150. YILDA DERNEKLERİMİZ ve DERNEKÇİLİĞİMİZ

YEMUZ Nevzat Tarakçı
05.05.2014

Aradan bir buçuk asır geçmiş, dile kolay.

Gurbet, acı, çile dolu trajik uzun bir hikâye.

Bu zaman zarfında ne kadar birlikteliğimizi korumuşuz, yok oluşa ne kadar direnmişiz, ne kadar eriyip kaybolmuşuz, tartışılır.

An itibariyle dilimiz, kimliğimiz, gençliğimiz ne durumda?

Ya tarih bilincimiz, ya kültürel duyarlılığımız?

Ya kendi aramızda diyaloğumuz, uyumumuz?

Anavatanla bağlantımız?

Duyarlılığımız ya da duyarsızlığımız?

Geleceğimiz?

Gençliğimiz?

 

DERNEKLERİMİZ FETRET DÖNEMİNİ Mİ YAŞIYOR?

“2014 Mayıs’ında kültür derneklerimizin ve dernekçiliğimizin manzara-i umumiyesine bir bakalım.

150 yıllık büyük resmi birlikte inceleyelim, derneklerimiz, olması gereken yerde mi acaba?

Gidişat iç açıcı mı?

Şöyle bir gözümüzde canlandıralım dernekçilik faaliyetlerimizi.

Derneklerimizden zihinlere yansıyan görüntüler güven ve huzur veriyor mu insanımıza?

Yoksa dağıldık, döküldük, savrulduk mu?

Sahi derneklerimiz fetret dönemini mi yaşıyor yoksa?

Yani duraklama dönemi.

Zordur bu konuyu konuşmak, bu noktayı tartışmak.

Bu konuda çok ciddi öz eleştiri gerekiyor.

Bir de samimiyet ve kocaman yürek!

Fertleri, aileleri harekete geçirecek, kültürel boyutta topluma ışık tutacak yegâne kurumlarımız değil mi derneklerimiz?

Derneklerimiz, toplumuyla bütünleşmiş, her kesimi kucaklamış, 150 yılın birikimini yansıtan, üreten, paylaşan enerji dolu kurumlar olmalı değil mi?

Yoksa derneklerimiz, “Yeter ki borçtan, harçtan kapanmasın, ne olacak yani bir araya geldiğimiz sohbet, muhabbet ettiğimiz yerler.” mi?

Derneklerimizi bir bir ele alalım bakalım bu güne kadar ne yapmışlar?

150 yılda neler yapılmış yapmışız bir bakalım:

Toplumla kaç programda kaç kez bir araya gelmişler, kaç kez kucaklaşmışlar?

Hangi kültürel eğitimi vermişler?

Gençlere ne katmışlar?

Yönetim kurulları dernekte kaç kez sabahlamışlar?

Ailelere, bayanlara ne kazandırmışlar?

Öğrencilere eğitim bursu mu vermişler?

Kültürel duyarlılığa sahip gençlerin sayısını mı arttırmışlar?

Gençlik seminerlerinde mesafe mi kat etmişler?

Duyarsız ailelere, ilgisiz anne ve babalara bilinç mi kazandırmışlar?

Ana dili konusunda ne üretmişler?

Çocuklarımızın ve gençlerin derneğe ilgisini arttırmak için hangi cazip projeyi hayata geçirmişler?

Derneğe ilgi duyan bayanların sayısını kaça katlamışlar?

Kaç gazete, kaç dergi yayınlamışlar?

Kaç konser, kaç spor turnuvası düzenlemişler?

Kaç gençlik buluşması programında gençlerin moralini, motivasyonunu yükseltmişler?

Bunları yapmadılarsa söyleyin Allah aşkına dernek yöneticileri ne yapmışlar?

Gençler kimlik ve kültür bunalımı yaşarken dernek temsilcileri neyle uğraşmış?

Gençlerle kavgayı mı sürdürmüşler, okeye mi dönmüşler, çayları mı tazelemişler?

Bu sorulara sağlıklı cevap veremiyorsak ne olur vicdanınıza danışarak söyleyin derneklerimizin hali içler acısı değil mi?

 

DERNEKLERİMİZİN BUGÜNKÜ HALİYLE BU TOPLUM NASIL KÜLLERİNDEN DOĞACAK?

Bir bakın geldiğimiz noktada tel tel dökülmüyor mu derneklerimiz, dernekçiliğimiz?

Fetret dönemi yaşamıyor mu kurumlarımız?

Yoksa birbirimizin gözünün içine baka baka yok mu oluyoruz, yok mu olacağız?

Derneklerimizi heyecanını yitirmiş yöneticiler yönetiyorsa.

Bu yöneticilerimizin hatırı sayılır bir kısmı, konuşması, duruşuyla ideali hançerliyorsa.

Derneklerimizin eğitim, bilgilendirme, araştırma, derleme… gibi hiçbir derdi yoksa nasıl küllerinden doğacak bu toplum?

 

“BU KÜLTÜR YOK OLMUŞ” KİMİN UMURUNDA?

“Derneğin kapısını açık tutuyoruz ya kardeşim daha ne yapalım?

“Sen boş konuşuyorsun, sen dernek masraflarını karşılamanın dayanılmaz çilesini bilmiyorsun!”

“Dernek yönetiminde görev almak kolay mı, biz her ay aidatlarla uğraşmaktan ölüp ölüp diriliyoruz, ne haber?”

“Açık işte dernekler, gelin oturun, çay için, okey oynayın! Başka ne yapacağız ki?”

“Hem düzenli şekilde cenazelere de katılıyoruz ya?”

“Dernekte okey oynuyoruz ya?”

“Ankara’lara kadar gidip toplantılara da katılıyoruz ya!”

“Daha ne yapacağız kardeşim, insaflı olun biraz!”

 

TARİH SİZDEN HESAP SORACAK

Siz ey toplumun sorumluluğunu üstlenen yiğit(!) yöneticiler!

Bilmediğini de bilmeyen kahramanlar(!)

Hadi biz de size soralım, buyurun siz de cevap verin!

Toplum adına, kültür hesabına ne yaptınız, ne yapıyorsunuz?

Bu plansız, programsız, bu ümitsiz, bitkin haliniz yakışıyor mu size, yakışıyor mu bize?

Söyleyin siz ne yapıyorsunuz, neden o görevdesiniz?

Siz, unutulan dilimizin acısı, yok olan kültürümüzün sancısıyla yönetim olarak kaç kez dernekte sabahladınız?

Siz, genç Nart’ların, güzel Setenay’larıın kültürel kaynağını beslemek için hangi çabaların içinde oldunuz?

Siz, Anavatandan gelenlerle kardeşlik potasında yürekleri birleştiren şenliklerin, festivallerin çıtasını mı yükselttiniz?

Siz, maddi imkânsızlıklar içinde okul masraflarıyla boğuşan kaç gencin eline öğrenci bursu tutuşturdunuz?

Siz, kültür ve sanat programlarının neresindesiniz?

Siz, dernek, kültür, gençlik denilince mangalda kül bırakmayan ey dernek derebeyleri, Ey Çakırcalı Efeler,

Unutmayın bu ihmalin vebali çok ağır olacak, er geç bu toplum sizi sorgulayacak, tarih sizden hesap soracak!

Ey Çerkes toplumu, unutmayalım, bir ülke, bir halk, bir toplum, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!” diyorsa, o zaman “yok oluşun geri sayımı” başlamış demektir.

Tarih, o toplumun da yok “oluş hikâyesi” ni yazacaktır.

21 Mayıs’ların, birlikteliğimize, kültürel bilinçlenmemize ışık tutması temennisiyle.