Hayat böyledir, çare yok; herkes sırası geldiğinde sonsuzluğa
akıp gider. Sonsuzluk çağrısı kimine gencecikken ulaşır (isyan
ederiz), kimine uzun bir yaşam bahşeder (minnet ederiz). Belki
aslolan, hayatı yaşarken kaç yürek ısıttığımızdır ve kaç bakış
sevindirdiğimiz...
Kazım Taymaz, hem uzun bir hayat sürdü hem çok yüreğe dokunup
çok kişiyi sevirdirdi. Hem de çok çok. Bize, ona imrenmek ve
saygı duymak düşer.
Adını ve onyıllardır yoksunluğa meydan okuyuşunu, köy köy
dolaşıp binlerce yoksul çocuğun okumasını ve hayata
tutunmasını sağlayan insanüstü çabalarını hep duymuşumdur.
Onunla tanışmam-merhabalaşmam 2000'de olabildi, Demokratik
Çerkes Platformu'nun bir toplantısında... Bu çok şey başarmış
adamın, sizi kendisiyle eşitleyen tevazusuna kapılmamak mümkün
değildi. Dakikalara sığan uzun hoş bir sohbetti; ilgisi,
samimiyeti ve sıcaklığı içimi ısıtmıştı. Sevgiyi ve bilgiyi bu
kadar bütünleştiren başka bir "tamada" tanımadım. Keşke
kendisinden daha çok ders almayı becerebilseydim!..
Kazım Amca'yı en son 3 Ekim 2006'da, oğlu Murat'ın cenazesinde
gördüm. Çocuğunu kaybeden ana-babaların, "onun yerine ben
gitseydim" diyen ağıtlarını çok duymuşumdur. Kazım Amca
bilgedir, sonsuzluk çağrısının kimine erken ulaştığını bilir.
Bilir de, yine de
"Murat'ın yerine ben gitseydim" demekten kendini alamaz.
Sessizce söyler, bakışıyla... Çerkeslik böyledir işte, acıyı
kendi içine akıtabilmek gerek. Kazım Amca da çığılığına
hükmetti, acısını için için seslendirdi. Duyduğum en sahi, en
içten ağıttı bu.
Şimdi, oğluna ve kendinden önce giden sevdiklerine
kavuşmak üzere yola çıktı. Murat iyi garmon çalar. Eminim,
babasını Kafkasya'nın ılık ezgileriyle karşılayacaktır. Hiç
kuşkum yok, baba-oğul ışıklı bir bahçede sonsuzluğun keyfini
sürecekler.
Güle
güle Kazım Amca, Murat'ı bizim için de kucakla... |