ADİGELERİN YENİ YIL KUTLAMALARI: 23 MART

Dr. YEDİC Batıray Özbek

Yeni yılı Adigeler  23 Mart gününü kabul ederler ve kutlarlardı. Mart’ın 22’sinde katır üstündeki bir tellal köyü dolaşarak ertesi günü yapılacak olan kutlama merasimi için  herkesin Kutsal Ağaç‘ın (Чъыгыуджы) yanına gelmesi ilan edilirdi. Tellalın ilanı biter bitmez ellerinde meşalelerle genç kızlarla delikanlılar yeni yıl şarkısını söyleyerek ev ev dolaşırlardı.

Bu şarkının mısralarından bazıları şöyledir:

Dağların avluların  ötesinden doğarak
Yeni yıl neşe içinde geliyor.
Gel, çiçeklerle dolu ilkbahar
Yeryüzü aydınlık, mutluklarla taşmış
Gönlümüzü çalan ve neşeyle dolduran,
Tanrı bereketli günleri getiriyor.

Gençler uğradıkları her hanede sevinçle karşılanırlar, güzel sözlerden sonra onlara yiyecek ve içecekler verilirdi. O gece yatmadan önce tüm aileler lambalarını, ocak ateşlerini yakarak aydınlık içinde bırakırlardı. Sabahleyin güneş doğmadan şen ve şakrak seslerle herkes kutsal sayılan ağacın yanına giderlerdi.

Bu kutsal ağaç el ele onlarca kişinin etrafını çevirebilecek şekilde ulu bir çınar ağacıdır. Bu eğlence için görevliler insanlar gelmeden önce kumaş parçalarıyla ağacı süslerler ve yeni kurban edilmiş hayvanların derilerini asarlardı.

Güneş doğarken insanlar yüzlerini o ağaca ve güneşe çevirerek dikilirlerdi. Dua edecek kişinin bir elinde içi bachsıme dolu bir tas, diğer elinde bir halıjö, sağında ve solunda bir erkek ve kız çocuğu olacak şekilde öne çıkarak dikilirdi. Herkes ellerini güneşe doğru uzatırdı.

Öndeki yaşlı kimse güneşe bakarak şöyle dua ederdi:

Yeni yıl evlerimize iyi nasipler getirsin. Hastalıklardan uzak, dünya barış içinde, ocağımızda bol rızk, sağlık gönlümüzden geçirdiğimiz her iyi şeylere ellerimiz ulaşarak, mutluluk içinde yeni yılı geçirmemizi Tanrı’dan diliyorum. Amin

Bu duadan sonra beraberlerinde getirdikleri yiyecekleri ortaya koyarak hep beraber büyük daireler yaparlar oturarak beraberce ‘hoch‘ yaparak yiyip içerlerdi. Arkasından Vıc oynanır, yeni yılla ilgili şarkılar söylenirdi. Gençler at yarışları yapar, deri kapmaca, at güreşleri yaparlar ve bütün gün eğlenirlerdi.

İlkbaharla birlikte çeşitli eğlenceler ve dini merasimler düzenlenirdi. Geçmiş tarihi çok gerilere giden merasimlerden birisi de Achin ile bağlantılı olanıdır.

Achin, Adigelerde koyunların ve boynuzlu hayvanların koruyucu tanrısıdır. Kıyı boyunda oturan Adigelerde ise ev ve ocak tanrısı olarak kabul edilirdi. Achin Adige inançlarına göre her ilkbaharda (ekim ayında diyenlerde vardır) kendine kurban edilmesi için bir inek seçerdi. Çobanlar da, sürünün içinden diğer ineklerden daha başka bir şekilde bağırarak kendini belli eden hayvanı ayırırlardı. Kurbanlık hayvan sütle yıkanır ve sonra serbest bırakılırdı ve inek istediği yere giderdi. Sahibi ve diğer halk uzaktan arkasını takip ederlerdi. Bundan dolayı Adigeler bu olaya ‘Achin yı şem tlerıkIo’ yani ‘Achinin kendi başına buyruk ineği’ derlerdi. Bu gidişinde başka köylerden geçerse oranın halkıda, yanlarına kara keçilerini alarak katılırdı. Hepsi ellerinde Tchıye bu kutsal ineği takip ederlerdi. Hanceri’nin yazdığına göre Abchaz sülalesi Tzısbe- Цысбе ler tanrının seçtiği seçkin bir ailedir ve Achin her üç yılda bir bu sülalenin sürüsünden kurbanlık ineğini secerdi. İnek Wubıh ülkesine girer ve Şaçelerle, Varden’lerin topraklarınadan geçerek Şaçeler’de, Çızemuchu’ların Varden’lerde ise Zeyf’lerin avlusunda duraklar ve dinlenirdi. Daha sonra Şçache nehrini geçerek Shapsugh ülkesine gelirdi. Kutsal inek ırmağın her yerinden geçebilirken, insanlar sığ geçit veren yeri ararlardı. Kurbanlık inek daha sonra nehir suyunu takip ederek kaynaklarına doğru ilerlerlerdi.

İnek Achin’in adına vaftiz edilen kutsal ağacın altına otururdu. Burası, yeşillik temiz ve asırlık bir ağaç ve ağacın dallarında ona adak olarak getirilen silahlar asılı olduğu bir yerdi. İnsanlar bu kutsal yere yaklaşınca şapkalarını çıkarırlar ve oturarak dinlenirlerdi. Yemeden içmeden geceyi orada geçirdikten sonra orada yapılan bir dua ile İnek ve ona takılıp gelen insanların getirdikleri kara keçilerde kurban edilirdi.

Yine Hanceri’nin yazdıklarına göre yapılan dua Wubıhça olurdu. Tespit edilen şu sözcükler vardı duada:

О ти Тхьэу ! О Ахин    Ulu tanrı ! Sen Achin
Сык1оми къысэт          Gitsem de ver
Къак1охэми къысэт !   Gelseler de ver !

Diğer bir duada ise Achin’in yalnız hayvanlar tanrısı olmadığını ve görev alanının daha da genişlediğini göstermektedir. Achin için yapılan kurban merasimi çok ilginç dini kurallarla yürütülürdü. İnek kurban edildikten sonra, her seferinde başka yerde olmak üzere; -derisinin yüzülmesi- etin parçalanarak ayrılması- pişirilmesi ve yenmesi olmak üzere, üç merhalede gerçekleşirdi. Etler, Yedıc adlı birisinin getirerek, ortaya koyduğu koca bir kazana konarak pişirilirdi. Merasimin her adımında şarkılar söylenir, danslar yapılır ve eğlenilirdi. Kurban edilen büyük baş hayvanın kafası, ayakları derisine sarılarak kutsal ağacın altına gömülürken, karaciğeri geniş alandaki bir çayırlığa konulur ve ortasına da şarap dolu ‘bıj’ adı verilen büyük bir fıçı konurdu. Bu fıçının içindeki şarap yalnızca Achin için düzenlenen eğlencede içilebilirdi. Ancak bir gün Wubıhların Taebe ailesinden birisi, misafirine ikram edeceği şarabı kalmadığından, bu kutsal fıçıdan şarap alma küstahlığını gösterir. Gece yarısı fıçı patlar ve şarap akar gider ve o günden bu yana da Achın’ın kutsal ineği de kaybolur, bir daha da geri gelmez.

Ünlü Ethnolog, Chut Şamısdin’in halk anlatımlarından faydalanarak yazdıklarına göre Achın iri yarı çok kuvvetli bir erkekti. Elinde çok iri ve uzun, ucu demirli bir değneği vardı. Bu değnekle dağdan dağa nehirden nehire atlayabiliyordu. Bir hafta durmadan dinlenmeden çalışır, ertesi hafta ise dinlenirdi.

Achin’in ölümü hakkındaki hikayeyi ünlü etnograf Lavrov’dan dinleyelim: ”Achin çok güzel bir kızla evlenir. Her ikisi de bir birini seviyorlardı. Ancak kızın babası bu evliliğe karşıdır. Kayın babası Achin uyurken, damadının değneğinin bir kaç yerinden hafifçe keser. Uyanıp da Şçache nehrini her günkü gibi değneğin yardımıyla atlamaya kalkışınca kırılarak coşkun sulara düşer ve boğularak ölür. O günden sonrada Achin’in bereketli sürüleri de kayıp olur. Onun adını ebedileştirecek şekilde Karadeniz’e 4-5 km. uzaklıkta, Şçache nehrinin solunda Achıntam-Ахынтам, Achınehable köyünü kurarlar. Abedzechler halen onun kutsallığının işareti olarak şu deyimi kullanırlar: Achın ar mığo pfechun-Ахын ар мыгъо пфэхъун,

Savserez/Sosresch(Sosreş)/Sosrezh/Seozeres/Soseresch/Sseoße=res, Sular ve denizler tanrısıdır. Nart efsanelerinde ise aile ve ocak tanrısı olarak kendisinden söz edilmektedir. Trubetzkoy’un bize 1900 yıllarda Shapsughlar arasında tespit ederek aktardığı tanrılardan birisidir. Seoseres deniz üstünde yürüyerek gidebildiği gibi daha başka mucizelere de sahipti. Bu nedenle çok gururlandığından Tha bir ayağını keserek onu cezalandırır.

Savsırıqo’nun ağacı tek bacaklı kabul edilir. İlkbaharda onun adına kurban kesilir üç gün boyunca merasimler düzenlenirdi ve şölenler yapılırdı. Adigeler onun çok ünlü bir denizci ve dalgalarla rüzgarın onun egemenliği altında olduğuna da inanırlardı. Bilhassa Çerkesya kıyısında yaşayan Adigeler arasında daha çok saygınlığı vardır. Kıyı boyunca onun adına ulu kabul edilen ağaçlar ibadet yeri olarak kullanılmakta ve ondan yardım beklemektedirler. Her bahçede bulunan kurumuş bir armut ağacı onu sembolize ederdi. Bu ağaç yıl boyunca iyice korunur ve kimse ellemeye ya da yakmaya kırmaya cesaret edemezdi. Kutsal günün akşamı bu ağaç korunduğu yerden alınır suya atılır ve yıkanırdı. Arkasında en üst tepesine peynir bağlandıktan sonra kutsal ayine katılan misafirlerin sayısı kadar mum ya da meşaleler takılarak bezlerle vs. süslenirdi. Daha sonra da evin içine taşınırdı. Aile büyük sevinçle, tanrının gelmesini karşılar ve sevinirdi. Rüzgarların ve dalgaların tanrısı evin içine alınmadan önce bir kurban da kesilir ve şölen de hazırlanırdı. Şölenler arada sırada dualarla kesilerek üç gün üç gece devam ederdi. Dualarında tanrının insanları fırtınalardan ve dalgaların şerrinden koruması için yalvarılırdı. Üç gün sonra peynir alınır ve merasime katılanlar arasında dağıtılarak yenirdi. Kutsal ağaç merasimle avluya alınır ve bir daha ki ilkbahar ayına kadar korunduğu yerine konulur tanrıya da iyi yolculuklar dilenirdi. Seoseres’in yolculuğa çıktığına ve ertesi yıl aynı mevsimde geri geleceğine inanırlardı. Seoseres iki kardeşi olduğuna inanırlardı; Sürülerin ve Çiftçilerin tanrısı.

Bodenstedt (1849, 210-202) bulutların da tanrısı olduğu ve kara sularına da egemen olduğunu eklemektedir. Çiftçiler yağmur yağması için, kuraklıktan yanan toprağa su dökerek; psetlıcho keşenın’ı, kadın beyini, anne oğlunu suyla ıslatır ve bu suyun akarsuda denize ulaşacağına neticede de kurban adaklarını akarsuların götürerek Seoseres’e ulaşacağına inanırlardı. Merasimde “kutsal Meryem, tanrının annesi, bizlerden dertleri üzüntüleri uzak tut, sağlık ve zenginlik ver” diyerek dua ederlerdi. Dubrowin, N. eserinde aynı dini merasimin ayrıca tüm yerleşim alanında yaşayanların da katılımlarıyla yapıldığını da eklemektedir.

Thağelıc-Тхьэгъэлыдж/ Thekhaleik/Thağelec/Thekofeshu, Nart kahramanlarından birisidir ve daha sonraları çiftçilerin ve bereket tanrısı rolünü üstlenmiştir. İki kardeşi vardır; Amış ve Mamış.

İlkbaharda çift sürmeye gitmeden önce gençler el ele tutuşarak bereket tanrısı için şarkılar söyleyerek, yalvararak ekilecek topraklar dolaşırlardı. Çiftçiler grup grup olurlar ve onlara “zetzey-зэцэй” ya da “zetzeğu-зэцэгъу” denirdi. Meş1odz Serbi’nin yazdıklarına göre her gurubun bir thamadesi olurdu. Thamade toprağa ilk karasabanı saplayacağı yeri belirlerdi. Orada öküzlerin boynuzlarına, karasabana, sabanın devirdiği ilk toprağa bachsıme dökerek Thağelıc’e adak yapılırdı.

Toprağın sürüldüğü yere bir bayrak dikilir ve bu bayrağa bakarak dinlenme zamanları tespit edilirdi. Çift sürme günlerinde önceleri Pazar, Müslüman olunduktan sonra Cuma günleri dinlenilirdi. Çift sürme günlerinde yeni evlilerin hiç biri eşlerinin yanına gidemezlerdi, gidenler cezalandırılırlardı.

Thağelec’ın duası;

Тэ ти Тхьагъэлыджэу, оу-оу,
Цобзэ ш1обзыр тэупс, оу-ра,
Цобзэ 1улъхьэр, оу-оу,
Гъэ мэщыш1эр дэтэгъэк1,оу-ра,
Дэщ-дэк1 дэшъхьалъэу, оу-оу,
Шъэхьалъэ ш1ой хэмытэу,оу-ра,
Цэу тэтыр джэнэ гуапэм фэдэу ушъуашъоу оу-оу,
Ашъо гъуапэм фэдэу онтэгъоу, оу-ра,
Жъогъэ бзыгъэр зэрищэу оу-ра,
Щаум тешъхьаукъэу, оу-ра,
Гъэжъо конибгъур зэбгъурытэу, оу-оу,
Азыфагу дэтым нысэщэ джэгу хэтш1ык1эу, оу-ра,
О къытэт, къытэт, къытэт, оу-оу-ра.

Yemışç-Емыщ/Femışç, Neumann’a göre (184 ;109) Adige kutsallarından birisidir ve Tokarew (1968; 247) koyunların ve hayvanların koruyucu meleğidir. Bu koruyucu meleğin adına sonbaharda eğlenceler yapılırdı. Ancak Yemışç koruyucu melek değil koyunların koruyucu tanrısıdır. Bu amaçla ilkbaharda koçlar sürüden ayrılırlar ve iyice beslenirdi. Sonbaharda koçlar boyanır, aynalar takılır, şekerler takılır ve koyunların arasına salınırdı. Çocuk ve delikanlılar koçları yakalayarak takılan eşya ve yiyecekleri almaya çalışırlardı.

İlkbahar ayında yapılan merasimde ellerinde yiyecek içeceklerle ve tüfeklerle birlikte çobanların yanına giderlerdi. İçlerindeki en yaşlı olanı elindeki içki dolu boynuzu gök yüzüne ve bastığı toprağa bakarak iyi dileklerini içeren ‘hoacho’ yı söylerdi:

Уэгуу къащхуэ,
Ш1ылъэу щхъуант1э,
Миныр ущу,
Щибгъур джэгуу,

Къыпэджэгук1-ныпэджэгук1ым,
Нысашэ, гушы1э хэтш1ык1у,
Тхьашхо, тхуэгъэбагъуэ.

Bu duadan sonra elindeki içkiden bir yudum alır ve yanındakine vererek dolaşırdı. Erkekler ellerindeki dolu tüfekleri çobana doğru çevirerek havaya ateş ederlerdi. Arkasından koçları sürüye katarlardı. Koyunların çiftleşmesi de bu merasimden sonra başlardı.

Merasim yapılmadan doğan kuzular haram kabul edilirdi. Hatta bu kuzuların yenmediği de söylenirdi. Koyunların çoğalması için koçlara el sürülürken, dişilerin üstüne de darı dökülürdü.
Sürüde tek kulaklı bir koyunun olması iyinin ve bereketin nişanı sayılırdı. Dört ayağında beni olan kuzular öldürülürken, bir ya da iki ayağı benli olanlarla üçüz doğuranlar ise iyiliğin ve bereketin nişanı kabul edilirdi.

Bereskejıy, çarşamba, büyük bir olasılıkla Hıristiyan diniyle birlikte eski Yunanca’dan alınmadır. İlkbaharda Çarşamba günleri Adigeler et yemezlerdi.

Çift sürme merasimi, ilkbaharda, toprağı sürmeye başlamadan önce köyün en güçlü ve kuvvetli öküz çiftinin etrafında toplanıp merasimle boynuzlarında yumurta kırmak Adige geleneklerindendir.

Gök gürlemesi, ilkbaharda gök ilk kez gürleyince, su kaynağına koşulur su getirilir ve bu suyla HarıpIe pişirilir ve tuz biberle yenilirdi. Hayvanlar da hemen suya götürülür ve su içirilirdi. Kim ki en önce bu sudan eve getirir, bu evde bolluk ve bereket olacağına inanırlardı. Ayrıca kışın gök gürleyip yağmur yağmadan kar yenmezdi. Burada tanrı Şıble’ye duyulan inanç ve saygınlığı görebiliyoruz.

Paskalya Yortusu, Adigelerin Hıristiyan dininde oldukları yıllarda Mart ayında kutladıkları bir bayramdır. Bu ayda ve yortu boyunca ne borç alır, verirlerdi, ne de hediye alıp verirlerdi. Her aile ayın sonunda dini bayramını kendi evinde kutlardı. Diğer yörelerdeki akrabalarının da dini eğlencelere katılabilmesi için her aile başka bir günde kutlama eğlencelerini yapardı.

Gün doğarken tüfekle havaya ateş edilince paskalya eğlencenin başladığı ilan edilmiş olurdu. Köyde oturanlar kutsal ağaçların bulunduğu yerlere akın akın gelirler ve gerekli dini ayinler yapılır ve kurbanlar kesilirdi. Merasime katılan insanlara bakılarak kurbanlık hayvanlar kesilirdi. Hep beraber yemek yendikten sonra yumurtalar ortaya konulurdu. Eğlenceler sırıkların ucuna konan yumurtalara ateş etmekle sona ererdi. Atışlarda başarılı olanlara kurban edilen hayvanların pöstekileri hediye edilirdi.

Cor-джор, Çeşitli anlamları vardır;

1) Haç.
2) Hıristiyan dini- Bereket ve bolluğu sembolize eder. bkz. Kaşç
3) Çocuklarca bereketin sembolü olarak yapılan bir dini merasimin adıdır. İlkbahar’da kurbağalar ötmeye başlayınca, çocuklar uzunca bir çatal alırlar ve buraya kuru otları bağladıktan sonra ateşe verirler ve çocuklar bunu döndürerek koro halinde ‘core core’ diyerek koro halinde şarkı söyleyerek tüm köyü dolaşırlardı.