8
Mart, biz erkekler için en zor gündür. Ne yapacağımızı, ne
diyeceğimizi, nasıl davranacağımızı şaşırırız. İktidardan
düşmüş hükümet, emekliye sefkedilmiş general, açığa alınmış
bürokrat gibi afallarız. 8 Mart’ın kadınlar günü olduğunu
biliriz, biliriz de ne halt edeceğimizi bilemeyiz. Dilimiz
tutulur, elimiz-ayağımız uyuşur, aciz bir sırıtışla ahmak
ahmak dolanırız ortalıkta. Bu kez bu rolü aşmaya kararlıyım...
Önce
kişisel hesaba değineyim; hayatım boyunca üzdüğüm, kırdığım,
ağlattığım, kızdırdığım, küstürdüğüm, kaygılandırdığım, hayal
kırıklığına uğrattığım, güvenini suistimal ettiğim, yalan
söylediğim, kandırdığım, hoyrat davrandığım, zarar verdiğim,
acı çektirdiğim.... tüm kadınlardan diz çöküp özür diliyorum.
Sonra da anonim hesaba; erkek cinsinin mensubu olarak,
insanlık tarihi boyunca kadın cinsine çektirdiğimiz acılar
için kendi payıma (hatta payımın yüzmilyon bin kat fazlasıyla)
tüm kadınlardan diz çöküp özür diliyorum...
Analar, eşler, çocuklar, kardeşler, arkadaşlar, kaşenler,
sevgililer... insanlığımızın aslını oluşturup astarıymışcasına
mütevazi olmayı başarabilen tüm kadınlar, gününüz kutlu olsun.
Bugün özürlerimizi kabul edin. Biliyorum, bir özürle
kapatılamayacak kadar büyüktür hesabımız. Biliyorum, çok daha
fazlasını gerektirir tahribatımız. Ama yine de bugün
özürlerimizi kabul edin, yarın daha iyi olmamız için
cesaretlendirin bizi...
Siz
bakmayın öyle kaba-sabalığımıza, hükmeden duruşumuza ve
okyanus dalgaları kadar güçlü köpürüşümüze. Biz kendimizi
biliriz, kendimiz kadar sizi de biliriz. Biz ne kadar
denizsek-okyanussak sizin de o kadar yüce dağ-aşınmaz kaya
olduğunuzu biliriz. Bu yüzden, gücümüz eteklerinizde kırılan
dalgalar kadar hükümsüzdür. Evet, biz erkekler kadınların
eteklerinde kırılan dalgalarız. Biliriz ve hergeçen gün daha
iyi anlarız...
Hadi
8 Mart’ı böyle idare ettik diyelim, 12 Mart’ı ne yapacağız.
Destekleyip katılsak da, karşı çıkıp kenarında dursak da
sonuçta hepimizi ırgalayan yeni bir fay hattı ile karşı
karşıyayız.
Şöyle bir düşünelim, diyasporadan anavatana ne kadar çok fay
hatlarımız var böyle; sağcı-solcu, dönüşçü-kalışçı-kararsız,
dini eksen-etnik eksen, müslüman-hırıstiyan-ataist-khabzist,
rus redcisi-rus kabulcüsü, birlikci-ayrılıkçı, çerkes-özçerkes-azçerkes-hiççerkes,
hepimiz çerkes-yarımız çerkes-azımız çerkes, birleşik kafkascı-ayrışık
kafkascı, federalcı-cumhuriyetci, abhaz-abaza-aşua-aşharua,
sadz-bzıp-ahçıpsı-tsabal-abjua-samurzakan, guaduta-oçamçira,
kıyı boyu şapsiğ-kıyı üstü sapsiğ, adige-kabardey-bjeduğ-abzeh-çemguy,
adigeleşen ubıh-abazalaşan ubıh, çeçen-inguş, avar-lak-lezgi-kumuk,
güzey oset-güney oset, kabardey-balkar, karaçay-çerkes,
vahabist-antivahabist, benimklanım-seninklanın,
kayseriuzunyayla-marmarabalıkesir, düzceadapazarı-eskişehirbilecik,
dernek-vakıf-platform-inisyatif-forum-girişim, kafkasfed-birleşikkafkasfed-abhazfed...
Ne
kadar çok fay hattı... Hepsi enerji yüklü, hepsi gergin, hepsi
kırılmaya hazır. Bir de 12 Mart fayı eklendi...
Daha
önce de yazdım, katılmayacağım. Kişisel tercih bakımından
katılmayacağım, beni temsil eden örgüt (kaffed) katılmayacağı
için katılmayacağım.
Federasyonlar katılmıyor, dernekler katılmıyor, vakıflar
katılmıyor, platformlar katılmıyor, forumlar katılmıyor.
Bugüne kadar mücadeleye bir tuğla koymuş hiçbir örgüt, oluşum
katılmıyor. Tüm bunlara rağmen bu ısrar, bu inat, bu dayatma
neden?... Toplum adına bir fayda yaratmak için mi, yoksa bir
fay daha yaratmak için mi?... İlkini bilemem, ikincisi az-çok
başarıldı. Hepimize hayırlı olsun...
Belki artık 12 Mart’ta kaç kişinin toplanacağı, neyin nasıl
dilleneceği önemli olmayacaktır. Zira her hal ve şartta 13
Mart’tan sonra işimiz bir fay atımlık daha zorlaşmış olacak.
Çünkü, zaten
dosta-düşmana defaaten ispat ettiğimiz bölünmüşlüğümüze bir
çentik daha atmış ve her kafadan ses veren halimize bir tını
daha eklemiş olacağız.
Derlerki, doksandokuza yüz fazla gelmez. Yüze
vardık, hadi hayırlısı... |