ADİGE DEĞERLERİNDEN BİRİ ARAMIZDAN AYRILDI!

Dr. YEDİC Batıray Özbek
17.12.2005

Yıl 1967. Ankara’ya üniversite sınavlarına gitmeye hazırlanıyoruz.
Sınavların yanı sıra Kafkasya Dergisini yayınlayan, Çerkesler ve Çerkesya hakkında ilk bilgileri borçlu olduğumuz İzzet Aydemir‘i tanıyacağımız için de heyecanlıydık.

Sınavlardan sonra ilk işimiz onu Emek mahallesindeki evinde ziyaret etmek oldu. Kapısını çalınca eşi Sümer hanım ‘fesapş’ diyerek güler bir yüzle karşıladı ve içeri buyur etti. Evin koridorunda bize doğru kırmızı saçlı, kalın gözlüklü birinin geldiğini gördük. Büyük bir içtenlikle bizi oturma odasına davet etti ve sohbete  başladık.

Konumuz ne olabilirdi ki?

Tanışmamız ve şahsi ilişkilerimiz o gün başladı. Evine Çerkeslikle
ilgilenip de Ankara’ya uğrayan herkes onu  ziyaret etmiş, çay kahveyle de olsa ağırlamıştır. Diğer bir çok thamade gibi, özel hayatlarını kimse dikkate almadan her gün, hemen hemen bir kaç misafiri eksik olmazdı. Bir gün ne ailesinin, nede kendisinin yüzünün asıldığına ben rastlamadım. Hem bankada çalış ekmek parasını kazan, hem dergi çıkar hem de her gün Çerkes
konuk ağırla. Bunun maddi ve manevi külfetini hiç düşündünüz mü?

Dergi masrafları bir yana, dergide yazdıkları hoşuna gitmeyen zamanın yüksek bürokratından, Çerkes kökenli  parlamenterlerden  aldığı tehditler bir yana. O, korkmadan yılmadan doğru bulduğu yolda yürüdü ve Kafkasya’nın bir öcü olmadığını, oradaki soydaşlarımızın modern ve çağdaş kültürü yakaladıkları bilgilerini ondan öğreniyorduk. Vatandan gelen alfabeleri elimize vererek Kiril harfleri ile okumaya öğrendik. Daha sonra edebi yapıtları elimize sıkıştırıp,  okumamızı sağlıyordu. Çeviriler yaptırıyor ve dergide yayınlıyordu. Anavatanla ilk köprüleri kurmaya başlamıştı ve
Çerkesya’yı ziyaret ediyor, ilk ilişkileri kuruyordu. Atmışlı yıllarda,
soğuk savaşın yürütüldüğü bir zamanda  Çerkesya’yı ziyaret etmenin ne olduğunu hele bir düşünün. Perestroika ile birden bire her biri birer aslan kesilen kahramanlarla (!)  karşılaştırılabilir mi acaba?

Bir yandan da çocuğu saydığı Ankara derneğini korumak için elinden geldiğince çalışıyordu. Hele bir devre Çerkes aristokratlarının derneği ele geçirerek, amacından uzaklaştıracakları korkusu ile son anda bir liste düzenleyip seçime katılarak  dernek yönetimini (ben de aristokratların yanındaydım) ele alarak tekrar düzen verdiği yılı hiç unutamıyorum.

Çüşha İzzet, perestroika ile birlikte Nalçik kentine yerleşmişti ve orada görüşmüştük. Mutluluktan uçuyordu. Maykop’ta yapılan İkinci Dünya Çerkesleri Kongresi’nde değerli dostum Necdet Hatam’ın da yardımıyla binlerce kişinin huzuruna çıkarılarak, herkese tanıtıldığında sayın cumhurbaşkanımız Carım Aslan şu sözleriyle kendisini onurlandırmıştı: ”İzzet,seni bugüne kadar görmedim ama  senin çok kutsal çalışmalar yaptığını duydum. Yazdıklarının bazılarını okudum. Sana Adige  halkı adına çok teşekkür ederim.”

İzzet Nıbjeğu ile en son 11 Aralık 2005 tarihinde telefonla konuştum. Evet daha dört gün önce sesini son olsa da duyma şerefine nail olduğum için mutluyum. Kendisinden Adige değerleri hakkında yardım istemiştim. ”Memnuniyetle. Ancak yaşlandım, oğlum Janberk yardımcı olur sana” demişti.

Çuşha İzzet Aydemir Adige değerlerimizin ilk sıralarında yer alan
thamademizdir. Her zaman aramızda ve gönlümüzde yaşayacaktır.

Bir daha huzurunda saygı ile eğiliyorum.