18-22 Ekim tarihleri arasında Dünya Çerkes
Birliği’nin (DÇB) 9. genel kuruluna katılmak üzere
Nalçik’teydik. Dostlarla görüştük, Nalçik’in şa’şasına göz
attık, DÇB’nin yeni yönetimini seçtik.
Yediklerimizi-içtiklerimizi kendimize bırakarak,
gördüklerimizi-duyduklarımızı anlatalım istedik...
Önce DÇB ile ilgili kısa bir hatırlatma
yapalım. Mayıs 1991’de, dünyanın pekçok ülkesinden
delegelerin katılımı ile Nalçik’te yapılan ilk uluslararası
kongre sonunda DÇB adıyla ve Adige-Abhaz/Abaza birliği
olarak kuruldu. Abhazya’yı “Aydgılara”, Karaçay-Çerkesk’deki
Abazaları ise “Rodina” temsil ediyordu. Daha sonra bu
temsiliyet, 1992/93’de Abhazya’da yaşanan savaşla birlikte
kurulan Dünya Abhaz/Abaza Kongresi üzerinden devam
ettirildi. DÇB’de Türkiye’yi, o zaman Türkiye’deki Adige-Abhaz/Abazaların
birarada olduğu Kafkas derneklerinin üst kurulu olan KAF-KUR
temsil etti. Daha sonra temsiliyeti, aynı bileşkede merkezi
dernek olan KAF-DER ve nihayet 2003’den itibaren de KAFFED
yüklendi. 2000’li yıllara kadar Adige-Abhaz/Abaza birliği
özelliğini sıkı sıkıya koruyan DÇB, bu tarihten itibaren
Dünya Abhaz/Abaza Kongresi’nin ihmali ve ilgisizliği sonunda
giderek Adige Birliği hüviyetine büründü.
İşte bu genel bilgiler ışığında, DÇB’nin 9.
genel kuruluna katılmak üzere 18 Ekim günü 8’i Adige, 4’ü
Abhaz/Abaza 12 resmi delege ve 5-6 gözlemci delege olmak
üzere kalabalık bir KAFFED ekibi olarak Nalçik’e gittik. İlk
gün hoş-beşle geçti. İkinci gün (Cuma) DÇB genel merkezinde
bir bilgilenme-değerlendirme toplantısına katıldık. Aynı gün
öğleden sonra Nalçik Devlet Üniversitesi’nde çok özel ve çok
güzel bir törene katıldık; Doğan Özden’e, Çerkes kültürüne
ve tarihine katkıları dolayısıyla fahri doktora (profesör)
beratı/diploması verildi. Üniversite senatosundaki bu
anlamlı tören hepimizin koltuklarını kabarttı. Doğan Özden’i
kutluyoruz ve Nalçik Universitesi’ne teşekkür ediyoruz...
Aynı gün akşam, önce Kabardey-Balkar Cumhuriyeti Başkanı
Arsen Kanoko ile tanışma toplantısı yaptık, akabinde de
Kanoko’nun onurumuza verdiği yemeğe katıldık...
Genel kurul...
Cumartesi genel kurul başladı. Önce, Kanşobiy
başkanlığındaki eski yönetim ibra edildi, önergeler
çerçevesinde genel kurul gündemi belirlendi. Türkiye
delegasyonumuzdan 7-8 kişinin imzaladığı ‘Adigelerle Abhaz/Abazalar
arasındaki ilişkinin durumu ve geleceği’nin konuşulması
önergemiz de gündeme alındı. Sonra Kanoko söz aldı, Adigey,
Karaçay-Çerkes cumhuriyetlerinin başkanları ve Rusya
Federasyonu yetkilileriyle yaptıkları istişareler sonunda
DÇB başkanlığı için Sahroko Hauti’yi aday gösterdiklerini
açıkladı. Destek (ve az da olsa itiraz) konuşmaları yapıldı.
Eller kalktı, Hauti başkan seçildi. Konuşmalar devam etti,
eller kalktı, 5 başkan yardımcısı seçildi; biri Türkiye’den
(Cihan Candemir), biri Kabardey’den, biri Adigey’den, biri
Çerkesk’den, biri de Şapsığ bölgesinden... Sonra yönetim
kurulu üye seçimi yapıldı. Üye sayısı artırıldı, Türkiye’den
Cihan Candemir’le birlikte Doğan Özden, Cengiz Gül, Ümit
Duman ve Yaşar Aslankaya olmak üzere 5 üye seçildi.
Kabardey-Balkar Cumhuriyeti Başkanı Kanoko,
tüm seçim boyunca genel kurulda kalarak ve divanının
ortasında oturarak hem genel kurula verdiği önemi gösterdi,
hem DÇB üzerindeki ağırlığını hepimize hissettirdi.
DÇB Başkanı Sahroko Hauti’ye ve yeni yönetime
başarılar diliyoruz.
Pazar genel kurul devam etti. Önce, tüzük
değişikliği, mali yapının güçlendirilmesi, DÇB’nin daha
etkin hale getirilmesi vs. özlük konular ele alındı. Sonra,
Suriye’deki Çerkeslerin durumu, Soçi Olimpiyatları ve Adige-Abhaz/Abaza
ilişkileri masaya yatıldı. Suriyeli Çerkeslerle dayanışmanın
artırılması ve anavatana dönüşlerinin desteklenmesi
konusunda yeni yönetime yetki verildi. Soçi Olimpiyatları
için ise taleplerimizi daha etkin ve yüksek sesle gümdeme
getirmek üzere bir eylem planı benimsendi.
Birlik çağrısı...
Sonra, Adige-Abhaz/Abaza ilişkileri
konusundaki önergemize sıra geldi, bize söz verildi;
gidişattan kaygı duyduğumuzu belirterek genel kuruldan güçlü
bir birlik çağrısı yapılmasını ve yeni yönetimin birliği
(yeniden) sağlayacak çalışmalar yapması talebimizi dile
getirdik.
Önergemiz epey tartışıldı; Maykop’dan ve
Çerkesk’den gelen bazı delegeler Abhazya’nın ve Abhaz/Abazaların
‘yanlışlarını’ sayıp, ‘artık Adigelerin kendi yolunda
gitmesi gerektiği’ üzerine ajitatif ve provakatif nutuklar
çektiler, önergenin reddedilmesini istediler. Ancak genel
kurulda sağduyu hakim çıktı ve önerge kabul edildi; Adige-Abhaz/Abaza
kardeşliğinin hiçbir gerekçeyle gölgelenip heba
edilemeyeceği gerçeğinin altı çizildi, birlik adına somut
çalışmalar yapmak üzere yeni yönetime yetki ve görev
verildi...
Özet: 1991’den 2000’lerin ortalarına kadar
Adige-Abhaz/Abaza birliği olarak konumlanan Dünya Çerkes
Birliği, bu tarihten sonra, (1) Dünya Abhaz-Abaza Kongresi
temsilcilerinin sorumsuz- yanlış tutumları, (2) Çerkesk’deki
Abazalarla Adigelerin ufak tefek geçimsizlikleri vs.
nedenlerle fiilen Dünya Adige Birliği’ne dönüşmüş durumda.
Ne yazık ki bu genel kurulda ne Abhazya’dan ne de
Çerkesk’deki Abazalar adına hiçbir temsilci yoktu. Çağrılı
değiller miydi, yoksa çağrılı oldukları halde mi orada
değillerdi bilemiyoruz. Her ne ise, büyük
eksiklik-yanlışlık. Abhazya’da yaşayan Adigelerin,
kendileriyle birlikte hareket eden Abhazlarla ortak
kurdukları Sohum’daki Adige-Abhaz Kültür Merkezi’nden 3-4
Adige ve 2 Abhaz vardı. Bir de Türkiye’den katılan bizler.
Şayet Türkiye delegasyonu gündeme getirmemiş olsaydı, büyük
ihtimalle bu genel kurulda Adige-Abhaz/Abaza ilişkileri
meselesi hiç konuşulmayacaktı. Yanı, sessiz sedasız devam
eden karşılıklı ilgisizlik ve ayrışma süreci adım adım
kalıcı hale gelecekti.
Umarız bu genel kurul hepimizi ‘gidişatı
kanıksama uykusu’ndan uyandırmıştır. Umarız DÇB’nin yeni
yönetimi birlik adına acilen gerekli adımları atar. Ve
umarız Abhazlar/Abazalar, bu ayrışmanın kendilerine fayda
vermeyeceğini biran önce farkederek yapıcı adımları atma
basireti gösterirler. Hiç kuşku yok ki bunda Abhazya halkı
ve yönetimine büyük sorumluluklar düşüyor. Aynı şekilde,
KAFFED’e ve KAFFED içinde yer alan tüm Abhaz/Abaza’lara
büyük görevler düşüyor. Birliği yeniden sağlamak için
hepimiz daha fazlasını yapmalıyız...
Sevinerek belirtmeliyim ki, genel kuruldan
sonra özel bir görüşme yapma şansı bulduğumuz DÇB’nin yeni
başkanı Hauti, Adige-Abhaz/Abaza birliği konusunda bizimle
birebir aynı duygu ve düşüncede olduğunu ve bu konuda başkan
olarak üzerine düşeni yapacağına teminat verdi.
Bu genel kurulda beni en çok sevindiren
husus, dünyanın neresinden gelmiş olursa olsun genel kurul
katılımcısı tüm Adigelerin Adigece biliyor olmasıydı. Evet,
ufak tefek diyalekt farkları vardı, ama bu birbirlerini
anlamalarına engel oluşturmadı. Genel kuruldaki bütün
konuşmalar Adigece yapıldı, bir tek benim önerge sunuş
konuşmam Türkçe’den Adigeceye çevrildi. Adige kardeşlerimi
kutluyorum.
Nalçik’in ışıltısı...
Hala bütçesinin yarıdan fazlası Rusya
Federasyonu’nun merkezi bütçesinden karşılanan
Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nin başkenti, şa’şalı-ışıltılı
bir zenginlik gösterişinde. Şehir merkezi, Avrupa’dakilerle
yarışacak denli güzel, canlı ve tüketici. Acaip lüks
arabalar, restaurantlar, dükkanlar, kozmetik salonları vs.
Son yıllarda Abhazya’da da gördüğümüz gibi, ‘ye kürküm ye’
hali. Sanırım Kafkasya’daki bütün cumhuriyetlerimizde durum
aynı; üretilenin iki-üç misli tüketilen, eldekilerin
paylaşımı ve Moskova’dan gelen paraların bölüşümü üzerine
kurulan spekülatif bir zenginlik ve avantür bir iş/yaşam
düzeni. Böyle nereye varırız bilemem. Hani hep kolayına
kaçıp Rusya’yı yargılar ve her olumsuzluğu ona yükleriz ya,
belki de çuvaldızı biraz da kendimize batırmalıyız. Har
vurup harman savuran mirasyediciliğimizle, bırakın siyasi
haklarımızı yükseltmeyi, sahip olduklarımızı korumak dahi
zor olacaktır. İnşallah yanılıyorumdur...
Öte yandan... Türkiye’den Kabardey-Balkar’a
gelip yerleşen ya da burada iş yapan pekçok kişiyle
görüştük. Burada’da Abhazya’dakine benzer bir süreç
yaşanıyor; gelip yerleşenlerin kimi uyumlu bir hayat
tutturmuş, işinde gücünde. Kimi ise uyumsuz ve umutsuz
muhacir konumunda, dertli ve şikayetçi. Hangi
katagoridekilerin çoğunlukta olduğunu bilmiyorum, ama bizim,
anavatana dönenler bakımından daha çok başarı hikayesine
ihtiyacımız olduğu bir muhakkak...
Bu arada, şu ya da bu yol-yordamla buradaki
düzene eklemlenip zenginleşebilen birkaç girişimcimizin daha
sonra yerli ortaklarıyla ihtilafa düşüp nasıl berhava
edildiklerinin canlı öykülerini dinledik-öğrendik. ‘Ey
allahım, veren de sen alan da sen’ durumları. Kim haklı kim
haksız, ne önemi var. İhtilaflarda kaybedenin ‘dışardan
gelen’ olduğu/olacağı gerçeği bir kez daha görülüyor. Sonuç;
diyasporadan gidip anavatanda çok büyümeyeceksin, büyüsen de
ihtilafa düşmeyeceksin, ihtilafa düşsen de meydan
okumayacaksın. Gaz pedalı yanında bir de fren pedalı
olduğunu unuttuğumuz an, kaza kaçınılmazdır.
İşte böyle geçti DÇB genel kurul katılımımız
ve Nalçik gezimiz. Unuttuğumuz, eksik/yanlış ifade ettiğimiz
hususlar varsa, elbet diğer arkadaşlar düzeltir ve
tamamlar. |