ABD SİLAHLANIRKEN RUSYA SEYİRCİ DEĞİL

Murat Yetkin
Radikal Gazetesi, 18 Şubat 2008

Kosova, ABD ve Avrupa Birliği desteğiyle dün Sırbistan’dan bağımsızlık sürecine adım atarken, buna karşı çıkan Rusya’daki rahatsızlık artıyor. Rusya, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin veto yetkisine sahip beş daimi üyesinden biri olarak, Kosova bağımsızlığını Rusya ile Batı dünyası arasında Soğuk Savaş’tan bu yana ortaya çıkan ilk ciddi kriz olarak görüyor. Durumu daha da ciddileştiren gelişme, Kosova bağımsızlık sürecinin ABD’nin Doğu Avrupa’ya Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ne yerleştirme hazırlığında olduğu füzesavar sistemini, Rusya’nın kendisine yönelik bir hareket sayarak tepki göstermesi.

Bütün bunlar Türkiye’yi çok ilgilendiriyor. Örneğin, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in geçtiğimiz hafta düzenlediği basın toplantısında Kosova’nın bağımsızlığının tanınması ile KKTC’nin bağımsızlığının tanınması arasında bağlantı kurması, hemen Türk siyasetinde ilgi gördü. Oysa durum daha derin ve Türkiye’nin enerji geçiş ülkesi olma projesindeki kilit ülkelerden olan Gürcistan’ın geleceğini ilgilendiriyor. Putin, Kosova’nın 10 Mart’ta (yine Putin’in Kosova açıklamasında dile getirdiği Bask bölgesi ile sorunlu İspanya’da seçimlerin yapılacağı tarih) yürürlüğe gireceği açıklanan Kosova bağımsızlığı halinde Gürcistan’dan kopup Rusya’ya bağlanmak isteyen Abhazya ve Güney Osetya bölgelerine ilişkin siyaseti gözden geçireceğini söyledi. Sınırlar değişmeye başladı mı durdurmak zor olabilir. Aynı şey Irak ve diğer ihtilaflar için de geçerli. Rusya’nın ABD ile yaşadığı 1962 füzeler krizindeki iki sahneden birinin Küba, diğerinin de Türkiye olduğu unutulmamalı.

Bütün bu tablonun üzerine Türkiye’nin Rus doğalgazına Rusya’nın kendisinden bile çok bağımlı olduğunu yerleştirirsek, Moskova’nın Ankara ve Ankara ile ilişkilere bakışı giderek daha çok önem taşıyor.

Dışişleri Bakanı Ali Babacan bu ve diğer sorunları ele almak amacıyla bu hafta Moskova’da olacak. Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov’la yaptığımız söyleşi, yalnızca Babacan’ın ziyaretine değil, başta Kosova ve Kıbrıs olmak üzere bu gelişmeler nedeniyle de ilginç bir zamana rastladı.

Söyleşiyi, Türkiye’den iki meslektaşım; Sabah’tan Muharrem Sarıkaya ve NTV’den Murat Akgün ile birlikte yaptık. Lavrov’un sorularımıza yanıtları (bazı bölümlerini yer sıkıntısı nedeniyle özetleyerek) şöyle oldu:

– Türk-Rus ilişkilerinde son zamanlarda gelişme gözleniyor. Yalnızca ekonomik değil siyasi olarak da Türk yetkililerle sık sık temasta bulunuyorsunuz. En çok neleri konuşuyorsunuz? Rusya açısından hangi konular önemli, neler bekliyorsunuz?

– Türkiye’yle ilişkilerimize büyük önem veriyoruz. Çok yönlü ortaklığa doğru ilerliyoruz. Dışişleri bakanları düzeyinde 2001 yılında Avrasya bölgesinde işbirliği belgesini de imzaladık. Bu da Türkiye ve Rusya’nın ilişkilerini geliştirmek konusundaki stratejik yaklaşımını ortaya koyuyor. Liderlerimiz düzenli olarak bir araya geliyor, ihtiyaç olması halinde de düzenli olarak hem genel konular, hem de iki ülkeye özel konuları telefonda görüşüyorlar. Tabii ki Ortadoğu’daki Irak’taki durum, İran’ın nükleer programıyla ilgili meseleler, Kıbrıs konusu sürekli olarak görüşmelerimizin gündeminde oluyor. Karadeniz bölgesinde özellikle güvenlik, deniz ve karayolu ulaştırmasındaki işbirliğimizi de özellikle vurgulamak istiyorum. Türkiye’nin bahsettiğim konularda sergilediği dengeli ve sorumlu tavrına büyük değer veriyoruz.

Türkiye ekonomik ilişkilerde çok önemli ortaklarımızdan biri. Ticaret hacmimiz 22-25 milyar dolara da ulaştı. Türk şirketlerinin Rusya’ya yaptığı yatırımın oranı yaklaşık 5 milyar dolar değerinde ve artıyor. Rusya’nın hemen her yerinde faaliyet gösteren Türk inşaat şirketleri Soçi’de 2014’te yapılacak olimpiyat oyunları için gerekli altyapının inşasıyla da ilgileniyorlar. İlişkilere dair değerlendirmem çok olumlu. Türkiye Cumhurbaşkanı olan, eski dışişleri bakanı sayın Abdullah Gül ile mükemmel ilişkiler geliştirmiştim. Moskova’ya resmi ziyarette bulunacak olan sayın Ali Babacan’la da geçen eylülde New York’ta görüşme fırsatım oldu. Kendisiyle de çok iyi bir ortaklık kuracağımızdan hiçbir şüphem yok.

– Rusya Devlet Başkanı Putin’in geçen yıl Münih Güvenlik Konferansı’ndaki konuşmasıyla Rusya uluslararası siyasete güçlü bir dönüş yapmıştı. Aradan bir yıl geçti, dengelerde sizce değişiklik var mı? Özellikle füze sistemleri, radar sistemleri konusunda Doğu Avrupa’da ABD ve Rusya arasında yaşanan sıkıntılar Türkiye’yi etkiler mi? Etkilerse nasıl etkiler?

– Rusya uluslararası meselelere ideolojiyi temel alarak değil, “Çıkarlarımızı kararlılıkla korumak istiyoruz” diyerek yaklaşıyor. Uluslararası ilişkilerde eşitlik temelinde sorunların tahlilli, karar alınması ve uygulanması birlikte, ortaklaşa yapılmalı.

Hatırlayacağınız üzere Sovyetler Birliği ve ABD bir anti balistik füze anlaşması imzalamıştı. 2001’de ABD yönetimi tek taraflı olarak bu anlaşmadan çekilmeye karar verdi. Biz de onları sonuçları konusunda uyardık. Eğer bir ülke varsayımlara dayanarak da olsa herhangi bir saldırıdan kendisini savunmak için girişimlerde bulunursa ve bir yandan da nükleer saldırı silahlarını artırmaya da başlarsa, o zaman askeri planlamacılarımızın bunu düşünmesi gerekir. ABD bir saatte dünyanın herhangi bir yerini vurmaya hazır hale gelirken, bunun Rusya’yla ilgisi olmadığını varsayamayız. Rusya’nın ortaklaşa bilgi paylaşımı için önerileri değerlendirilmeli.

– Türkiye ile Rusya’nın enerji işbirliği geçmişe dayanıyor. Türkiye başka projelerin de parçası. Bakü-Tiflis-Ceyhan, Şahdeniz, Nabucco, Yunanistan ile gaz anlaşması, Irak’tan petrolün yanı sıra doğalgaz nakli gibi. Rusya’nın da kendi projeleri, örneğin Burgaz-Dedeağaç hattı projesi var. Rusya yeni projeler konusunda kararlarını neye göre verecek? Örneğin Samsun-Ceyhan, ikinci mavi hat yapılır mı? Irak’ın geleceği çerçevesinde enerji resmine Rusya nasıl bakıyor?

– Türkiye doğalgazının yüzde 65’ini ve petrolünün yüzde 25’ini Rusya’dan alıyor. Sayın Ali Babacan da son dönemde Rusya’nın bir enerji tedarikçisi olarak güvenilir bir ortak olduğunu ifade etti. Sadece doğalgaz da değil. Türkiye nükleer enerjiyle de ilgileniyor. Bizim şirketlerimizin de bu alanda sunacakları önemli avantajlar var ve işbirliğine hazırlar. Avrupa’da enerji güvenliği ve Türkiye ile Rusya’nın bu alanda oynayacağı role gelince, şunu söyleyebilirim: Günümüzde geçerli olan ‘ihraç yollarının çeşitlendirilmesi’ne inanıyoruz. Bunu sadece ekonomik nedenlerle yapıyoruz, siyasi ya da ideolojik nedenlerle değil. Burgaz-Aleksandropolis ve diğer projelere yaklaşımımız da bu.

Yeni boru hatları planları yaparken mevcut hatlara verdiğimiz hidrokarbonların oranını kesinlikle azaltmayız. Nabucco ve saydığınız diğer projeler önemli, ancak boru hatlarını dolduracak kadar doğalgaz ve petrol bulunabilecek mi? Ne kadar çok ihracat hattı olursa, bu, Avrupa’nın enerji güvenliği açısından o kadar iyi olur. Biz tedarikçi olarak sorumluluğumuzun farkındayız, uzun dönemli anlaşmaların hidrokarbonların taşınmasında en güvenilir yol olduğunu düşünüyoruz ve hiçbir sözleşmemizin kurallarını da ihlal etmedik. Bence Rusya ve Türkiye bu alanda çok önemli ortaklar olmaya da devam edecektir.

Irak’a gelince… Herkes gibi Rus şirketleri de Irak petrolü ve doğalgazı ile ilgileniyor ama ülkedeki güvenlik durumu gelişmedikçe orada büyük çaplı projelere girmeyi düşünemezsiniz. Yani ortak çabalarla güvenliği artırdığımız zaman istikrarlı bir Irak’ın dünya enerji piyasalarında çok daha etkin bir oyuncu olması ihtimalini de o kadar artırmış oluruz. Bu açıdan Türkiye’nin ülkedeki durumun sakinleşmesi, toprak bütünlüğü ve egemenliğinin korunması için sakinleştirici çabalarını takdir ediyoruz. Irak parlamentosunun hâlâ tartıştığı petrol yasası da çok önemli. Umarız bu yasa Irak’ın yabancı ortaklarının hiçbirini dışlamaz ve herkese eşit fırsatlar sunar.

– Kıbrıs gibi Irak ve İran konularının da Türk-Rus görüşmelerinin gündeminde olduğunu söylediniz. Sizce İran’a nükleer programı nedeniyle bir Amerikan saldırısı olabilir mi? İkincisi de, Rusya Irak’ın geleceğine ve PKK’nın Irak topraklarından yönelttiği terörist faaliyete karşı Türkiye’nin operasyonlarına Rusya nasıl bakıyor?

– Irak’ta Maliki hükümetinin ulusal uzlaşma yolunda izlediği politikayı güçlü şekilde destekliyoruz. Irak’taki tüm önemli siyasi, etnik ve dini aktörler uzlaşma sürecine dahil edilmediği sürece sorunların tatmin edici bir şekilde çözülebileceğini düşünmüyoruz. Ayrıca Irak’ın toprak bütünlüğünü korumak açısından Kürt faktörü de çok önemlidir, ki biz kesinlikle bu ülkenin toprak bütünlüğünün korunmasından yanayız.

Irak Kürdistan’ında herhangi bir grubun da yasadışı ve şiddet içeren faaliyetlerde bulunma girişimlerini kesinlikle kınıyoruz. Irak’taki güçlüklerin çözülmesinde güç kullanılmasından yana da değiliz. Irak Kürdistan’ındaki liderlerin de sorumluluklarını kullanarak bölgenin kimse tarafından şiddet uygulamak için kullanılmasına izin vermemelerini umuyoruz.

İran konusuna gelince, bu pek çoğumuzu endişelendiren bir mesele. Çözülmesi için müzakerelerin başlatılması yönünde başlatılan çabalara hepimiz destek veriyoruz. İran’ın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile işbirliğini memnuniyetle karşılıyoruz.

İran’ın nükleer programından kaynaklanan meseleyi herhangi birinin güç kullanarak çözmek isteyebileceğini düşünemiyorum. Bu kesinlikle kabul edilemez ve düşünülmez. Hepimiz çabalarımızı iki değil, üç katına çıkararak müzakereler yoluyla bir çözüm bulmak için uğraşmalıyız.
Sadece AB, Rusya, Çin ve ABD değil, bölge ülkeleri de, özellikle Türkiye bu konuda çok yapıcı bir rol oynadı. Belki çabaları çok kamuoyuna yansımadı ama daha iyi koşullar yaratmak için Türkiye’nin çok yapıcı bir rol oynadığını söyleyebilirim.