2009’u da gerilerde bıraktık. Yılın
ilk yarısı nasıl geçti farkında olmadım. Haziran'ın son haftası
duyduğum ağabeyimin hastalık haberi beni, ailemi derinden üzdü..
Hastalığını ilk duyduğumuz günlerde kendisi de dahil hepimiz
şoktaydık. Hepimiz sağlığın, sağlıklı günlerin ne demek olduğunu
bir anda sarsıntı gibi ensemizde hissettik.
Belli zaman aralıklarında yaptırdığı rutin sağlık kontrolleri
sırasında ve şüphelerden yola çıkılarak adını yazmakta zorlandığım
o hastalığın teşhisini gösteren tahlil sonuçlarını beklenmedik bir
anda elinde buldu. Tesadüfen ortaya çıktığını sandığımız
kolonlarda görülen tümörün tedavisine acilen başlaması gerektiği
söylendi. Birkaç farklı doktorunda aynı şeyleri söylemesi üzerine
teşhisten bir hafta sonra ameliyata alınması gerektiği kararı
verildi..
Ameliyat öncesi doktoru kendisine her şeyi söyledi. Ameliyat
sonrası olabilecek en kötü sonuçlara da hazırlıklı gibi bizlere
öyle görünüyordu ama onun içinden neler geçiyor, neler düşünüyordu
kendisinden başka kimse bilemezdi. Daha elli yaşındayım, çocuklar
da küçük diyor ve gözleri dalmıyor değildi.
Ankara’da MESA hastanesinde branşında en başarılı denebilecek
Prof. Dr. Ayhan Kuzu ve ekibi tarafından ameliyat için randevu
verildi. Ameliyat öncesi aile meclisiyle Ayhan hoca arasında son
kez görüşmeler yapıldı. Merak ettiğimiz konularda sorularımıza
kısa ve net cevaplar verdi. Biz de kendisine ne söyleyebilirdik ki
elinize emanet ediyoruz, güveniyoruz demekten başka. Üç saatte
yakın ameliyatta kaldı. Ameliyat sonrası yaptığı açıklamalarla ona
olan güvenimiz bir daha yenilendi. Başarılı geçen ameliyat
sonrasında çok sevindik ama yine de endişelerimiz bitmemişti. Asıl
tedavi bundan sonrasında başlayacaktı. Öyle bir hastalık ki,
ameliyat olup bir hafta sonra ayağı kalkınca da bitmiyor. Uzun,
yorucu ve sabır isteyen bir tedavi süreci onu bekliyordu..
İlaçlı tedavinin beşinci ayının sonuna geldik. Bir aylık bir
tedavi süreci kaldı...İlaçlar doğal olarak tabi ki sarstı.
İnşallah vücut tekrar toparlayacak. Ayrı şehirde yaşıyor
olmamızdan dolayı sık sık sormak istiyorum ama ağız dolusu
hastalığı hakkında ona soramıyorum. Rahatsız etmekten, hastalığını
hatırlatmaktan her birimiz olmadığımız kadar hassas ve ne çok
şeyden imtina eder olduk diyorum.
Onu ne çok sevdiğimi, her andığımda burnumun sızlamasından bir
daha anlıyorum. Hep çocukluğum, öğrenciliğim ağabeyimle bir arada
geçti. Ne zaman ki üniversiteden mezun oldu iş hayatına atıldı o
zaman onunla aynı eve doğru olan yollarımız ayrıldı. Diğer
kardeşlerimin onu benden kıskanmalarında haksız değillermiş.
Necdet’i daha çok seviyorsun demelerine fırsat vermiyordum ama ona
olan bağlılığımın ve ona olan sevgimin farklılığını şu son altı
ayda daha da belirginleşti. Ben de kabul ettim ama galiba bir ben
değil, hepimiz onu gizliden gizliye farklı sevdiğimizi birbirimize
itiraf ettik gibi bir halimiz de var.
Bütün bu yaşadıklarımızdan sonra herkese seslenmek istiyorum.
Sağlığımızı ihmal etmeyelim. Olması gerekli yıllık kontrolleri
yaptıralım. Biz ailece ağabeyime kilo veriyorsun, rengin iyi
görünmüyor bir doktora görün diyorduk ama o karşı çıkıyordu.. Ben
isteyerek kilo almıyorum, haftada üç gün spor yapıyorum vb. şeyler
söylerdi. Gerçekten de sağlığına da önem verir gibi görünüyor, iyi
de spor yapıyordu. Hatta doktorun ilk söylediği cümle “sen
nasıl oldu da bu hastalığa şimdiye kadar direndin” demiş. Belki
yaptığı spor sayesinde hastalık kendini gösteremedi bilemiyoruz…
İnanın anlayamadık bu hastalık nasıl oldu da fark etmeden o kadar
ilerledi.
2009 yılının ikinci yarısı benim için işte böyle geçti. Önümüzdeki
günlerde hastalığının seyri inşallah çok daha iyi olacak ve beni
sevindirecek. Sizlerinde bu sevinçime ortak olacağınıza hiç şüphem
yok. Allah onu bütün sevdiklerine bağışlayacaktır diye dua etmekte
başka da elimizden bir şey gelmiyor.
Sağlığımız elden gitmeden kıymetini bilelim. Her şeye bir çözüm
bulunur, bulunuyor da yeter ki sağlık olsun…
CircassianCenter Notu: Değerli yazarımız Müzeyyen hanımın
ağabeyi Necdet beye büyük geçmiş oldun diyor, bir an önce
sağlığına kavuşmasını diliyoruz... |