...................
...................
‘ÖTEKİ’LERİN BULUŞMASI...

16.02.2012

Sezai Babakuş
...................
 
...................

Geçen hafta, Türkiye’nin yüz yıllık ulus-devlet serüveninde yok sayılan, bastırılan, mağdur edilen, ezilen, zulüm edilen, dışlanan, hakları gaspedilen, kıyıma ve asimilasyona uğrayan... velhasılı öteki’leştirilen halkların ve dinlerin temsilcilerini buluşturan tarihi bir toplantı yapıldı; Adige’si, Abaza’sı, Ubıh’ı, Oset’i, Çeçen’i, Laz’ı, Ermeni’si, Süryani’si, Yahudi’si, Kürt’ü, Zaza’sı, Arap’ı, Gürcü’sü biraraya gelip varoluş sorunlarımızı konuştuk ve gelecek için beklentilerimizi ortaya koyduk. Meğer dertlerimiz ne kadar çokmuş, meğer dertlerimiz ne kadar benzermiş ve meğer dertlerimize çare aramak için birlikte mücadele etmek ne kadar elzemmiş...

11-12 Şubat’ta (2012) Bolu Koru Oteli’de yapılan bu toplantı, Kafkas Dernekleri Federasyonu ile Laz Kültür Derneği’nin proje ortaklığında gerçekleştirilen “Farklılıklarımızla Var Olmak İstiyoruz” adlı Ortak Akıl toplantıları dizisinin sonuncusuydu. Daha önce 7-8 Ocak’ta Lazları, 14-15 Ocak ve 28-29 Ocak’ta Çerkesleri biraraya getiren toplantılar yapılmıştı. Bu son toplantı ise ilk üçünün birikimi ve daha geniş katılımla (çoğunluk yine Çerkesler ve Lazlar olsa da) hem nitelik hem nicelik bakımından çok daha zengin sonuçlar ortaya koydu. Hukuk profesörü Mithat Sancar, iletişim profesörü Sevda Alankuş gibi yetkin akademisyenlerin ve farklı medya gruplarından duyarlı gazetecilerin katılımı da toplantının özgül ağırlığını artırdı.

Sisma’dan Dr.İrfan Mısırlıoğlu’nun moderatörlüğünde gerçekleşen toplantı, Türkiye’de yaşayan halkların ve dini grupların birbirini tanıması, dünden bugüne yaşadıkları sorunları paylaşmaları ve gelecek için umut ve beklentilerini ortaya koyarak bu uğurda ortak mücadele zemin oluşturmaları bakımından tarihi değer taşıyor. Hepimiz anladık ki, biz hem farklıyız hem aynı. Farklıyız ama ortak dertlerimiz ve umutlarımızla aynıyız. Hem farklılıklarımızı korumak hem de birlikte yaşama zenginliğini geliştirmek istiyoruz. Özetle, farklılıklarımızla var olmak istiyoruz... Hepimiz anladık ki, ne kadar farklı olursak olalım bu ulus-devlet cenderesinde halleri benzeşenleriz, Türk-Sünni dayatmasının mağdurlarıyız. Ve anladık ki, halleri benzeşenler birlikte yol alır ve birlikte çare arar...

Elbette bu toplantıların ev sahipliğini yapan Kafkas Dernekleri Federasyonu ile Laz Kültür Derneği, bu toplantılarda ortaya çıkan düşünceleri, tespitleri, öneri ve talepleri en geniş şekliyle kamuoyuna duyuracaklardır; çalışma gruplarının çok değerli sunumlarını ve bunlar ışığında hazırlanacak kapsamlı ortak raporu paylaşacaklardır. Benim bu notlarım kişisel gözlem ve değerlendirmelerden ibarettir...

Geçmişle yüzleşme ve yeni travmalar...

Toplantıya katılan herkesin (57 kişi) sözü değerliydi. Yine de, Prof. Dr. Mithat Sancar’ın toparlayıcı konuşması ayrı bir değere sahipti. Mithat hoca, hepimizin fikirlerini, beklentilerini dinledikten sonra birleştirici bir analiz yaptı. Şöyle ki;

- Türkiye’nin geçmişinde pekçok ağır travmalar var. Elbette geçmişle yüzleşeceğiz ama bilmeliyiz ki bu yüzleşme yeni travmalara yolaçacak. Özellikle egemen güç (Türk-Sünni) üst düzeyde tepki verecek. Şimdiden bile Türk milliyetçiliğinin ve Sünni muhafazakarlığın reflekslerini görebiliyoruz. Bunlar daha da artacak ve şiddetlenecek. Buna hazırlıklı olmak gerek.

- Gündemimizde yeni anayasa var. Bu, herkesin-herkesimin yararına yeni bir toplumsal uzlaşıyı inşaa etmek için çok önemli bir fırsat. Evet, 1924’den beri yapılan tüm anayasalar Kemalist ulus-devlet ideolojisinin ürünüdür. Evet, şimdi makas değiştirme zamanıdır. Yine de anayasanın sihirli bir değnek olmadığını bilmeli ve her sorunu çözemeyeceğini kabul etmeliyiz. Başka bir değişle, bu anayasa bazı sorunları çözecek bazılarını ise çözemeyecektir. O yüzden belki yeni anayasadan beklentimizi, her sorunu çözen değil her sorunun çözümüne engel olmayan bir anayasa diye tariflemeliyiz.

- Elbette önümüzdeki süreçte Türkiye’nin varoluş paradigması, devlet yapısı, siyasi ve idari sistemi sorgulanacak. Belki coğrafi veya toplumsal federalizm modelleri, ya da ne bileyim şimdi akla gelmeyen farklı yol arayışları konuşulup tartışılacak. Ama bu tartışmaların-önermelerin olgunlaşması, benimsenmesi, hazmedilmesi ve nihayetinde herkesin kabulleneceği bir model ortaya konması epey zaman gerektirecek. Demek istediğim, şimdi yapılacak anayasa ile bu kadar derin-komplike sorunları bir çırpıda çözemeyiz, ama anayasayı daha sonra bizi bu sorunları çözmeye götürecek yolda engel teşkil etmeyecek şekilde yapabiliriz.

- Büyük ve karmaşık bir değişim-dönüşüm yaşıyoruz. Bu süreçte herşeyin atbaşı (senkronize) gitmesini beklememeliyiz. Bazı noktalarda hızlı, bazı noktalarda yavaş yol alacağız. Toplumun farklı kesimlerinin tepkisi-katılımı farklı farklı olacak. Belki burada bulunanlarımızın birçoğu temsil ettikleri toplumların duyarsızlığından, ataletinden ve katılıma hevesli olmayışlarından yakınıyordur. Hiç moralimizi bozmayalım, bu giderek yaygınlık ve ivme kazanacak bir süreçtir. En zoru, ilk baştaki birkaç adımı atmaktır. Yürümeyi öğrenmek gibi; ürkek, yalpalayan ilk adımlardan sonra güvenle yürümeye başlanır. Güven arttıkça yere daha sağlam basan adımlar atılır.

Eşitlik ve özgürlük...

İki gün boyunca hepimiz daha özgür, daha mutlu, daha müreffeh bir yaşam için düşüncelerimizi paylaştık. Kendi kendimize kırmızı çizgi koymamaya, düşüncemize sansür uygulamamaya çabaladık. Yine de hepimiz ürkektik. Hatta öyle ki, benim gibi kendi toplumunun tutuk hallerinden yakınanlar gördük ki, diğer pekçok toplum bizden de tutukmuş. Evet, herkeste bir iyimserlik vardı, herkeste bir umut. Ama henüz epey temkinli ve epey ölçülü. Mithat hocanın sözünü ettiği gibi, güven arttıkça çoğalacak cinsten bir iyimserlik, artacak cinsten bir umut.

Benim kişisel çıkarsamam şöyle özetlendi;

- Geçmişten bugüne zaman zaman çeşitli vesilelerle ve daha çok sınırlı projelerle biraraya geldiğimiz Türkiye’nin diğer ‘öteki’leriyle ilk kez bu kadar kapsamlı ve bu kadar geniş katılımlı bir buluşma imkanı bulduk, etraflıca konuşup-dertleşip gelecek için birlikte mücadele zemini oluşturduk. Bu hem öğreten, hem empati ve sinerji yaratan bir buluşma oldu. Mutlaka devamı gelmeli...

- Türkiye her ne kadar değişim-dönüşüm sürecine girmiş olsa da hala zihinlerdeki prangalar yeterince kırılabilmiş değildir Bu nedenledir ki, bu toplantıda sorunların tespiti konusunda ortaya konan cesaret ve özgüven, sorunların çözümü konusunda pek kendini gösteremedi. Örneğin halkların siyasi temsili, yönetime katılımı, toplumsal federalizm vs. gibi canalıcı kavramları yeterince konuşup tartışamadık. Çünkü, zihinlerimiz henüz tam anlamıyla özgürleşemedi.

- Düşünsel özgürleşmenin eşitlikçi siyasal terminolojiyle desteklenmeye ihtiyacı olduğu muhakkaktır. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ‘öteki’ye karşı kullanılan adlandırmalar, tanımlar ve kavramlar eşitlikçi oldukça ‘öteki’ de o kadar kendini özgür hissedecektir. Başka bir değişle, ‘etnik grup’ ya da ‘kültürel grup’ gibi alt tanımlar yerine ‘halk’ gibi eşitlikçi tanımlar kullanmak; ‘tolerans’ veya ‘hoşgörü’ gibi katlanma-lütfetme ifade eden kavramların yerine ‘farklılık hakkı’ veya ‘farklılığa saygı’ gibi eşitlikçi kavramlar kullanmak; ‘Kürt kökenli’, ‘Çerkes kökenli’, ‘Ermeni kökenli’ vs. gibi ikincillendirilmiş adlandırmalar yerine Kürt, Çerkes, Ermeni vs. gibi eşitlikçi adlandırmalar kullanmak, eşitliği içselleştirmek ve özgüveni artırmak bakımından büyük önem taşımaktadır. Bu toplantının bir artısı da, eşitlikçiliğe değer vermesidir.

- Bu buluşma aynı zamanda bileşenlerinin birbirini güven ve samimiyet testine tabi tuttuğu bir sınama ortamıydı. Bence herkesin birbirine geçer not verdiği bir sınav oldu. Bundan sonraki buluşmalarda herkes kendini daha rahat hissedecek, otokontrole ihtiyaç duymadan düşüncelerini açıkça ifade edebilecektir.

- Türkiye’de, ‘öteki’lerin egemen-baskın güce karşı alan genişletebilmeleri, ancak birlikte mücadele etmeleriyle mümkün. Bu toplantıda hepimiz, sorunlarımızın ne kadar benzer, ne kadar ortak olduğunu daha iyi öğrendik ve anladık. Bundan sonrası, bu sorunlarla başa çıkma çabalarımızı da ortaklaştırmak, Türkiye’nin demokratikleşme sürecine birlikte daha fazla katkı ve katılım sağlamaktır.

KAFFED’i ve Laz Kültür Derneği’ni bu değerli organizasyon için kutluyorum.