Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nde, en son değerli biliminsanı
Arslan Tsipinov'un öldürülmesiyle doruğa çıkan
kaotik şiddet ortamı, hepimizi kaygılandırıyor. Ülkeyi teslim
alan bu vahim sürecin biran önce durmasını, barış ve sükunetin
sağlanmasını diliyoruz.
Önceleri başkent Nalçik’te asker ve polisleri hedef alan
‘münferit’ saldırıların giderek artması, sivil hedeflere
yönelmesi ve ülkenin tamamına yayılması, toplumu sindirmeye
yönelik planlı-sistemli bir karanlık savaşın tırmandırıldığını
gösteriyor. Nitekim, orada yaşayan dostlarımızdan aldığımız
bilgilere göre, artan şiddet olayları yüzünden toplumda korku
ve umutsuzluk giderek yaygınlaşıyor. Saldırılardaki sayıca
artış, seçilen hedeflerin niteliği ve kulaktan kulağa
dolaştırılan öldürülecekler listeleri, korkuyu ve karamsarlığı
daha da derinleştiriyor.
Biz
bu kara-kirli savaş oyunlarını Türkiye’de çok gördük, çok
yaşadık. Abhazya’da da yaşadık gördük, uzun uzadiye. Hep böyle
olmuştur, böyle olmaktadır. Önceleri ‘münferit’ addedilen
birkaç saldırı tezgahlanır, ortam müsaitleştikçe saldırılar
artırılır ve yaygınlaştırılır. Amaçlar, planlayıcılar,
aktörler, tetikçiler farklı farklıdır ama yöntem ve alınmak
istenen sonuç hep aynıdır; halkı yıldırıp, sindirip teslim
almak ve karanlığı mutlak kılmak...
Kabardey-Balkar’da karanlığın gölgesi
yükseliyor, dikkat !...
Bu öyle görmezden gelinecek, kulak ardı
edilecek bir tırmanış değildir. Ülkede yaşayan halkın
geleceğine kasteden bir kara savaştır. Sustukça sırası
gelenlerin sayısı artar, sindikçe gölgenin gücü artar. Ve
Kafkasya’nın tümüne yayılan bir karanlığa ulaşır.
Ey Nalçik’in iyi insanları, bu saldırı size,
hepinize. Ayağa kalkın, sokaklara çıkın, caddeleri-meydanları
zaptedin, ışığınızla ortalığı aydınlatın. Aydınlatın ki, bu
karanlığa sığınan saldırganlar açığa çıksın ve kaçsın.
Ey Kabardey-Balkar’ın yiğit halkı, bu saldırı
size, hepinize. Sinmeyin, susmayın, pusmayın. Karanlığa meydan
okuyun. Meydan okuyun ki, karanlığın gölgesi geri çekilsin...
Kanıksamak en kötüsüdür. Bir tırnak çekilir,
bir parmak kesilir, bir kol gider kanıksadıkça. Bir yaşam
gider, bin yaşam gider kanıksadıkça. Evimize kapanıp
saklanamayız. Kapımız çalınır kanıksadıkça.
Birgün adını bile bilmediğimiz bir asker-bir
polis vurulur, duymayız. Bir başka gün belki bir kez vaazını
işittiğimiz bir müftü infaz edilir, bilmeyiz. Sonra, bize
Adige olmayı öğreten Tsipinov katledilir, susarız. Kanıksarız
adım adım. Kaçarı yok, sıra bize gelir kanıksadıkça.
Evet, biz bu oyunları
Türkiye’de çok gördük, çok yaşadık. 12 Mart’lar böyle geldi,
12 Eylül’ler böyle. Halk susunca, halk sinince oyun tutar.
Bela gelir. Bazen kurşun sıkar gelir, bazen hapse tıkar gelir.
Kanıksadıkça bela gelir. Kimileyin askeri bir darbe olur
gelir, kimileyin sivil bir dikta. Ne kadar kanıksarsak o kadar
gelir, teslim alır gık demeden.
Evet, biz bu oyunları
Abhazya’da da çok gördük, çok yaşadık. Sinsi bir yıldırma ve
teslim alma planı işletildi yetmedi, açık işgal denendi
sökmedi, yıllar yılı baskı ve provakasyonlar sınandı tutmadı.
Hiçbir oyun sonuca ulaşamadı, çünkü kanıksatılamadı. Halk her
zaman ayaktaydı ve sokaklar her daim halkın direniş ışığıyla
aydınlık kılındı. Halk irade koydu mu oyun tutmaz.
Kanıksamak en kötüsüdür, reflekslerimizi
çürütür, çaresiz bir kurbanlığa dönüştürür. Çaresiz kurban
olduk mu, hiç kuşku yok sıra bize gelir... Ey
Kabardey-Balkar’ın cesur insanları, çıkın size kastedenlere
meydan okuyun. Evinize kapanıp korkan ‘iyi’ olmak fayda etmez,
meydanlara çıkıp korkutan bir iyilik olun.
Kabardey-Balkar’da oynanan oyunun arkasındaki
güç kimdir, kimlerdir. Nedir amaç?.. Çoğu kez söylendiği ve
tariflendiği gibi, ‘cihat’ saplantılı radikal dinciler mi?..
Yoksa, dinciliği de taşeron olarak kullanan başka
şeytanilikler mi? Bu kadar zor mu bunları enterne etmek. Zapt
edilemeyecek bir güce mi ulaştı fanatizm, nefret!... Neden
durdurulmaz bu gözü dönmüşlük?...
Kabardey-Balkar’ı yönetenlerin eli kolu bağlı
mıdır? Koca Rusya çaresiz mi? Seyirci kalmak mı işlerine
gelir? Yoksa kendi kendine kurgulanmış bir hesap mıdır? Oyun
içinde oyun mu vardır?.. Halk neden bu kadar sessizdir? Bu
kadar mı teslim alındı herkes?...
Kafkasya üzerine herkes bir hesap yapar,
herkesin bir oyunu vardır üzerimizde. Hep böyle oldu, böyle
oluyor. Basiretimiz bağlandı mı, kazanan onlar kaybeden biz
oluyoruz.
Ya etnik içiçeliğimizi kaşıyıp birbirimize
düşürmeye çalışırlar bizi, ya inanmışlığımızı kullanıp cihat
açarlar başımıza. Ya milliyetçiliğin tuzağına düşeriz, ya
dinciliğin gazabına. Ya emperyal bir çıkar hesabının kalkanı
yapılmak isteniriz, ya iştahı kabarmış bir yerel
saldırganlığın hedefi.
Kafkasya hep önemlidir birileri için. Ve bu
önem nedense hiç ‘istikrar’ üzerine bina edilmez; hep savaş,
hep çatışma, hep kaos... Herkes ele geçirmek ister. Belki
istenen ele geçirmek değil, başkasının eline geçmemesini
sağlamaktır. Belki bu yüzden didişme hiç bitmez.
Peki neden çoğu kez yeşerir ve sonuç alır bu
provakasyonlar bağrımızda?... Neden başkalarının kolayca
içimize sızıp üzerimize oyun kurmasına göz yumarız?
Yurtseverliğimiz mi eksik, güvenimiz mi kırık, cesaretimiz mi
ham?... Yoksa hafızamız mı kıt?...
Artık tutmamalı bu oyunlar. Kabardey-Balkar
teslim olmamalı. Bazen yönetenlerin niyeti yetmez olur, irade
tökezler. İşte o zaman söz halkındır. Meydanları doldurup
sesini haykırmalı, iradesini ortaya koymalıdır. Cesaret şimdi
lazım, basiret şimdi. Kabardey-Balkar’da halk olmak şimdi
lazım.
Ya biz, diyasporadaki bizler. Sadece sürgün
günümüzde mi sokağa çıkacağız? Sadece ‘şeytan taşlamak’ için
mi saf tutacağız. İşte göz göre göre anavatanımıza
kastediliyor, duracak mıyız. İşte canımızdan can alınıyor,
susacak mıyız. Her saldırıyı bir taziye telgrafı ile mi
geçiştireceğiz?.. Sessiz ve umarsız kalıp, kanıksama
değirmenine biz de mi su taşıyacağız?..
Meydanlar bizi de bekliyor. Elimizde bir
meşale, aydınlığı çoğaltmak bize de düşüyor.
Halk olmak hepimize lazım. |