|
|
................... |
|
................... |
ADIGAĞA |
24.06.2008 |
|
SHOQUL İlhan Aydemir |
................... |
................... |
Bilhassa Adige insanlarının övünç
kaynağı olarak daima kendilerine bir paye çıkardıkları, başlarını
hep dik tutmalarına dayanak olarak gördükleri, gerçekte bu güzel
kültür nedir, ‘’ne değildir’’i burada ortaya koymaya çalışacağız.
Ortaya koymaya çalışacağız der iken de burada az hata ile
gerçekleştirebilir isek kendimizi mutlu addedeceğiz. Yanlışlar
yapılır ise affınıza sığınıyorum. Adigelik ve Adıgağa dediğimiz
şeyler kendi dilinde doğru anlatım imkanları verebileceği gibi
uzun yıllar içerisinde egemenlik paylaşımları nedeni ile uğramış
olduğu erozyonların da etkisi olabileceği gibi bu olgunun
anlatılan şey değil de yaşanabilinen bir şey olması nedeniyle
anlatımların kifayetsiz kalması da doğal karşılanabilir. Her türlü
ihtimalde yapılabilecek hataları benim hatam olarak kabul etmeniz
de gerekir ve tenkitlerinizi beni tenkit olarak yönlenmenizden
mutlu olurum. Çünkü hayatın tüm safhalarını en ince detayına kadar
düzenleyen Xabze hayatın içerisinden uzun yıllar alan bir süreçte
süzülerek çıkmıştır. Hayatın kendisidir hatalar ise bana ait
olabilir yoksa Adigelik ve Adıgağa dediğimiz şey hatalardan
aridir. Buradan şu da eklenebilir egemenlik paylaşımı nedeni ile
bazı eziyet mantığı yürütülen olaylar da az değildir, bunlar ise
Adige xabzesi ile ilgili değildirler, nasıl ki her kuralın
icracıları bazen kendi menfaatlerini az veya çok kuralın
uygulanmasına yansıtıyor iseler burada da öyle bir durum vakidir.
Burada tüm detayları ile ortaya konulmaya çalışılacaktır.
Xabze hayatın içerisinden oluşmuştur. Bu cümleden olarak insanlar
arasındaki siyasi, ticari ve ve bazı ilişkiler her ne kadar xase
denilen toplantı kararları olarak çıkmış ise de ana temel oluşumu
kararlar ile değil hayatın gereklerinden doğal yollarla
kendiliğinden oluşmuştur. Xabze hayatın en ufak ayrıntısına kadar
uzanarak onun olması gereken şeklini insani yaklaşım ile
düzenlemiştir. Ufak tefek detaylar diye algılayabileceğimiz
şeylerden en büyük meselelere kadar her konu ve o konu ile ilgili
davranış ve çözüm yolları ortaya konulmuştur. Adıgağa dediğimiz
şey insani davranış göstermektir, xabze ise o insani davranışın
gösterilme biçimidir. Adige düşünce mantığına göre insani davranış
biçimi nedir? Xabzenin oluşum süreci ve xabzenin uygulamalarına
detaylı olarak eğileceğiz.
İnsanın birey olarak kendi davranışları, insan olarak insanlar
arasındaki ilişkiler, çocukların eğitim biçimi, kadın erkek
ilişkileri, büyüklerle küçükler arası ilişkiler, aile içi ve
akraba ilişkileri, kadın ve kocası arasındaki ilişkiler, kardeşler
arasındaki ilişkiler, insanlar arasındaki anlaşmazlıkların çözümü,
kurallara uymamak konusunda ısrarcı olanların durumu, insanlar
arasındaki hukuk kuralları, mülk paylaşımı, birçok nedene bağlı
olarak oluşan törenlere giriş ve çıkışlar, komşuluk ilişkileri,
dayanışma ve yardımlaşma, oyun ve eğlence, mertlik ve yiğitlik tüm
bu konulardaki xabze yaklaşımları irdelenecek ve ortaya konulmaya
çalışılacaktır.
Buradaki mükemmeliyet insanın aklına insanlığın ilk baştan beri
her şeyin doğrusunu biliyordu diye bir düşünceyi ortaya atmaması
da mümkün görünmüyor. Bu düşünce bir iddia olamaz fakat insanı
düşünceye sevk eder ve insanın evveliyatında olması gerekenler ona
öğretilmiş olması muhtemeldir düşüncesine destek verir nitelik
kazandırır. İnsanları yaratan onlara her şeyin ismini seslerden
hareket ile öğrettiği gibi, olması gereken davranışları da
öğretmiş olamaz mı? Mesela kulağın Adigebze’deki anlamı -Tanrı
seslenimlerini algılama yolu- olması bizim aklımıza bir şeyler
getirmez mi? Tabidir ki, bunlar sadece insanı düşünmeye sevk etmek
amacı ile zikredilmiştir yoksa bu böyledir diye iddia etmek
beraberinde dayanaklarının da olmasını gerektirir. Ben şahsen
tanrının insanlara doğruyu ilk başta öğretmiş olma ihtimalini pek
ileride görüyorum. Seslerin doğal yollarla oluşturduğu eylem işlev
veya seslenim doğal biçimlenmeleri ile oluşan konuşma sistemi ve o
sistemden oluşan yaşama biçiminin şekillenmişliği Adıgağa olarak
karşımıza çıkmakla birlikte onun yıllar süren süreçteki
değişimlerinin, uğradığı erozyonlarının ölçütleri de elimizde
objektif ölçüt olarak yoktur. Bizim ortaya koymaya çalışacağımız
şey ise bilebildiğimiz kadarı ile insani davranış olarak
Adigağa’nın insana ve olaylara bakış açısıdır. Bu bakış açısı da
yaşanması gereken bir olgudur ve davranışa yansımayı gerektirir.
Aslında konuşmayı ve anlatımı hedeflemez. Dolayısıyla Adıgağa’nın
eğitim yeri temelde aileden başlar ve kemale erişir. Sokak ise ona
kullanım alanı oluşturur sadece. Demek ki Adıgağa’nın eğitim alanı
aile ortamıdır. Bu aile ortamı da geniş aile olmayı zorunlu kılar.
Dar çekirdek aile ortamı bu eğitim süreci için yeterli düşmez.
Toplum içerisindeki davranış biçimi, topluma giriş çıkış biçimi ve
kendi kişisel hizmetlerini yürütme eğitimleri aile içerisinden
verilmek durumundadır. Bu davranışlarını edinmeden topluma girmek
beraberinde ayıbı getirir. Bireyin bir mensubiyeti var ise ayıp
onun için anlam ifade eder fakat mensubiyeti yok ise onun için
ayıp denilen şey anlamsız olur. Bir kişi ailesini, kardeşlerini,
akrabalarının yüzünü kızartmamak durumundadır. Felanın oğluna veya
kızına yakışan davranış her zaman bekleneceğinden yanlış yapma
şansı olamaz. Yanlış davranış nesiller boyu dahi onların önüne
çıkacaktır. Bu riski göze almak kolay değildir.
Kainat kararlı ve belirli bir düzenek içerisinde çalışmaktadır.
İnsan da kendine biçilmiş olan rol çerçevesinde bu düzeneğe uyum
gösterir ise her şey her zaman çok güzel olacak ve yaşanacaktır.
Düzenek bozulur ise huzursuzluklar da baş gösterecektir. Mesela
genetik yapının bozulması yok oluşu getirir veya anormallikleri
beraberinde getirir. Bu yeni durum ise sorunlarla doludur.
Kayıtsız şartsız insani davranış gösterme zorunluluğu vardır.
Her birey Adige düşünce yapısından hareket eder ise her kim olur
ise olsun karşıdaki kişinin dini, dili, milliyeti, rengi,
cinsiyeti, küçük veya büyük, varlığı ne olursa olsun önyargısız
olarak insan olmasından dolayı kesintisiz doğduğu günden ölünceye
kadar saygı göstermekle yükümlü olur. Bu saygı çevrenin düzenini
bozmadan ve çevreye zarar vermeden, doğadaki diğer canlılara da
zarar vermeden yürütülmek durumundadır. Her şeyden yeterince
yararlanmak ve fazlasına zarar vermemek temel esastır.
Aile ve akrabalık ilişkilerinde günlük hayatta ilişkiler insani
boyuttadır. Akrabalıkta ilişkilerin canlı ve sağlam tutulabilmesi
amacıyla ve birbirlerini okul gibi eğitebilmek denetleyebilmek,
otokontrol altında tutabilmek için birbirlerine karşı da sorumlu
hissetme olayı vardır. Kişi her yaptığından iyi veya kötü
sorumludur ve her zaman hesabını vermek durumundadır. Bu durum 0-
5 yaş dışında hayatının her evresi için geçerlidir. Ailesi ve
akrabası arkadaşlarına izah edebilmek durumundadır. Bu durum ise
sıkı akrabalık ilişkileri ile mümkün olabilir. Akrabalar kendi
ailesi olarak kabul görür. Çocuklar da her kim olursa olsun
toplumun olarak kabul görür. Genel mantık böyledir ve ayrıca
gençler de toplumun genel varlığı olarak kabul edilerek her türlü
davranış denetim altında disipline edilir. Görülen hatalar anında
düzeltilir. Yalnız bunun düzeltilmesi bu günün şartlarında mümkün
görünmeyebilir. Hata işleyen sana ne sözünü kullanma ihtimali
vardır. Adige düşünme sisteminde ise öyle bir söylem ile
karşılaşma ihtimali yoktur.
Adige düşünme mantığı suçun oluşumunu engellemeye yönelik bir
oluşum biçimidir. Suçun oluşmamasını baz alır. Tüm bireysel ve
toplumsal enerji bunun için sarf edilir. Toplumun genel düzeneğine
uygun düşmeyen davranışlar uyarılır. Düzeneği bozan suç işlenir
ise bunun telafisi de mümkün görünmüyor ise cezasız kalması söz
konusu değildir ve bunun karşılığı ise toplumdan soyutlanmayı
getirir. Hastalıklı uzvun, kangren veya kanserli uzvun tedavisi
toplumun dışına çıkmayı getirir. Bu bazen zorunlu tutulmasa dahi
kimsenin yüzüne bakamayacak olanın kendini soyutlamasını toplum
dışına çıkmasını kendisi zorunlu görür. Dönüşü de yoktur. Bu
nedenle ana özellikteki hatalar genel olarak işlenmez ve işlemeyi
de kimse göze alamaz.
Toplum sağlam kişilikli bireylerden oluşur. Kan bağı ile birbirine
bağlı olanların evlenmeleri akrabalık ilişkilerini ayrı bir
mecraya çeker. Bu nedenle kan bağı ile birbirine bağlı olan
insanlar bir birlerini kardeş olarak bilir, o mantıkla
büyüdüklerinden aralarında kardeşlik ve arkadaşlık ilişkileri
dışında bir değişik tutum ve davranış beklenmez ve de oluşmaz.
Herkes bilir ki bunun tersine bir hareket sadece kendilerini değil
genel toplum yapısını ilgilendirir. Hiç kimse bunu hoşgörü ile
karşılamaz. Bu nedenle de olsa dahi bunun tersi bir oluşum
gerçekleşmez. Bu belki Adigelerdeki engelli oranının yok denecek
kadar az olmasının birincil nedenlerinden sayılabilir. Çarpık
evlilikler, boşanmalar, çok eşlilik bu dil ile düşünme mantığının
kabul etmediği ve toplumda yeri olmayan şeylerdir.
Öldürmeye ve talan etmeye programlı insan yığınlarının bu topluma
karışmadığı ve bunların düzeneklerini de bozmadığı söylenemez. Bu
gün yaşadığımız problemler o saldırı kalıntıları ve genetik
yapının bozgunu nedeniyle yaşadığımız problemler olduğu çok
açıktır. Adigelerin de genetiğine geçmiş bu talan ve bozguncu
zihniyet onlar için de bazı küsuratı makul gösteriyor hale gelmiş
olabilir. Adige olmasına rağmen çevreye zarar veriyor, hırsızlık
yapabiliyor, kendi alın teri dışında başkaların alın terinin
sırtından geçinme yolu seçiyor olabilir. Bütün bunların nedeni
düzeneğin bozulmuş olmasından kaynaklanmaktadır. Bu dilin ve
düşünme sisteminin insanlara bilinçli olarak verilmesi insanların
karşılaştıkları problemlerin yok olması anlamına gelir.
Acımasızlığın, merhametsizliğin, robotlaşmanın, duygusuzlaşmanın
ilacı bu dilin öğretiminden ve o dil ile ifade edilen düşünme
sisteminden, yaşama biçiminden geçtiği ortaya konulanlardan
anlaşılacaktır. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|