|
|
................... |
|
................... |
KAZANMAYI
ÖĞRENMEK... |
30.09.2010 |
|
Sezai Babakuş |
................... |
|
................... |
30 Eylül Abhazya’nın ve tüm Kuzey
Kafkasya’nın zafer günü. Abhazya halkı, kardeş Kafkas
halklarının desteğiyle Gürcistan’a karşı verdiği özgürlük
savaşını 30 Eylül 1993’de kazandı. 18 yıl önceki zaferle
Abhazya, bağımsız bir ülke olarak tarih sahnesinde yerini
aldı. Kafkas halkları tarih boyunca nice savaşlar gördü, nice
acılar çekti. Her savaşta destanlar yazıldı, büyük
kahramanlıklar gösterildi. Yüzyıllardır ilk kez -evet ilk kez-
kazanan taraf olduk. Yüzyıllardır ilk kez -evet ilk kez-
kazandıran liderlere, kazandıran kahramanlara sahip olduk. İlk
kez zafer şarkıları söyledik.
Kafkas halklarına kazanmayı öğreten, dayanışma içinde
başarmayı öğreten 30 Eylül (1993) zaferi hepimize kutlu olsun.
Abhazya halkının kazandığı bu zafer dünyada özgürlük, barış ve
adalete inanan, bu uğurda mücadele eden tüm insanlara umut,
güç ve cesaret verdi…
Kendinden kat be kat güçlü bir saldırgana karşı, neredeyse
imkansızı başararak zafer kazanmak… Peşinden 10 yılı aşkın
süren ağır bir ambargoya, uluslararası baskıya ve şantaja
direnmek… Bitip tükenmez provokasyonlara, sabotajlara, yeni
saldırı girişimlerine teslim olmamak… Tarih boyunca
gaspedilmeye çalışılan özgürlük ve bağımsızlık hakkına sahip
çıkarak ülkeyi yeniden kurmak… Abhazya halkı bunu başardı.
Başta V. Ardzınba olmak üzere, bu başarıya öncülük eden tüm
siyasi ve askeri liderleri, bu mücadelede saf tutan tüm yiğit
insanları selamlıyor, önlerinde saygıyla eğiliyorum. Bize
kazanmayı öğreten, başarmayı öğreten kahramanlarımıza teşekkür
ediyorum.
Önümüzde yeni savaşlar var. Şimdi yeni başarılara, yeni
kazanımlara ihtiyaç var. Abhazya’yı imar etmeye, ekonomiyi
ülkede yaşayan herkesi müreffeh kılacak şekilde güçlendirmeye,
demokrasiyi geliştirmeye, çağdaş bir hukuk devleti yaratmaya,
Abhaz dilini ve kültürünü sahiplenmeye ihtiyaç var. Tüm bunlar
için Kuzey Kafkasya’daki diğer cumhuriyetlerimizle safları
sıklaştırmaya, diyasporayı derleyip Abhazya’da toplamaya
ihtiyaç var.
Abhazya’nın zaferi ve kazandığı bağımsızlık tüm Kafkasya için
bir ‘milat’sa –ki bence kesinlikle öğle- bu başarıyı tahkim
etmeye ihtiyaç var. Kazanmayı ve başarmayı sürekli kılmaya
mecburiyet var.
Diyasporada da kazanmaya ve başarmaya ihtiyacımız var.
Kimliğimizi sahiplenmeye, aidiyetimizi, dilimizi, kültürümüzü
koruyup güçlendirmeye ihtiyacımız var. Bunu ne kadar
başarabilirsek Kafkasya’daki tarihi varoluş mücadelesiyle o
kadar bütünleşebiliriz.
Son on yıllık gelişmeleri gözden geçirirsek, diyasporada
işlerin pek de iyi gitmediğini anlayabiliriz. Avrupa
Birliği’ne uyum sürecinin başladığı 2000 yılından itibaren
Türkiye’nin çok etnikliliği, çok kültürlülüğü üzerinde
tartışılıyor; demokratikleşmenin bu kültürel zenginliğin
payandaları üzerine inşa edileceği konuşuluyordu. Kürtler,
Çerkesler, Boşnaklar, Lazlar, Gürcüler, Araplar vs. tüm etnik
grupların dil-kültür haklarından sözediliyordu. Bu geniş
çerçeve darala darala Kürtlerin hakları konusundan ibaret hale
geldi. Diğerleri unutuldu, söz yerindeyse ‘yok’ hükmünde
sayılmaya başlandı.
Cumhuriyetin kuruluşundan buyana uygulanagelen ulus-devlet
modelinin yumuşatılması ve yanlışlarının izole edilmesi adına
atılan adımlar yön değiştirerek başka bir yanlışa, iki
ulus+bir devlet modeline doğru sürüklenmeye başladı. Neden ve
nasıl bu noktaya gelindi?. Cevap basit; Çünkü diğerleri
haklarını gündeme taşıyamadı, talepkar olmadı...
İzliyorsunuzdur, son günlerde anadil meselesi yeniden gündeme
oturdu. Artık konuşulan-tartışılan anadili öğrenme hakkı
değil, daha ilerisi: Anadilde eğitim hakkı. Nasıl olacak, ne
zaman olacak üzerinde kafa yoruluyor. Konuşmalar-tartışmalar
sadece Kürtlerle ve Kürtçe ile ilgili. Biz Çerkesler bu
tartışmanın neresindeyiz? Hiçbir yerinde. Diğer topluluklar bu
tartışmanın neresinde? Hiçbir yerinde. Bu mevzi kaybı
sevinilecek bir şey değil. Hem bizim adımıza, hem Türkiye
adına...
Diyasporadaki durumumuzu etraflıca gözden geçirmeye,
varlığımızı nasıl sürdüreceğimiz üzerine kafa yormaya
ihtiyacımız var. Buna acilen ihtiyacımız var.
Artık eskisi kadar çaresiz değiliz. Artık eskisi kadar köylü
toplum değiliz. Büyük kentlerde dünya ile entegre yeni
nesillerimiz yetişti. İyi eğitimli, ekonomik, sosyal ve
siyasal alanlarda kendini yetiştirmiş genç kuşaklarımız var.
Artık iyi kötü eli kalem tutan, fikir üreten-yürüten
aydınlarımız var. Yapmamız gereken bunları bir araya getirip,
toplumsal geleceğimiz için ortak akıl-vizyon oluşturmak. Belki
KAF-FED bunun sağlanmasına öncülük edebilir. Etmeli...
Denir ki, geçmişin tarihini yazanlar değil geleceğin tarihini
yazabilenler ayakta kalacak. Her toplum gibi biz de
geleceğimizin tarihini yazmak için kolları sıvamalıyız.
Aydınlarımızdan yararlanmayı öğrenmeli ve onların öncülüğünde
gelecek için yol haritamızı oluşturmalıyız. Geleceği akılla,
bilgiyle kazanabiliriz. Ve bunu yeni nesil gençlerimizle, genç
aydınlarımızla başarabiliriz.
Ya diyasporada da kazanmayı ve başarmayı öğreneceğiz ya da yok
olmayı... |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|