BİR KİTAP ÇOK ŞEY DEĞİŞTİREBİLİR!

YEMUZ Nevzat Tarakçı
29.12.2007

“Bir gün başarı konusunda kafanız karışırsa, hayatınızın yönünü ve yolunu şaşırırsanız, daha iyi bir hayat için biraz morale ve yeni bir akla ihtiyacınız olursa, bilin ki uzaklarda bir yerde bir insan sizin için bunları araştırıyor ve yazıyor.” 

Sevgisi, hoşgörüsü, bilgisi ve birikimiyle hayatı doğru yaşamanın modelini oluşturan güzel insanlar. 

Tek amacı toplumuna ışık saçmak, onlara yol göstermek olan gönül dostları. 

Yaşamı boyunca edindiği engin tecrübesini gelecek nesillere aktarmak için çırpınanlar. 

Gençlerin, kültürleriyle, kimlikleriyle barışık, mutlu, huzurlu ve başarılı olmaları için hayatın merkezine ışık tutanlar. 

Başkaları için de yaşama olgunluğuna ermiş değerler.

Sevgiyi, aşkı, barışı, hoşgörüyü sindirmiş sineler, selâm size. 

Yazarlardan, şairlerden bahsediyorum.

Gönül insanlarından.

İnsanlık ufkunda, duygu ve düşüncelerin zirvesine çıkmış ruh mimarlarından!  

Bu insanların sohbetleri dinlenmez mi?

Yazdıkları okunmaz mı?

Bunlara saygı duyulmaz mı?

Bunların fikirlerine, kitaplarına sahip çıkılmaz mı? 

Duyarlı toplum, bu vasıftaki insanlara sahip çıkan, bu değerlerle her daim iftihar eden toplumdur. 

Elbette, hayatın gerçekleriyle bütün çıplaklığıyla yüzleşmiş,

hayatının her karesine pek çok başarı sığdırmış kalite insanların, hayat sahnesine yeni adım atmış gençlere söyleyeceği çok sözü vardır.  

Bu bilgi ve tecrübe paylaşımı, en kolay ve en kalıcı şekliyle kitapla olur. 

“ Tarih, bir kitap okumakla hayatında yeni bir çağ başlatan ne kadar da çok insanı kaydetti.” diyor David Thoreau 

Yeryüzünde yazara, şaire; kitaba, şiire değer vermeden kalkınabilmiş, büyük ulus olabilmiş tek örnek var mı acaba? 

 

Her şeyden önce biz bu kültürün yaşatılması konusunda samimi miyiz? 

Kitabın insanın başarısına olumlu katkı sağladığına, kitabın en iyi kültür taşıyıcısı olduğuna inanıyor muyuz? 

Daha fazla başarılı insan yetiştirerek daha iyi bir dünya kurabileceğimize güvenimiz var mı? 

“Medyada boşaltılan çöp bilgilerle beslenip beyin obezi olan milyonlar yerine, “ kendi alternatif beyin beslenme çantalarımızı” oluşturmanın zaruretine inanıyor muyuz? 

Kendi kitaplarımızı mutlaka oluşturmalı mıyız?

Kaynağını Kafkaslının asalet ve zarafetinden alan, Nart’larla beslenen, Jabağı’ların kokusunu taşıyan eserlerimizin sayısı yeterli mi?

Değilse bu eserlerin sayısı acilen nasıl arttırılmalı?  

Mesleği öğrenmek, düşünmek, konuşmak ve yazmak olan insanlar vardır. 

“Başarı yolunda ilerlemek isteyenlere harita çıkarmaktır görevim. Sıfır noktasından zirveye kadar adım adım, her aşamanın haritasını sunuyorum ben.” diyor bir yazar. 

“Keşke bu kitaplar, gençliğimde elime geçseydi o zaman bambaşka bir hayatım olurdu!” diyor bir okur. 

Çerkes toplumu olarak okumanın neresindeyiz? 

Kitapla samimiyetimiz ne kadar?

Yazarlara saygımız, yazılanlara ilgimiz hangi noktada?

Bunu sorgulamalı, bunu irdelemeliyiz!

Daha doğrusu kitaba inanmalıyız, geç de olsa, kitabın gücünü kavramalıyız. 

Yazara saygısız, sanata ilgisiz olmasına rağmen gelişen tek toplum var mı dünyada?

Yazarları ciddiye almayan, sanata sahip çıkmayan bir toplum çağa uyanabilir mi?

Kültürüyle mutlu, huzurlu, barış içinde yaşayabilir mi? 

Ya yazar düşmanlığı?

Yazar düşmanlığı nereye götürür toplumları?

Kitapsız toplum olur mu?

Bir kitap okuyup hayatları değişen az insan mı var etrafımızda!

Yazarlara, kültürü, toplumu için emek harcayanlara, dur durak bilmeden bu beyin fırtınasını yaşayanlara destek olunmalı değil mi? 

Toplumuna saygısı, kültürüne sevdası olan herkes anlamalı fikir çilesi çekenlerin dramını!

Anlamalı yazarın, kitabın medeniyet yarışındaki önemini. 

Elbet her toplumda okumayan, düşünmeyen, bilmeyen ama her şeyi eleştiren zavallılar olacaktır.

Bunlar da kendi görevlerini yapacaktır.

Onların görevi, bir adım ileri atmış birini görseler,

onun şevkini kırmak,

küçümsemek,

kıskanmak,

kin ve nefretini kusmaktır.  

Akıllı insanların tasvip edilen tavrı da,

bu basit ruhları ciddiye almamaktır. 

Kitapsız hayat düşünülebilir mi? 

Kitapsız kültür yaşar mı? 

Toplum olarak, aydınlanma yürüyüşüne geç başladık sanırım.

“ Bizi geçenleri geçebilmemiz için ”fazla mesai yapmamız gerekiyor. 

Kendini kültürüne, ulusuna, gençliğine adayanların sorumlulukları ne kadar ağır. 

Toplumumuz, ne zaman nerede ve kimlerle yapar bilmiyorum ama mutlaka gençlere okumayı sevdirecek, onları okumaya yönlendirecek, okumayı teşvik edecek ciddi çalışmalar yapmalı.  

Anne babaların,

derneklerin,

üst kurulların gündeminde hem de acil gündemde, “Kültür içerikli kitapları nasıl daha çok okutacağımız?” konusu olmalı.  

Mutlaka büyükler okuyan modeller olmalı, yazarlara sahip çıkmalı, kitabı sevmeli, gençlere sevdirmeliyiz! 

Kendi yazarını yetiştirmeden, gençliğe bilginin, okumanın önemini kavratmadan bu kültürün yaşamasını beklemek, ufukta güzel günler gözlemek, biraz hayalcilik, bir o kadar da kolaycılık olur. 

Sahi dergilerimiz, kitaplarımız ne kadar satıyor? 

Vasıflı okuma oranımız yüzde kaç? 

Yılda kaç kez kitap imzalama günleri yapılıyor? 

Yazarlarımız, okuyucularıyla nerede ve ne zaman buluşuyor? 

Yoksa, “yazısız anayasa, kitapsız kültür” bize mi mahsus?