Bilginin ve görgünün en büyük araç olduğu çağımızda, Xabze
üzerine her türlü enformasyonu paylaşmalıyız. İnsanlık
tarihi boyunca en büyük mücadele insanların kendi
nefisleriyle olan amansız kavgasıdır. Bu nedenle, Xabze
kültüründe teşekkür ve özrün önemi üzerinde durmak
istiyorum. Teşekkür etmek, yapılan bir iş, gösterilen çaba
ya da nezaketten ötürü duyulan minnetin, memnuniyetin, sözlü
bir ifadesidir. Bununla birlikte, çeşitli sembolik
ifadelerle veya sağ el’i kalbin üstüne götürüp, başını
aşağıya doğru hareket ettirmek sureti ile de teşekkür
edilebilir. Teşekkür etmek, her dildeki en sade ama en güçlü
ifade tarzıdır.
Dünyanın her yerinde insanları “Teşekkür ederim” sözüyle
etkilemek, onların kalplerini kazanmak mümkündür. Teşekkür
sözcüğü birçok dilde farklı olsa da söyleniş amacı olarak
aynıdır. Abazaca= Yıtebup, Çerkesce= Thavopsov, Çeçence=
Barkal, Gürcüce= Madloba, Kürtçe= Sipas, Baskça=
Eskerrikasko, Arapça= Şükran, Farsça= Müteşekkirem, Rusça=
Spasiba, Japonca= Arigato gibi.
Hayatta insanların paradan daha fazla istediği tek şey,
takdir edilmektir. Dolayısıyla, bir insana kendisini değerli
hissettirmenin ilk adımı ona yaptıkları için teşekkür etmek
ve gerektiğinde ondan özür dilemesini bilmektir. “Teşekkür
ederim” ile “Özür dilerim” sözleri doğru zamanda ve
içtenlikle kullanıldığında bütün ilişkilerimizde bir sihir
etkisi yapacaktır.
İnsanlarla iyi iletişim kurmanın temeli, onlara değer
verdiğimizi hissettirmektir. Bir kişiden özür dilemek ya da
ona teşekkür etmek “Sen benim için önemlisin” anlamına
gelmektedir.
Kimi insanlar hep haklıdırlar. Hiçbir konuda hata yapmazlar.
Asla teşekkür etmezler. Başkalarını takdir etmeyi akıllarına
bile getirmezler. Özrü de teşekkürü de hep başkalarından
beklerler.
Bizim insanımız, özür dilemenin bir tür yenilgi, teşekkür
etmenin de karşı tarafa minnet etmek olduğunu düşünüp,
farklı bazı davranışlarla durumu idare etmeye çalışır.
Hâlbuki doğru düzgün özür dilemeyi de teşekkür etmeyi de
önce kendimiz öğrenmeliyiz, daha sonra da çocuklarımıza
öğretmeliyiz.
Olaya kendimizle barışık bir açıdan bakacak olursak, burada
yazılan pek çok şey ve burada anlattıklarımız ne yazık ki
gerçektir.
Buna benzer başka örnekler de verilebilir, ama bu
bir ölçü meselesidir, ölçüyü kaçırmamak gerekir, ölçü
kaçınca Xabze’ye zarar vermektedir.
Bir örnek!
Kendi başımdan geçen bir olay:
İnsanlara az çok, küçük büyük demeden yardım etmeyi severim.
Burada adını vermek istemediğim bir ülkeye giderken, o ülke
vatandaşı olan kısa boylu bir yakınım, Türkiye’den 42 numara
burun tarafı dikişsiz, derisi parlak, topukları 7 cm olan
siyah bir çift ayakkabı sipariş etmişti. Ayakkabıcılarda bu
tip ayakkabı bulamadığım için özel alarak topukları 7 cm. 42
numara kaliteli bir çift ayakkabı yaptırıp, götürdüm.
Arkadaşıma ayakkabıları uzatınca, eline almak istemedi,
masanın üzerine bırak diyerek ilgiyi başka yöne çekti.
Birkaç gün sonra tekrar uğrayıp, ayakkabıları beğenip
beğenmediğini sorduğumda:
“Sıfayem fede xuğep”
(İstediğim gibi olmadı) dedi.
Aynı ülkeye ikinci defa gitmeden 15 gün önce, saf duygularla
o kişiye yine telefonla bir ihtiyacı olup olmadığını
sorduğumda, bu sefer buzdolabının kartının yandığını
söyledi, model ve numarasını verdiği ünlü bir marka olan
buzdolabının kartını istedi. O firmanın merkezi
İstanbul’daydı, oradan kartı sipariş edip, Almanya’dan
getirttim ve gittiğimde kartı kendisine verdim. Bu sefer
resmen teşekkür bekledim ama yine çıt yok. Dönüşümden bir
gün önce kendisinin yanına uğrayıp, kartın buzdolabına uyum
sağlayıp sağlamadığını sorduğumda, kartın işe yaramadığını
söyledi, öyle ise kartı iade et, ben de geri götüreyim
dedim, dur eve bir sorayım dedi. Sözde telefonla eve sorup,
çalışmış, çalışmış diyerek işi basite indirgeyip geçiştirdi
ve yine de teşekkür etmedi.
O arkadaşım sıradan cahil bir kişi değildi, fırın
çalıştıran, makine mühendisi olan, ülkenin Cumhurbaşkanı ve
Bakanlarıyla oturup kalkan bir iş adamıydı. Üçüncü seferinde
kendisi bana telefon edip, fırın arızalandı çalışmıyor,
Bursa’dan bana şu- şu parçaları al ve gelirken mutlaka getir
dedi. Ben de olmaz diyemedim, ama olur da demedim hiçbir şey
almadan tekrar o ülkeye gittim. Benim geldiğimi öğrenen o
arkadaş yanıma uğrayıp hoş geldin dedikten sonra, sipariş
ettiği parçaları getirdiğimi sandığından, işinin acele
olduğunu söyleyip parçaları istedi. Parça falan
getirmediğimi söyledim. O da neden getirmedin, dedi. Daha
önce getirdiklerim için bir kere olsun teşekkür bile
etmedin, o sebepten ötürü getirmedim, özür dilemezsen,
bundan sonra da getirmeyeceğim, dedim.
Bana baktı ve ben teşekkür edip, özür dileyip kendimi küçük
düşürmem. Teşekkür etmek ayıp değil mi? dedi.
Teşekkür etmek neden ayıp olsun, teşekkür etmek, uygar
insanlara yakışan bir davranıştır dedim. Fakat, kendisi bunu
ya anlamakta zorlandı ya da hiç anlamak istemedi.
Aslında, teşekkür etmek de özür dilemek de sanıldığından çok
daha büyük etkileri olan iki büyük güçtür. İçtenlikle
özrümüzü veya teşekkürümüzü paylaştığımızda, sadece karşı
tarafa değil, kendimize de iyilik yapmış oluruz.
|