Anayasa değişikliği referandumu öğle bir ayrışma yarattı ki,
kırk yıllık yol arkadaşlıkları ve dostluklar ‘evet’ ya da
‘hayır’ın baskısı altında paspas oluverdi. Saflaşma toplumun
tüm kesimlerini olduğu gibi yakın çevremi de etkisi altına
aldı. Kimi arkadaşlarım ‘evet’in, kimileri de ‘hayır’ın
girdabında. Ne yapmalı?...
Aklım erdiğince referanduma konu maddeleri anlamaya, bu
maddelerin bugünkü toplumsal ihtiyaçlarla ne kadar örtüştüğünü
kavramaya çabaladım. Kalın kafamın ermediği noktalarda her iki
tarafın savunucularınca yapılan yorumlardan sonuç çıkarmaya
çalıştım. Bazı maddeler için ‘iyi olur’ diyerek ‘evet’ciler
safına düştüm, bazı maddeler içinse ‘iyi olmaz’ diyerek
‘hayır’cılar safına. Ne paketin tamamı ne de tek tek maddeleri
üzerinden giderek bir sonuca varamadım. Bunun üzerine
savunuculara bakarak karar vermeye çabaladım.
“Evet” cephesinde dinci-muhafazakar sağ partiler ve
yandaşları, ‘hayır’ cephesini ise
milliyetçi-muhafazakar sağ partiler ve yandaşları yer
alıyor. Yani, her iki tarafta da muhafazakar sağ belirleyici
güç. Birinin referansı sünni dincilik diğerinin ise Türk
milliyetçiliği. Biri cumhuriyetin kuruluşundan beri varolan
milliyetçi statükoyu temsil ediyor, diğerinin derdi ise 12
Eylül askeri darbesinin besleyip büyüttüğü dinci statükoyu
mutlaklaştırmak. Al birini vur öbürüne!..
Peki
sol nerede?..
Uzunyayla’da, seçeneklerin kıt olduğu durumlarda kullanılan
bir söz var: Seç, keçiyi al...
Sol
da seçip keçiyi almış gözüküyor. Büyük ölçüde her iki tarafın
yandaşlar yelpazesine serpişmiş durumda. Göbeği yağ bağlayınca
‘liberal’ katına terfi eden eski solcular kendilerini zaten
daha önceden dinci-muhafazakar sağa ciro etmişlerdi, şimdi
doğal olarak ‘evet’in yandaşı oldular. Anti-emperyalist duruşu
milliyetçilikle özdeşleştirip kendilerini ‘ulusalcı’
heyülasına kaptıran solcular ise şimdi doğal olarak ‘hayır’ın
yandaşı oldular. Ne yazık ki epey zamandır omurgasını yitirmiş
olan sol, bu referandumda da trajik bir kafa karışıklığına
saplanıp kalmış durumda.
Son
yıllarda saygı duyduğum sayılı aydının ne dediğine kulak
verdim. Ahmet İnsel ‘...rağmen evet’, Nuray Mert ‘...rağmen
hayır’ diyor. Yıldırım Türker ise ‘boykot’ modunda. Çoğunluk
keçi derdine düşünce ‘boykot’ diyenlerin sesi duyulamayacak
kadar cılız kaldı. Bir de, “Türk millliyetçiliğine ya da sünni
dinciliğe kapılmayalım derken Kürk milliyetçiliğinin kuyruğuna
mı takılacağız” sorgusu ‘boykot’çuların elini iyiçe
güçsüzleştirdi. Keşke sol, Kürt partisinden önce davranıp
‘boykot’ sesini yükseltmiş olsaydı!..
Velhasıl savunuculara bakarak pozisyon belirlemek de pek
mümkün görünmüyor.
Geriye, tüm bunları harmanlayıp kendi kendime karar vermek
kalıyor. Demokrasi de bu değil mi zaten!.. Düşün, taşın,
harmanla.
12
Eylül’deki referandumda vicdani ret hakkımı
kullanacağım. ‘Evet’cilere de, ‘hayır’cılara da,
‘boykot’çulara da nanik yapacağım.
“Bitaraf olan bertaraf olur” buyurulmuş. Nicedir zaten
bertarafız. Bir kez daha reddediyorum, keçiniz sizin olsun!... |