ARŞİVLERDEN SEÇMELER -5

GHUNEKHO Savsır Özbay

YEDICI GAZİ
GHUNEKHO K. Özbay
Yalova, 1984

Yedıcılerden Gazi Bey Yalova’nın Altınova ilçesinde, Çerkes köylerine çıkan yolun başında bir bakkal dükkanı işletmekteydi. Onun elli metre ilerisinde de Xhualjlardan Muhittin beyin bir dükkanı bulunurdu. Gazi bey, hayata olumlu bakan ama kalabalık ailesini de zor şartlar altında geçindirmekteydi.

Bir gün köye çıkmak için araba beklerken,
– Oğlum küçük Ghunekho gel bakalım buraya diye beni yanına çağırdı.

Bende;
– Hayırdır Gazi ağabey, diye yanına vardım.

Gazi bey gülerek;
– Geçenlerde babanla sohbet ettik. Çok duygulandım ve bana hem kendisini, hem kendimi tanıma fırsatı verdi. Baban devamlı benimle alışveriş yapmakta. Muhittin ise hem köylüsü, komşusu ve akrabası ama ona fazla uğramaz. Bunu bildiğimden neden onunla değil de benimle alışveriş yaptığını sordum. Kendisi dükkandan çıkarken geri dönüp; ”Bak Gazi bey, seni görmediğim, cenaze, düğün, hastalık gibi şeyler yok. Her yere herkese yetişiyorsun. Birinin işi sana düşerse hiçbir karşılık beklemeden yardımına koşuyorsun ama Muhittin efendide bunlardan hiç biri yok. Sen insanlara, sevgi, dostluk dağıtıyorsun. Sen ki, bunları içinden gelerek yapmaktasın, bunun içinde belki de farkında değilsindir. Burada bana bir şey olursa Muhittin’den önce seni yanımda göreceğime inanıyorum, dedi ve arabaya binip köye gitti. Bak küçük Ghunekho, bana farkında olmadığım kişiliğimi hatırlatan bu adamın oğlu olduğunu unutma, her zaman kalbimde sizinle…

ÇERÇİ
GHUNEKHO K. Özbay
Yalova, 1984

1985 yılının Ağustos ayıydı. Pşıjh hablede kahvede oturmuş orada olanlarla sohbet ediyordum. Oldum olası benden yaşlıların muhabbetlerini bayılmışımdır. O gün, büyük bir kamyon kahvenin önüne gelip yanaştı. İçinden yaşlı bir amca ve genç biri çıktılar. İkisi de kahveye gelip selam verdiler ve bizlerde onları buyur ettik. Bizim yaşlılardan biri,
– Hayırdır nereden nereye, diye sordu.

Gelen yaşlı amca;
– Yolum buraya kadar, ben birini arıyorum ama aradığımın ismini de bilmiyorum. Bildiğim sadece şu camini arkasında kalan iki katlı büyük bir ev.

Ben meraklandım ama bir şeyde demedim. Çünkü bahsettiği bizim evimizdi.

Adam devam etti;
– 1960 yıllıydı. Ben o zamanlar köyleri dolaşarak çerçilik yapmaktaydım. Yine böylesi bir yaz günüydü ve yukarıdaki köylerden buraya geldim. Karnım acıkmış ve bakkal aradım, bulamadım, çeşmeden su içtim ama olmadı. Bu arada caminin etrafını dolaştım. Belki birilerini bulup ekmek isterim diye dolandım. Kimseleri bulamadım. İşte burada bahsettiğim evde avluyu süpürmekte olan bir bayanı farkettim. Kendisine seslendim ve aç olduğumu, bana varsa biraz ekmek vermesini istedim. Bayan, hiç tereddüt etmeden beni eve buyur etti ve güzel bir sofra kurup karnımı doyurdu, yola çıkarken ekmek ve azık verip beni yolcu etti. Oğlum İstanbul’a mal getiriyordu, yaşlandım da buralarada çoktandır gelmemiştim. Oğluma hem buraları görmek ve tanımadığı halde evinin kapısını açıp bana yemek veren bu bayanı yaşıyorsa ailesiyle görmek istedim.

Ben sesimi çıkarmadan, kendimi tanıtmadan, eve buyur ettim. Adam annemi göründe tanıdı. Annemde olayı hatırlamıştı. Adam ağlamaklı bir sesle;
– Kızım, tanrının bereketi bu ocaktan eksik olmasın. Allah sana uzun ömürler versin. Allah’a emanet ol, diye evden ayrıldı.