ANADİL ÜZERİNE

BABUG Ergun Yıldız
21.01.2006

Ezberlediği şiiri ikinin biri kürsüye fırlayıp okuyan çocuklar gibi  olacak belki ama üç yıl kadar önce anadilin kullanılması ile ilgili yazdığım bir yazıyı sizinle tekrar paylaşmak istiyorum. Burada dikkatinizi çekmek istediğim ve acı olan şey ise; bir tek harfine dahi dokunmadığım halde, o gün söylenmiş olanların bu gün hala aynen geçerliliğini koruyor olmasıdır,demek ki bir arpa boyu yol gitmemişiz.

Dilim.
Zor günlerimde sığındığım kale.
Düşmana karşı zırhım, kalkanım.
Ve dilim;
Yolumu aydınlatan meşale.
Bildiğim, ama konuşamadığım
Ve yazamadığım.
Unutmamaya yemin ettiğim alfabe.
Zavallı dilim,
Her gün biraz daha yitirdiğim.

Her gün biraz daha yitirdiğim…

Kimi zaman farkında olmadan, kimi zaman ise umursamadan yok oluşuna seyirci kaldığım  anadilim.

Konuşuyorum, anlıyorum, yazıyorum…

Ve okuyorum diyemediğim anadilim.

Anamın ve babamın ve onların anasının ve babasının atalarından teslim alarak bu günlere kadar getirip bana teslim ettikleri lisan.
Rengi benim ellerimde solan, günden güne yok olan, öğrenemediğim öğretemediğim anadilim.

Adige bze.

Adigelerin lisanı.

Her gün içerisinden bir kelime eksilen sözlük.

Bir tarihin yükselen sulara gömülüşünü seyreder gibi, çaresizce yok oluşuna seyirci kaldığım.

Hakkında söz söylerken bile başka bir lisan kullandığım zavallı dilim.

Bu bahsettiğim lisan bizim lisanımız işte.

Belki bazıları benim meseleyi fazlaca dramatize ettiğimi düşünebilirler, fakat gerçek ne yazık ki bu. Anadilimiz günden güne yok oluyor.

Çoğunluk insanımız artık kendi evinde bile anadilini kullanmıyor, kullanamıyor, kullanacak kadar bilmiyor.

Bu elbette çok acı bir gerçek; fakat bundan daha acı olan bir başka gerçek ise, bu yok oluşun ruhumuzda yaratması gereken ağrıyı hissetmiyor, yüzümüzü kızartması gereken utancını önemsemiyor olmamızdır.

Bir insan çıkıp göğsünü gere gere -ben Adigeyim- diyebiliyor ve sonrada ekliyor “anadilimi bilmiyorum”.

Halkımın lisanını bilmiyorum ama ben Adigeyim.

Hiç kimse gücenmesin ama böyle ucuz Adigelik yok.

Dil bir milleti millet yapan esasların en başında geliyorsa ve sen dilinin yok oluşuna seyirci kalıyorsan; seyirci kalmak bir yana, zerre kadar bunun acısını yüreğinde hissetmiyorsan burada bir tuhaf çelişki var demektir.

Bizler ne yazık ki bu çelişkiyi kanıksar hale geldik, fakat anlamamız gerekir ki dilimizin yok oluşu o çok övündüğümüz Adigeliğimizin yok oluşudur.

Asimilasyon diye bir gerçek var ve bizler bireyler olarak, toplum olarak buna karşıyız şiddetle.

Fakat karşı olmanın yok edilmeğe çalışılan şeyi koruyarak, sahiplenerek, savunarak sakınarak beden bulması gerektiğinin farkında değilmiş gibi davranıyoruz.

Anadilimize sahip çıkmıyoruz, konuşmuyoruz, öğrenmiyoruz, öğrenmeğe çalışmıyoruz, kendi lisanımızla düşünmüyoruz.

Artık yasal olarak bizi zorlayan yok, isteyen istediği şekilde kullanır anadilini.isteyen konuşur, isteyen yazar.

Dün yasaları bahane olarak gösterebilirdik ama artık bu engel de kalktı.

Elbette yaşadığımız koşullar içerisinde anadilini muhafaza etmek oldukça zor bir iştir.

Elbette yolda, okulda, işte sokakta, televizyon başında sürekli beynimize nakşedilen başka bir lisanın sözcükleri karşısında kendi lisanımızın sözcüklerini hakim kılmak, geçerli kılmak kolay bir şey değil.

Fakat sorarım size; tamamen kişinin kendi inisiyatifine, kendi gayreti ve özverisine bağlı olan, tamamen kişinin kendi halkına ve kültürüne karşı hassasiyeti ile alakalı olan anadiline sahip çıkma konusunda bile, bizler hiçbir zorluğa katlanmayı göze almadan kendi lisanımızı ikinci plana atıyorsak, azıcık kendimizi zorlayarak öğrenmeye çalışmak zahmetine katlanmıyorsak,
bizden sonra gelenlere öğretmek için hiç bir çaba sarfetmiyor hiç bir endişe duymuyorsak, halkımız için, yurdumuz için, geleceğimiz için daha büyük sıkıntılara katlanabileceğimize, daha büyük fedakarlıklar yapabileceğimize nasıl inanabiliriz?

Bütün bunları söylerken, bu sorunun çok daha detaylı ele alınması gereken bir mesele olduğunun elbette farkındayım.

Bir organizasyon sorunu olduğunun, bir teknik altyapı sorunu olduğunun da farkındayım.

Yasal zemine oturtulması gereken, sosyal yönü ile, pedagojik ve eğitsel yönü ile ele alınması gereken çok başlı bir sıkıntı olduğunun da elbette farkındayım.

Ben bunları söylemiyorum.

Bireysel ihmallerimizden bahsediyorum ben; umursamazlıklarımızı, sorumsuzluğumuzu hatırlatmaya çalışıyorum. Ben şunu soruyorum; kendi evimizde, kendi aile çevremizde, kendi sosyal çevremizde anadilimizi niçin kullanmıyoruz?

Ben Adige’yim derken, Adige olmanın sadece basit bir “kendisini tarif etme biçimi” olmadığını niçin görmüyoruz?

“Anadilimi bilmiyorum” cümlesini nasıl bu kadar rahat kurabiliyor ve yüreğimizde zerre kadar bunun ezikliğini hissetmiyoruz?

Diline sahip çıkamayan insanların geleceğine sahip çıkamayacağını niçin anlamıyoruz?

Dilinin yok oluşuna seyirci kalmanın, geleceğinin yok oluşuna seyirci kalmak olduğunu niçin görmezden geliyoruz?

Dün ne olduysa oldu.

Bu gün, hemen şimdi başlayarak niçin anadilimize dönmüyor, unuttuysak yeniden öğrenmek için harekete geçmiyoruz. Pek çok konuda gösterdiğimiz iradeyi niçin bu konuda gösteremiyoruz.

İngilizce öğrenmeğe harcadığımız kadar zamanı niçin anadilimiz için harcamıyoruz mesela?

Kim ne söylerse söylesin, anadilini konuşmak tamamen kişinin kendi elinde olan bir şeydir.

İçtenlikle gayret gösteren, yüreğinde bunun acısını duyan hiçbir insanın ne olursa olsun anadilini konuşamayacağına inanmıyorum.

Ben, üniversiteye başladıktan sonra bu eksiğinin farkına vararak yeniden anadilini öğrenmeye başlayan, kelimeleri telaffuz etmek için çalışan ve özel yaşamında kullanmaya gayret eden bir insanın bu gün kusursuz bir şekilde Adige lisanını kullandığına şahit oldum.

Aslolan anadilimize sahip çıkma sorumluluğu duymaktır.
Aslolan halkımıza, kültürümüze ve tabii geleceğimize karşı vazifelerimiz olduğunu görmek, bu vazifelerimizden kaçmak yerine, bahaneler uydurmak yerine sorun ile yüz yüze gelebilme cesaretini göstermektir.

Aslolan atamızın, ve onun atalarının,ve onların da atalarının bize kadar getirdiği bu dili koruyup yaşatarak bizden sonra gelene teslim etme sorumluluğunu yüreğimizde hissetmektir.

Nalo Zaur ne güzel söylemiş: “Anadiline sahip çıkmayanın anayurduna sahip çıkacağına hiç kimse beni inandıramaz.