değişikliklere yol açmış, yeni bir anlayışla siyasî ve sosyal müesseselerin kurulmasına sebep olmuştur.

Yeni dünya anlayışı, devletlerin olduğu kadar milletlerin de davranışına yeni yeni istikametler vermiştir.

Milliyetçilik hareketleri, XIX. yüzyıl İçinde etkili olduğu gibi, XX. yüzyılın ilk çeyreğinde de ilişkilerin temelini teşkil etmiştir. İtalyan ve Alman millî birliklerinin kuruluşu Avrupa dengesine yeni bir biçim vermekle beraber, Balkanlardaki millî duyguları kamçılamış, Balkanlar 1870’den sonra Avrupa diplomasisinin başlıca uğraşı alanı olmuştur. Birinci Dünya Savaşı Öncesinde milliyetçilik, bütün dünyada milli toplumların yalnız cankurtaran simidi değil, ideallerinin gerçekleşmesine imkân veren akım olmuştur.

Fransız İnkılâbının ektiği tohumlar yeşermiş, filiz vermiş, ürünlerinin alınması için Birinci Dünya Savaşını beklemek gerekmiştir.

Fransız inkılâbının bir diğer önemli etkisi de, siyasî anlamda değerlendirilen özgürlük (liberalizm) hareketlerinin devlet sınırlarını da aşarak milletlerarası diplomatik ilişkilere konu olması ile belirmiştir. Tarihin genel akışına da uyarak Liberalizm, insan mutluluğunun temel yapısını teşkil etmiştir.

Sanayileşmenin XIX. yüzyıl içinde kazanmış olduğu yeni hız ve bu durumun sonucu olarak gelişen ve genişleyen sömürgecilik, diplomatik münasebetlerin alanını, Avrupa’nın dar sınırlarından çıkararak yeni kıtalara, Afrika ve Uzakdoğu’ya yaymıştır. Ayrıca büyük devletlerin ekonomik çıkar çatışmaları, karşılıklı siyasî rekabete ve uyuşmazlıklara neden olmuştur.

ÖZEL SEBEPLER

On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında millî birliğini sağlayan Almanya, özellikle ekonomik alanda güçlenmiş, dünya pazarlarını ele geçirmek gayreti içinde olmuştur. Almanya’nın bu durumu diğer sanayi ülkelerini kuşkulandırmış, özellikle ekonomik alanda İngiliz – Alman rekabeti, politik alanda da etkisini göstermiştir. Almanya, Avrupa ve deniz aşırı ülkelerdeki menfaatlerini korumak için kara ordusunu güçlendirmiş, sayıca artırmış, denizde İngiliz donanmasına ulaşabilecek güçlü bir donanma yapmıştır.

Almanya, uyguladığı politika ile güney-doğu Avrupa’yı etkisi altına almak ve Ön Asya’yı nüfuzu altında bulundurmak ve böylece Panisiavizm isteklerinin önüne set çekmek istemiştir. Pancermenizm ve Panislavizm’in karşılıklı rekabetleri, Birinci Dünya Savaşının çıkışının önemli sebeplerinden birini teşkil etmiştir. Almanya’nın Hindistan’a giden karayolunu ele geçirerek İngiltere’nin dünya hakimiyetine darbe indirme çabaları da, İngiltere’de tepki yapmaktan geri kalmamıştır.

Almanya, izlediği politika nedeni ile Rus ve İngiliz düşmanlığına hedef olmuştur. Fransa da, Alman husumetinden yararlanarak, 1871’de kaybettiği Alsace – Loraine (Alsas Loren)’i geri almak hevesine kapılmıştır.

Rusya ise, Panislavizmin amaçlarına ulaşmasını sağlamak için, kendisine hem rakip, hem de engel olan Almanya’nın yıkılmasını, birçok Slav toplulukları sinesinde toplayan Avusturya – Macaristan İmparatorluğunun da parçalanarak Slav topluluklarının, Rus Çarının tacı altında toplanmasını sağlayan bir politik tutuma yönelmiştir. Ruslar, ayrıca tarihî bir istek olan İstanbul’u ele geçirmek, Akdeniz’e ve Basra Körfezine inmek amacını gütmüşlerdir.

Avusturya – Macaristan İmparatorluğu ise, kendisini tehdit eden en büyük tehlikenin, Rusların teşviki ile harekete geçen Panisiavizm akımı olduğunu müşahede ederek, bu akıma karşı güvenliğini sağlamaya çalışmıştır. Avusturya – Macaristan, Panislavizm akımının da etkisi ile, Sırbistan’ın büyük iddialarla imparatorluk içinde yıkıcı faaliyetlerini görerek, ilk fırsatta bu krallığı ya tamamıyla ortadan kaldırmak veya hatta kendisine bağlayarak Balkanlar’da ve Orta-Doğu’da durumunu güçlendirmek amacını gütmüşlerdi.

Sömürgecilikte geç kalan İtalya, yeni sömürgeler elde etmek gayt içinde idi. İtalya’nın ayrıca Osmanlı imparatorluğu üzerinde de istekleri vardı.

Birinci Dünya Savaşı öncesi Avrupa, karşılıklı ihtirasların, menfaat çatışmalarının düğümlendiği bir merkez idi. Yüzyılın çözülmeyen problemlerinin birikimi İle Avrupa bir barut fıçısından farksızdı. Avusturya veliahdının dürülmesi ile, savaş kıvılcımı barut fıçısına sıçramıştır.

OSMANLI DEVLETİ’NİN SAVAŞA KATILMASI

Osmanlı Devleti, Balkan Savaşlarındaki yenilginin etkisi ile ordu ve donanmasını ıslah etme işlerine girişirken, bir yandan da iki bloka ayrılmış Avrupa’da kendisini yalnızlıktan kurtarmak için birtakım ittifak teşebbüslerinde bulunmuştu.

Osmanlı Devleti ilk ittifak teşebbüsünü, geleneksel dostu saydığı İngiltere nezdinde yapmıştı, İtalya’nın Trablusgarb’a saldırması Osmanlı Devleti adamlarında Üçlü ittifaka karşı bir antipati uyandırmıştı. Tabii, ayrıca Avusturya’nın Balkan politikası ve Bosna -Hersek’i ilhak etmiş olması da bu antipatide rol oynuyordu. Bu şartlar içinde Maliye Nazırı Cavit Bey, 1911 Ekiminde İngiltere Bahriye Bakanı Winston Churchill’e bir mektup yazarak, Osmanlı Devletiyle İngiltere arasında bir ittifak yapılmasını teklif etmişse de, Churchill, Dışişleri Bakanı Grey’e danıştıktan sonra verdiği cevapta, “Şimdilik yeni siyasi bağlar altına giremeyiz” diyerek ittifak teklifini reddetmiştir.

İkinci ittifak teşebbüsü Bulgaristan’la oldu. İttifak teklifi Bulgaristan’dan geldi, İstanbul’da 1913 yazında Türk-Bulgar barış görüşmeleri yapılırken, Bulgarlar Osmanlı Devletiyle bir ittifak yapmak istediler. Zira Bulgaristan Makedonya üzerindeki geniş ihtiraslarını gerçekleştiremediği gibi, birinci Balkan savaşında kazandığı toprakların bir kısmını da ikinci Balkan Savaşı’nın sonunda elinden kaçırmıştı. Osmanlı Devleti de, Balkan savaşlarının sonunda kaybettiği Limni, Midilli, Sakız gibi adaları Yunanistan’ın elinde bırakmamak için Yunanlılar’la bir mücadeleye kararlı olduğundan,bu teklifi kabul etti ve İstanbul’da görüşmeler yapıldı ve bir ittifak tasarısı hazırlandı. Fakat bu tasarı gerçekleşemedi ve sonraki görüşmeler de uzayarak bir sonuca varamadı. Çünkü, bir defa, Bulgarlar Makedonya’dan çok geniş topraklar istiyorlardı. Bulgaristan Osmanlı Devletine sırtını dayayıp topraklarını genişletmek istiyordu, öte yandan. Bulgaristan, Türk – Bulgar İttifakına Almanya’yı da sokmak istemiş, fakat Almanya bu ittifaka katılmaya yanaşmamıştı. Böylece ikinci teşebbüs de sonuçsuz kaldı.

Osmanlı Devleti’nin üçüncü ittifak teşebbüsü Fransa nezdinde oldu. Bahriye Nazın ve Türk – Fransız Dostluk Cemiyeti Başkanı Cemal Paşa, 1914 Temmuzu başlarında Fransız donanmasının manevralarına davet edilmişti. Cemal Paşa Fransız Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ile temasa geçerek, Fransa ile Osmanlı Devleti arasında bir ittifakı gerçekleştirmek istedi. Cemal Paşaya göre, Saray-Bosna olayı bir genel savaşa varacaktı ve itilaf Devletlerinin Merkezi Devletleri çember içine almak için bir boşluk kalmıştı, o da Osmanlı Devletiydi. Eğer itilaf Devletleri Osmanlı Devleti’ni de kendi ittifaklarına alırlarsa, o zaman Merkezi Devletler tamamen sarılmış olurdu.

Fransız hükümeti Cemal Paşa’nın teklifine verdiği cevapta, Rusya razı olmadıkça bu ittifakın gerçekleşemeyeceği idi. Bu, teklifin reddi idi.

Osmanlı Devleti’nin itilaf devletleri bloğuna katılmak için yaptığı bu ikinci teşebbüsün de gerçekleşmemiş olması, Osmanlı Devleti’ni ister istemez Almanya’nın kucağına atmıştır. Kabinede Alman ittifakına taraftar olanların başında Sadrazam Sait Halim Paşa, Harbiye Nazırı Enver Paşa, Dahiliye Nazırı Talat Bey ve Meclis Reisi Halil Bey geliyordu. Bununla beraber, Üçlü ittifak bloğuna katılma teklifi ilk önce Avusturya’dan gelmiş, bu teklif üzerine Osmanlı Devleti 22 Temmuzda ittifak için Almanya’ya başvurmuş ve II. Wilhelm’in isteği üzerine Almanya Osmanlı Devletiyle ittifak görüşmelerine başlamıştır.

İttifak görüşmeleri 27 Temmuzda İstanbul’da başlamış ve 2 Ağustos 1914 de de Türk – Alman ittifakı imzalanmıştır, itilaf Devletleri taraftarı olarak bilinen Maliye Nazırı Cavit Bey ile Bahriye Nazırı Cemal Paşa ve kabinenin diğer birçok üyeleri, bu gizli görüşmelerden haberdar edilmemişler, ancak ittifak imzalandıktan sonra kendilerine haber verilmiştir.

Bu ittifaka göre:

İki devlet, Avusturya ile Sırbistan arasında çıkan bir anlaşmazlıkta tam bir tarafsızlık göstereceklerdir.

Rusya’nın aldığı askeri tedbirler sonunda, Avusturya ile Rusya savaşa tutuşur ve Almanya da Avusturya’nın yardımına gitmek zorunda kalırsa, Osmanlı Devleti de savaşa katılacaktır.

Osmanlı Devleti tehdit altında kalırsa, Almanya Osmanlı Devleti’ni silahla savunacaktır.

İttifak 1918 yılı sonuna kadar devam edecek ve taraflardan biri feshetmezse, beş yıl için yeniden yürürlükte olacaktır.

4 Ağustos 1914 günü dünya savaşı patlak verdiği zaman Osmanlı Devleti bu şekilde zarlarını kesin olarak atmak zorunda bulunmuştu. Fakat savaşın patlamasıyla birlikte, Türk – Alman ittifakının varlığını bilmeyen itilaf Devletleri, Osmanlı Devleti’nin tarafsızlığını sağlamak için çaba harcadılar. Çünkü, Osmanlı Devleti tarafsız olursa, Müttefikler (yani İtilaf Devletleri) Rusya’ya yardım edebilmek için Boğazlardan serbestçe geçebileceklerdi. Gerçekten, Osmanlı Devleti de ittifak imzalamakla beraber, hemen savaşa girmeye taraftar değildi ve bunun için de savaşın patlaması karşısında tarafsızlığını ilan etmişti. Osmanlı Devleti’nin tarafsızlığına özellikle Rusya önem veriyordu. Bu sebeple Müttefikler Osmanlı Devleti’nin savaş boyunca tarafsız kalması için bu devlet nezdinde bazı teşebbüslerde bulundular. Fakat Osmanlı Devleti’nin tarafsızlığa karşılık ileri sürdüğü isteklerin en hafifi sayılabilecek olan, kapitülasyonların kaldırılması konusunda bile kesin bir taahhüde girişmek istemediler. Ege adalarının tekrar Osmanlı Devleti’ verilmesi, Mısır meselesinin çözümlenmesi gibi toprak isteklerine ise hiç yanaşmadılar. Bu istekler karşısında dik başlılık özellikle İngiltere’den gelmiştir.Bir yazarın dediği gibi, “İngiltere, Türkleri bile bile kızdırmak ve onları Kayzer’in kollarına itmek isteseydi, bundan daha başka türlü hareket edemezdi”

Osmanlı Devleti savaş karşısında tarafsızlığını ilan etmekle beraber, Ağustosun ilk haftasından itibaren olaylar ve Almanya’nın çabaları Osmanlı Devleti’ni savaşa katılmaya sürüklemiştir.

Bu olayların ilkini, iki Alman savaş gemisinin Boğazlara sığınması teşkil eder. Akdeniz’de İngiliz donanmasının takibine uğrayan Goeben ve Breslau adlı iki Alman savaş gemisi 10 Ağustosta Çanakkale’ye sığındı. Osmanlı Devleti’nin tarafsız devlet olarak bu gemileri enterne etmesi, yani bu gemilerin silahlarını sökmesi ve personelini de gözaltına alması gerekirdi. Lakin Almanya buna şiddetle itiraz etti, Bunun üzerine, güya Osmanlı Devleti bu gemileri daha Önce Almanya’dan satın almış oldu ve gemilere Türk bayrağı çekilerek, tayfalara da fes giydirildi ve Goeben’e Yavuz ve Breslau’a da Midilli adları verilerek Osmanlı donanmasına katıldı. Bu tevil, itilaf devletlerinin gözünden kaçmadıysa da, Osmanlı Devleti’ni tarafsızlıktan ayırmak istemediklerinden seslerini çıkarmadılar.

Bu olaydan sonra Osmanlı donanması, bu iki geminin komutanı olan Amiral Souchon’un komutası altına verildi ki, bu durum Osmanlı Devleti’nin savaşa katılmasında büyük rol oynayacaktır.

Öte yandan Almanya da Osmanlı Devleti’ni savaşa girmeye zorlamaya başlamıştı. Bunun özellikle Avusturya istiyordu. Çünkü Osmanlı Devleti savaşa girerse, Kafkas cephesinde bir kısım Rus kuvvetlerini üzerine çekeceğinden, Avusturya ve Almanya’nın yükü hafifleyecekti. Osmanlı Devleti bu baskılara karşı koymaya çalıştı. Bir defa, seferberlik henüz tamamlanmamıştı. İkincisi, Bulgaristan savaşa katılmadıkça ve Romanya’nın tarafsızlığı sağlanmadıkça, savaşa katılmaya niyetli değildi. Özellikle bu son sebepten ötürü, Osmanlı Devleti Bulgaristan’ı da savaşa sokmak için bu devlet nezdinde teşebbüste bulundu. Lakin Bulgaristan Romanya’dan çekiniyordu ve onun tarafsız kalmasını istiyordu. Osmanlı Devleti Romanya’nın tarafsızlığını sağlamak için de çaba harcadıysa da, bu devlet tarafsızlık konusunda bir taahhütte bulunmaya yanaşmadı.

Bu sırada Eylül ayı gelmişti. Marne muharebeleri, Almanya’nın Fransa’yı 6 haftada yere serme planını suya düşürmüştü. Onun için Almanya’nın Osmanlı Devleti’ni de savaşa sokmak için baskıları arttı. Almanya şimdi Rusya ile esaslı bir mücadeleye girdiğine göre ve Avusturya da Rusya karşısında pek bir şey yapamadığına göre, Osmanlı Devleti’nin de Rusya’ya bir cephe açmasını istiyordu. Şimdi Osmanlı Devleti seferberliğini de tamamladığı için, elinde savaşa katılmamak hususunda bir sebep de kalmamıştı. Fakat yeni bir bahane bulmaktan da geri kalmadı. Devletin mali durumu iyi değildi ve borç paraya ihtiyacı vardı. Almanya bunun üzerine Osmanlı Devletine borç verdi. Lakin Osmanlı Devleti yine Almanya’yı oyalamak için uğraştı.

Almanya bu şekilde Osmanlı Devleti için baskıda bulunurken, öte yandan İstanbul’daki Alman askeri yardım heyeti de Osmanlı Devleti’ni savaşa sokmak için çabalıyordu. Başta Harbiye Nazırı Enver Paşa olmak üzere, kabinenin bazı üyeleri de devletin savaşa girmesini istiyorlardı. Bunun sonucu olarak, Enver Paşa’nın emri ile, Amiral Souchon Osmanlı donanmasını alarak 29-30 Ekim 1914 gecesi Karadeniz’e çıktı ve Odesa ve Sivastopol gibi Rus limanlarını topa tuttu.

Bu olay üzerine İngiltere, Fransa ve Rusya, Osmanlı Devleti’ne savaş ilan ettiler. Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’na böyle giriyor ve Osmanlı İmparatorluğu’nun sonu tamamlanıyordu.