ADİGELER GREKLERE YARDIMCI OLUYORLARDI – Üzümü Kuban Yöresine Kimler Getirmiş Olabilir?

BESTLENIYE Asker (Бэслъэние Аскэр)
Adige Mak,  21 Mayıs 2009
Çeviri:Hapi Cevdet Yıldız

NTK Krasnodar televizyon kanalı bu yakınlarda ilginç bir program sundu, program Greklerin/Yunanlıların (урым) Kuban yöresine (Пшызэ шъолъыр) asma kütüğünü (cэнашъхьэ) getiren kişiler oldukları üzerineydi. Bilindiği gibi yeryüzünün değişik yörelerinde köken olarak 60-70 kadar asma çeşidi bulunuyor. Kuzey Amerika, Avrasya, bu arada 8 kadar çeşidiyle de Kafkasya, Kırım ve başka yerlerde de üzüm yetiştiriliyor. Bu kök bitkilerden geliştirilen 8 bin dolayında kültür çeşidinin yer aldığı bağlar, şimdi dünyanın değişik yörelerine yayılmış bulunuyor.Bu arada, televizyon programı çerçevesinde Karadeniz kıyısında yaşamış olan eski Grek koloni kentlerinden de, reklamlar eşliğinde sık sık söz ediliyor.

Bu tür programları yoğun olarak sunan çevrelerin ne gibi amaçlar gütmekte oldukları bizce belli değildir. İnsan ilkin kuşku duyuyor, ancak olaya biraz derinlemesine baktığımızda…Tam sırasıdır, eski Adige toprağına Greklerin gelişi olayının tarihte nasıl yazılmış olduğunu öğrenmenin. Tarihsel belgelere göre Grekler MÖ VIII-VI. yüzyıllarda Karadeniz’in kuzey kıyılarına yerleştiler. Biliminsanlarının kanıtladıklarına göre, Greklerin Adige topraklarına ayak basmalarından çok önceleri de kıyılarımızda pazar yerleri bulunuyordu, yabancı tüccarların gelip alışveriş yapmaları o zamanki Adige önderlerince de destekleniyordu. Sadece destekle de yetinilmiyordu. O sıralar Grekler iyi bir durumda değildiler, ekime elverişli toprakları azdı/yetersizdi, bu nedenle insanlar gurbete çıkıyor ve özgürce yaşayacakları çalışma alanlarını araştırıyorlardı,bu arada Avrupalılar Hindistan’da altın arıyorlardı. Grekler ise Kafkasya’da olduğuna inanılan “Altın Postu” elde etmenin peşindeydiler.

Grekler tarımsal alanda başarılı değildiler, az ürün elde edebiliyorlardı, bu durumda Grekler , kendilerinde bulunmayan yeni teknik araçlarla gelip tarımsal alanda Adigelerle rekabet edecek durumda değildiler ama ticaret işlerinde becerikli idiler. Grek ülkesi ekonomik bunalım içindeydi:Özgürlüğü, malı ve mülkü bulunmayan insanları, köle olarak satın aldıklarında, yani köle ticareti yoluyla küçük kent devletlerinin nüfuslarını artırdıklarında güçlenip zenginleşeceklerini, yaşamlarını daha iyiye götüreceklerini anlamış ve bu doğrultuda çalışmalara başlamışlardı. Bunun için elverişli/uygun yerlere göç etmeye başlamışlardı. Büyük İskender’in istilaları sonucu Grekler Küçük Asya (şimdiki Anadolu) ve Kuzey Afrika topraklarına yoğun biçimde yerleştiler.

Şimdi yorumculara (ушэтакIо) ilişkin birkaç söz söyleyelim. İlk Grek yorumcu-gezgini olarak gördüğümüz yapıt Homeros’un “Odysseia” kitabında yazılı olanlardır. “Argo” adlı gemiyle “Altın Postu” ( Дышъэ мэлышъом) aramaya çıkanların serüvenidir. Eski Grek coğrafya ve tarih yazarı Strabon’un “Coğrafya” adlı kitabı da günümüze erişti. Bu arada Strabon’nun şimdiki Türkiye’nin Amasya kentinde doğmuş olduğunu da belirtmemiz gerekir. Strabon elinden gediğince Karadeniz kıyılarına ilişkin bilgileri derledi. Savaşa katılanların, tüccarların ve gezginlerin anlattıklarını yazdı. Yapıtında gerçek olaylar yanında, kendi varsayımları da yer alıyor.

Karadeniz kıyısındaki Adige topraklarına yerleşen Grekler Küçük Asya topraklarından geldiler. Grekler en çok Kırım ve Taman yarımadalarına yerleştiler, o sıralar o yerlerde Adigeler yaşıyorlardı. Azak ve Karadeniz kıyılarına Greklerin yerleşmeleri sonucu, Kuzeybatı Kafkasya’da büyük bir gelişmenin yaşandığı yadsınamaz. O çerçevede Adige topluluklarının kültürü daha da gelişmeye başladı, bunda Grek/Yunan uygarlığı ile kurulmuş olan toplumsal, ekonomik ve politik ilişkilerin de yararı görüldü.

Bu ilişkilerden daha çok Grekler yararlanıyorlardı, Azak Denizi ve Karadeniz kıyılarına, Adige ülkesinin değişik yörelerinden gelen yollar ulaşıyordu, bu yollar boyunca yapılan ticaretten büyük paralar (gelirler) elde ediliyordu. Bir Grek kenti olan Trabzon’a çok sayıda Adige tüccarı da gidiyordu. Aynı biçimde Grekler de Adige pazarlarına geliyorlardı. Adigey kıyılarında Grek ticaret kentleri (koloniler) kurulduğu gibi, Karadeniz kıyısındaki Grek topraklarında da Adige ticaret kentlerinin kurulmuş olduğunu söyleyebiliriz. Yanlış söylemiş de olmayız.

Grekler Adige yörelerine değişik sanayi ürünleri (kap kacakar) getiriyorlar, Adigeler de Grek pazarlarına buğday, balık ve gereksinilen diğer maddeleri götürüyorlardı. Bugün çok reklamı yapılan şaraplar, daha önceleri büyük seramik küpler/amforlar içinde Adige yörelerinden ekzotik bir ürün, transit bir yük olarak alınıyordu. Çok eskilerden beri üzüm (сэнашъхьэ) Adigelerin temel gıda maddelerinden biriydi, Nart destanında da şarabın çok içilmekte olduğu görülüyor, Greklerin toprağımıza gelişleri sonrasında asma alanları ve şarap üretimi çok büyümüştü.

Adige Ülkesinde bulunan Panticapea kenti (şimdiki Kerç yerinde) Greklerin başta gelen emtia (ticari mal) pazarı idi, Karadeniz kıyısındaki Phanagoria (Taman) ve daha başka kentler Adigelerin üretim mallarının satıldığı pazarlar idiler. Ts’emez Irmağı (ЦIэмэз; Novorossiysk) güneyindeki (ыхэкIэ щыIэ) limanlardan kumaş, bal, хьакIур, keten, bu arada gemi ve konut inşaatında kullanılan keresteler, kuzu postu (хъурышъохэр), deri, yün ve benzeri maddeler ihraç ediliyordu. Ts’emez kuzeyindeki (ыпшъэкIэ щыIэ) limanlardan da tarım ürünleri, balık, vb ihraç ediliyordu. Adige toprağının bu zenginliğinden Grekler de yararlanıyorlardı.

Attika (politik bir birlik olan Afin/Atina yörelerindeki yerleşimler), ortalama 21 bin ton ürün ithal ediyordu, başka bir anlatımla Attika’nın gereksindiği tahılın yarısı bizim yörelerimizden götürülüyordu. Bu da Greklerle Adigelerin tarımsal üretimlerinin ölçüsünü göstermektedir.

İşte ilginç bir olgu (fakt):Yunanistan denizle çevrili bir ada ülkesi konumunda, yine de kilometrelerce uzaklıktaki yerlerden balık ithal ediyordu. Burada şu kadarını söyleyebiliriz:Balık avcılığı ile gemi yapım tekniği Greklerle Adigelerde birbirine benziyordu. Strabon Adigelerin kendi tekneleriyle Karadeniz’de diğer ülkelere ait gemilere saldırmakta/korsanlık yapmakta olduklarını yazıyor.

Adige tekneleri kullanışlı ve hızlıydılar, papirüsten yapılma Mısır gemilerini andırıyorlardı. Norveçli etnograf ve arkeolog T. Heyerdal, eski Mısırlıların Amerika’ya gitmekte olduklarını kanıtlamak için böyle bir tekne yaptırmıştı. Bu konu pek bilinmez, ama Adigelerin denizcilikte ve gemi yapımında uzmanlaşmış oldukları, soydaşlarımızın yaşadıkları ülkelerde ünlü denizcilerin, amiral, subay ve ticaret gemileri kaptanlarının yetişmiş olmalarından kanıtlanmaktadır.

Dış ülkede yaşamış tarihçi R. Traho’nun (*) yazdığına göre, “Grek beğeni ve geleneğine uygun olarak Kafkasya’dan ithal edilen kumaşlar Delfi kentinde kullanılıyordu. Apollon’un oğlu ve İyonyalılar soyunun büyüğü olan İon Parnas’ın başı üzerinde kurulan çadıra bu kumaşın bir benzeri örtülüyordu. Bu çadır, Herakles (Herkül) tarafından Çerkes Amazonlarından çalınmıştı. Delfi eski bir Grek kentiydi, Orta Yunanistan’daydı, Greklerin bir dini merkeziydi. Apollon Tapınağı önünde ( Аполлон Пифийскэм ­ихрам дэжь) düzenlenen oyunlar, taşıdıkları değer yönünden Olimpiyat oyunlarından sonra geliyordu.

Kerç Boğazının her iki yakasında her biri bir ticaret merkezi olan kentler sıralanıyordu, en önemlileri de Panticapea denen şimdiki Kerç kenti idi. Bu yörede MÖ 480 yılında Bospor (Bosporos) Krallığı oluştu. Bu krallıkta Adige toplulukları ile bu toplulukların başkanları etkili ve söz sahibiydiler. Bospor Krallığı yıllarca Spartokidlerin Adige hanedanlığını temsil etti. MÖ IV-III. yüzyıllarda Bospor’un büyük bir gelişme göstermiş olması Adigelerin hanedanlığına (dynasty) dayandırılmak istenmektedir. Adigelerin Kırım’ı terk etmelerinden çok sonraları bile, Kırım’da yaşayanların çoğunun Adige/Çerkes topluluklardan türeme insanlar oldukları biliniyor. Kırım’da hala Adigelerle ilişkili yer adlarına rastlanıyor, sözgelişi Kabarta Irmağı, Çerkes-Kermen köyü, vb. Kırım’da bulunmuş Fransız konsolosu Peysonelle (Пейсонель), Bospor Krallığı’nın Çerkesler sayesinde büyük bir gelişme gösterdiğini yazıyor.

Ticaret her zaman için politika ile bağlantılıdır, politikayı izler ve uygarlığın gelişmesinde büyük bir pay taşır. Ancak ticaretle silahlı istilaları karıştırmamak gerekir. Greklerin Adige topraklarını işgal ettiklerini söylemek asla doğru değildir. Sayıca birkaç düzineyi geçmeyen tüccarlar, ülkelerinden kilometrelerce uzaklıkta, tepeden tırnağa silahlı ve savaşmak üzere yetişmiş yerlilerle çarpışmayı göze alabilirler mi?Ayrıca Greklerin o tür niyetleri de yoktu. Grekler bizim toprağımıza daha özgür yaşamak amacıyla geliyorlardı.

Grekler köleci koloni kentleri kurarken, yeni topraklar ele geçirirken ve konutlar inşa ederken gereksindikleri köleleri (пщылIы;раб), kendileri sayıca az olduklarına göre, nerelerden temin ediyorlardı?Doğu pazarlarına satılmak üzere tutsaklar getiriliyorlardı.Komşu halklar (Kimmerler, Sarmatlar ve İskitler) barış içindeki insanları tutsak alıp satıyorlardı, koloni kentleri kurmada ve değişik işlerde,Grek tüccarlar işte bu köleleri çalıştırıyorlardı.

Sözünü ettiğimiz o yerleşimlerde yeni pazar yeri kompleksleri oluşturuluyordu. Ancak şunu da unutmamalıyız:Ünlü İpek Yolu’nun Adige toprağı içinden geçtiği, kazılan yığma mezarlardan çıkarılan kap kacak gibi arkeolojik eşyalardan kanıtlanmıştır. Adigeler bir tek Greklerle olan ilişkilerin değil, Kuzeybatı Kafkasya ticaret yollarının birleşme yerinde, merkezinde yaşıyorlardı. Bu olgu,birçok yönüyle aydınlatılmıştır . Ancak kimse Arap, Pers ya da Çinlilerin Adige toprağını istila etmiş olduklarını söyleyemiyor. -Krasnodar’daki- NTK televizyonu doğudan gelen bir girişimcinin, Perslerin, Arapların ya da Çinlilerin olsun, yurdumuza/ Kafkasya’ya, ilk kez olmak üzere elmalar (мыIэрысэ), erikler (къыпцIэ), armutlar ve kirazları getirmiş olduklarına ilişkin bir program sunabilseydi gerçekten ilginç olurdu.

Tanınmış İngiliz gezgini E. Spencer, dünya ticaretinde Çerkesya’nın geniş bir yer tutmuş olduğunu kanıtlamıştır. Spencer’in yazdığına göre Anapa’da yüzlerce dükkan/mağaza vardı, tahıl depoları da bulunuyordu. Anapa’da Adige/Çerkesler dışında Türkler, Rumlar, Ermeniler, 50 kadar Polonyalı, 8 Yahudi, 5 Fransız ve 4 de İngiliz  yaşıyordu.

Sözlerimiz şunları kanıtlıyor:Azak Denizi ve Karadeniz kıyılarındaki Adige toprakları Grek kolonileri (sömürgeleri) değildiler. Grekler Adige diyarına geldiklerinde, ticaret, geniş boyutta gelişmiş durumdaydı. Karadeniz kıyısındaki kentlerin çok eski dönem Grek koloni kentleri oldukları biçiminde tarihçilerin yazmış olduğu şeyler, sadece birer yakıştırmadan ibarettir, bu sözlerimizi kanıtlayıcı olgularımız da vardır. İşin gerçeği, Aristo ve Eflatun/Platon Adige/Çerkes kumaşından dikilme giysiler (хитонхэp) giyiyorlar, Adige ekmeğini yiyorlardı dersek abartmış olmayız, doğrusunu söylemiş oluruz. Adigeler şarap içiyor idilerse, inanın, bu değer verdikleri Greklerin ülkesinden getirilme şaraplar değildi, Adige toprağında bol miktarda yetiştirilmiş olan iyi cins asmalardan (сэнэшъхьэ) üretilmiş olan şarapları içiyorlardı Adigeler.

(*) Ramazan Traho’nun sözü edilen kitabı “Çerkesler” adıyla Türkçe’ye de çevrilip yayınlanmıştır. -HCY.