Xabze öğretileri, kişinin sağlıklı bir ruhsal yapıya sahip
olabilmesi için doğal çevre kadar, sosyal çevrenin de etkisi
olduğunu söyler. Sosyal çevrenin ana unsurunu teşkil eden
insan ilişkileri çağımızda bilimsel araştırmalara mevzu
olmuş çok boyutlu bir konudur. Bu sorunun ana unsurlarından
birisi de iletişimdir. İletişim bir bireyden çıkan
bilgilinin, karşı birime ulaşması, onda bir etki uyandırması
ve bunun ilk bireye geri dönme sürecidir. İçeriği ne olursa
olsun toplumsal bir sorunu çözmek için insanların iletişim
kurmaları gerekir. Başkalarını anlamak, sürtüşme ve
çatışmaya girmeden sorunlara kabul edilebilir, çözümler
getirmek için tek yol “sağlıklı iletişim”dir.
Xabze etkili bir
iletişimin önceliklerinin; - Öz güven,
- Saygı ve nezaket, - Sevgi dili (siz dili), - Sevecenlik (sempatiklik), - Empati yapmak, - İnandırıcılık (ikna kabiliyeti), - Anlayış ve
hoşgörü, - Tutarlılık ve kendiyle barışıklık, olduğunu söyler.
İletişimin temel
basamaklarını;
Gönül dili (göz),
Beden dili (yüz),
Konuşma dili (söz), olarak sıralayabiliriz.
Şimdi kısaca gönül ve
beden dillerine gelmek istiyorum.
Gönül dili, bakışlarla ifade edilir.
Bir bakış bir bakışa neler neler anlatır.
Bir bakış bir aşığı saatlerce ağlatır.
Bir bakışın manâsı hiçbir lisanda yoktur.
Bir bakış bazen şifa bazen zehirli oktur”
Dosdoğru bakışta;
hikmet, Yan gözle bakışta; hıyanet, Yukarıdan aşağıya
bakışta; kin ve husumet vardır.
Birbirini tanıyanlar arasında selam ile başlayan iletişim el
sıkma ve sarılma ile devam eder. Göz göze gelen iki insan
kısa süre içinde bilgisayar gibi çalışan sinir sistemi
aracılığı ile karşısındaki insandan gelen tüm uyarıları
alır, bütünüyle algılar, değerlendirir, “kucakla” ya da
“kucaklama”, “sarıl” ya da “sarılma” gibi son buyruğu verip
davranış biçimini belirler. Sarılma, sırtı sıvazlama, sırta
vurma hareketleri “Bana inan”, anlamına gelir.
Mimikler sözsüz iletişimin yüze yansıtılması, yüzde anlatım
bulmasıdır. İnsanlar birbirlerine yaklaştıkça yüz yüze, göz
göze iletişim başlar. Bu tür iletişimde yüzde gözlerin
yapısı yanında mimiklerin de önemi çoktur. Çoğu zaman
başkalarına ait ilk bilgileri onun yüzünün biçimini ya da
bakışlarını yorumlayarak ediniriz.
“Yüz vermek” iletişimin süreceğini, “yüz bulmak” karşı
tarafın gereksiz yakınlaşma içinde olduğunu, “yüz çevirmek”
iletişimin kesildiğini ifade eder. “Yüzüne bakılır”, “yüzü
sıcak”, “yüze güler”, “yüzü yumuşak” insanlarla kolay
iletişim kurulur.
“Ekşi yüzlü”, “yüz
bulunca astar isteyen”, “yüzü mahkeme duvarı gibi”, “yüzü
davul derisi ile kaplı”, “yüzsüz” olan insanlarla da
iletişimden kaçınılır.
Sevgili kardeşlerim, insanlar arası asıl iletişim sözlü
iletişimdir. Bir kimseyle konuşurken onun demek istediği ile
bizim anladığımızın aynı olup olmadığını denetlemeye de
“geri iletişim” diyoruz. Yüz ifadelerimiz, kişiye verdiğimiz
tepkiler ile bizim konuşulanı iyi anlayıp anlamadığımızı
konuşana geri iletişim ile anlatabiliriz.
İletişim kurduğumuz şahıs ile konuşurken, seçtiğimiz
sözcüklere çok dikkat etmeli ve anlaşılır şekilde konuşmaya
önem vermeliyiz.
Dil onun sahibi olan insanların dünya görüşüne, inançlarına,
hayata bakış tarzına, kültür ile medeniyet anlayışına,
zevkine göre şekil, anlam ve derinlik kazanır. Her millet,
kendi dilini buna göre yaratır. Kelimeler, sözler; akıldan
geçenlerin, niyet ve kararların, hatta bilinçaltındaki bazı
birikim ve gerçeklerin işaretleri, göstergeleridir. İşte
onun içindir ki, insan neyi düşünüyor, söylüyor ve yapıyor
ise, kendisi de odur.
Dış görünüşü güzel, hareketleri zarif olan bir kişi, kulağı
tırmalayan ses tonu, kaba ve sert konuşma biçimi nedeniyle
insana itici gelebilir. Gerçekten de kimi insanın dili
“yılan gibi sokar”, kimisiyse “tatlı diliyle yılanı
deliğinden çıkarır”. Kimisinin konuşması öyle tatlı ve
çekicidir ki, “ağzından bal akar”. Kimi insan “dereden
tepeden“ konuşur, insanı oyalar. Kimisi “ileri geri
konuşur”, insanı üzer. Kimisi “pes perdeden konuşup” insanı
çeker. Kimisi “üst perdeden konuşup” insanı iter. Esprili,
nükteli, şakalı söz, çoğu insanın hoşuna gider, ancak
kaygılı, sıkıntılı durumlarda bu tür konuşmalar
anlayışsızlık ve kabalık olarak nitelendirilir. Çoğunluk,
karamsar konuşan, sürekli olarak kendinden ve başkalarından
yakınan insanlardan kaçınılır. Çerkesler: “eğri oturup,
doğru söyleyerek” gerçekleri dile getirir.
Bakınız Yunus Emre ne
diyor; ”Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı,
Söz ola zehirli aşı, bal ile yağ ede bir söz.”
Mevlana, ”Kalp, deniz, dil kıyıdır. Denizde ne varsa
kıyıya o vurur” diye buyurmuş.
Aristo ise bu fikri pekiştiriyor, “Akıllı insan
düşündüğü her şeyi söylemez, ama her söylediğini düşünür.
İyi iletişim kurmak için, önce iyi bir dinleyici olmalıyız.
Bir kimseye yararlı olmanın tek yolu vardır o da
karşınızdakini dikkatle dinlemek.
İnsanlar arası iletişim kopukluğunun önemli nedenlerinden
biri “dinliyormuş gibi görünme” durumundan kaynaklanır.
Zaman zaman karşımızdakini “nezaketen” dinliyor görünürüz.
Bazen de gerçekten dinlemek istesek de aklımız başka tarafa
takılır.
Bu da iletişimin kurulmasını engeller. O halde iyi bir
dinleyici olabilmek için önce konuşmacı ile göz göze gelecek
şekilde oturun, dinleyin. Onun sözlerini, mimiklerini,
hareketlerini algılamaya çalışın. Ona sık sık
“anlattıklarını dikkatle izliyorum”, “seni duyuyorum”
biçiminde geri iletişimi kolaylaştıracak bilgiler verin.
Bunu göz, baş, boyun hareketleri ile gösterin, bu durumu
açık seçik belirtin “önerilerinize katılıyorum”, “aynen
paylaşıyorum” gibi ve anlaşılmayan kısımlara açıkça
“şurasını anlayamadım” sözcükleriyle ortaya koyun.
Xabze; konuşma yapan bir kişinin açığını yakalamayı,
kişiliğinizin gücünü, üstünlüğünü göstermek amacı ile tuzak
kuran bir dinleyici olmanızı yasaklamıştır.
“Hele bir düşünelim bakalım” “bugün git yarın gel” “biz sizi
ararız” gibi sözcüklerin bir atlatma olduğunu herkes bilir.
Bu nedenle elden geldiğince “evet” ya da “hayır” konusunda
açık sözlü ve dürüst davranalım. Ama Ünlü filozof Pisagor’un
şu sözlerini de unutmayalım: En eski ve en kısa kelimeler
olan “evet” ve “hayır” konuşurken en çok düşünülerek
söylenmesi gereken kelimelerdir.
|