ABHAZYA DEVLET TİYATROLARI ÇALIŞMALARI

Valeri Akoyba
Abhazya Devlet Tiyatroları Genel Müdürü
Erkan Araz / Kürşat Yılmaz 
Evrensel Gazetesi, 25 Mayıs 2004

Evrensel: Tiyatroya ve oyunculuğa nasıl başladınız?
Valeri Akoyba: Bir iyi ve bir kötü vardı, kötüden kastım savaş. Gürcülerle Abhazlar arasındaki savaş. Bu bir bağımsızlık savaşıydı. Gürcistan’da aktörlük eğitimi aldım. Gürcistan ve Rusya’da aktörlük yaptığım sürede üç-dört kez “En iyi aktör” seçildim. Ama Gürcistan yönetimi bizim oyunlarımızı asla yaygın olarak gösterime sunmadı. Dış dünyaya bizim oyunlarımızın kötü bir kopyasını sunuyor, bizim oyunumuzu adeta saklıyorlardı. Mesela İbsen’in “Ruhlar Evi”ni, Şiller’in “Don Carlos”u bizim sahnelediğimiz oyunlardan bazıları. Bunları kopyalayıp dış dünyaya başka ekipler tarafından sergilediler.

Ben bu şekilde başkaları tarafından yönlendirilmemek için aktörlükten vazgeçip yönetmen olmaya karar verdim. Moskova’da 5 sene yönetmenlik eğitimi aldım, daha sonra 2-3 yıl yönetmenlik yaptım. Rusya’da kalmamı istediler, ama ben vatanımı tercih ettim.

Evrensel: Abhaz devletinin kültür politikası nedir? Abhaz tiyatrosu şu anda ne durumda?
Valeri Akoyba: İyi tiyatro yapabilmek için uzun bir zaman içinde yoğrulmak gerekir. Bir oyunun kalıcılığı yıllar içinde belli olur. Şimdilerde katıldığımız festivallerde, kültürel etkinliklerde sesimizi duyurabiliyor, kendimizi gösterebiliyoruz. Şu anda, geçmişe göre avantajlarımız çok daha fazla. Katıldığımız birçok etkinlikte birincilik aldık. Oyunlarımızın kalitesi kendini gösteriyor. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde; Hollanda’da, İsviçre’de, Almanya’da oyunlar sergiledik. İsviçre’de bir oyunumuzu tercüme edilmeden izlemek istediler. İzlendi ve çok beğenildi. Dergilerde, gazetelerde olumlu eleştiriler yazıldı. Bulgaristan’da yapılan tiyatro etkinliklerinde birincilik aldık. Romanya’da birçok ülkenin katıldığı halk tiyatroları festivalinde birincilik aldık. Rusya’da birinciliklerimiz var. Gösterilerimiz Avrupa’da ve Rusya’da da devam ediyor. Kargaşa içindeki bir dünyada, dünya kültürüne bir damla olsun katkı yapabilmek için çalışıyoruz.

Abhazya devleti, Gürcistan ile savaştan sonra hiç ekonomik gücü olmamasına rağmen, bütün dünyanın bize ambargo uyguladığı bir dönemde önce tiyatroyu besledi. İmkanlarını tiyatroya yöneltti. Çünkü tiyatromuz soyulmuştu, tahrip edilmişti, kurşunlanmıştı. Eşyalarımız, dekorlarda ve kostümlerde yararlandığımız müzelerimiz soyulmuştu. Bunların hepsi, teknoloji de dahil, çalınıp götürülmüş, yok edilmişti. Abhaz devleti gücünün yettiği kadar bize destek verdi.

Şu anda Abhazya Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü’nü yürütüyorum, ayrıca yönetmenim. Bugünlerde Shakespeare’in “Kral Lear”ını sahneliyoruz.

Evrensel: Ne tür temalar işliyorsunuz?
Valeri Akoyba: Abhaz halkına hizmet ediyoruz; halk oyuna baktığı zaman o oyundaki yaşam biçimini kendine yakın görmeli. Ama bu tek başına yetmez. Aynı zamanda, diğer halklar da tiyatroda kendisinden birşeyler bulmalı. Bu evrensellik ilkesine sadık kalıyoruz.

Oyuncuyla seyirci arasında bir sınır vardır. Dil, bu sınırın bulunduğu noktadadır. Bu sınırı aşmak konuşma diliyle olur. Burada önemli olan, sergilenen oyunun, aktörlerin yeteneği ile anlatmak istediğinin, dilin ötesinde anlatılabilmesi. Dil sınırının ortadan kaldırılması, oyuncuyla seyircinin bütünleşebilmesi. Mesela Fazıl İskender’in “Mahaz” adlı oyununda gülüyoruz, oynuyoruz, konuşuyoruz. Bu bir anlatım şekli, ama orada ruhlarda uyandırdığımız tema özgürlük ve bağımsızlıktır.

Hangi oyunu oynarsak oynayalım, amacımız, seyirciye hazır cevaplar vermeden onu sorgulamaya sevketmek. Cevabı kendilerinin bulmasını istiyoruz. Bunu başardığımız zaman oyuncuyla seyircinin yüreklerini bütünleştirmiş oluruz.

Mesela; Shakespeare’in “Jül Sezar” oyununda Brütüs, Sezar öldürüldükten sonra halka hitap eder ve Sezar’ın ne kadar kötü olduğunu onlara kabul ettirir. Daha sonra Antonyus gelir ve yaptığı konuşmayla aynı halka Sezar’ın iyi olduğunu kabul ettirir. Yani seçkinler halka beyazı siyah, siyahı beyaz olarak kabul ettirebiliyorlar. Biz burada “Neden insanlar kendi değerlerini ortaya koymuyorlar? Neden onlara inanıyorlar da kendi düşüncelerini ortaya koymuyorlar? Siyaha beyaz dediler ama siz bunun böyle olmadığını bilin, itiraz edin” diyoruz.

Tiyatro; besteci, aktör, yönetmen, yazar, şarkıcı, pantomimcisi ile bir bütündür. Her biri ayrı özellikler taşıyan bu anlatımların tek bir ses vermesi için uğraşıyoruz. O sese doğru yürüyebilirsek, amacımıza ulaşmış oluruz.

Evrensel: Abhaz tarihini anlatan ne gibi yapıtlar var?
Valeri Akoyba: Abhaz tarihini en iyi anlatan oyun, Kral Leon’dur. Abhaz tarihine en gerçekçi ve en doğru şekilde yaklaşan bir oyun. Bunun dışında Bagraç Şenguba’nın “Son Ubıh”, Gulya’nın “Siyah Misafirler”, Rusni Capua’nın “Ormanda Yaşananlar”, ayrıca mitolojik bir oyun olan “Bırısgıl” vardır. Bu oyun Abhazya’nın Prometheus’udur.

Evrensel: Gürcistan’ın Abhazya ile kültürel ilişkileri ne düzeyde?
Valeri Akoyba: 4. yüzyıldan kalma kilisemizin değerli vitrayları nerede şimdi? O vitraylar 1500 yıllıktı. Hepsi şimdi Gürcistan’da; yağmalanıp götürüldü. Böyle çok örnek var. Bugün Abhazya’da bulunan isimlerin hepsi, tarihi niteliği olan isimlerin hepsi Gürcüce isimlerle değiştirilmiştir. Soylarımızı değiştiriyorlardı. Abhaz okullarını kapatıp, Abhaz çocuklarına zorla Gürcüce öğretiyorlardı. Gürcistan’la kültür ilişkilerimiz buydu.

Ama şimdi bitti. Bağımsızlık savaşımız sonucunda onlar kendi ülkelerine gittiler. Bağımsızlığımızı ilan ettik. Ayrılık öncesinde Gürcistan’da oyunlar sergiliyorduk. Bizi alkışlıyorlardı ama bunlar hep formalite icabı yapılan şeylerdi. Belli bir dönem içerisinde ister istemez, yine dostlar alışverişte görsün misali, Abhazca eğitim veren bir okul açmışlardı. Televizyonda bir saatlik Abhazca yayın hakkı tanıdılar. Ama bunların hiçbiri kendiliğinden olmadı. Bizlerin mücadelesi sonucu gerçekleşti. Ama dediğim gibi, bunlar da savaştan önce kaldırılmıştı.

Evrensel: Abhazya-Türkiye arası kültürel ilişkiler ne durumda?
Valeri Akoyba: Ekiplerimiz birçok kez Türkiye’ye gösterilere geldi. Samsun’da, Bursa’da folklor oyunlarında birincilikler aldık. Ama bu kadarla kalmamalı. Politikanın zalimliğinden olsa gerek, biz de sizin kültürel, sanatsal etkinliklerinizi izleyemiyoruz. Bu da Türkiye’deki Abhazların, Abhazya’daki kültürü tanıyamamasına neden oluyor. Abhazya’ya on yıldır ambargo uygulanmaktadır. Türkiye de bu ambargoyu uyguluyor. Siyasi ambargoyu anlayabilirim, ama kültürel ambargo anlaşılabilir değil. Bu ambargo yüzünden kültürel ilişkiler çok geri düzeyde. Biz kültürel ilişki kurmaya her zaman hazırız. Zaten folklor ekiplerimizin Türkiye’ye gelmesi bile bizim çabamızla gerçekleşiyor. Bir keresinde Türkiye’de birinci olan bir ekip tekrar gelmeye çalıştı, fakat Türkiye kabul etmedi, geri gönderdi.

Bizim insanımız çok zorluklar çekti. Şu anda Abhazya’dan daha çok bir nüfusumuz, dünyanın dört bir yanına dağılmış durumda. Türkiye’deki kardeşlerimiz de Çarlık Rusyası ile savaştan sonra Türkiye’yi kendilerine vatan seçmişler. Türkiye işgal altındayken vatan seçtikleri ülke için savaşmışlar. Türkiye halkı da kardeşlerimizi bağrına basmış, onları benimsemiş. Bu yüzden Türkiye halkına müteşekkiriz. Biz Türkiye halklarını da kardeşimiz gibi görüyoruz.