ADİGE TİYATROSUNUN TARİHSEL SÜRECİ

YEMT’ITL Nurbıy
Adige Mak Gazetesi, Ekim 2013
Çeviri: AÇUMIJ Hilmi

Kuzey Kafkasya’da MÖ. 3000’inci yıldan bu yana, daha başka bir ifade ile, günümüzden 5000 yıl öncesinden başlayarak yaratılan Proto-Adige kültürünün arkeolojik bulguları bugün dünya arkeolojisi ve sanatı içinde ‘Antik Kuban Kültürü’ adı altında seçkin bir yere sahiptir ve 5000 yıllık Adige Tarihi’ni altın ışıklarla yansıtmaktadır. Bu döneme ait buluntuların çoğu altın ve gümüşten işlenmiştir. Bu gelişime paralel olarak sözlü kültürümüzde de azımsanmayacak bir birikim oluşmuştur. Binlerce yıldan bu yana, kuşaktan kuşağa aktarıla gelen sözlü edebiyat geleneği bütün canlılığı ile yazılı edebiyata, çağdaş Adige Edebiyatı’na bir bütün halinde ulaşmış ve çağdaş edebiyatımızın şekillenmesinde ana etken olmuştur.

Hatta bu etki o denli belirgindir ki, sözlü edebiyat ürünlerinin süslü abartmalı anlatıldığı, (Huahua) sanatının doruklara yükseldiği Kabardey Edebiyatı’nda etkileri görülebilmektedir. Sözlü edebiyatı daha yalın ve gerçekçi bir özellik gösteren Kuzey Abazlarının çağdaş edebiyatlarına da aynı özellik yansımıştır.

Sözlü edebiyatın üretildiği bu binlerce yıllık dönemde, acaba teatral anlamda, Adige sanatı ne gibi özellikler ve unsurlar taşımıştır ya da başka bir yaklaşımla, Antik çağlardan 19’uncu yüzyıla dek üretilen Adige sanatının içerisinde tiyatronun durumu ne idi?

Teatral unsurlar var ise nelerdi?

Bu unsurlar çağdaş Adige tiyatrosunu nasıl etkilemiştir?

Bütün bu soruları, yanıtlamak için elimizde henüz yeterince kaynak bulunmamaktadır.

Bu konular şüphesiz Kuzey Kafkasya’da bu güne dek işlenmiş ve arşivlenmiştir. Ancak tiyatro tarihi açısından kaynak olabilecek tiyatro yayınları yayımlanmış olsa bile henüz bize ulaşmamıştır. Bu nedenle bu tür hiç yayın yokmuşçasına araştırma yapmak zorundayız. Bu konuda da tiyatroya ilgi duyan gençlerimize büyük görevler düşmektedir.

Efsane tekstlerinde tiyatro unsurları Kuzey Kafkasya Halk Efsaneları, halkın duygularını, yaşam felsefesini, sanatını, zevklerini içinde koruyarak ve saklayarak günümüze ulaştırmıştır.

Bu gün bu anlamda efsane metinleri incelendiğinde, kolayca teatral öğeler yakalanabilmektedir. Örneğin, Nart Efsaneler”nde kahramanların toplantıları, düzenledikleri şölenler, teatral bir düzen içerisinde gelişmektedir. Ok atma, binicilik, güreş, dans yarışmaları, üç ayaklı sofra üzerinde ya da sivri bir kamanın ucunda tasvir edilen dansların anlatışında, karşılıklı konuşmalar hep tiyatro düzeni içerisinde gelişmektedir.

Öte yandan, nazım kalıbı içerisinde söylenen efsanelerde, antik çağ Yunan Tiyatrosu’nda olduğu gibi ”recitative”lere (müzik aralarına serpiştirilmiş düz sözler) korolar eşlik etmektedir.

Bu tür teatral bir söyleşiye örnek olarak Seteney’in ölümünü anlatan ‘Seteney Çiçeği’ adlı tekstin bir bölümünü aktarmakta yarar vardır: ‘(…) Şarkı giderek yükselir, tüm çevre doğa şarkıya eşlik eder. Kendilerinden geçmiş olan Nartlar, şarkıyı dinlemektedir hala. Kimse yerinden kıpırdamaz. Hepsi vurulur bu tanrısal güzellikteki sese…

O sırada Nart Aşemez, khamılpşınesini çıkararak şarkıya eşlik eder! Nartlar da topluca şarkıyı söylemeye başlarlar. Ağaç, çiçek, kurt, kuş, böcek… Tüm evren şarkıya katılır:

Heyyy çiçek neden kokarsın?
Parlaklığını yıldızlardan almış,
Çevresi ipek gibi Dorukların beyaz aydınlığı,
Gören gözlerin sevinci,
Kalplere yücelik veren, Nart gücünün armağanı,
Yaşamın süsü,
Bakanlar vurulur sana, Herkesi sevindiren,
Yiğitlerin kalbindeki.

Şarkıya katılan kızlar, Adıyiukh, Melıçıpkhu, Ahumudej ve diğerleri ellerindeki çiçekleri mezarın üzerine bırakıp sessizce uzaklaşırlar. Nartlar her yıl Kanjal Dağı’nın eteklerini iki kez ziyaret ederler, güllerin açma zamanı Seteney’in şarkısını hep birlikte söylerler.

Adige toplumunun tarih boyunca tekrarlamış olduğu kimi geleneksel davranışlarını, duygularını semboller ya da belli koreografik düzeni olan hareketler belirlemiştir. Bu teatral özellikleri, bayram, yortu, ayin gelenekleriyle emek şarkılarında yaşatmıştır.

Efsanelerde kimi zaman Seteney guaşe, thamade Uezirmes’i kimi konularda denemelerden geçirmek için erkek kılığına girip günümüz tiyatro sanatçılarına taş çıkartır biçimde bıçkın delikanlı rolü oynar. Bu gibi anlatımlarda tiyatro unsurlarını rahatlıkla yakalamak olasıdır. Ayrıca ağıtlar ve eski şarkılarda (Uueredıj) teatral unsurlar çok belirgindir.

Örneğin Adigelerin eski tapınma biçimleri ‘Thatle’u= Tanrıya yalvarış’ belirli bir Tanrı onuruna yapılan kurban kesme törenleri ya da Tanrı’ya huahua okuma biçiminde olurdu. Bu ayinler tiyatro unsurları ve koreografik motiflerle süslenirdi. Her türlü yakarış ve ağıtta tiyatral bir biçimde recitativelerle ya da huahualarla bir dizi anlamsız ünlem (kafiye oluşturan) eşlik ederdi. Yakarış ve ağıtlarla veba, çiçek, humma ve diğer hastalıklardan korunmayı,yeni doğan çocukları kem gözlerden korumayı amaçlıyordu.

Başka bir teatral tören ise ”çapşak’ue”dir. Yaralının ya da hastanın yattığı odada yapılırdı. Proto-Adige insanına göre, eğer yaralı uyursa canı onu çabucak terk edebilirdi. (Bu gelenek ve temsili tören Türkiye’deki Adige köylerinde şimdilerde bile biraz değişik bir biçimde uygulanmaktadır.) Çapşak’ue töreni ile ilgili olarak F. Torneau şöyle demektedir: “Adigeler ölümü ağır yaralının yanından kovmak için odada bulunan değerli eşyaları dışarı çıkarırlar, girişe herkesin birkaç kez çarpacağı bir biçimde sabanın demirleri yerleştirilir. Ziyaretçiler topluca gelip odaya girdiklerinde yüksek sesle gürültü yaparlardı. Genç kızlar da tören elbiselerini giyip gruba katılırlar, çeşitli danslar yapılır, şarkılar söylenirdi.”

Eski Adige ayinleri ve sembolik törenleri arasında dramatize edilmiş bir temsil olan ‘ajeğafe= keçi dansının özel bir yeri vardır. Totemizm tasavvurundan yansıyan ajeğafesiz hiçbir Adige bayramı geçmemiştir.

Adige halkının kuraklık zamanı uyguladığı bir yakarı türü de yağmur dualarıdır. Abazalarda “Dzıvara” , Adigelerde “Hantse guaşe” denen giydirilmiş, kukla haline getirilmiş bir kürek, kapı kapı gezdirilir, her kapıda yağmuru sembolize eden su, grubun üzerine serpilir, yiyecek toplanarak birlikte pişirilip yenilirdi. Bu törenlerin kendine has seyirlik koreografisi, şarkıları primitif anlamda tiyatro öğeleri taşımaktadır.

Günümüze dek süregelen ve gerçekten seyirlik bir oyun biçiminde sahnelenen, kişilerin konuşma, savunma yeteneklerini ve alışkanlıklarını arttırmaya, gelenekleri öğretmeye yönelik özellikleri de olan ve özellikle damadın (şawue) düğün süresince misafir edilip ağırlandığı komşu ya da arkadaş evinde yapılan temsili davranışlar tam anlamı ile güncel bir tiyatro gösterisi olmaktadır. Burada şaşırtılarak olumsuz davranışa itilen kişi, kurulan mahkemede yargılanır, verilen cezalar karşılığı o topluluğun daha ileriki bir tarihte bir araya gelmesini ya da hoşça vakit geçirmesini sağlamak bakımından yeni şölenler düzenlemek zorunluluğu getirilirdi. Bu toplantılarda yapılan konuşmalar, sembolik olarak suç işleyen kişinin yargılanması, bu kişinin kendini savunması, dinleyen genç kuşaklara ayrıca bir öğreti gösterisi olurdu. Bu gelenek şimdilerde biraz biçim değiştirerek sürmektedir.

Araştırmacı F. Torneau, Adigelerde geçmiş çağların öykülerini söyleyen ve yeni olaylar üzerine doğaçlama olarak şiirler okuyan gezgin ozanlara sık sık rastlandığını yazmaktadır. “Bu ozanlar, halka halinde oturan topluluğun ortasına gelip oturur, sözlerine alçak sesle ve kamalarının kabzasına yavaş yavaş herhangi bir çınlayıcı obje ile vurarak başlarlar, daha sonra bu uyumlu ölçü hızlanır, ses güçlenir, alçak sesli resitativ yüksek tondaki şarkıya dönüşerek, dinleyen, Adigeleri sınırsız coşkuyla sürüklerdi.

Çoğu kez bu ozanlar yedi telli arplarını yanlarında taşırlar. Bu sazın dışında Adigelerde üç müzik aleti daha gördüm, iki telli balalayka, iki telli keman ve elbette kaval”. Ceguakue denilen bu halk ozanlarının büyük bir saygınlıkları vardı.

Maksim Gorki, halkın toplumsal yaşamında ceguakueların işlevini belirtmektedir, “Kafkas’ta, Kabardey’de, daha yakın tarihlere kadar A. Vasilliyevski’nin deyişi ile evsiz barksız ceguakuelar, halk ozanları vardı.

Bunlardan birisi kendi gücünü ve ereğini şöyle belirtmektedir; ben bir sözümle bir korkaktan kendi halkını koruyan bir kahraman, birazda namuslu bir insan yaratırım. Gözümün önünde hiç kimse yalana dolana kalkışamaz, ben bütün kötülüklere ve namussuzluklara karşıyım”
Adige tiyatro sanatının tohumları, ceguakueların bu toplantılarında söyledikleri şarkıların mimik ve jestlerle süslenmesi ile atılmıştır. Uzak geçmişteki ceguakueların isimleri hakkında hiçbir bilgimiz yoktur. XIX. yüzyıldan ise iki ceguakuenin adını bilmekteyiz. Birisi Kaplıca’da (Pyatigorsk-Adigeçe Psıhuabe) M. Y. Lermontov’la tanışan ünlü Kerim Girey, diğeri ise Laşe Agnokua’dır.

Devrim öncesi ve sonrası dönemde ise Nart Efsaneleri’nin tanınmış yorumcuları olan ceguakuelar şu isimlerdir:

KILIÇIKUE Sijaje, PAÇE Beçmırza, TEUÇEJ Tsuğ (Adigey Bölgesi),
SAĞİD Mıje, KUNDUKO Nuh (Adige Bölgesi),
HAKHUPAÇE Amırkhan…

Nart Efsaneleri’nin türevi olan çok orijinal müzikal sahne yapıtları da üretilmiştir. KİŞOKUE Alim’in “Gençliğin Toprağı” adlı ünlü poemi, AKSIRA Zalimkhan’ın “Dakhenağo” adlı piyes öyküsü, bu piyesten yararlanılıp yazılan ünlü kompozitör Mole Vladimir’ in “Opera”sı, KUAŞ Betal ve T. Şeiblera’nın “Nartlar Kantatı”, Nart Süje ve melodileri sahnede koreografik anlamda gerçekleşme olanağı da bulmuştur.

Örneğin; kompozitör L.Koşana ve bale ustası A. Protsenko’nun sahneledikleri “Dakhenağo Balesi”. Başka ünlü bir yapıt ise “Sosrıkua Balesi”dir.

Yukarıda sözümüze başlarken belirttiğimiz gibi, Kuzey Kafkasya’da tiyatronun tarihsel gelişimi konusunda, bugünkü tiyatro yaşamının bazı bölgelerde ne tür bir gelişim gösterdiği konularında elimizde yeterli kaynak bulunmamaktadır.

Örneğin; Dağıstan, Çeçenistan, Osetya, Adigey, Abhazya’da tiyatro sanatının boyutları ya da üretilen yapıtlar, ünlü tiyatro adamları hakkında ayrıntılı bilgimiz bulunmamaktadır. Kabardey ve Karaçay-Adigeya’daki tiyatro yaşamı ile ilgili bilgimiz ise kısıtlıdır. Yukarıda belirtilen yapıtlar dışında Kabardey’de ünlü klasik ozanımız SOCENTSIKU Ali’nin ünlü poemi Madina üzerinden librettosu yazılarak bestelenen Madina operası ile daha önce sözünü ettiğimiz Sosrukua balesinin sahne çekimlerinin Nalçik Televizyonu stüdyosunda gösterilmesine tanık olduğum için kendimi şanslı saymaktayım. Bu iki görkemli yapıt dışında başka müzikaller de bulunmaktadır. Kabardey bölgesinde sahneye konulduğunu anımsadığım tarihi bir trajedi ise “Tirgatavvue” oyunudur. Bosfor-Kimmerien imparatoru ile Sind-Meot Kraliçesi arasında ve bu iki toplumun ilişkileri üzerine yazılan, ünlü dramanın kaynağı, arkeolojik bulgular üzerine anlatılan olaylardır. Kabardey’de yazılan bir başka ünlü trajik piyes ise AKSIRA Zalimkhan’ın derneğimiz tiyatro grubunca geçmiş yıllarda başarı ile sergilenen “Yıstanbılakue = İstanbul Yolu”dur. Büyük Adige Sürgünü’nü sosyo-ekonomik, sosyo-politik açılardan inceleyen bu yapıt Ankara’da büyük beğeni toplamıştır.

Akla gelen başka yapıtların başında UTIJ Boris’in yazdığı “Guaşemıda hable= Kaynana Sevmeyen Mahalle” oyunudur. Bu yapıtta efsane öğeleri ve mitolojik kahramanlardan hareketle çağdaş yaşamda ve geleneklerde ortaya çıkan değişiklikler, ince bir güldürü dokusu içinde verilmektedir. Karaçay-Adigeya edebiyatının ve özellikle de Abaza dilinin en güzel kullanıldığı yapıtların başında gelen iki bölümlü “Zuli ve Zarila”yı ünlü eğitimci ve yazar TOBİL Tolastan kaleme almıştır. Yapıtın birinci bölümünde feodal gelenekleri yetiştirilmiş, kadının bir ticaret metası gibi görüldüğü eski dönemlerdeki mutsuz, ezilip horlanan bir Adige kadını olan ‘Zuli’ ele alınmaktadır. İkinci bölümde ise eğitim görmüş, meslek sahibi, üreten, çalışan, kişiliğini bulmuş, kendi isteği ile seçerek evlenmiş çağdaş bir Adige kadını olan ‘Zarıle’nin toplum içerisindeki işlevi ve saygınlığı dile getirilmektedir.